Category Archives: Hiçbirşey - Page 4

Nefer

\"\"– Beyfendi, hayırlı uğurlu olsun, partiden sızan kulislere göre adaylığınız kabul edilmiş…

– Genel başkanımın teveccühünü emir telakki ederim. Beklenti içinde değildim. Aday olmasaydım da, canla başla çalışırdım. İster cephede, ister nöbette, partimin neferiyim. Mevzubahis partimse, gerisi teferruattır. Bana ihtiyaç varsa, demokrasi için, millet için varım.

– Beyefendi, kulis dedikoduymuş, twitter\’a düşen bilgilere göre, adaylığınız kabul edilmemiş…

– Dağdan gelip bağdakini kovuyorlar kardeşim. Çeteleşme var. Ne idüğü belirsiz üç günlük adamlar, partiyi ele geçirdi. Sen kim, parti kim be! Bu kafayla seçim kazanmaları imkânsız. Yıllarımı verdim ben bu partiye, vefasızlar, haram olsun. Bu çatı altında bi saniye bile durmam artık.

– Beyfendi, twitter mesajı çakmaymış, feysbuk\’a yazılanlara göre adaylığınız kabul edilmiş…

– Yapma yav! Liyakata önem veren, sözünün eri genel başkanıma inancım tamdı, mert liderime şükranlarımı sunarım. Makamlar gelip geçici, partim bakidir. Birlik zamanı, el ele gönül gönüle verme zamanı. Aday olamayan arkadaşlar kırılmasın, küskünlüğe yer yok. İbadetimiz milletimiz. Şu andan itibaren hepimize düşen, uykuları kazaya bırakıp, gece gündüz demeden çalışmaktır.

– Beyfendi, feysbuk sahte çıktı, entivi canlı yayında verdi, galiba isminizin üstü çizilmiş…

– Çizmezlerse hatırım kalır. Bırak bunlarla aynı listede bulunmayı, bunlara selam vermeyi bile zul addederim. Zibidilerin aday olmak için kimlerin poposunu öptüklerini gayet iyi biliyoruz biz. Utanmaz herifler mahvettiler partiyi. Aha şuraya yazıyorum, barajı bile geçemez bunlar. Kadir kıymet bilmeyen bu millete de müstahak zaten. Beter olsunlar.

– Beyfendi, entivi yanılmış, siyenen son dakka verdi, adaylığınız tamam, hem de birinci sıraymış…

– Deme! Öbür partiye bağlılıklarımı sunduğum yolundaki iftiralara gülüp geçiyorum. Kirli ayak oyunlarında bulunmadık, bulunmayacağız. İkbal beklentim asla olmadı, makam mevki derdim yok. Gökkubbe yarılsa, burdayım. Aday olamayan arkadaşların partimiz aleyhine atıp tuttuklarını üzülerek müşahede ediyorum. Gün, birlik günü.
Biz bir aileyiz, gayemiz milletimiz. Gelin, dirayetli genel başkanımızın şefkatli kanatları altında partimizi yüceltelim. Temsil görevi bana bahşedilen milletimin yanındayım, sorulmadık hatır, girilmedik gönül bırakmayacağım, saygılar sunarım.

– Beyefendi, yüksek seçim kuruluna verilen listede bulunmadığınız anlaşıldı…

– Bunların alayının…

Demokrasi Tıraşı

\"\"Bi yasama dönemi daha sona erdi.

Güya 550 mebus seçtik; Yunanistan, Belçika ve Finlandiya, üçünün toplam nüfusu kadar, 24 milyon bardak çay içildi. Lokantasında etli türlü bir lira, hindi dolma iki lira, kuzu tandır dört lira, pilav elli kuruş olduğu için, dört milyon kişi yemek yedi, Norveç kadar… (Peynir tabağı bir lira, tabak hariç.)

