Monthly Archives: August 2010 - Page 2

Soy Sop

\"\"İşlerine geldiği zaman \”Hepimiz Ermeniyiz\” der bunlar, işlerine geldiği zaman \”Bunun anası Ermeni\” der…
Halbuki, ne hepimiz Ermeniyiz, ne de bir annenin Ermeni olmasıdır önemli.

Bakın, hazır \”Soy önemli soyyy\” diye bağırılırken, yaşanmış öykü anlatayım size.

Derviş Özer, tıp doktoru. Aynı zamanda, heykeltıraş. 90\’lı yılların başı… Tatile giderken, Afyon\’da mola verir. Çay bahçesine kalabalık bir grup insan gelir o sırada, üstleri başları perişan, alayı gariban, ağlamaktan gözleri şişmiş… \”Hayrola?\” der. Şehit cenazesi taşıyan köylülerdir.

O gün 3 yaşında olan ve ortalıkta neşeyle hoplayıp zıplayan kızına bakar, bir de köylülere… Bir yanda saçının telini dünyaya değişmeyeceği evladı, bir yanda evladını vatan için toprağa vermiş baba… Utanır…
\”Bi şey yapmalıyım\” der.
\”Bu çocukları ölümsüzleştirmeliyim.\”

\”Şehit Ağacı\” projesi hazırlar.

Terör şehitlerini künyelere yazacak, künyeleri ağaca takacak, çocukların birer yaprak gibi ebediyen salınmasını sağlayacaktır o ağacın dallarında…
Hayata geçirmek için aradığı fırsatı, anca 2003\’te bulur. Resim Heykel Müzesi\’nin açtığı yarışmaya katılmaya karar verir.

İstanbul\’a gelir, künyeleri almak için Tahtakale\’ye gider. Sorar soruşturur. Herkes aynı adresi verir. Ermeni bi usta…
Dükkana girer, anlatır.
O güne kadar hiç düşünmediği detaya dikkat çeker Ermeni usta, \”Paslanmaması lazım\”der, \”Evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı.\”

Olmalı ama, en pahalısıdır o bahsettiği künyeler, tanesi 1 lira 25 kuruş… \”Ticari iş değil bu, takma kafana\” der Ermeni usta, \”Vatan işi\” der… 5\’te 1 fiyatına, kâr falan almadan, hatta zarar ederek, 25 kuruştan verir. 3 bin künye… \”Haftaya gönderirim\” der. Tam gününde gönderir.

Sonra, kısmet olmaz, araya başka işler karışır, hazırlandığı yarışmaya katılamaz heykeltıraş… Künyeleri paket halinde evinin deposuna kaldırır.
Taa ki, amacına ulaşacağı 2009\’a kadar.

Ankara Kızılcahamam Belediyesi, Şehit Fatih Duru Parkı yapmaktadır. Başvurur… Belediye \”Başımızın üstünde yerin var\” der… Kurumuş bir sedir ağacı, gövde olur.
Ancak, bi sorun vardır.
Şehit sayısı 6 bini geçmiş, eldeki künye sayısı ise sadece 3 bindir.

Parkın açılışına yetişme kaygısıyla, İstanbul\’a gelmez, Ermeni ustanın ismini telefonunu da kaydetmemiştir, internete girer, eksik künyeleri tamamlamak için askeri malzeme satan tüccarlarla temasa geçer. \”Paslanmaz istiyorum\” der. \”Abi merak etme, künyenin kralı bu\” garantisi verirler. Zaman dar… Ermeni ustanın 25 kuruştan sattığı künyeleri, 1\’er liradan alır.

Tek tek isimleri yazar, takar sedir ağacının dallarına, Cumhuriyet Bayramı\’nda açılışı yapılır. Medya ilk gün hücum eder, Türkiye ağlayarak seyreder, sonra unutulur gider.
Ve, kış…

Sadece tebrik yağmaz tabii.
Yağmur da yağar.

Şehit Ağacı\’nın 3 bin yaprağı ışıl ışıl parlıyor hâlâ; gerisi paslandı…

\”Vatan işi bu, evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı\” sözü kulağında çın çın çınlayan heykeltıraş, ağlayarak, tek tek değiştirmek zorunda kaldı, Türk tüccardan aldığı künyeleri.

Bize de, bu satırları yazmak kaldı.
Yüreğimizdeki isyanla…

Soy sop filan değildir önemli.
Milleti kimin soy\’duğudur.

Neden mi HAYIR?

Bugün Feleknaz aradı. O, Adıyaman\’da bir tekel işçisiydi. Ankara çadırlarında tanışmıştık. Adıyaman tekel işletmesinin, hüzünlü, yıkık dökük binasında yeniden karşılaşmıştık. Arkamızda uzanan altın sarısı balyalar, yıkık çatıdan giren yağmurda ıslanıyorlardı. Cumhuriyetin damgasını taşıyan küçük tahta tütün masalarının bıçak kesiklerine giren yağmur damlaları yerdeki su birikintilerine telaşla düşüyordu. Bir zamanlar Feleknaz\’ların oturduğu küçük iskemleler sağa sola dağılmışlardı. Tütün bandı sessiz, üzeri tütün tozu yağmur karışımıyla kaplı, bize bakıyordu. Aşağıda yemekhaneye toplanmış tekel işçisi kadınlar, çaresizliklerini haykırıyorlardı.

