Category Archives: Hiçbirşey - Page 16

Türkiye Gençlik Birliği\’nin HAYIR Eylemi 2

\"Türkiye
Türkiye Gençlik Birliği\’nin HAYIR Eylemi

Neler oluyor hayatta
Tayyip ağlıyor hüngür hüngür orda

Hani tanımasak adamı
Gerçek sanacağız valla.

12 Eylül\’ün çocuğu
Amerika\’nın en kıymetli oğlu

Timsah gözyaşına bakmayız
\’Hayır\’ hepimizin oyu.

\’Evet\’ desen \’sandık\’ desen
Faşizme gün doğar

Tayyip\’lerin işi gücü
Yalan ve istismar

13 Eylül sabahında açılacak sandıklar
Tayyip kızacak, Gül moraracak, Hayırdır inşallah Hey..!

Neler oluyor hayatta
Tayyip ağlıyor hüngür hüngür orda

Hani tanımasak adamı
Gerçek sanacağız valla.

12 Eylül\’ün çocuğu
Amerika\’nın en kıymetli oğlu

Timsah gözyaşına bakmayız
\’Hayır\’ hepimizin oyu.

Memleketi soydum,
Başucuma koydum,
Ben bir anayasa uydurdum;
Duma duma dum;
Referandum

Ve İşte Bu Yüzden HAYIR 2

\"\"ÖNCEKİ gün akşamüstü saatleri… Yer: Habertürk yazıişleri masası… Bir arkadaşımız \”Ben bugünden sonra kesin karar verdim, \’hayır\’ vereceğim\” diyor. Nedeni, Melih Gökçek\’in 70 bin kişilik iftarda dağıttığı, üzeri \”Evet\” yazılı kumanyalar değil. Benim önceki gün yazdığım gibi (Ve işte bu yüzden… HAYIR!) Türkan Hanım, Halis ya da Ömer de değil. \”12 Eylül\’ü yargılayacağız\” yalanının iç bulandıran duygusal ajitasyonu da değil. Enayi yerine konmak değil. \”AKP, HSYK\’yı ele geçirecek\” korkusu da değil. Başbakan Tayyip Erdoğan\’ın oturduğu villanın fotoğraflarını basmış Sözcü Gazetesi. \”Normalde böyle günlerde böyle bir haber bütün internet sitelerinde dolaşırdı\” dedi, \”Bugün baktım bir sitede bile yok ve daha referandum yapılmadı bile. De ki \’evet\’ çıktı referandumda, demek kimse hiçbir şey konuşamayacak! Ben \’hayır\’ vereceğim arkadaş!\”

Dün sabah saatleri… Yer: Kahvaltı masası. Bu laftan hiç haz etmiyorum ama \”yandaş medyada\”çalışan bir arkadaşım \”haber sistemlerini\” anlatıyor. Şöyle diyor:
\”Trafik sıkıştı diye bile haber yapamıyoruz. Eğer oranın belediyesi AKP\’li ise trafik haberi bile yapmak yasak. Belediye CHP\’li ise yürü, kim tutar seni!
\”

Ekranın, muhalefet liderlerinin hiçbirine 2 dakikadan fazla tahammül etmediğini söylüyor, öyle bir panik. Öyle bir sessizleştirme, susturma, yok sayma, sesini kısma telaşı.
Dün öğle saatlerine yaklaşıyoruz… Bir başka sohbet. Sevdiğim dostum Koray Çalışkan ile konuşuyoruz. Bir yandan küçük kızına yumurta yediriyor, bir yandan \”Demek hayır diyorsun ha?\”diyor sitemle, \”Boykot cephesini terk ettin.\”

BOYKOTÇU DOSTLARA…

Birbirimize söyleyecek atla deve bir lafımız yok. Ben boykotun neden yapıldığını biliyor ve karşı çıkmıyorum. Nasıl karşı çıkayım? Boykot cephesinin ilk sözcülerinden biriyim. Demişim zaten \”Bıktık!\”diye, söylemişim \”Boykot, siyaseti de aşan ahlaki bir tavırdır\” diye. \”Ben oynamıyorum\” demişim. O benim neden hayır dediğimi önceki gün okumuş, pek karşı çıkacak bir şey yok. Birbirimize karşı \”Vay nasıl yaparsın!\” diye coşacak değiliz. Benim hayır deme nedenimle onun boykot etmesinin nedeni aynı:

Enayi yerine konmayı kaldıramıyoruz! Yok sayılmayı reddediyoruz…

Ayrıldığımız nokta, buna karşı koyma yöntemimiz. Referandum öncesi son düzlüğe girerken, bizi yok sayan taraf bizi yok olmuş sayıp bundan rahat bir nefes alıyorsa buna karşı bizim de yapacak bir şeyimiz olmalı. Trafik haberinin bile yapılamadığı bir memleketten söz ediyorum. Daha nasıl diyeyim!

\”Arlı arından korkar, arsız sanır benden korkar!\”

Biz ar\’ımızdan korkuyoruz diye arsız keyfine bakıyorsa herhalde ve elbette bizim de elimizden bir şey gelir. Ve maalesef bunun \”Hayır\” demekten başka yolu kalmadı.

AMED\’DEKİ DOSTLARA…

BDP\’nin boykot için haklı bir gerekçesi var, amenna! Baştan beri de kararlı tavırlarını sürdürüyorlar. Blok halinde boykot çıkarsa oralardan, bunun bir anlamı olur. Ona da eyvallah! Ama Amed sadece Amed değildir. Amed, bugün bütün şehirlerin kıyılarıdır, dar sokakları, otobüs uğramayan semtleri, vazgeçilmiş çıkmaz sokaklarıdır…

Oralarda \”evet\” verecek olanlar varsa…

Anlıyorum, anlamıyorum değil. Onca zaman beklenmiş Diyarbakır Cezaevi konuşulsun diye, ilk kez konuşuluyor. Onca zaman beklenmiş 4\’lerin kendini neden yaktığı, kimlerin kimlerin nasıl yandığı anlatılsın diye. Anlatılıyor şimdi, evet. Evet, şimdi meşhur Joe\’yu tanıyor Türkiye, nice yiğidin önünde selam durduğu it! Bunun için de \”evet\” oyu veriliyor olabilir, evet. Ama işte şunu sormak isterim: İnanıyor musunuz hakikaten?

12 EYLÜLGECESİ NEREDEYDİLER?

Erdal Eren\’i asmak için kemik yaşını büyütenleri, Uğur Kaymaz\’ın kemik yaşını büyütenlerin yargılayabileceğine? Hakikaten inanıyor musunuz?

Diyarbakır Cezaevi\’nde o karanlık günlerde görüş günü nasıl koşturulurdunuz bahçe boyunca düdükle, hatırlıyor musunuz? Bütün bahçeyi koşarak geçerdiniz oğullarınızı görebilmek için, kadın, ihtiyar, Esat Oktay Yıldıran peleriniyle halinize gülerdi. Birkaç ay öncesine kadar aynı hızda koşmadınız mı küçücük çocuklarınızı görmek için demirler arkasında?

Hiç mi kendinize sormuyorsunuz arkadaş? \”Ben 12 Eylül gecesi işkencedeydim. Bu ağlayan adamlar neredeydi o gece?\” diye. Neredeydiler? Cemse görmüşlüğü var mıdır bu insanların askerlikten önce? Hakikaten… Hiç mi merak edilmiyor mesela? 90\’larda yapılan işkencelerin 80\’lerdekinden kalır yanı yoktu. 12 Eylül\’ü yargılamaya bu kadar gönüllü görünenlerin şimdi sokaklarda dolaşan o işkencecileri neden yargılamadığı. Ve arkadaş, acı bu kadar ucuz değil. Sen daha iyi bilirsin de… Neyse…

Fevzi

\"\"Fevzi Budak.
Erzurum Milli Eğitim Müdürü…
AKP iktidar oldu, 2003\’te görevden alındı, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum\’a geri döndü. (Bir)

Beş gün sonra…
Görevden alındı, Şırnak\’a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum\’a geri döndü. (İki)

Bir gün sonra…
Görevden alındı, Ankara\’ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum\’a geri döndü. (Üç)

Bir gün sonra…
Görevden alındı, Muş\’a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum\’a geri döndü. (Dört)

Beş gün sonra…
Görevden alındı, Ankara\’ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum\’a geri döndü. (Beş)

Bir ay sonra…
Görevden alındı, Kütahya\’ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum\’a geri döndü. (Altı)

Bir ay sonra…
Görevden alındı, Çanakkale\’ye gönderildi, mahkemeye başvurdu, Erzurum\’a geri döndü. (Yedi)

Üç ay sonra…
Görevden alındı, İstanbul\’a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum\’a geri gönderildi. (Sekiz)

(Başbakanımızın askerlik arkadaşı olan AKP milletvekili adayı, üç defa, Fevzi Budak\’ın yerine Erzurum Milli Eğitim Müdürü yapıldı… Gözünü budak\’tan sakınmayan Fevzi, üç defa mahkemeye başvurdu, başbakanımızın askerlik arkadaşını üç defa görevden aldırdı!)

(Fevzi Budak, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Necat Birinci\’yi şikayet etti. Yargıtay, Necat Birinci\’yi görevini kötüye kullanmaktan beş ay hapis cezasına çarptırdı, para cezasına çevrilerek, ertelendi. Necat Birinci, AKP\’den
İstanbul Milletvekili yapıldı.)

(Fevzi Budak, Milli Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik\’i altı defa manevi tazminata mahkûm ettirdi. Kazandığı tazminat miktarı, faizleriyle birlikte 100 bin lirayı buldu.)

Üç ay sonra…
Görevden alındı, Ankara\’ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum\’a geri döndü. (Dokuz)

Beş ay sonra…
Görevden alındı, İstanbul\’a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum\’a geri döndü. (On)

(Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürü, kendisini camiada küçük düşürdüğü iddiasıyla Fevzi Budak hakkında soruşturma açtı. Ancak, mevzuata göre, sicil raporunun altı ay birlikte çalıştığı amiri tarafından hazırlanması gerekiyor… Fevzi Budak altı ay bir yerde kalamadığı için, rapor hazırlanamadı! Meslekten atılamadı!)

Üç ay sonra…
Görevden alındı, Ankara\’ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, gene haklı bulundu, gene Erzurum\’a geri döndü. (On bir)

Dün…
Fevzi Budak tutuklandı!

Erzincan Başsavcısı\’nı içeri tıkan Erzurum Savcısı tarafından ifadesi alındıktan sonra, dolandırıcılık ve yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hapse gönderildi.
(Aha bu da on iki)

It\’s All A Deceptive Facade

\"It\'s

Sedat ERGİN Bu Cevapları Neden Yayınlamadı

\"SedatHürriyet Gazetesi\’nin dünkü manşetinde Sedat Ergin\’in yazdığı köşe yazısı vardı. Köşe yazısında Balyoz İddianamesi\’nden bugün devir teslim törenini gerçekleştiren Orgeneral İlker Başbuğ\’un 2003 yılında imzaladığı bir belge bulunuyordu.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı olan Orgeneral İlker Başbuğ imzalı belgeye göre, 3 Ocak 2003 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı 1. Ordu\’ya gönderdiği emirle plan seminerinde iç tehditin görüşülmemesini istemişti.