Tıraştırmacı gazeteci olarak, tıraş\’taki yasama faaliyetleri de gözümüzden kaçmadı tabii…

Efendim, yüce meclisimizde emektar berber vardı, Hüseyin, demokrasimizi 30 sene tıraş etti, eski dönemlerde mebuslarımız genellikle kel olduğu için, bir berber yetiyordu. ANAP geldi, gördüler ki, saç 3 lira, sakal 1.5 lira, fön avanta, dışarda 20 lira, e devletin malı deniz diyerek, eşi-dostu getirmeye başladılar. Baktılar ki, Hüseyin kendini jiletlemek üzere… Plan Bütçe Komisyonu\’ndaki müzakereler neticesinde, oybirliğiyle takviye kararı aldılar.

Demokrasimizin poposu için 5\’er bin dolardan 575 tane ceylan derisi İtalyan koltuk yaptıran Meclis Başkanı Kalemli, demokrasimizin tıraşı için Başbakan Mesut Yılmaz\’la istişarelerde bulundu. Başbakan \”Berna\’yla istişare et\” diyerek, eşine havale etti. Berna Hanım\’la yapılan iştişareler neticesinde, Başbakan\’ın küçük oğlu Hasan\’ın berberi Ahmet, işe alındı. Bi tane de İtalyan berber arandı ama, bulunamadı, Kocaeli seçim bölgesinden Ekrem işe alındı, etti üç.

Böylece, Hüseyin, Ahmet, Ekrem koalisyonu kuruldu. Hüseyin\’in tek başına iktidarı sona ermişti ama, tarife aynı kalmıştı. Orduevindeki tıraş daha ucuz olduğu için, asker bu iktidar değişikliğine ses çıkarmadı. Demokrasi tıraşı uyumlu şekilde devam etti. 2003\’e kadar.

AKP geldi, bürokrasideki istenmeyen kılları cırt diye sökmek için, zart diye kanun çıkardı, kamudaki emeklilik yaşını 65\’ten 61\’e indirdi. Bürokrasi sinekkaydı hale gelmişti ama, Hüseyin 63 yaşındaydı, usturayı yedi, emekli edildi. Berber sayısı tıraşlanınca, kriz çıktı, Plan Bütçe Komisyonu\’ndaki müzakereler neticesinde, oybirliğiyle takviye kararı alındı.

Meclis Başkanı Bülent Arınç\’tı, gideyim de yengeye sorayım filan demedi, iştişare mistişare yapmadan, kafadan, kendi berberi Mümtaz\’ı işe aldı. Peşine, Cemal\’i aldı, etti dört berber.

Hüseyin demokrasiyle sandığa gömülmüştü ama, fiyatlar yerinde kalmıştı. Asker, Arınç\’a kıl olmasına rağmen, orduevi tarifesini göz önüne alarak, muhtıraya gerek olmadığı kanaatine vardı. Ancak… Kontr-muhtıra yedi! Bi emekli albay, Meclis\’e başvurdu, \”Orduevi berberlerinde ayrımcılık yapılıyor, yanlışlıkla berber koltuğuna oturduğumuzda, hemen bir er koşuyor, burası generallere ait diyor, ağrıma gidiyor\” dedi. Meclis Dilekçe Komisyonu, bu hayati şikâyeti derhal işleme aldı, manşet yapılmak üzere yandaş medyaya servis edildi.

Tam demokrasi tıraşı dediğin böyle olur diye seviniyorduk ki, Yıldırım Mayruk\’un terzi yamağı Barbaros Şansal, kafayı Meclis berberine taktı. İnternet sayfasında, mebuslarımızın tıraşını Mustafa Keser\’in tıraşına benzeterek, \”Bu tıraşla demokrasi zor\” demeye getirdi.

Gözler bir anda Recai Berber\’e çevrildi… Akabinde, kendisinin Meclis berberi olmadığı, AKP Manisa mebusu olduğu anlaşıldı.