Feleknaz mı? O artık 4Cli. Birçok diğeri gibi köleleşti. Sahipsiz kaldı, parasız kaldı, kış soğuğunda kaldırımlarda yattı. Sonunda verilen parayı aldı. Yaşaması lazımdı!

Bana soruyor? \’Evet\’ mi? \’Hayır\’ mı?
\’Senin fikrini öğrenmek istedik!\’ diyor.

Konuyla ilgili aldığım ilk telefon ya da ileti değil bu. Yazdığım ilk yazı da olmayacak. Ama bir şey anladım. Sözler anlaşılabildiği oranda etkili. Ve anlaşılabilmesi, anlatanın becerisinde gizli!

Yani, \’Halk anlamıyor!\’ lafı işin bahanesi. Anlatın o zaman. Anlatabilin! Anlatabilelim! En azından neden anlatamadığımızı, neden aktaramadığımızı, neden bilgiyi karşı tarafa geçiremediğimizi bilelim!

Bizim derdimiz, bildiklerimizi birbirimize anlatmak değil ki! Bildiklerimizi, bilgi alması engellenmiş, her yolla kandırılmış, aldatılmış, açlıktan bitap düşmüş, işsizlikten dumura uğramış olanlara aktarabilmek…
Bağımsız Türkiye Partisi, İşçi partisi, Yeniçağ Gazetesi ve Ulusal Kanal\’ın \’neden HAYIR\’ duyuruları en kolay anlaşılır ve etkili olanlar. Onlardan bir derleme yapalım.

Neden mi \’HAYIR\’?

82 Anayasasının daha da şeddelisi ve aynı odaklarca hazırlanan bir Anayasa ile, bu milletin bugüne kadar kazandığı tüm haklar gaspedileceği için!
Bugüne kadar ANAYASA MAHKEMESİ ve DANIŞTAY\’ın DUR dediği tüm belalar yasalaşıp Türk milletinin önüne geleceği için!

Nedir Yargının \’DUR\’ dedikleri bir bakalım.
Türk halkı HAYIR oyuyla, neye HAYIR demiş olacak sıralayalım:

HAYIR demek,
Küresel sermayenin sırtlanlarının TOPRAKLARIMIZA; MADENLERİMİZE, SUYUMUZA elkoymaya KANUNEN hak kazanmasına HAYIR demektir.…

Şu anda yasa dışı olarak ülkemizde faaliyet gösteren 350 yabancı maden şirketinin, tüm doğal kaynaklarımızı, suyumuzu, borumuzu, petrolümüzü ve neyimiz varsa hepsini YASAL OLARAK talan etmesine HAYIR demektir!

HAYIR demek,
Suriye sınırımızda Kıbrıs\’ın 3 katı büyüklükteki mayınlı arazi ve altında yatan trilyonlarca dolarlık petrole İsrail\’in el koymasına HAYIR demektir.

Büyük bir çoğunluğu elden çıkarılmış olmakla beraber, henüz hala bizim olan, ağır sanayi işletmelerinin, limanların, KİT arazilerinin, pul parasına yabancı sermaye ve yerli işbirlikçilerine YASAL OLARAK peşkeş çekilmesine HAYIR demektir.

Tekel işçilerinin can siperane direnişleri sonucu, Danıştay tarafından durdurulmuş olan 4C kölelik yasasının, tüm çalışanları kapsamasına HAYIR demektir.

HAYIR demek,
Tüm memurların, hükümet tarafından kurulan bir komisyonun oyuncağı haline gelmesine, dilencileştirilmesine, 9000 iş günü çalışıp, ölünce emekli olmaya HAYIR demektir.

Meralarımızın, hazine arazilerimizin yabancılara tahsis edilmesine HAYIR demektir.
\’Paran kadar sağlık\’ politikasına, eczanelerin yok edilmesine HAYIR demektir.

Tarım ve hayvancılığın yok edilmesine HAYIR demektir.

Danıştay tarafından satışı durdurulan, şeker fabrikalarının, tarım çiftliklerinin YASAL OLARAK satışının önünün açılmasına HAYIR demektir…

Genetiği değiştirilmiş ürünleri sofranıza iteleyen küresel şirketlere HAYIR demektir.. Unakıtan\’ın Gül\’ün Erdoğan\’ın çocuklarının milyon dolarla oynarken her dört gençten birinin işsiz kalmasına HAYIR demektir..
HAYIR demek,
Türk ordusunun Paralı askere dönüştürülme projesine HAYIR demektir..
Güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayan AB uyum yasalarına HAYIR demektir.
ABD ile istihbarat paylaşımına HAYIR demektir.
100 yıldır Batının elinde oyuncak olan tarikatlara, etnik ırkçı bölücülük yapan odaklara HAYIR demektir.

HAYIR demek tüm bu saydıklarımıza HAYIR! YETER! DUR! demektir!.

\’EVET\’in arkasında sırtlan dişlerini gıcırdatan Yedi Düvel vardır!.. Bu referandum, küresel sermayenin Türkiye\’yi işgal planında çok önemli bir adımdır.
Avrupa ve Amerika\’dan yükselen sesler, koro halinde \’EVET\’ demektedir. Pentagon, Washington, Brüksel \’EVET\’ demektedir. İsrail \’EVET\’ demektedir…Barzani \’EVET\’ demektedir.

Fethullah Gülen, Pensilvanya\’dan:
\’Değil sadece kadını erkeği, çoluğu çocuğuyla hatta imkan olsa mezardakileri bile kaldırıp \’evet\’ oyu kullandırmak lazım\” demiştir.