Oysa emekli Orgenaral Çetin Doğan hem yaptığı konuşmalarda hem de daha önce Sedat Ergin ile yaptığı yazışmalarda Karar Kuvvetleri\’nin kendisine yaptığı uyarının ardından 31 Ocak\’ta seminer planını gönderdiğini Kara Kuvvetleri\’nin de plan hakkında herhangibir olumsuz emir vermediğini anlatmıştı.

Çetin Doğan seminerin olmadığını iddia etmiyordu. 5-7 Mart 2003 tarihli seminerde Taraf Gazetesi\’nin yayınladığı 11 sayfalık Balyoz Planı\’nın konuşulmadığını ifade ediyordu.

Emekli Orgenaral Çetin Doğan, Odatv\’ye Hürriyet Gazetesi\’nin haberiyle ilgili bir mektup gönderdi.

İşte Çetin Doğan\’ın o mektubu:

Merhabalar;

Sayın Sedat Ergin\’in adeta bir \”pehlivan hikayesine\” dönüşen Hürriyet Gazetesi\’ndeki yazı dizisini, belki yarın esas konuya girer beklentisiyle, sabırla takip ettim. Bu arada yaptığı araştırmalar sonucunda bana önce Damadım Dani aracılığı ile, daha sonra da doğrudan yönelttiği sorulara samimiyetle yanıtlar vererek, ister istemez \”dizisinin\” \”müdahili\” oldum. Müdahil oluş nedenim, kamuoyunda saygın gazeteci imajını yaratmış bir araştırmacı yazarın, 05-07 Mart 2003 tarihlerinde 1.Ordu K.lığında icra edilen Plan Semineri\’nde bir \”Darbe Planının\” tartışılıp tartışılmadığı, \”Balyoz Güvenlik Planı\’nın\” gerçek olup olmadığı, kimler tarafından hangi amaçla hazırlandığı, v.s. gibi \”Dava\’nın\” özünü oluşturan konuların aydınlanmasına katkı sağlayabileceğine \”safiyane\” olarak inanmış olmamdan kaynaklanmıştır. Bu amaçla kendisine konunun aydınlanması için sorular da yönelttim. Sayın yazardan beklentilerim, bugün (26.08.2010) Hürriyet Gazetesi\’nde manşete de taşınan köşe yazısıyla tam bir hayal kırıklığı ile noktalanmıştır. Maalesef bugün yazarlarımızın önemli bölümünün, gerçeklerin değil, belli çevrelerin beklentilerinin umurlarında olduğu ne kadar acı verici!

İşte bu nedenle, kendisi ile yazışmalarımızı, noktası ve virgülüne dokunmadan aşağıya alıyorum. Kararı bu açıklamayı ve Sayın Ergin\’in yazılarını okuyanlar versin. Bu vesileyle konuya ilişkin 22 Ocak 2010 tarihinde \”Bir Darbe Planı Hazırlanmıştır\” kesin hükmünü taşıyan yazısına, 24.01.2010 tarihinde yaptığım açıklama, aşağıda konu edildiği için, ilişikte sunuyorum. Sağlık (Özellikle sağduyu ve akıl sağlığı bozulanlar için), esenlik ve saygılar sunarım.

Çetin Doğan

Not: Sayın Ergin\’in aşağıda metinde geçtiği için 22.01.2010 tarihli yazısına karşı 24.01.2010 tarihinde yaptığım açıklama ekte sunulmuştur.

Sedat Ergin\’den Dani vasıtası ile Ç.Doğan\’a gönderilen istek:(16.08.2010 Saat:18.16)

Merhabalar; Sedat Ergin\’in sizden cevaplandirmanizi rica ettigi sorulari yolluyorum.

Ç.Doğan\’dan Sedat Ergin\’e;(Gönderilme tarihi:17, 2010 at 12:30 PM)

Sayın Sedat Ergin

Hürriyet Gazetesi\’nde yayınlamakta olduğunuz yazı dizisini ilgi ile takip etmekteyim. Yazı dizinizin 05-07 Mart 2003 tarihlerinde icra edilen plan seminerinde \”bir darbe planlaması\” yapılıp yapılmadığının aydınlatılmasına ve bana yönelttiğiniz soruların esasa ilişkin zihin karışıklığının giderebilmesine ne denli katkı sağlayabileceğini doğrusu anlamakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Biz askerlerin yalın doğruları dolambaçlı yollardan anlatma sanatına pek alışık olmamamızdan kaynaklanıyor olabilir. Gerçeği araştıran bir araştırmacı yazardan temel beklenti, ayrıntılar üzerinde dururken, temel soru ve sorundan uzaklaşmaması gerektiği inancındayım. Aydınlığa kavuşturulması gereken temel soru, \”Balyoz Güvenlik Planı ve ekleri\” sahte mi, yoksa gerçek mi? Bu konuda hala bir kuşkunuz olabileceğini sanmıyorum. Bu konuda bir yargıya varamamışsanız, aklınızda hala ilave sorular varsa lütfen bildirin. Bana Dani aracılığı ile sorduğunuz soruları konunun özü ile ilişkilendirmede zorlanmış olsam bile, sorduğunuz sorulara açık yüreklikle verdiğim cevapları ilişikte bulacaksınız. Umarım ayrıntılar da size yardımcı olur.

İzninizle, sorularınızın yanıtlarına geçmeden önce, beni derinden yaralayan 22 Ocak 2010 tarihli \”Askeri senaryodan darbe planlamasına\” başlıklı yazınızdan bir alıntı yaparak, buna yanıt olarak size gönderdiğim ve yanıtsız kalan açıklamamı hatırlatmak isterim: \”Bir de bu seminerde masaya konan senaryo dışında kalan ve doğrudan Orgeneral Doğan tarafından 2002 aralık ayında hazırlatılmış bir \”Balyoz Planı\”nın da bulunduğu ortaya çıkıyor. Bu belgeden mevcut hükümetin düşürülmesi, yerine kimlerin geçeceğine ilişkin bakanlar kurulu listesinin bile hazırlandığı bir darbe planlamasının yapıldığı anlaşılıyor. Bu haliyle daha çok Birinci Ordu Komutanı\’nın kendi inisiyatifiyle giriştiği harekat merkezinin İstanbul olduğu bir planlama gibi gözüküyor.\” Sizden hiç beklemediğim bu \”yargısız infazdan\” sonra size ve bir kısım dostlara internet aracılığı ile gönderdiğim açıklama (ref. Mon, Jan 25, 2010 at 6:39 AM) ayrı bir ek olarak ilişiktedir. Umarım ilişikteki sorularınıza yanıtlarım da ayni akıbete uğramaz.

Yerli \”Arturo Oİ\’nin Önlenemez Yükselişine\” çanak tutan libarallerimiz(!) acaba sihirli aynalarında ne görüyorlar diye merak ediyorum. Saygılarımla, 17.08.2010

Çetin Doğan

Sorular ve Yanıtları:

SORU: 1

İddianamede Birinci Ordu Askeri Savcılığı\’nın talebi üzerine hazırlanan iki ayrı askeri bilirkişi raporuna atıf yapılıyor. Her iki bilirkişi raporunda da, 5-7 Mart 2003 tarihlerinde komutanızda gerçekleştirilen Plan Semineri 2003\’ün 1) gerek Genelkurmay Başkanlığı gerek Kara Kuvvetleri Komutanlığı\’nın önceden hazırlanmış programlarında dış tehdide dönük olarak icra edilmesinin öngörüldüğü hatırlatılmaktadır. Her iki raporda da ayrıca, Birinci Ordu Komutanlığı\’nın 12 Aralık 2002 tarihli yazısında seminer planına iç tehdide ilişkin \”Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo\” (OEYTS) çerçevesindeki alternatif harekat planlarının da görüşüleceğini bildirmesi üzerine, KKK\’lığının 3 Ocak 2003 tarihli bir yazıyla \”OEYTS\’nin anılan seminerde kullanılmaması\” emrini verdiği, buna karşılık Birinci Ordu\’nun bu emre rağmen plan seminerini OEYTS\’yi dahil eden bir senaryo üzerinden icra ettiği yine ortak bir saptama olarak yer almaktadır. Binbaşı Ahmet Erdoğan tarafından hazırlanan birinci bilirkişi raporunda \”plan seminerinin KKK\’lığının emrine muhalif olarak hazırlanan bir uygulama emrine göre icra edildiği\” belirtilmektedir. KKK\’lığından gelen emre rağmen iç tehdidi seminerin gündemine dahil etmenizin nedeni nedir? Bir emrin yerine getirilmemesi TSK\’nın kurallarına aykırı bir hareket değil midir?

YANIT:

Öncelikle \”zihin karışıklığına\” yol açan sorunuzdaki bir hususa açıklık kazandırmak isterim. Seminer için verdiğim ana fikir doğrultusunda hazırlanan \”Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo\”nun (OYTS) İç Tehdide tehdide ilişkin bir senaryo olduğu yolundaki \”kesin yargıya\” nasıl varıldığını anlayabilmiş değilim. Bu konuda bir yargıya varmadan önce, \”Senayonun\” okunmasını tavsiye ederim. Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryonun dayanakları, dönemin Türkiye\’nin Milli Askeri Stratejisi ile Milli Siyaset Belgesi\’dir. Bu husus bir heyet tarafından oldukça ayrıntılı olarak kaleme alınan son \”Askeri Bilirkişi Raporu\’nda\” açıkça ortaya konmuştur. OYTS bir plan değil, mevcut planın (EGEMEN HAREKAT PLANI\’NIN) tartışıldığı mutasavver \”Askeri-Politik\” ortamın çerçevesini çizen bir belgedir. Daha açık bir deyişle hertürlü plan çalışması ve harp oyunlarında senaryo tartışılmaz, senaryonun çizdiği ortama bağlı kalınarak mevcut panlar irdelenir. Çapı ne olursa olsun bir harp oyunu veya plan çalışmalarında cepheye angaje olmuş veya olacak kuvvetlerin yanısıra, cephe gerisi -askeri terminoloji ile ifade etmek gerekirse \”Geri Bölge Emniyeti\”- ve bu amaçla tahsis edilen kuvvetlerin yeterliliği, senaryo çerçevesinde irdelenir, irdelenmiştir. Günümüzdeki savaşların \”Topyekün Savaş\” niteliğini dikkate alan dünyamızdaki bütün orduların bu konuya artan ölçüde ağırlık verdikleri de bilinen bir gerçektir. Seminerde yapılan konuşma ve takdimlerin kaset çözümlerini inceleyenlerin, Plan Seminerinde \”Ceryan Tarzı Planına\” bağlı kalınarak, hem \”Cephenin\” ve hem de \”Cephe Gerisindeki\” gelişmelerin serbest bir tartışma ortamında irdelendiğini, konunun dışına taşılarak, bir \”Darbe Planından\” söz edilmediğini, anlamamakta ısrar edenlerin dışında herkesin kolaylıkla anlayacağından eminim. (Emrimle seminer tartışma ve takdimlerinin tamamının ses kayıtlarının banda alındığını bildiğinizi sanırım) \”KKK\’lığının 3 Ocak 2003 tarihli bir yazıyla OEYTS\’nin anılan seminerde kullanılmaması emrini verdiği\” doğrudur. Sözkonusu emir bana ilgili karargah subayı tarafından arz edildiğinde kendisine, \”K.K.K.lığınca konunun yanlış anlaşılmış olabileceğini, muhtemelen Plan Seminer\’inde sadece İç tehdidi irdeleyeceğimizi sanmış olabileceklerini, Gnkur. Bşk.lığınca yayınlanan Tatbikatlar Programı\’ndaki Egemen Harekat Planının incelenmesi direktifine ters düşülmemesine gösterdikleri özenden dolayı, bu mesajı göndermiş olabileceklerini\” söyledim. bilahare \”Konuya ilişkin yanlış anlaşılmalara meydan vermeyecek ayrıntılı bir seminer cereyan tarzı planı hazırlanarak, OYTS ile birlikte K.K.K.lığına gönderilmesi\” direktifini verdim. Verdiğim direktif doğrultusunda yapılan hazırlıklar bir yazı ile 31 Ocak 2003 tarihinde K.K.K.lığı ile tatbikata katılan bütün birimlere gönderilmiştir. Bu arada 14 Ocak 2003 tarihli OYTS ihtiva etmeyen taslak bir yazı hazırlandığını ve direktifime ters düştüğü için hiçbir makama gönderilmediğini de ilave etmeliyim. 2009 yılında Harp Akademilerinden mezun bir genç kurmay subayın önüne konan \”5000 sayfalık belgelerden\” oldukça kısa bir sürede yanlız başına \”faraziyeye\” dayalı hazırladığı Bilikişi Raporu\’nun eleştirisine girmek istemeyişimi lütfen anlayışla karşılayın. Bu konuda benim tarizlerde bulunmam gerekenler elbette vardır. Ancak bu hiçbir zaman genç bir kurmay subay olamaz. Sonuç olarak, K.K.K.lığı emrinin yerine getirilmemesi diye bir şey söz konusu değildir. OYTS, Egemen Hrk. Planının Cephe ve cephe gerisine ilişkin kuvvet yeterliliğini irdelemek için, dayanağını dönemin Türkiye\’nin Askeri Stratejisi ve Milli Siyaset belgelerinden alınarak hazırlanan bir senaryodur. İrticayı, bir tehdit olarak algılamayanlar, irticai bir kalkışmanın bir senaryo içinde dahi telaffuz edimesine ne ölçüde duyarlı oldukları, bu vesileyle günyüzüne çıkmış bulunmaktadır.