Abdullah Öcalan, Kandil ve BDP, referandumu boykot\’ görüntüsü altında \”evet\” propagandası yapmaktadır. AKP, hergün şehit cenazesi kalkarken terör örgütüyle aynı safta yeralmamak için BDP\’ye \’boykot\’ cenahını uygun görmüştür.

BİZ işte tüm bu rezilliğe HAYIR diyoruz!

Faşist bir siyasi parti elinde tüm insan hakları ve demokratik özgürlüklerin yok edilmesine HAYIR diyoruz!
.
Tüm yasal haklarımızın , küresel çete emriyle, iktidar eliyle gaspedilmesine, konuşma, düşünme, yazma hürriyetimizi kaybetmeye HAYIR diyoruz. İzlenmeye, dinlenmeye, fişlenmeye HAYIR diyoruz.

Yargıçların bir parti tarafından atandığı ve bir partili olarak vatandaşı yargıladığı bir düzenin kurulmasına HAYIR diyoruz! İnsan hakları, Demokrasi Özgürlük çığlıklarıyla tüm haklarımıza el konulmasına HAYIR! diyoruz.

Suçunun ne olduğunu bilmeden, \’kurbanlık koyun gibi\’ içerde tutulan gazeteci, parti başkanı, subay ve aydınların hayatının gaspedilmesine HAYIR diyoruz..

TUNCAY, MUSTAFA, UFUK, DENİZ VE DİĞERLERİ
Biliyoruz ki her gecenin sabahı var. Ve bu sabah yakın.
Yeter ki siz ruhunuza ve bedeninize iyi bakın!

İnce\’leme…

\"\"Kültür Bakanlığı\’nın el sürülmemiş tozlu çekmecelerinde yapılan ince\’leme sırasında, \”Atatürk\’ün orijinal sesi\” bulundu… Meğer, bugüne kadar dinlediğimiz sesi, o dönemin kayıt teknolojisi gereği tiz çıkıyormuş, aslında, tok ve gür olduğu ortaya çıkmış… Orijinal ses \”Mimar Sinan Üniversitesi\” tarafından günümüz teknolojisine uyarlanacak ve kamuoyuna açıklanacakmış.

(Memleketi kurtardı diye, illa basbariton olmak zorunda değil tabii… Ama, ince değilmiş.)

Şimdi koyun bunu bi kenara…

AKP\’li \”Mimar Sinan\” Belediye Başkanı, megafonla fıkra anlatmış, Atatürk\’ün bir efeyle arasında geçen hayali diyaloğundan yola çıkarak, \”nonoş\” olduğunu ima etmiş, kanıt olarak da şekerli kahve istemesini ve sesinin \”incecik\” olmasını göstermişti… Sırıtarak.

2005\’te anlatmıştı fıkrayı.
2007\’de basına yansıdı.

Her zamanki gibi \”kendi görüşüdür, partimizi bağlamaz\” demişler, göstermelik disiplin cezası vermişler, sonra da \”Mimar Sinan\” belediyesini kapatarak, Büyükçekmece\’ye bağlamışlardı.

Nasıl olsa ahali unutur gider diye, \”çekmece\”ye kaldırmışlardı yani.

Yok öyle!

İşte belge…
AKP\’li \”Mimar Sinan\” belediye başkanının iftirası, takdir-i ilahi, \”çekmece\”ye kaldırılan tozlu raflardan, bizzat, \”Mimar Sinan\” Üniversitesi tarafından ortaya çıkarıldı!

2005\’te anlattı.
2007\’de duyuldu.
2010\’da bilimsel olarak yalanlandı.

Bakalım, \”öbür çekmeceler\”in açılması, \”öbür iftiralar\”ın ortaya çıkması kaç sene sürecek…

Büyük İsrail Projesi ve Mayınlı Arazi Tuzağı\’nın Gerçek Yüzü

1862 yılında \”Roma ve Kudüs\” adlı eseri ile Siyonist düşüncenin temellerini atan Moses Hess, kitabında \”Yahudi Meselesi\”nin ancak kutsal toprakların yeniden düzenlenerek, Yahudilerin buraya yerleştirilmesi ile çözülebileceğini, İsrail\’in \”Vaat edilmiş Topraklar\” olarak tanımlanan Nil ve Fırat\’ın arasında kalan bölge (Arzı Mev\’ud) üzerinde misyonu olduğunu yazmıştır.

1983 yılında Bürüksel\’de bir basın toplantısı düzenleyen dönemin İsrail Dışişleri Bakanı İzhak Şamir, Türkiye\’yi \’Kürdistan\’ı işgal altında tutan devletlerden biri\’ olmakla suçladı ve \”İşgalci devletler yüzünden Kürt halkının bağımsızlık mücadelesi bir türlü sonuçlanmıyor\” dedi.

1993\’te Amerika\’da Barzani\’nin fotoğrafı altında bir Nevruz kutlaması gerçekleştirildi. Bu kutlamaya katılan özel birisi vardı: Yahudi Lobisinin en güçlü örgütü olan ve Başbakan Erdoğan\’a \”Cesaret Madalyası\” veren AIPAC\’in eski direktörü Moris Amatay. O Nevruz kutlamasında Amatay; Siyonistler ile Kürtlerin ilişkisini şu şekilde anlatmıştı: \”Ortadoğu Coğrafyasının dinamikleri ele alındığında görülüyor ki; Yahudiler ve Kürtler, Arap olmayan bir millet olarak, Araplar tarafından çevrilmişlerdir. Ortadoğu\’nun yapısına zıt bu iki unsurdan Yahudiler bağımsızdır ama Kürtler değildir. Yahudi toplumu Ortadoğu\’da Kürtlerin doğal ittifakçısıdır.\”

Yahudi yazar Kevin Brook ise; Yahudi Kürtler vasıtasıyla K. Irak topraklarını sahiplenmek amacıyla bu ittifakı bir adım ileri götürüp \”Kürtler ile Yahudilerin genetik olarak akraba olduğu\” iddiasında dahi bulunmuştur.

İsrail\’in Kürtlere sempati beslemesinin, ırksal olarak kardeş olduklarını dahi dile getirmesinin, bağımsız bir devleti hak ettiklerini düşünmesinin sebebi, kendilerinin de çok zor şartlarda bir Yahudi devleti kurmaları olmadığı açıktır. İsrail\’in Kürt sevdasının nedeni; Kürt nüfusu kullanarak belli bir takım isteklerini \”Maşa\” vasıtasıyla elde etmektir. Bakınız:

Gazeteci Turan Yavuz; İsrail gizli servisi MOSSAD\’ın Kürtlere 1958\’lerden beri destek olduğunu belirtiyor. Bu desteğin nedenini Yavuz şu şekilde dile getirmiş: \”Ortadoğu\’daki İsrail\’in güvenliğini ilgilendiren en önemli alanlardan biri \”Su\”. Su kaynaklarının üzerinde bir Kürt devletinin kurulması; İsrail\’e yönlendireceği yeni bir kart sunacaktır.\”

Şimon Perez; Ortadoğu\’nun yeniden şekillenmesinde tek nedenin petrol olmadığını, belki petrolden çok daha önemli olan şeyin \”Su\” olduğunu \”Yeni Ortadoğu ve Uzun Bir Yol\” adlı kitabında açıkça ifade etmiştir. Kitabında Fırat ve Dicle\’den \”Yaşam dolu sular\” diye bahseden Perez; \”Ortadoğu\’daki suların herkese ait olduğunu ve su için gerekirse savaşılabileceğini\” yazmıştır.

Bush hükümetinde Amerika\’nın Irak Özel Temsilcisi olan David Satterfield ise, su konusundaki düşüncelerini şöyle açıklıyor: \”İsrail, Ürdün, Batı Şeria ve Gazze sürekli su sıkıntısı içinde. Nüfus artışı ve ileride görülecek ekonomik gelişmeler, bu bölgenin su kaynakları üzerinde daha geniş bir bölüşme baskısı yaratacaktır\”

Büyük Ortadoğu Projesi söylendiği gibi bölgeye, demokrasi ve insan hakları götürmek için değil; Ortadoğu\’da petrolle beraber su kaynaklarının da Amerika ve İsrail lehine şekillendirilmesini sağlamak için yürürlüğe konmuştur. Gördüğünüz gibi BOP; öyle bir kaç yıllık bir düşüncenin ürünü de değildir.

1975 yılında Mesut Barzani\’nin babası Molla Mustafa Barzani, Washington\’a bir mektup yazmış ve \”Kürdistan\” ismiyle Amerikanın 51. eyaleti olmak istediklerini belirtmiştir. Bunun için Amerika\’nın destek ve himayesine ihtiyaç duyduklarını şayet Amerikan yardımı sağlanırsa, Kerkük\’teki petrol merkezlerini ele geçirebilecek kadar güçleneceklerini ve bu petrollerin idaresini Amerikan şirketlerine bırakacaklarını taahhüt etmiştir. Amerika kendisinden \”Gelin bizi yönetin\” diye yardım isteyen Barzanileri \”Sömürge Valisi\” olarak kullanmak için İsrail\’i görevlendirmiştir. Baba Barzani\’nin ilk eşinden olan Ubeydullah Barzani; Saddam\’a sığınmış ve babası ile üvey kardeşi Mesut\’un İsrail ile işbirliği yaptığını, İsrailli subayların K. Irak\’ta Kürtleri eğittiğini, Irak devletine karşı düzenlenen tüm saldırıların İsrail ile birlikte babası tarafından planlandığını anlatmıştır.

2004 yılında ise Lübnan\’da yayınlanan Müstakbel Gazetesinde şu haberle karşılaşıyoruz: \”Aralık 2003 sonunda, MOSSAD ile Barzani ve Talabani arasında gizli bir komando birliği kurulması konusunda anlaşma sağlandı. KDP (Kürdistan Demokrat Partisi)\’den Hüseyin Sancari (Barzani\’nin sağ kolu olarak biliniyor) ve KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği)\’den Serkut Resul Ali, toplam 60 kişilik bir ekip kurdular. Birliğe Kürt asıllı İsrail Albayı komuta edecek. Bu birliğe Mam Rişe Birliği adı verildi. Ocak 2004 sonunda birlik bir Amerikan askeri uçağıyla Natanya şehrine intikal ettirildi. Uçuş Kerkük\’ten gerçekleştirildi. 45 günlük yoğun bir kurs dönemi geçirdiler. MOSSAD Başkanı Meir Dagan kursiyerlerle bizzat ilgilendi. Kursta, suikast, adam kaçırma, patlayıcı yerleştirme gibi dersler aldılar. Mart 2004 sonunda bölgeye döndüler. 10\’ar kişilik gruplar halinde çalışmalara başladılar. Her gurubun başında bir MOSSAD subayı vardı, bu subaylardan 4\’ü Kürt asıllı ve Arapça ile Kürtçe\’yi çok iyi konuşurlar. Bağdat, Musul, Kerkük, Basra, Necef, Kerbela, Nasıriye ve Ramadi\’de karargahları var.\”