SORU:2

KKK\’lığının emrine rağmen iç tehdidi seminer çalışmasına dahil etmenizde resmi yazışmalara yansımayacak şekilde KKK\’lığından sözlü bir onayın alınmış olması rol oynamış olabilir mi?

YANIT:2

Yanlış anlaşılma giderildiği için KKK.lığından OYTS için sözlü bir onay alınması sözkonusu olmamıştır.

SORU:3

Binbaşı Ahmet Erdoğan tarafından hazırlanan birinci bilirkişi raporunda yapılan saptamalardan biri de 17 Ocak 2003 tarihinde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman\’a yapılan Plan Semineri 2003\’e ilişkin takdimde, OEYTS\’nin kullanılacağı hususunun komutandan saklandığı hususudur. Bu saptama doğru mudur? Doğruysa komutan OEYTS\’ye ilişkin keyfiyetten neden haberdar kılınmamıştır?

YANIT:3

17 Ocak 2003 tarihinde dönemin K.K.komutanın Ordu K.lığına geldiği ve kendisine mutat \”standart brifing\” verildiği ve bilahare kendilerinin bir kısım Ordu birliklerinde denetlemelerde bulunduğu gerçektir. OYTS\’nin K.K.Komutanına verilen standart birifingte gündeme getirilmeyişini komutandan bilgi saklama olarak yorumlama sizce de bir gayeretkeşlik olmuyormu? Belirtilen tarihte TSK\’nın ve 1nci Ordu K.lığının gündeminde olan konular yanında bir yanliş anlaşılmanın brifingte gündeme getirilmeyişini manidar bulmak gerçekten de size anlamlı geliyor mu? Geliyorsa,bu ziyaretten iki hafta sonra, K.K.K.lığına \”Seminerin\” icrasına yönelik detaylı bir yazı gönderilmesi ve bu yazıda detaylı \”Seminer ceryan Tarzı\” ile OYTS\’nin yer almasına ne demeli?

SORU:4

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, Plan Semineri 2003\’te iç tehdit senaryosunun görüşülmemesi yolunda 3 Ocak 2003 tarihinde Birinci Ordu\’ya gönderdiği talimatının yerine getirilmemesi konusunda kaleme aldığımız yazılar üzerine yolladığı bir açıklamada bu hususu yalanlamamış ve \”Bilgim dahilinde olan her hususta açık ve net emirler vermişimdir. Verdiğim emirleri de daima takip etmişimdir. Benim hizmet anlayışımda yapılan her güzel faaliyet mükafatlandırılır, yapılan her yanlış da cezalandırılır. Yaşanan bu olayları da bu çerçeve içinde görmek gerekir. Bu olayda gereken yapılmıştır\” demiştir. Sayın Yalman\’ın bu açıklamasını nasıl karşılıyorsunuz?

YANIT:4

Doğrusu Sayın Yalman\’ın sözlerini yorumlamak bana dişmez. Benim ötedenberi gerek dönemin Gnkur. Başkanı\’ndan ve K.K.Komutanından beklentim bildikleri doğruları kamuoyuyla paylaşmalarıdır. Dönemin Gnkur. Bşk. biraz gecikmeli de olsa \”Balyoz\” konusunda kendisinde hiçbir bilgi ve belge bulunmadığını açıkladı. İddianamede savcılarımız \”Darbeyi(!) sayın Aytaç Yalman\’ın önlediğini açıkça ifade etmelerine karşın, Dava dosyasında konuya ilişkin bir ifade tutanağına rastlamadım. Bu noktada daha önce de belirttiğim gibi dönemin K.K.Komutanına konuyu açıklığa kavuşturma vazifesi kendisine düşmektedir.

Sayın Yalman\’ın bir orgeneral olarak kimlere ceza verebileceği talimatlarda açıkça belirtilmiştir. Ortada şahsımla ilgili bir suç ve buna bağlı bir ceza olmadığına ve kendilerinin \”gerekeni yaptıklarını\” belittiklerine göre, bunun ne olduğunu elbette açıklaması gerekecektir.

SORU:5

Bir senaryo çalışmasında bile olsa sıkıyönetim ilanı halinde seçilmiş bir hükümet yerine milli mutabakat hükümeti kurulmasının demokrasi açısından problemli bir durum olduğu yolundaki eleştirilerdi nasıl karşılıyorsunuz?

YANIT:5

Seminer provasız bir \”beyin fırtınası\” halinde cereyan etmiştir. Özel takdimler dışında kayda alınan bütün konuşmalar irticalen yapılmıştır. Bu noktada unutulmaması gereken husus seminerin dayandığı jenerik senaryo(OYTS) gerçekmiş gibi kabul edilerek çözümler üretilmiş, irdelenmiştir. Senaryoda yurtiçinde ve yurtdışında meydana gelen olaylar ve tehditler sonucunda, Hükümet tarafından sıkıyönetim ilan edilği, ancak TBMM\’nin toplanamaması nedeniyle Hükümet kararı onaylanamadığı farz ve kabul edilmiştir. Senaryoda detaya girilmemekle beraber bu durumdan, Hükümet ile Meclis arasında bir sorun yaşandığı açıkça anlaşılmaktadır. Böyle bir durumun vukuu halinde yasal bir platformda (Milli Güvenlik Kurulu) çözüm olarak bir Milli Mutabakat Hükümetinin kurulmasını önermenin, demokrasi açısından \”problemli bir durum olduğunu söylemek\”, biraz önyargılı olmuyor mu?

SORU:6

Plan Semineri-2003\’e yöneltilen eleştirilerden biri de bu tür seminerlerin gerçek şahıs ve yer isimleri verilmeden icra edilmesi gerektiği halde, sizin komutanızdaki çalışmada hem şahıs hem yer isimlerinin telaffuz edilmiş olmasıdır. Bu yöndeki eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?

YANIT: 6

Seminerin dayandığı jenerik senaryoda(OYTS) gerçek şahıs ve yer isimleri bulunmamaktadır. Ancak seminerde irdelenen gerçek planlarda gerçek şahıs ve yer isimleri doğal olarak yer alır. Seferberlik ve Savaş halinde ilgili yasalar uyarınca \”Kaynak Sayım Cetvelleri\” ilgili yerel yönetimler tarafından doldurularak ilgili komutanlıklara gönderilir. Bu cetvellerde bir savaş halinda TSK\’nin ihtiyaç duyacağı hertürlü üretim tesisleri, araç ve gereçler, depoler yer alır. Ayrıca cephe gerisinde bulunan Stratejik hassas tesis ve yerler de gerçek adları ile planlarda yer almaktadır. Bunun dışında Ordu K.lığının cephe gerisinde oluşabilecek potansiyel tehditlere ilişkin kendi kuruluşu dışındaki istihbarat birimlerinden(MİT,Emniyet,Jandarma) gerçek bilgiler gelir. Bu bilgiler yürürlükten yeni kaldırılan Emasya Protokolu uyarınca valilerin başkanlık ettiği aylık istihbarat toplantılarında ele alınır, gerekli görülenler üst makamlara bildirilirdi. Konuya daha fazla dağıtmamak için bu konuda daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.

Bu noktada unutulmaması gereken husus, \”Sıkıyönetimin\” gerektiğinde uygulanmak üzere Anayasal bir yönetim tarzı olduğu, yönetimin çerçevesini belirleyen bir kanun bulunduğudur. Sıkıyönetim Planlamaları, her askeri plan gibi \”yumurta kapıya dayandığı zaman\” değil önceden hazırlıkları yapılması ve güncel tutulması gerekir. Ancak bunu bir darbe planlaması olarak gören ve göstermek istiyenler, kendi eylemlerinin meşruluğundan kuşku duyanlardır. Bu noktada şu hususu açıkça belirtmek isterim ki, Sıkıyönetimin hiçbir zaman arzu etmediğimiz bir yönetim tarzı olduğunu vurgulamak isterim. Bu nedenle de, Plan Semineri boyunca yaptığım konuşmalar dikkatle dinlenirse, geçmişte sıkıyönetim uygulamalarından çıkardığım dersleri ordu mensuplarına anlatmaya çalıştığım açıkça görülecektir.

Son bir söz söylemek gerekirse, 05-07 Mart 2003 tarihlerinde icra edilen Plan Semineri nekadar zorlanırsa zorlansın, bir darbe planlamasının değil, askerlerin ülke savunması için ortaya çıkan sorunları nasıl titizlikle irdelediklerinin belgeselidir. Bu gerçeği saptırmak isteyenlerin gerçekleri ebediyyen saklayabilmeleri halkı yanıltmaya devam edebilmeleri olanaksızdır.