Görüldüğü gibi bugün oğul Barzani, babasının hayalini Amerika ve İsrail\’in desteği ile gerçekleştirmiştir. K. Irak\’ta; Anayasalarında Türkiye Cumhuriyeti topraklarını da kapsayan Sevr Anlaşmasının 62. 63. ve 64. maddelerini olduğu gibi barındıran Barzani önderliğinde Kürdistan Federe Devleti kurulmuştur. Yalnız bu Kürtlerin düşündüğü gibi \”Bağımsız bir Kürdistan\” değildir. Aksine Amerika ve İsrail\’e tam bağımlılıktır, petrol ve su konusunda Amerika ve İsrail\’e bekçiliktir. Barzaniler; yıllardır hayalini kurdukları \”Amerika\’nın eyaleti olma, sömürgesi olma\” isteğine kavuşmuştur. Amerika ve İsrail ise; K. Irak petrolünün ülkemiz topraklarından Amerika\’nın inisiyatifinde dağıtılması hayalini gerçeğe dönüştürmüştür.

Petrol konusunda 1975 yılından bu yana söz konusu üçlü tarafından sürdürülen çalışmalar, binlerce masum insanın katledilmesine neden olmuş ama sonuçta semeresi alınmaya başlanmıştır. Şimdi sıra \”Gerekirse savaşırız\” diyecek kadar önem verilen \”Su\” sorununa gelmiştir.

2009\’un Mayıs ayında İsrail Büyükelçisi Levi; Şanlıurfa\’ya bir ziyarette bulundu ve \”Biz küçüklüğümüzden beri nereden geldiğimizi ve tarihimizi biliyoruz. Bu topraklar bizim için önemli\” dedi. Söz konusu topraklar; Arzı Mev\’ud yani Fırat ve Dicle arasında kalan havzadan ibarettir.Bu toprakların Büyükelçinin dediği gibi Yahudiler için önemi büyüktür ve İsrail denetimine geçmesi gerekmektedir.
Ne dersiniz mayınlı arazinin temizliği konusunun perde arkasında İsrail\’in olması, coğrafi açıdan ele alındığında İsrail lehine \”Su sorunu\”nun en azından 49 yıllığına çözülmesi anlamına gelmiyor mu?

Gördüğünüz gibi söz konusu bölgede mayınlardan çok daha tehlikeli ve savaş sebebi olabilecek bir tuzak vardır. \”Su tuzağı.\” Mayınlı arazinin temizleme işi İsrail destekli bir şirkete verilirse Siyonistler; savaşmayı dahi göze alacaklarını en yetkili ağızdan dile getirdikleri \”Su\”ya ne yazık ki tek bir kurşun bile atmadan sahip olacaklardır.

Genelkurmay Pentagon Obama Tayyip Telefon Trafiği

\"OBAMATayyip Erdoğan\’ın hesabı, YAŞ üyelerinin önerdiği atamaları yapmayıp askere meydan okuyan adam olmaktı.

30 Ağustos tarihinde yasa gereği sadece Başbuğ değil aynı zamanda Koşaner de emekli edilecek ve TSK tarihinde ilk defa Karacı olmayan bir Genelkurmay Başkanını atayan Başbakan olacaktı. Bu olayla da askere ve darbeye meydan okuyup demokrasiyi arayan adam imajıyla referandum oylamasına girecekti.

Ne var ki yapılan bu hesap okyanus ötesinin buyruğuyla tutmadı.

Erdoğan, Obama\’dan gelen telefonlu buyrukla frene basmak zorunda kaldı!

Peki bu telefonun perde gerisi mi?

Ankara\’nın öbür yakasında konuşulanları aktaralım:

YAŞ\’da uç veren malum krizin hemen akabinde Genelkurmay Karargahından Pentagon\’a acil koduyla şöyle bir mesaj gönderilmiş:

– \”Bu tutumunuzu sürdürür ve Tayyip Erdoğan\’ı cesaretlendirirseniz, TSK\’da ABD ve NATO\’ya sıcak bakan bir kişi bile kalmayacaktır.\”

Pentagon kurmayları bu mesajı hemen değerlendirmeye alır ve sonrasında harekete geçip Beyaz Saray\’a yani Başkan\’a acil kodlu bir rapor gönderir.

Raporda, TSK\’ya karşı operasyonlarını sürdüren Tayyip Erdoğan\’ın frene basması ve YAŞ olayında daha ileri gitmemesinin ABD\’nin çıkarına olacağı hükmü vardır.

Obama, Pentagon\’dan gelen acil mesaj üzerine telefonu çevirip Tayyip Erdoğan\’a dur diyerek uzlaş telkinini yapar.

Jandarma Genel Komutanı Atila Işık\’ın bile emekliliğini işleme koymayı düşünmeyen ve 30 Ağustos gününü bekleyeceğini ima eden Erdoğan, bu telefon görüşmesi ile hemen kırmızı ışığı söndürüp yeşil ışığı yakar ve YAŞ\’la mutabakata razı olur.

Anlattıklarım hikaye değil, tam YAŞ krizinin göbeğinde Obama ile yapılan görüşme ve akabindeki gelişmeler Başkent\’in öbür yakasında aynen böyle tercüme ediliyor.

Öyle olmasaydı zaten Tayyip Erdoğan, Hasan Iğsız gibi hâlâ AKP\’yi niye kızdırdığı bile belli olmayan birini veto edip, yerine 28 Şubat sürecinde Sincan\’da tankları yürüten Komutan olarak bilinen Erdal Ceylanoğlu\’nu Kara Kuvvetleri Komutanlığına atamazdı.

Tablodaki vahameti görüyor musunuz!

Obama tak, Erdoğan da şak diyor!

Bu olayla kesinleşen bir şey de AKP ve Erdoğan\’ın 28 Şubat ve aktörlerine karşı takındıkları hoş görü ile kabullenen tutumlarıdır.

Her zeminde post-modern darbedir diye hedef alınıp istismar edilen 28 Şubat\’ın baş aktörlerinden biri, Kara Kuvvetleri Komutanlığına oturtulurken, olmayan yani yapılmayan darbenin hazırlığı seminerine katıldıkları suçlamasıyla Balyoz hikayesindeki generallerin terfileri engellendi!

Evet AKP darbeyi yapanları şekilde görüldüğü gibi ödüllendirirken, darbe yapma iddiasında olanları ise cezalandırıyor.

Bunun adı tartışmasız biçimde AKP\’nin 28 Şubat\’la ve onu yaptıran Paxamiracana iradesiyle kol kola olması değil midir!

Ey muhalefet bu korkunç çelişkiyi neden dillendirmezsin!

Korktunuz!