Saygılarımla. Çetin Doğan 17.08.2010

Ç.Doğan\’dan Sedat Ergin\’e; (Gönderilme tarihi:17.08.2010 Saat:16.12)

Sayın Sedat Ergin

Size gönderdiğim iletinin bir kopyasını Pınar ve Dani\’ye de göderdim. Pınar size mektubumda haksızlık yaptığımı 24 Ocak tarihli mektubuma 26 Ocak 2010 tarihindeki köşenizde yer verdiğinizi belirtti. Bu yazınızı ben her nasılsa atlamışım. Size gerçekten bir özür borçluyum. İletimdeki size karşı biraz soğuk ve sitemkar üslubumun gerekçesini de bu vesileyle öğrenmiş oldunuz. Size karşı yaptığım haksızlığı öğrenmiş olmanın bana üzüntü vermenin yanı sıra memnun ettiğini de belirtmeliyim. Bunun çok aykırı duygu ve düşünce olduğu söylenebilir. Ne var ki, 22 Ocak 2010 tarihinden önce hakkınızda sahip olduğum kanaatin doğru çıkmasının beni sevindirdiğini de belirtmeliyim. Kolay gelsin! Tekrar selam ve sevgiler. Çetin Doğan

Sedat Ergin\’den Ç.Doğan\’a; (Gönderilme Tarihi:17.08.2010 Saat:016.34)

Muhterem Paşam, Hiçbir anlam veremedim mesajınızı okuyunca, herhalde yazı dikkatinizden kaçmıştır diye düşündüm. Ben de yazının bir kopyasını size göndermek üzereydim. Yanıtlarınızı aldım, çok teşekkür ederim. Selam ve saygılarımla Sedat Ergin

Sedat Ergin\’den Ç.Doğan\’a; (Gönderilme Tarihi:18.08.2010 Saat:08.48)

Muhterem Paşam, sizin biraz daha zamanınızı alabilir miyim? Selam ve saygılarımla Sedat Ergin (İletinin Ekinde Ç.Doğan\’a Ek sorular yöneltilmiştir)

Ç.Doğan\’dan Sedat Ergin\’e;(Gönderilme Tarihi:19.08.20010 Saat:02:12)

18.08.2010

Sayın Sedat Ergin,

Göndermiş olduğunuz Ek sorulara verdiğim yanıtlarını yine sorularınızın hemen altında ilişikte bulacaksınız. Bu vesileyle bugünkü \”Balyoz: 12 – İTÜ\’nün bilirkişi karmaşası hakkında bilimsel mütalaası\” başlıklı yazınızın bana esefle hatırlattığı belgeli bir anımı izinizle sizinle ve mümkünse okurlarınızla paylaşmak isterim: Anımın belgeli oluşu, benim savcılıkta (Savcı Bilal Bayraktar) 26 Şubat 2010 tarihinde verdiğim ifadenin tutanağı ile yine ayni gün benim için tutuklama kararı veren Hakim Ali Efendi Peksak\’a verdiğim ifade ve mahkeme kararında yer almasındandır. Ayrıca ayni konuda Avukatlarım tarafından taleplerim doğrultusunda dilekçe de verilmiş, CD\’lierin İTÜ veya başka bir üniversitenin ilgili ana bilim başkanlığınca incelenmesi talep edilmiştir.

Anımı \”esefle hatırlamamın\” nedeni ise, adı geçen savcı ve hakimin \”gerçeği bulma, gerçeği arama gibi bir dertlerinin bulunmadığını çok geç fark etmiş olmamadan kaynaklanıyor. Verdiğim ifadede günümüz teknolojisinde CD\’lerin sadece üstveri bilgilerinin uyumuyla, bu CD\’lerin gerçek olduklarını kabul edilmesinin olanaksız olduğunu, benim bile istenirse bu tür \”uyumlu CD\’leri\” eski tarihli olarak, başkaları adına hazırlayabileceğim yolunda yaptığım uzun açıklamalarla, aşırı nefes tüketişimi esefle hatırlıyorum. Gerçeği bulma Savcı ve Hakimlerimizin umrunda olsaydı elbette taleplerimiz doğrultusunda bir işlem, bir araştırmada yapma zahmetinde bulunurlardı. Davamız ile hemhal olan savcı ve hakimlerin büyük bölümünün \”gerçeklerin\” umurlarında olmadığını fark ettikten sonra, duygu ve düşüncelerimi Silivri Kampüsü\’nden yazdığım mektuplarla kamuoyu ile paylaşma yolunu seçtim. 15 Şubat 2010 tarihli ilk mektubumdan yaptığım aşağıdaki alıntı bu konuda ayrı bir belge oluşturmaktadır. (Savcılarımız İddianamelerinde bu mektuplardan işlerine yarayacağını düşündükleri alıntılar yaptıklarına göre, mektuplarımın da \”emniyetçiler\” dışında kendileri tarafından okunduğunu farz ve kabul etmek gerekir)

\”- Özel Yetkili Beşiktaş Cumhuriyet Savcılığı BALYOZ Harekat Planının gerçek olduğu, düzmece olmadığı yolundaki iddialarını, sorgulanmam sırasında öğrendiğim kadarı ile büyük ölçüde bir \”Bilirkişi Raporuna\” dayandırmış bulunmaktadır. Anılan Bilirkişi Raporunun TÜBİTAK tarafından hazırlandığı, savcı tarafından ifade edilmiştir. Avukatlarım Raporun bir örneğini istemiş olmakla beraber isteğimiz, konan kısıtlama nedeniyle yerine getirilmemiştir.

Bugün teknolojinin ulaştığı boyut dikkate alınarak, sadece bir CD\’nin analiz edilmesi ve dosya takip usulü ile menşeinin kanıtlanması mümkün müdür? Yoksa imal edilen bir CD\’yi istediğimiz kişinin bilgisayarındaki klasör veya dosya muhteviyatından olduğu sanısını uyandırmak için bir düzenleme yapılabilir mi? Bu sorulara doğru yanıt vermek için bir bilgisayar mühendisi olmaya bile gerek yoktur. Yeni bir veya birkaç bilgisayar almak suretiyle, bilgisayarı hedef aldığınız kişinin adı ile kaydeder, bu bilgisayarda açtığınız klasör veya dosyaları bir CD\’ye yükleyerek, bunların hedef aldığınız kişinin bilgisayarından çıktığı sanısını uyandırabilirsiniz.

Doğrusu, TÜBİTAK\’ın \”Bilirkişi Raporu\” Sayın Savcılarımızı ikna edecek bir kesin ifade taşıyorsa, bir zamanların çok övündüğümüz bu ulusal kurumumuzun da ne hallere düştüğünü varın siz karar verin. Savcılıkta verdiğim ifadede yeraldığı gibi, yukarıda belirttiğim hususların teyidi istenirse herhangi bir üniversitemizin ilgili bölümünden alınacak \”gerçek bir bilirkişi raporu\” ile yapılabileceğinden eminim.\”

Sayın Ergin, yazılarınızla Balyoz konusunda zihinlerde oluşan sorulara cevap aradığınızı ve bunu ehliyetle yerine getirmekte olduğunuzu görmekteyim. Zihin karışıklığını gidermek için üzerinde durmanız gereken benim de bir sorum var:

\”Balyoz Evrakı Metrukesi\” 20 Ocak 2010 tarihinde Başsavcı Vekili Çolakkadı\’ya bir valiz ile Baransu tarafından teslim edildiğine göre, savcılarımız tarafından hazırlanan iddianamede nasıl oluyor da Şüphelilerin bir bölümünün ikamet adresleri olarak halen (2010 Ocak2010 tarihi itibariyle) bulundukları adresler değil de; 2005,2006 ve 2007 tarihlerinde aktif görevde bulundukları ikamet adresleri yer alıyor? Tanıdığınızı sandığım bir kaç isim vereyim. E.Orgeneral Ergin Saygun ikamet yeri: TSK, Gnkur.IInci Bşk. Ankara Merkez(Kendileri Ağustos 2009\’da 1nci Or. K.lığından emekli oldular, halen İstanbul\’da ikamet etmektedirler); Korg.Korkut Özaslan İkamet yeri:Ankara MSB lojmanları(Halen 8nci Kor.K.Elazığ\’da ikamet eder);Korg. Yurdaer Olcan ikamet yeri olarak 2006-2008 tarihlerinde bulunduğu Yüksekova belirtilmiş, oysa 2008 senesinde Korgeneral rütbesine yükselen Korg. Olcan önce bir yıl J.Asyş. Kor. K.lığına(Van) atanmış, Ağustos 2009 tarihinden beri Harp Ak. K. Yrd. Olarak İstanbul\’da bulunuyor. Tümg. Ahmet Yavuz İkamet yeri olarak Kırklareli belirtilmiş, Oysa Tugay komutanı olarak görev yaptığı Kırklareli\’den Ağustos 2005\’de Şırnak\’a tayin oldu ve 2007 Ağustos tayinleri ile Kara Harp Akademisi Komutanlığı\’na atandı, halen de Harp Akademileri Lojmanlarında ikamet etmektedir. Bu ikamet tutarsızlıkları sadece muvazzaf personele mahsus olmadığını, emeklilerden de bolca örnek bulunabileceğini belirtmeliyim. Kolay Gelsin!

Selam,sevgi ve saygılarımla,

Çetin Doğan

EK SORULARA YANITLAR:

EK SORU:1

1 numaralı soruya göndermiş olduğunuz yanıtta şöyle bir bölüm var.\”KKK\’lığının 3 Ocak 2003 tarihli bir yazıyla OEYTS\’nin anılan seminerde kullanılmaması emrini verdiği\” doğrudur. Sözkonusu emir bana ilgili karargah subayı tarafından arz edildiğinde kendisine, \”K.K.K.lığınca konunun yanlış anlaşılmış olabileceğini, muhtemelen Plan Seminer\’inde sadece İç tehdidi irdeleyeceğimizi sanmış olabileceklerini, Gnkur. Bşk.lığınca yayınlanan Tatbikatlar Programı\’ndaki Egemen Harekat Planının incelenmesi direktifine ters düşülmemesine gösterdikleri özenden dolayı, bu mesajı göndermiş olabileceklerini\” söyledim. Bilahare \”Konuya ilişkin yanlış anlaşılmalara meydan vermeyecek ayrıntılı bir seminer cereyan tarzı planı hazırlanarak, OYTS ile birlikte K.K.K.lığına gönderilmesi\” direktifini verdim. Verdiğim direktif doğrultusunda yapılan hazırlıklar bir yazı ile 31 Ocak 2003 tarihinde K.K.K.lığı ile tatbikata katılan bütün birimlere gönderilmiştir. \”

Kara Kuvvetleri Komutanlığı\’nın temsilcisine sözlü olarak OEYTS\’yi dış tehditle birlikte irdeleyeceğinizi söylediğinizi ve bu doğrultuda hazırlanan bir seminer cereyan tarzı planının OEYTS ile birlikte bir yazıyla 31 Ocak 20003 tarihinde K.K.K.lığına gönderdiğinizi belirtiyorsunuz. Bu sözlü mesaj ve resmi yazının ardından K.K.K. lığı tarafından sözlü ya da yazılı olarak size herhangi bir yanıt ya da emir intikal ettirilmiş midir? Ettirilmediyse, bundan K.K.K. lığının gönderdiğiniz yazının içeriği ile mutabık olduğu, bu hareket tarzına onay verdiği sonucu mu çıkartılmalıdır?