CUMHURİYET\’TEN korktunuz!.. .
Kurtuluş Savaşı\’ndan korktunuz…
Kurtuluş Savaşı\’nı kazandıran Kuvayi Milliye ruhundan korktunuz…
Türk Bayrağı\’ndan korktunuz…
İstiklal Marşı\’ndan korktunuz…
Bandırma vapurundan korktunuz…
Samsun\’dan korktunuz…
1919 dan korktunuz…
19 Mayıs\’tan korktunuz…
Erzurum Kongresi\’nden korktunuz…
Sivas Kongresi\’nden korktunuz…
Kadın ve Erkeğin eşit olmasından korktunuz…
Devrim şehidi Kubilay\’dan korktunuz…
Türkçe Kuran-ı Kerimden korktunuz…
GERÇEK İslamiyetten korktunuz…
İslam dinini öğrenmekten korktunuz… .
Gerçek İslamı anlamaktan korktunuz…
Türkçe ezandan korktunuz… .
Nutuk dan korktunuz…
Laik, çağdaş ve özgür TÜRK KADININDAN korktunuz…
Sormaktan korktunuz…
Sorgulamaktan korktunuz…
Hesap sormaktan korktunuz…
Hakkınızı aramaktan korktunuz…
GÖRMEKTEN korktunuz…
DUYMAKTAN korktunuz…
KONUŞMAKTAN korktunuz…
23 Nisan\’dan korktunuz…
30 Ağustos\’tan korktunuz…
29 Ekim\’den korktunuz…
Bağımsız ve şerefli TÜRK YARGISINDAN korktunuz…
ANAYASA MAHKEMESİNDEN korktunuz…
Yargıtay\’dan korktunuz…
Danıştay\’dan korktunuz…
Cumhuriyetçilik\’ten korktunuz…
Atatürk Milliyetçiliğinden korktunuz… .
ULUS devlet olmaktan korktunuz…
ÜNİTER devlet yapısından korktunuz…
Halkçılık\’tan korktunuz…
Devletçilik\’ten korktunuz…
LAİKLİK\’TEN korktunuz…
İnkılapçılık\’tan korktunuz…
CUMHURİYET gazetesinden korktunuz…
MİLLİYET\’TEN, HÜRRİYET\’TEN, SÖZCÜ\’DEN, AKŞAM\’DAN, KANAL D\’den, STAR TV\’den, ULUSAL KANAL\’dan, Kanal B\’den, Avrasya TV\’den (art) korktunuz…
Anıtkabir\’den korktunuz…
Gazilerden korktunuz…
Şehitlerden korktunuz…
Hukuk devletinden korktunuz…
İstiklal Madalyasından korktunuz…
Necip HABLEMİTOĞLU\’NDAN korktunuz…
Uğur MUMCU\’DAN korktunuz…
Ahmet Taner Kışlalı\’dan korktunuz…
Milli Egemenlikten korktunuz…
Tam bağımsızlıktan korktunuz…
Atatürkçü Düşünceden korktunuz…
Atatürkçü Düşünce Derneği\’nden korktunuz…
Türk Silahlı Kuvvetlerinden korktunuz…
10 KASIM\’DAN korktunuz…
Şerefli savcılardan korktunuz…
\”Şu Çılgın Türkler\”den korktunuz…
CHP\’den, DSP\’den, Kamer Genç\’ten korktunuz…
1 MAYISTAN korktunuz…
Hakkını arayan İŞÇİDEN korktunuz…
Hesap soran ÇİFTÇİDEN korktunuz…
Yılbaşı kutlamasından korktunuz…
1881 den korktunuz…
Zübeyde Hanım\’dan korktunuz…
Emin Çölaşan\’dan korktunuz…
Bekir Coşkun\’dan korktunuz…
Şehit çocuğunun gözyaşından, Gazimin kopan kolundan korktunuz…
Çağdaş ve dinamik TÜRK GENÇLERİ\’nden korktunuz…
Alevilerden korktunuz…
Oktay EKŞİ\’den, Yılmaz ÖZDİL\’den, Uğur Dündar\’dan korktunuz…
Hayrettin Karaca ve Muazzez İlmiye Çığ\’dan korktunuz…
YARSAV\’dan, BARO\’lardan korktunuz…
Doğrulardan, gerçeklerden korktunuz…
Monşerlerden korktunuz… .
ÖZGÜR İRADEDEN korktunuz…
14 Nisandan korktunuz…
İLHAN Selçuk\’tan korktunuz…
Engellilerden korktunuz…
CUMHURİYET mitinglerinde güneş altında saatlerce dim dik duran 80 yaşındaki analardan korktunuz…
Necati Doğru\’dan korktunuz…
Şapka ve Kıyafet Devriminden korktunuz…
\”Atatürk Öldü Biliyor musun?\” diye ağlayan minik kız çocuğundan korktunuz…
Atamın içtiği bir kadeh rakıdan korktunuz…
10.YIL MARŞINDAN korktunuz…
\”Ne Mutlu Türküm Diyene\” demekten korktunuz…
Köy Enstitülerinden korktunuz…
Kemal Kılıçdaroğlu\’ndan, Murat Karayalçın\’dan korktunuz…
Harf Devriminden korktunuz… .
ULUS gazetesinden korktunuz…
ULUSALCI olmaktan korktunuz…
Mustafa MUTLU\’dan, Ceviz Kabuğu\’ndan, Arena\’dan, 32. gün\’den korktunuz…
Ormanlardan, ağaçlardan, akarsulardan, meralardan korktunuz…
Mimar ve Mühendis odalarından korktunuz…
TÜSİAD\’dan korktunuz…
Atatürk Kültür Merkezinden korktunuz…
Şerefli gazetecilerden korktunuz…
Vatanın bölünmez bütünlüğünü dile getiren Paşalardan, hakkını arayan subay ve astsubaylardan korktunuz…
Hainleri karın tokluğuna kovalayan uzman çavuşlardan korktunuz…
Başı açık ve namuslu Cumhuriyet kızlarından korktunuz…
\”Türkiye Laiktir Laik Kalacak\” diye haykıran emeklilerden korktunuz…
Namazını, orucunu ve yardımını GİZLİ yapan Gerçek müslümanlardan korktunuz…
Kul hakkına saygı gösterenlerden korktunuz…
\”ATATÜYK\” diye gülümseyen 1,5 yaşındaki bebekten korktunuz…
ÇANAKKALE Savaşı\’ndan korktunuz…
Bahriye Üçok\’tan korktunuz…
Mustafa Balbay\’dan, Ümit Zileli\’den, Sesli Gazete\’den korktunuz…
Atatürk resimlerinden, rozetlerinden korktunuz…
Karga kovalayan sarışın çocuktan korktunuz…
Birlik olup, küsmeden, yılmadan ve boşvermeden 30 dakikasını geleceğine verip SANDIĞA GİDECEK milyonlardan korktunuz…
Sabih KANADOĞLU\’ndan, VURAL Savaş\’tan,YEKTA Güngör Özden\’den korktunuz…
Tüm ihanetlerinizi yaşlı ve yorgun gözlerle izleyen dedelerimizden, ninelerimizden korktunuz…
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER\’den korktunuz…
Tarafsız ve onurlu vatandaşlardan korktunuz…
Oyunu yani namusunu SATMAYAN yurttaşlardan korktunuz…
Rüşvet yemeden, adam kayırmadan evine EKMEK götüren namuslu memurlardan korktunuz…
Bölücü HOCAEFENDİLER\’in ellerini, eteklerini öpmeden sadece YÜCE ALLAHA kulluk eden milyonlardan korktunuz…
Gaziden korktunuz…
Gazi Mustafa\’dan korktunuz…
Gazi Mustafa Kemal\’den korktunuz…
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK\’ten korktunuz…
KORKULARINIZDAN KORKTUNUZ!…
Ama ne acı ki daha fazla OY, daha fazla PARA, daha fazla İKTİDAR, daha fazla GÜÇ için YÜCE ALLAHI sömürmekten, kullanmaktan ve onun adına konuşmaktan KORKMADINIZ!…
Unutmayın ki KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK!

Bu yazıyı okuyan, arkadaşım, anam, babam, teyzem, kardeşim, dostum, büyüğüm, küçüğüm; LÜTFEN yaklaşan seçimler ve bundan sonraki TÜM SEÇİMLERDE sandığa git ve OYUNU KULLAN… Yağmur, çamur deme… Al eline bir şemsiye, giy botunu ve ailen ile birlikte koş sandığa… Sen de biliyorsun en fazla 30 dakikanı alır.. 4-5 yılda bir yapılan seçimler için 30 dakika nedir ki? Bundan önceki seçim sonuçlarını incelediğinde seninde farkedeceğin gibi HER SEÇİMDE 7-8 MİLYON VATANDAŞ oy kullanmıyor… Tekrar ediyorum 7-8 MİLYON Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.. Yani nerede ise TEK BAŞINA bir İKTİDAR daha… Belki sende dönem dönem bu milyonların içinde idin… UNUTMA ki sandığa atılmayan HER OY \”KORKAKLARIN\” hanesine gidiyor.. Tepki için sandığa gitmiyorum ya da boş atacağım diye bir olay yok.. Çünkü tüm bunlar KORKAKLARIN ekmeğine yağ sürüyor… Bu mesajı yazdım çünkü sana İHTİYACIM VAR… İster SAĞ parti, ister SOL parti ya da MERKEZ… Görüşün her ne ise.. Ama lütfen TÜM SEÇİMLERDE SANDIĞA GİT… Rica ediyorum.. KORKAKLAR bunu çok iyi biliyor… Bir önceki seçimi hatırla… Neden bazı kesimlerin TATİLE ya da MEMLEKETE gittiği Temmuz ayında oldu seçimler?.. Çünkü o malum 7-8 milyonun rahatını bozmayacağını, sandığa gitmeyeceğini biliyorlardı… Ve haklı da çıktılar… İşte aslında EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİ biziz… Ve tüm bunlar bizim SUÇUMUZ…

Basit ve küçük bir örnekle seninde tahmin ettiğin gerçeği dile getirmek isterim… Diyelim ki 100 kişi oy kullanacak.. Ve bu 100 kişinin tamamının sandığa gittiğini varsayalım… Sonuçlar açıklandı… A partisi: 30 oy (%30)… B partisi: 20 oy (%20)… olsun. Ancak bu 100 kişiden 20 kişinin sandığa gitmediğini varsayalım (Türkiye\’de her seçim olduğu gibi)… Yani seçmen sayısı 0 olsun… A ve B partisine yine aynı sayıda oy geldiğini varsayalım… Bu sefer herşey aynı olduğu halde yeni seçim sonuçları şöyle oluyor; A partisi: (%37.5)… B partisi: (%25)… Yani fark giderek açılıyor… Milletvekili seçimlerinde ise bu fark dahada acı bir boyuta geliyor… %10 barajının etkisi ve sandığa atlmayan ya da boş atılan oylar yüzünden 1 milletvekili çıkarabilen malum zihniyet AYNI OY SAYISI İLE 2-3 milletvekili çıkarıyor… Sence bu adil mi?… Ankara Belediyesinde yaşanan skandallar malum.. Tüm ülke izliyor.. Ama şunuda unutma; Gökçeğin seçildiği dönemlerde yaklaşık 300 bin (300.000) kişi oy kullanmadı.. Tahmin ettiğin gibi bu 300 bin seçmen oy kullansa idi Gökçek ve dolayısıyla skandallar olmayacaktı.. Bu durum diğer iller içinde geçerli… Ve bu bir seçim başarısı olmadığı halde şenlik yapıp kutluyorlar… %10 Seçim barajı olduğu sürecede sandığa atılmayan her oy KORKAKLARA gidecek… Hal böyle iken gerçekten SANA İHTİYACIM VAR… Bütün hayatımız boyunca Demokrasiye katkımız bütün seçimlerde bir kağıda bastığımız toplam yarım fincan mürekkep… Hepsi bu işte… O tahta sandığa gitmek zorundayız… Eğer gitmezsek iş için, zamlar için, maaşlar için, özgürlük için, haklar için sesimizi çıkarmaya ya da meydanlara dökülmeye hakkımız bile yok… Çünkü oy kullanmayarak biz SİSTEMİN DIŞINDA kalmış oluyoruz… Hal böyle olunca tüm yapılanlara ses çıkarmayada hakkımız olmaz… Unutma! Demokrasilerde OY SENİN NAMUSUNDUR…

Biliyorum, biraz uzun bir yazı oldu ama dedim ya SANA İHTİYACIM VAR… Senden bir ricam daha olacak… Bu mesajı e-mail ile dostlarına da göndermeni isterim… Çünkü 1 OY bile ÇOK önemli… Belki senin fikrini değiştiremem ama son sözüm şudur; artık ağırlığını KOY!

Sevgi ve saygı ile arz ederim.

Ölüler Sandık Başına

\"\"Polisimizin askerimizi yakalaması, mahkememizin adliyemizi basmasından sonraya denk gelir…
Ki emniyetimiz, savunmamız ile çatışmakta…
Onun için bir anlık bankamatikten para çekmeye giden komutanımızı polisimiz ele geçirdi…

Ben hiç böyle bir dönem görmedim…
Aslında bir gizli ve sinsi iç savaşın tam ortasında Türkiye…
Hükümet, devlet ile çatışırken…
Aslında bir el değiştirmenin son aşamasıdır; referanduma gidiyorlar…
Ki ikinci kuvvet, birinci kuvvetin üstüne çıkarken… Üçüncü kuvvet, ikinci kuvvetin üstüne otursun…

İşte bu sırada Fethullah Gülen Hocaefendi buyurdu:
\”Ölüler dahi oy kullanmalı…\”

Mevtalar sandık başına geldiklerinde oy verme işlemine yoğun katılımı düşünebiliyor musunuz?..
Tabii ki \”evet\”çiler çoğunluktadır sandık başında:
\”Bu kim?..\”
\” Rahmetli enişte…\”
\” Niye durmadan \’evet evet…\’ diye bağırıyor?..\”
\” Her Müslüman kişiye cennet-i âlâda 35 bin bakire huri verdilerdi…
Onlarla meşgul olmakta…\”

Arkalarında zebaniler, alevler içinde sandık başından son hızla geçerken
\”Hayırrrr…\” diyenler bize kalıyor bu durumda…

Ne yapacaksınız?…
Türkiye, Atatürk\’ün laik-çağdaş ülkesi olmaktan çıkıp da… Tarikatların, hocaların, imamların yönettiği bir din devleti mi olacak?…
Artık sonuna gelindi bence…
Bu son yol ayrımıdır…
Ve siz karar vereceksiniz…
Evet mi?..
Hayır mı?..