YANIT:

Öncelikle bir yanlış anlamayı düzeltmek isterim. KKK.lığının emrini bana arz eden subay, K.K.K.lığının temsilcisi değil, 1nci Ordu K.lığında görevli karargah subayıdır. Bu subay da sanırım dönemin Ordu Hrk. Başkanı Süha Tanyeri\’dir. Ben direktifimi K.K.K.lığı temsilcisine değil kendi karargah subayıma verdim. Daha önce belirttiğim gibi verdiğim direktif doğrultusunda istediğim hazırlıklar yapıldıktan sonra, OYTS ve genişletilmiş Seminer Ceryan Tarzı Planı 31 Ocak 2003 tarihli yazı ile K.K.K.lığına da gönderilmiştir. K.K.K.lığına gönderdiğim yazı elbette dönemin Kuvvet Komutanına arz edilmiştir. Bu yazıya doğal olarak herhangi bir itirazi yanıt gelmemiş, Gnkur. Bşk.lığı ve Kuvvet karargahından gözlemciler seminere katılmıştır. Gözlemcilerin ifadeleri incelenirse bu konun bir sorun olarak gündeme gelmediği de görülecektir. Bu noktada bir hususu da dikkatinize getirmek isterim. Gnkur.Bşk. ve Kuvvet komutanlarının Seminere katılmaları rutin bir uygulama olarak planlanmıştı. Ancak Seminerin icra edildiği tarihte Ankara\’da yaşanan yoğun trafik nedeniyle katılım programı son anda iptal edilmiştir.

EK SORU:2

6 numaralı soruya verdiğiniz yanıtta \”Seminerin dayandığı jenerik senaryoda(OYTS) gerçek şahıs ve yer isimleri bulunmamaktadır. Ancak seminerde irdelenen gerçek planlarda gerçek şahıs ve yer isimleri doğal olarak yer alır\” diyorsunuz.

– Seminerde irdelenen gerçek planlarda şahıs ve yer isimleri yer alırken, yapılan konuşmalarda seçilmiş belediye başkanlarının ismen geçirilmesi ve bu şahısların hedef olarak gösterilmesi, ayrıca görevden alınmalarının planlanması ne ölçüde doğrudur?

– Ayrıca, seminerde yaptığınız konuşmada, jenerik senaryoyla Mart 2003\’te Türkiye\’ye hakim olan tablo arasında paralellik kurmanız (\”bu bir jenerik senaryo ama günümüzdeki gelişmelerle bir paralellik taşıyor\” ifadesi gibi) Plan Semineri-2003\’ü iç politikanın sularına sokmuş olmuyor mu?

YANIT:

Jenerik Senaryonun, dağıtımından 2002 Aralık ayında hazırlanıdığına bir itirazınızın olamayacağı sanırım. Senaryonun hazırlandığı dönemde ABD\’nin Irak\’a müdahale niyeti olduğu yolunda emareler olmakla beraber, müdahale için somut bir adım henüz atılmamıştı. Diğer taraftan Senaryo\’da öngörülen TSK\’nin stratejik ihtiyatları henüz güneye kaydırılmadığı gibi, bu konuda bir emir de verilmemişti. Ayrıca 1nci Ordu birliklerinden hiçbir unsur 2nci Orduyu takviye için Güneydoğu\’ya sevk edilmemiş, aksine Güneydoğu\’ya 1nci Ordu K.lığında takviye amaçlı gönderilen birlikler de kendi kışlalarına geri gönderilmişti.

Seminer bilindiği gibi 05-07 Mart 2003 tarihinde cereyan ediyor. Bu tarihte cereyan eden olaylara bakacak olursak; ABD\’nin Irak\’a fiilen müdahalesinin somut ayak sesleri duyulmakta, TSK Stratejik İhtiyatları Güney\’e kaydırılmış vaziyette, 1nci Ordu Komutanlığı birliklerinden bir kısım unsurlar takviye amaçlı olarak, 2nci Ordu Bölgesine sevk edilmiş, sevk edilmeye devam ediyor. Seminerde bu gelişmeleri kastederek, \”bu bir jenerik senaryo ama günümüzdeki gelişmelerle bir paralellik taşıyor\” ifadesinin Plan Semineri-2003\’ü iç politikanın sularına sokmuş olduğunu iddia etmek biraz haksızlık olmuyor mu?

Laiklik karşıtı irticai faaliyetlerin odağı haline gelmemiş, Devletin resmi istihbarat birimlerince takibata alınmamış kimselerin keyfi değerlendirmelerle, sıkıyönetim planlama faaliyetleri içerisinde dahi olsa, seçilmiş belediye başkanlarının isimlerinin seminerde geçmesinin tasvip edilecek bir tarafı olmadığına inanırım. Bu noktada şu hususun daima dikkatlerden kaçmaması gereken tarafı, bir sıkıyönetim planlaması sözkonusu olduğunda, \”Kudüsü anma görüntüsü altında fiili bir irtica propagandası yapanların, -belediye başkanı olsalar bile-yönetimde kalıp kalmayacaklarının değerlendirmesinin gerekliliğidir.

Saygılarımla, Çetin Doğan 18.08.2010

Ç.Doğan\’dan Sedat Ergin\’e;(Gönderilme Tarihi 24.08.2010 Saat: (19.13)

Sayın Sedat Ergin;

24 Ağustos 2010 Tarihli \”Kara Kuvvetleri\’ndeki kayıp evrakın sırrı\” başlıklı yazınızla nereye varmak istediğinizi bütün iyi niyetime rağmen anlayabilmiş değilim. Tarihi bir belge niteliği taşımayan evrakların TSK\’nde normal olarak 5 yıl sonra imha edildiğine ilişkin rutin uygulamayı sanırım biliyorsunuzdur. (Kaldı ki \”Balyoz Metrukesi\” ile ilgilenenlerin bu konuda TSK\’dan yapılan açıklamayı da atlamış olmayacaklarını düşünüyorum)

Bu konudan sizin gibi ciddi ve \”arkası yarın\” macera dizisi çıkarma istemi taşımayan, sadece gerçekleri gün yüzüne çıkarma iddiasında olanların, K.K.K.lığı gözlemci raporu bulunamıyorsa üzerine düşecekleri konu, elbette 05-07 Mart 2003 tarihlerinde seminere gözlemci olarak katılan K.K.K.lığı personeli\’nin bilgilerine başvurmak olmalıdır. Bu personelin sayın savcılar tarafından ifadelerinin alındığını biliyoruz. Bu nedenle o dönemde K.K.K. Gözlemci Heyet Bşk. Olan Korg.Tevfik Özkılıç ve diğer heyet mensuplarının Dava Dosyası\’nda ifadelerinin bulunması gerekir. Savcıların, kendilerini bu dava nedeniyle \”gözardı ettikleri gerçekler ve işledikleri suçlar nedeniyle, haklarında dava açtığımızı belirtmek isterim. İlişikte adıma açtıkları davanın dilekçesini bulacaksınız. Bu vesileyle önceki mektubumda \”İddianamede niçin bir kısım sanıkların ikametgah adresi olarak halihazır bulundukları yer isimleri değil de, 2005,2006,2007 tarihlerinde bulundukları yerler yazıldığını\” sorgulamanızı istemiştim. Umarım herkesi tatmin edecek bir yanıt bulmuşsunuzdur. Bunu okurlarınızla paylaşmak gerekliliğine inandığınızı sanırım. Saygılarımla, 24.08.2010

Çetin Doğan

Sedat Ergin\’den Çetin Doğan\’a;(24.08.2010, Saat: 04:09)

Muhterem Paşam, Gerçekleri gün ışığına çıkartmak dışında başka hiçbir çaba içinde değilim. Şu an üzerinde çalıştığım konu gözlemcilerin durumu. Gözlemcilerin ifadelerinin alındığını söylüyorsunuz , ancak Şevki Gençtürk dışında herhangi bir gözlemcinin ifadesinin alındığına dair bir işarete rastlamadım. Tevfik Özkılıç\’ın durumu da çok ilginç. İddianamenin en sonunda dosyasını ayırma kararı var ve \”hakkındaki soruşturma tamamlanamadığı için\” gerekçesi getiriliyor. Nedense, Özkılıç\’ın durumunu askıda tutmuşlar. Gençtürk hakkında ise takipsizlik verilmiş. Gözlemcilerin durumunu araştırırken yalnızca ikisinin soruşturulduğu gibi bir sonuca vardım. Kalan 12 gözlemci hakkında bir işlem yapılmamış gözüküyor. Ne sanık olarak iddianamedeler ne de takipsizlik kararı verilenler listesinde… Gözlemcilerin hepsinin ifadelerinin alındığından emin misiniz?

Bu arada diğer 12 gözlemcinin durumlarını tek tek araştırınca şu ilginç sonuçla karşılaştım, galiba hepsi emekli. Saygılarımla

Sedat Ergin

Çetin Doğan\’dan Sedat Ergin\’e;(24.08.2010,Saat:19.13)

Sayın Sedat Ergin,

Korg. Tevfik Özkılıç\’ın ifadesinin alındığından eminim. Kendisi\’nin tayin yeri son Ağustos atamaları ile değişti. Yeni tayin yeri: K.K.EDOK Okullar Komutanı-Balıkesir. Tlf………..)dir. Ulaşabileceğinizi sanırım. Savcıların niyetinin ne olduğunu söylemiştim. Bu durum da savımızı teyid ediyor.

Saygılarımla, Çetin Doğan

Sedat Erginden ÇetinDoğan\’a,(25.08.2010,Saat 05.40)

Çok tesekkür ediyorum. Sedat Ergin

EK 22 OCAK 2010 TARİHİNDE SEDAT ERGİN\’E YAZDIĞIM MEKTUP

Sayın Sedat ERGİN

Her zaman ustaca ele aldığınız konuları sağlıklı bir mantık ve duyarlılıkla irdelediğiniz için yazılarınızı beğeni ile okumaktayım. Doğal olarak bu sabah gazeteleri gözden geçirirken (22 Ocak 2010) \”Askeri Senaryodan Darbe Planlamasına\”başlıklı yazınızı da ilgi ile okudum. Yazınızın bütünü tutarlı ve duyarlı görülse de, yazınızın bir noktasında \”fahiş\” diyebileceğim bir mantık hatası ve yanlış bir bilgi bulunduğunu üzülerek söylemeden geçemeyeceğim.

Yazınızda \”Bir de bu seminerde masaya konan senaryo dışında kalan ve doğrudan Orgeneral Doğan tarafından 2002 aralık ayında hazırlatılmış bir \”Balyoz Planı\”nın da bulunduğu ortaya çıkıyor. Bu belgeden mevcut hükümetin düşürülmesi, yerine kimlerin geçeceğine ilişkin bakanlar kurulu listesinin bile hazırlandığı bir darbe planlamasının yapıldığı anlaşılıyor…\”hükmü bulunmaktadır. Bu yargısız infaza elinizdeki hangi verilerle vardığınızı merak ediyorum. Ben TV\’lerde boy göstermeye pek hevesli olmayan bir insan olduğumu bildiğinizi sanırım. Taraf Gazetesi\’nde çıkan çirkin haberler nedeniyle TV\’lere çıkmak zorunda kaldım ve Taraf\’ın \”silahşörlererini\” doğrudan ellerindeki delillerle ekrana davet ederek, iddialarını ispata davet ettim. Ben bütün askerlik hayatımda herzaman meşru bir zeminde bulunarak \”dik bir duruş\” sergiledim. Adı geçen safsata bir plan varsa, bu sadece ülkede korku ve terör estirerek insanları sindirip, Türkiye Cumhuriyeti\’nin Anayasa\’mızda yazılı niteliklerini değiştirrme hevesinde olan, ruhen hasta insanların imalatıdır.

Yazınızda vardığınız yanlış hükmün, ülkemizi sarmalayan bilgi kirliliğinin (çoğu insanın olduğu gibi) kafanızı biraz karıştırmış olmasından kaynaklanmış olabileceği düşüncesindeyim. Eğer elinizde yazınızda vardığınız kesin hükmü destekleyen bilgi ve belge varsa lütfen bunları kamuoyu ile paylaşın. Ben size şimdilik araştırmalarınızda yardımcı olabilecek bir \”ipucunu\” vermekle yetineyim: Aralık 2002\’de hazırlandığı ileri sürülen Dehşetli Plan\’nın(!) \”Dost Kuvvetler\” fıkrasında, 2006 yılında kurulan \”Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı\”nın yer alması biraz garip değil mi? Kolay gelsin.

Saygılarımla.

E.Orgeneral Çetin DOĞAN

Sağlıksız AkYasa

Anayasa değişikliğinin içeriğini tam olarak biliyor musunuz? Ya da bu geçirilmeye çalışılan yasaların milletimizin ve devletimizin lehine mi/aleyhine mi olduğunu?

Lehimize gözüken bir kaç madde ile neleri kaybedeceğinizi biliyor musunuz?

Bu yasa tasarısı eğer mecliste yasalaşır ise pek çok hakkımızı kaybedeceğiz (bkz: SSGSS 5510 sayılı bekleyen yasa)

Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle:

  • Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65\’e çıkarılacak. (Madde 28)
  • Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5000 \’den 7000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu 9000 gün prime çıkacak. (Madde 27)
  • Emekli maaşları %23 ila%33 arasında düşürülecek.(Madde 29)
  • Yıpranma hakkı gasp edilecek
  • Aylık geliri 1390,6 YTL\’den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTL GSS primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88)
  • Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de \’Katılım payı\’ adı altında bıraktı ödenecek. (Madde 68)
  • \’Katılım Payı\’ gerektiğinde beş katına kadar arttırılacak. (Madde 68)
  • Bütün sağlık hizmetleri paralı olacak.
  • Sağlık hizmeti alabilmek için bu ülkenin vatandaşı olmak, üstelik vergi ödemek, dahası GSS primini yatırmak, hatta bir de \’katılım payı\’ ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de \’ilave ücret\’ adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5)
  • Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye\’de \”sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter \’mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara 6 ay süreyle verilmesi öngörülen altı emzirme yardımı bir aya düşürülecek.
  • Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği %16 azalacak. (Madde 18, 19, 80)
  • Emekli Bağ-Kur\’lularının maaşından 10 yıl süreyle %10 oranında GSS primi kesilecek. (Madde 88)
  • Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89, 90)
  • Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna, buğdayına, üzümüne, tütününe el konulacak.. (Madde 87)

Şu anda sadece Türkiye\’de değil dünyanın pek çok ülkesinde benzer Politikalar uygulanmaya çalışılıyor. Devletler sosyal güvenlik ve sağlık harcamalarını azaltma çabasındalar. Fransa ve Yunanistan\’da büyük grevler ve yürüyüşlerle bu yasalar engellenmeye çalışılıyor. Şu an yasanın getirecekleri ile ilgili yeterli farkındalık yok. Biz de bu yasayı engelleyebiliriz. Biz karşı koyarsak bu yasayı geçiremezler!

Türkiye Gençlik Birliği\’nin HAYIR Eylemi

\"Türkiye
Türkiye Gençlik Birliği\’nin HAYIR Eylemi

12 Eylül\’de uyandığında
Sen de git Recep Tayyip\’ten kurtulmaya

Oyum hayır olsun
Tayyip mosmor olsun
Türkiye bağımsız olsun

Ne Amerika ne de Avrupa
Kurtaramaz seni gençlikten Erdoğan

Oyum hayır olsun
AKP defolsun
Türkiye bağımsız olsun

\"referandumda

\"referandumda

\"referandumda

Simon

\"\"Haliç\’te Yaşayan Simonlar…
Türkiye\’nin en çok konuşulan ama, bir türlü bulunamayan kitabı!

İlk baskısı çıktı, adeta görünmez el tarafından toplatıldı, anında buhar oldu, ahali kuyrukta beklediği halde, yeni baskıları çıkmıyor. (Muhtemelen bandrol verilmiyordur yayıncıya.)

Hal böyleyken, onlarca köşe yazarı, \”papağan korosu\” gibi, aynı cümleleri tekrar ediyor, bu kitabın aslında tırışkadan teyyare olduğunu, dedikodu mahiyetindeki lafların sıralandığını, somut verilerin bulunmadığını anlatıyor… Dolayısıyla, boşu boşuna vakit kaybı olduğu, okunmasına gerek olmadığı tavsiyesinde bulunuyorlar.

Birincisi, kitap somut veri dolu.
İsimler, dilekçeler, şahitler var.

(Yalaka tayfası yıllardır, Özdil şöyle, Özdil böyle diye yazıyor mesela… Kitapta bi Özdil var! Özdil\’in feriştahı… Niye yazmıyorlar?)

Madem bu kadar yalayıp yuttular, sizin bir türlü bulamadığınız kitabı… Simon kim? Var mı yazan? Neden Haliç\’te yaşıyor? Okudunuz mu tek satır bununla alakalı? Kitabın her satırını incelediğini öne süren arkadaşlar, bismillah, kitabın adı birader, niye bahsetmiyorlar?

Okumadılar mı yoksa?

Buyrun…

\”Simon\” cemaatçi değil aslında, kod adı \”Simon\” olan üst düzey bi PKK\’lı… Bekaa\’da örgütün sözde mahkemesinde başkanlık yapmış… Ve, aşna fişne yaparak, militanların kafasını karıştırdığı iddia edilen, özbeöz kız kardeşi hakkında \”idam\” kararı vermiş.

\”Simon\”u yakalayan Hanefi Avcı, \”gerçekten bu suçu işlemiş miydi?\” diye sorduğunda ise, \”asla\” cevabını vermiş… Yani, kız kardeşinin isnat edilen suçu işlemediğinden kesinlikle emin olduğu halde, sırf örgüt istiyor diye, haklıyı savunmak yerine, kalemini kırmış.

Bu davranış biçimine \”Simonlaşmak\” adını koymuş Hanefi Avcı… Sadece illegal örgütlerde değil, başta Emniyet teşkilatı olmak üzere, körü körüne itaatin hâkim olduğu, grup menfaati için körü körüne itaat istenen her yerde \”Simonlar\”ın var olduğu sonucuna ulaşmış.

Sonra Haliç\’e geçmiş…

İstanbul\’da görevliyken, işiyle evi arasında Haliç\’ten geçmek zorunda olduğunu, o zamanlar Haliç\’in berbat koktuğunu, camları kapatıp, burnunu tıkadığı halde midesinin bulandığını anlatıyor… Kendisi bu haldeyken, insanların Haliç kıyısındaki parklarda dolaşması, hatta piknik yapması dikkatini çekmiş… Sürekli kötü ortamda bulunan insanların, bir süre sonra uyum sağladığını, içinde bulundukları çirkinliği fark edemediklerini fark etmiş…

Haliç örneğinden yola çıkarak, sadece fiziki ortamlarda değil, düşüncelerde, sosyal davranışlarda da benzer tavırlar sergilendiği sonucuna varmış… Anormalliklerin normalleştiğini; kirli, yozlaşmış sistemi teneffüs eden insanların, bir süre sonra Haliç\’te piknik yapanlar gibi uyum sağlayıp kötülükleri pislikleri algılayamadığını saptamış…

Özetle, her şey kabak gibi ortadayken, gözümüzün önündekini, burnumuzun dibindekini, soluduğumuz atmosferi, bile bile görmezden, duymazdan geldiğimizi, sustuğumuzu anlatmış.

Yani…

Kitabı okuma fırsatı bulamayan insanlara, ha bire \”okumanıza hiç gerek yok, çünkü kitapta somut veriler yok\” diyenler, aslında \”somut veri\”nin bizatihi kendisi…

\”Uyandırma kerizi\” demek istiyor, gazeteci kılığındaki Simonlar!

Başın Öne Eğilmesin \”Aldı\”rma

\"\"Kim takar Yalova Kaymakamı\’nı?
Hiç kimse.

Kim takar Yalova Valisi\’ne?
AKP takar!

Kaşla göz arasında tek kişilik kararname çıkarıp görevden \”aldı\”lar…

Peki niye \”aldı\”lar?

Volvo jipi olan Ordu Valisi\’ne bi tane de Mercedes S320 \”aldı\”lar… Mercedes\’i, Volvo\’su, Mitsubishi jipi Nissan Primera\’sı olan Trabzon Valisi\’ne, bi tane Volkswagen minibüs, bi tane Mercedes S350 \”aldı\”lar… Dümdüz şehir Konya\’nın Land Cruiser jipi olan Valisi\’ne, bi tane de BMW 735 \”aldı\”lar… Başbakan Erdoğan, Rize Valisi\’ne Mercedes S350\”aldı\”… Mercedes\’i eskiyen Uşak Valisi\’ne Mercedes S350 \”aldı\”lar… Mercedes S320\’si ve Toyota jipi olan Bolu Valisi\’ne Audi Q7 \”aldı\”lar… Kırklareli Valisi\’ne Mercedes\’i varken Audi Q7 ve Chevrolet \”aldı\”lar, sonra Vali\’yi Aydın\’a \”aldı\”lar, gıcır gıcır Mercedes\’i varken 450 milyara yeni Mercedes \”aldı\”lar… Mercedes\’i olan Tekirdağ Valisi\’ne Toyota jip\”aldı\”lar… Gariban ahaliye buzdolabı kanepe dağıtan Tunceli Valisi\’ne, Mercedes\’i ve Hyundai jipi yetmedi, Volvo \”aldı\”lar… Mercedes\’i eskiyen Isparta Valisi\’ne, Isparta\’nın prestiji sarsılıyor diye, Audi A8 \”aldı\”lar… Mercedes\’i, Mercedes jipi, Nissan\’ı olan Ardahan Valisi\’ne bi tane Volvo jip \”aldı\”lar, bi tane de Audi A6 \”aldı\”lar.

Oğlu Cumhuriyet mitingine katıldığı için mimlenen Yalova Valisi\’ni, \”pahalı\” perdeleri söktürüp, \”ucuz\”a perde taktırarak, devleti \”zarar\”a uğratmak suçuyla görevden \”aldı\”lar!

Danıştay \”aldı\”rma sen diyerek, görevine iade etti… Baktılar ki, Danıştay devletin iflas ettirilmesine \”aldı\”rış bile etmiyor, devleti kurtarmak için, merkeze \”aldı\”lar.

(TÜBİTAK\’tan burs kazanan, İngiltere ve Belçika\’da eğitim gören, The Victoria University of Manchester\’da master, Çukurova Üniversitesi\’nde doktora yapan, yönetim bilimi doçenti olan, Avrupa Konseyi Yerel Demokrasi Komitesi\’nde Türkiye\’yi temsil eden, başkanlığını yapan, Avrupa Konseyi Seçilmiş Uzmanlar Komitesi ve Uluslararası Odalar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğini yürüten, Türk-Alman İş Konseyi Eşbaşkanı olan, İngilizce ve Fransızca bilen; Avrupa Topluluğu çevre politikası, Türk kamu yönetimi, çokuluslu şirketlerin yönetim organizasyonu hakkında kitapları bulunan biri… \”Aldı\”kları Yalova Valisi Yusuf Erbay.)

Cevabı adım gibi tahmin ettiğim halde, sordurdum… Yalova il olduğunda valiye tahsis edilen 96 model Mercedes\’e biniyordu, bir senedir arızalı, garajda, yenisini \”aldı\”rmadı, il özel idaresi personelinin servis aracı olarak kiralanan Ford\’u kullanıyordu.

Ergenekon Savcısı Zekeriya ÖZ

\"\"Yıl 1994, Aydın ilimizin Çine ilçesi. Savcı Zekeriya Öz, eşi ve çocuğuyla birlikte ilk görev yeri olan Çine\’ye taşındı. Yeni Savcı, önce, eşinin kara çarşafıyla Çinelilerin dikkatini çekti. Savcı Öz\’ün evine gelen misafirler ise haremlik ve selamlık olarak ayrılan odalarda konuk ediliyordu. Kadınlar haremlikte, erkekler selamlıkta…

Savcı Zekeriya Öz halktan gelen tepkiler üzerine kara çarşafı çıkarttırıp eşine türban ve pardösü giydirdi. Eşi kara çarşafı çıkardı ama Savcı Öz\’ün adı Çine\’de hiç gündemden düşmedi. Zira Savcı\’nın adının karıştığı skandalın biri bitmeden diğeri başlıyordu.

KIDEMLİ SAVCIYA ÇİRKİN TEKLİF

Yıl 1995, Çine Adliyesi. Bütün adliyelerde olduğu gibi, faks ve adli sicil kaydı yaptıran yurttaşların ödediği paralar Çine Adliyesi\’nde de Adaleti Güçlendirme Vakfı\’na aktarılıyordu. Zekeriya Öz, bir gün, dönemin kıdemli savcısı Ayhan Uğurdan\’ın kapısını çaldı. Savcı Öz, Vakfa aktarılan paranın bir bölümünü \”paylaşma\”, teklifinde bulunuyordu! Kıdemli Savcı, çirkin teklife büyük tepki gösterdi. Kıdemli Savcı Ayhan Uğurdan, Zekeriya Öz\’ü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu\’na şikâyet etmeyi de ihmal etmedi. Sonunda, hem Zekeriya Öz hem de Kıdemli Savcı Ayhan Uğurdan soruşturma geçirdi. Zekeriya Öz, Çine\’den Bitlis Mutki\’ye sürüldü. Ayhan Uğurdan ise uğradığı haksızlığa dayanamayıp görevinden istifa etti.

Zekeriya Öz\’ün vukuatları bununla bitmiyor. Hakkındaki soruşturma tamamlanıp sürgün cezası yiyene kadar Savcı Öz, yeni skandallarla Çine\’yi sarsmaya devam etti…

SAVCI ÖZ, REHİN ALINIYOR

Yıl 1998, Çine girişindeki Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Odası kıraathanesinin önü. Savcı Öz, oğlu ve babasıyla birlikte oradan geçiyordu. Mehmet Ocak adlı bir işadamı, silahını çekip Savcı Öz\’ün ensesine dayadı! İşadamı Ocak, Savcı Öz\’ü kolundan tutup sürükleyerek kıraathaneye soktu. İşadamı Mehmet Ocak, kıraathanede bulunan Çinelileri dışarı çıkarırken, Savcı Öz\’ü rehin aldığını bildirdi. Çineliler eylemi hayretler içinde izliyorlardı. Zira, Mehmet Ocak, aynı yıl Çine vergi rekortmeni olmuş, Çinelilerin yakından tanıdığı bir işadamıydı!

Yirmi kadar polis kıraathanenin etrafını çevirdi, Ocak\’a Savcı\’yı bırakmasını söylediler, bırakmadı… Daha sonra dönemin kaymakamı, savcısı ve komiseri araya girdiler. İşadamı Mehmet Ocak yatıştırıldı… Mehmet Ocak, tam iki buçuk saat Zekeriya Öz\’ü rehin tutmuştu… Olaya tanık olan Çineliler, ertesi gün gazetelerde bu haberi bulamadılar. Ne işadamı Ocak hakkında, ne de savcı Zekeriya Öz hakkında soruşturma açılmıştı. Bu durum Çinelilerin merakını daha da artırdı.

Neden sonra öğrendiler ki; Savcı Zekeriya Öz, işadamı Mehmet Ocak\’ı haraç vermeye zorluyordu. Savcı Öz, arabasının benzinini de, yine Ocak\’ın benzin istasyonundan bedava doldurtuyordu… Savcı Zekeriya Öz\’ün, kendisini iki buçuk saat rehin tutan işadamı Mehmet Ocak hakkında neden şikâyetçi olmadığı da böylece anlaşılıyordu!

Ergenekon Savcısı\’nın Çine skandallarını Aydınlık\’a anlatan emniyet yetkilileri, işadamları, politikacılar ve yurttaşlar, \”İşadamı Mehmet Ocak, haklı olarak isyan etti\” diyorlar…

RESMİ GAZETEDE DE YAZILI

Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz\’ün savcılıkta ilk dört yılı böyle geçti. Fethullahçı medya tarafından titizlikle sürdürülen \”İlk görev yerim Mutki\” yalanıyla örtülmek istenen gerçekleri, böylece açığa çıkarmış oluyoruz.

Zekeriya Öz, Mutki\’ye tayin olmadı, Çine\’den sürgün gitti! Mutki\’nin Zekeriya Öz\’ün ilk görev yeri olmadığı, Mutki\’ye Çine\’den gittiği, 2 Temmuz 1998 tarihli ve 23390 sayılı Resmi Gazete\’de de yazılı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan atama kararlarının beşinci sayfasında şöyle yazıyor: \”Mutki Cumhuriyet Savcılığına, Çine Cumhuriyet Savcısı 35837 Zekeriya Öz\”.

ADALET BAKANLIĞI\’NIN AYDINLIK\’A YANITI

Aydınlık, 28 Temmuz\’da Adalet Bakanlığı\’na savcı Zekeriya Öz\’ün \”hangi tarihte, nerede göreve başladığını ve nerelerde görev yaptığını\” sordu. Adalet Bakanlığı da \”kamusal gizlilik ve kişisel gizlilik\” gerekçesiyle sorularımızı yanıtsız bıraktı.

ÇİNELİLER: PARAYA ZAAFI VAR

Zekeriye Öz, aradan 10 yıl geçmesine rağmen Çine\’nin adliye, polis ve işadamları çevreleri tarafından çok iyi hatırlanıyor. Çineliler bu olayları Aydınlık\’a anlatırken, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz hakkında şu sıfatları kullanıyorlar:

  • \”Doğru adam değildir.\”
  • \”Paraya zaafı vardır.\”
  • \”Para Zekeriya Öz\’ün her şeyidir!\”

Çinelilerin anlattığına göre, Zekeriya Öz Çine savcısıyken, kanuna aykırı olduğu halde ticaretle de uğraştı. Merkezi Çine\’de bulunan \”İstanbullular Nakliyat\” isimli bir firma ile araba alım satım işlerine girdi…

\”ATATÜRK\’TEN \’BETON KEMAL\’ DİYE SÖZ EDERDİ\”

Öz, 1951′de Bulgaristan\’dan Bursa\’ya göç eden 8 çocuklu mutaassıp bir ailenin tek erkek çocuğu. 1968 doğumlu. Teyze oğlu Seyfullah Vatansever, Zekeriya Öz\’ün İmam Hatip (İHL)\’te okuduğu yıllarda Fethullah tarikatı tarafından \”devşirildiğini\” anlatıyor. Zekeriya Öz, o yıllarda Fethullah Gülen\’in finanse ettiği Yeşilırmak Dershanesi\’nde eğitim gördü. Kurban Bayramı\’nda vatandaşlardan kurban derilerini toplar, Fethullahçıların vakfına verirdi.

Öz\’ün çocukluğu ve gençliği, Bursa-Yalova-İstanbul hattında geçti. Zekeriya Öz, 1997′de Hakimlik ve Savcılık Sınavı\’nı kazandıktan sonra, Aktüel Dergisine verdiği bilgiye göre, Bursa Barosu\’ndaki kaydını sildirip 35837 sicil numarasıyla savcı oldu. Mutki\’de 2 yıl görev yaptıktan sonra, Balıkesir Bigadiç\’e atanıyor. 2004′ten sonra da İstanbul Ümraniye\’ye ve sonra da Beşiktaş\’ta eski adıyla Devlet Güvenlik Mahkemeleri, yeni adıyla özel yetkilendirilmiş Ağır Ceza Mahkemeleri\’ne \”özel olarak\” tayin ediliyor. Teyzesinin oğlu Seyfullah Vatansever, Zekeriya Öz için \”Atatürk ve Cumhuriyet düşmanıdır\” diyor, \”Atatürk adını ağzına almaz, \’beton Kemal\’ ifadesini kullanırdı… Savcı olduğunu duyunca çok şaşırdım. Hâlâ da şaşkınım.\”

ZEKERİYA ÖZ, BURSA BAROSU\’NDAN ATILDI MI?

Zekeriya Öz, okulu bitirince Bursa Barosu\’na kaydolur. Avukatlık stajını da Avukat Mustafa Noyan\’ın yanında yapar. Bursa Barosu\’na giriş tarihi 18 Şubat 1993. 18 Aralık 1997 tarihinde Baro\’daki kaydı silinir. Ancak basının yazdığının aksine kendi isteğiyle değil, dönemin Bursa Barosu başkanı eski milletvekili Av. Yahya Şimşek\’in verdiği bilgiye göre \”aidatlarını ödemediği gerekçesiyle.\”

Zekeriya Öz\’ün savcılık görevine başlama tarihi 1994. Bursa Barosu\’ndaki kaydı ise 18.12.1997 tarihinde siliniyor. Buna göre Öz, üç yıl boyunca hem savcı hem de avukat. Yasalarımıza göre bir Cumhuriyet Savcısı\’nın iki kimliği olamaz. Ergenekon Savcısı, attığı her adımda bir skandal yaratmış!

BİGADİÇ\’TE DE SORUŞTURMA GEÇİRDİ

Zekeriya Öz\’ün, 2003 yılında görev yaptığı Bigadiç\’te Balıkesir Barosu avukatlarından avukat Dilek Özkayıhan tarafından Adalet Bakanlığı\’na şikâyet edildiği de ortaya çıktı. Şikâyet üzerine bakanlık müfettişleri olayı soruşturuyor ve Öz\’ün cezalandırılması için rapor hazırlayıp dosyayı üst kurula gönderiyor. Ancak Zekeriya Öz, o dönemde çıkan disiplin affı ile ceza almaktan kurtuluyor.

ZEKERİYA ÖZ, 4 CIA AJANINI SAKKA İLE GÖRÜŞTÜRDÜ

Savcı Öz\’ün Ergenekon\’dan önce baktığı en önemli soruşturma, El Kaide\’nin Avrupa, Türkiye, İran, Suriye, Pakistan sorumlusu \”Louai Sakka\” davasıydı. Zekeriya Öz, İsrail gemisine saldırı hazırlığı yaparken yakalanan El Kaide\’ci Sakka hakkında hazırladığı iddianameyle dikkatleri üzerine çekti. Savcı Öz, HSBC Bank, İstanbul\’daki İngiliz Başkonsolosluğu ve sinagogları bombalayan eylemciler Azad Ekinci ve Abdülkadir Karakuş\’un, Suriye\’ye Sakka\’nın yanına gittiğini belirledi. Öz, Sakka\’ya müebbet hapis talep etti. Zekeriya Öz, eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri suikastıyla Sakka\’nın bağlantısını araştıran Birleşmiş Milletler Soruşturma Komisyonu\’na da bilgi verdi. Louai Sakka, ABD\’deki ünlü ikiz kulelere yönelik büyük eylemi gerçekleştiren militanları Yalova\’daki terörist kamplarında eğittiğini de daha sonra açıklamıştı.

Tarih: 15 Kasım 2005.
Yer: İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı.
CIA uçağı Türkiye\’ye Louai Sakka için geldi. Bu uçağın geliş nedeni sonradan ortaya çıktı. Sakka\’nın avukatı Osman Karahan\’ın verdiği bilgiye göre, \”4 CIA ajanı Kandıra F Tipi Cezaevi\’nde Sakka ile görüğtü.\” CIA ajanlarının cezaevine girişleri için izni veren de Savcı Zekeriya Öz.

Ayrıntıları Avukat Karahan\’dan dinleyelim:

Uçak olayından önce 2 defa müvekkilimle görüşen yabancılar, Sakka\’ya Suriye aleyhinde ifade vermesi halinde o dönemde havalimanında bekleyen uçakla dünyanın istediği yerine götürme vaadinde bulundular. İlk görüşmeden kısa bir süre sonra 2\’si Türk 4 kişinin Beşiktaş\’taki İstanbul Adliyesi\’nde görevli Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz\’den aldıkları yazılı bir belge ile cezaevine geldiler. Sakka ile 4 saat süren bir görüşme olmuş.Gelenlerden Türkçe konuşan 2\’si kendilerini emniyet görevlisi olarak tanıtmış. Benzer önerileri sıralamışlar.

Sakka, hiç konuşmayan diğer 2 kişiden şüphelenerek \’Bunlar Türk değil mi?\’ diye sormuş. Diğerleri \’Onlar da Türk\’ diye cevaplamışlar. Ancak,bu kişilerin konuşmaları diğerlerinin kulağına aktardığını görünce sinirlenmiş \’Bunlar CIA ajanı\’ diye bağırmış. Gerginlik yaşanması üzerine bu kişiler \’Seninle nasıl burada görüşüyorsak, gücümüzübiliyorsun. Ay\’a da gitsen seni infaz ederiz\’ diye tehdit etmişler.

Aydınlık, 9 Aralık 2007\’de \”4 CIA Ajanı El Sakka\’yla F Tipinde\” görüştü başlığıyla çıkmıştı. Sakka\’nın avukatı olayın tüm ayrıntılarını Aydınlık\’a açıklamıştı.

\’ARANAN SAVCI\’ NASIL BULUNDU?

Ergenekon tertibini anlayabilmek için, savcının bulunuş hikâyesinitertip merkezinden yazdırılan yazılarla özetleyeceğiz.

Savcı Öz, 17 Mayıs 2006 Danıştay suikastından beri aranıyordu. Olaydan hemen sonra Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı veTerörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı sıfatıyla Emniyet ve MİT yöneticilerini topluyor. Bu bilgilendirme toplantısında (brifing diyorlar) Abdullah Gül\’ün önüne bir şema konuyor. İsmet Berkan\’ın yazdığına göre, Abdullah Gül, şu \”açık talimatı\” veriyor:

ABDULLAH GÜL\’ÜN TALİMATI

  • Bana anlattıklarınızı delillendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın. [1]

\”Açık talimat\” terimi İsmet Berkan\’a ait.

\”Açık talimat\”ın içeriği ise, Ergenekon Operasyonu\’nun bütün sırlarını ortaya döküyor:

  • \”Delillendirin\”,
  • \”Savcıya anlatın\”,
  • \”Hepsi yakalansın\”,
  • \”Hepsi yargılansın\”.

Bunları, savcı veya polis müdürü söylemiyor, o sırada Başbakan Yardımcısı koltuğunu işgal eden Abdullah Gül söylüyor.

Başbakan Yardımcısı \”Delillendirip savcıya anlatın\” diyorsa, bunun \”delil uydurun\” anlamına geldiğini, yine İsmet Berkan\’ın yazılarından öğreniyoruz:

DANIŞTAY SALDIRISIYLA BAĞLANTI KURULAMIYOR

Ergenekon şeması, sözü geçen toplantıda Abdullah Gül\’ün önüne konduğu zaman, \”Danıştay saldırısı ile çok sonra İstanbul\’da başlayacak olan Ergenekon soruşturması arasında somut bir bağlantı kurulamıyor. Emniyet ilk gün getirip Abdullah Gül\’e sunduğu istihbari bağlantıları savcıya sunamıyor, delillendiremiyor.\” [2]

Uydurma bir \”şema\” var!

Fethullahçı Gladyo\’nun uydurduğu \”istihbari bağlantılar\” var.

Ancak delil yok!

Ancak talimat yalnız delil bulmaya yönelik değil, aynı zamanda savcı bulmayı da içeriyor.

Burada hayli zorluk çekilmiş. Fethullahçı \”güvenlik yetkilileri\” Gazeteci Murat Yetkin\’e \”savcı bulunamıyor\” diye yakınıyorlar. [3]

\”NASIL OLDUYSA\” ZEKERİYA ÖZ

En sonunda delili olmayan uydurulmuş suçlamalarla soruşturma yürütecek o \”savcı\” da bulunuyor. İsmet Berkan\’dan dinleyelim:

  • Nasıl olduysa İstanbul\’da Zekeriya Öz isimli bir savcı bulundu. (…) Bütün bunların 2003 sonu 2004 başında yaşanan darbe girişimleriyle bağını keşfetti. [4]

\”Nasıl olduysa\” deyişi yine İsmet Berkan\’dan.

Evet \”Nasıl olduysa!\”

İşte Savcı Zekeriya Öz\’ün bulunmasını anlatan anlamlı sözcükler:

\”Nasıl olduysa!\”

Nasıl olduğunu, olanlardan anlıyoruz. Savcı Öz, \”uydurduğu delillerle \”kendi bulunuş nedenini de ortaya koyuyor. Ve İsmet Berkan\’ın yazdığı gibi, 2006 yılında gerçekleşen Danıştay suikastı ile iki yıl önce 2003-2004 yıllarındaki \”darbe girişimleri\” arasındaki \”bağı keşfediyor\”.

Darbe 2003, 2004\’te!

Oysa Danıştay suikastı 2006\’da. [5]

Bağlantıyı \”keşfeden\” savcının yeteneği işte burada. İki yıl sonrasının suikastıyla iki yıl önceki darbe girişimi arasında bağlantı kurabiliyor.

Danıştay suikastı, kurguya göre niçin yapılmış?

  • \”Darbe ortamı hazırlamak\” amacıyla.

Ancak darbe girişimi iki yıl öncesinde kalmış! Suçlanan komutanlar, Org. Yalman, Org. Eruygur, Org. Fırtına, Org. Tolon hepsi emekli olmuş.

Mantık yok. Ama Fethullahçı Gladyo\’nun 1998\’den beri uydurduğu kurguları yargı önüne getirme cüreti var.

BOP EŞSAVCILIĞI

\”Aranan savcı\” bulunmuştur. \”Bulunan savcı\”nın CIA ile buluşturulduğu haberi de yine basında yer aldı. Fatih Altaylı, Savcı Zekeriya Öz\’ün El Kaide soruşturmasında CIA ekibiyle görüşmeler yaptığını belirtti ve bu görüşmeden sonra Ergenekon savcılığına getirildiğine dikkat çekti. Altaylı, yorumu izleyiciye bırakıyordu. [6]

Böylece Ankara\’daki BOP Eşbaşkanlığı\’ndan sonra İstanbul\’da da BOP Eşsavcılığı kuruldu. Bu BOP Eşsavcılığı\’nın İstanbul C.Başsavcılığı\’nın denetimi dışında çalıştığı haberleri gazetelerde sık sık yayımlandı.

SUÇ İŞLEME AYRICALIĞI

Örneğin İşçi Partisi yöneticilerinin gözaltına alınması konusu Savcı Zekeriya Öz tarafından üç kez İstanbul Başsavcısı Aykut CengizEngin\’in önüne götürülmüş, ancak reddedilmişti. [7]

Ne var ki, Savcı Zekeriya Öz\’ün arkasındaki kuvvet büyüktü. Bulunansavcı, beğenilmeyen Başsavcı\’dan daha güçlüydü. Arkasında ABD vardı; Fethullah Hoca vardı; AB vardı; Tayyip Erdoğan vardı; Abdullah Gülvardı; Mehmet Ali Şahin vardı. PKK ve DTP ve bilcümle Türkiye ve ordu düşmanı örgüt ve çevreler de, açıkça ve üstün bir gayretle Zekeriya Öz\’ü destekliyor ve alkışlıyordu.

\”Bulunan savcının\” Cumhuriyet Başsavcısı\’ndan farkı, Ergenekon iddianamesi kamuoyuna açıklandığı zaman da ortaya çıktı. Başsavcı Aykut Cengiz Engin, İddianame\’nin sorumluluğunu üç savcıya yüklüyor,basına sızdırılan bilgi ve belgelerin \”gerçek dışı\” olduğunu vurguluyordu. Basına sızdırılan yalan haberlerle \”bilgi kirliliği\”yaratılmış ve \”şüphelilerin özel yaşamları ve temel hakları ihlal edilmişti\” [8]

Bütün bunlar, suçtu!

Savcı Zekeriya Öz ve ekibi suç işlemişti.

Ama o \”bulunan\” savcı\” idi.

Suç işleme ayrıcalığı vardı.

DİPNOTLAR

  1. İsmet Berkan, Radikal, 4 Temmuz 2008.
  2. İsmet Berkan, \”Ergenekon\’un Yakın Tarihi (5)\”, Radikal, 9 Nisan 2008.
  3. İsmet Berkan, Radikal, 4 Temmuz 2008.
  4. İsmet Berkan, aynı yerde.
  5. Abdullah Gül ve ismi belirtilmeyen bir \”hükümet yetkilisi\”, Danıştay suikastı ile 2003-2004 yıllarındaki askeri darbe girişimleri arasında bağ kurduklarını, Hasan Cemal\’e de anlatmışlar: \”Hükümet olarak vakıfız ne olup bittiğine… Tabii sivil ayağı da var cuntasal kalıntıların… Birkaç emekli büyükelçi, akademisyen.\” Hasan Cemal, Milliyet, 4 Mayıs 2007.
  6. Habertürk\’te yer alan bu haberi, Fatih Altaylı Haber Türk televizyonunda Sevilay Yükselir ile söyleşisinde de vurguladı (Eylül 2008).
  7. Hürriyet, 22 Mart 2008, s.26.
  8. Başsavcı Aykut Cengiz Engin\’in İddianame\’yi kamuoyuna açıklaması konusunda bkz. gazeteler, 15 Temmuz 2008 ve özlü bir yorum için bkz. Aydınlık, 20 Temmuz 2008, sayı 1096, s.17.

AYDINLIK, 14 EYLÜL 2009