Bu arada, AKP Sakarya mebusu Ayhan Sefer\’le DYP Trabzon eski mebusu Mehmet Çakıroğlu\’nun tıraş olurken, Süheyl Batum\’a Ergenekoncu demesi, üç koltuk yanda tıraş olan CHP Sivas eski mebusu Mahmut Işık\’ın tepkisine yol açtı. Mahmut Işık, \”Siz yokken, biz bu koltuklarda tıraş oluyorduk\” diye bağırdı. Kavgayı berber Ekrem\’le Mümtaz ayırdı.

Sonra Mehmet Ali Şahin, Meclis Başkanı oldu. \”Hepsi aldı, benim başım kel mi?\” diye düşünmüş olmalı ki, kel değil, Hicabi\’yi işe aldı, etti beş berber… Orduevi tarifesini ve emekli albayın muhtırasını göz önüne alan asker, beşinci berbere de ses çıkarmadı.

Demokrasi tıraşımız tam gaz devam ederken, tatsız bi hadise yaşandı. Mümtaz, baktı ki, yeteri kadar berber var, boş vakit kalıyor, ağda yapmaya karar verdi. Bedava. Dokunulmazlıklarına dokundurtmayan mebuslarımız, demokratik imkândan faydalanmak için, kulak memelerine dokunulmasına izin verdi. Mümtaz başladı dokunmaya… Isıtıyor, yapıştırıyor, caarrrt diye söküyordu. Taa ki, AKP Çorum mebusu Cahit Bağcı\’ya kadar… Yapıştırdı ağdayı Mümtaz, bi çekti, kulağın derisini söktü iyi mi! \”Kulak koptu\” diye bağırışma oldu, Allah\’tan, kulak yerindeydi. \”Kulağım yerinde kaldı ama, Mümtaz\’ın yanına kalmamalı\” diyen Çorum mebusumuz, Meclis Başkanlığı\’na dilekçe yazıp, şikâyetçi oldu. Tıraştırma açıldı. Neyse ki, Bülent Arınç\’tan tırstıkları için Mümtaz\’ı kovmadılar, uyarı cezasıyla yetindiler.

Ağda uygulamasına derhal son verildi. Ancak, berber Mümtaz da mimlenmişti, BDP\’li mebuslar gibi olmuştu, kimse onun koltuğuna oturmak istemiyordu. Meclis Başkanımız devreye girdi, Mümtaz\’ı Kırıkkale seçim bölgesinden Serkan\’la takviye etti, etti altı berber.

Öte yandan, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin\’in demokratik olgunluğunun da hakkını teslim etmek lazım… Hicabi ve Serkan\’ı işe almasına rağmen, senden-benden ayrımı yapmadı, taaa Mustafa Kalemli tarafından işe alınan, en kıdemli berber Ekrem\’e tıraş olmaya devam etti.

Özetle.
Fiyat aynı.
Enflasyon sıfır.
İki berber vardı.
Üç\’e katlandı.
Altı\’ya çıktı.

Hâlâ utanmadan \”AKP\’yle neremiz büyüdü\” diyenler var, insanın saçını başını yolası geliyor… Demokrasi tıraşımızdaki gelişmeler gözünüze dizinize dursun yani.

Seçimi Kim Kazanır?

\"\"Oy pusulası belli oldu.

Şıklar şöyle…

  1. AKP
  2. DP
  3. EDP
  4. CHP
  5. EMEP
  6. MP
  7. LDP
  8. SP
  9. HEPAR
  10. HAS Parti
  11. AL Parti
  12. MHP
  13. ÖDP
  14. HYP
  15. Yurt Partisi
  16. DYP
  17. Türkiye Partisi
  18. Genç Parti
  19. BTP
  20. HAKPAR
  21. TKP
  22. MMP
  23. BBP
  24. DSP

2007\’de nasıldı?

  1. SHP
  2. ANAP
  3. ATP
  4. BTP
  5. SP
  6. DTP
  7. İP
  8. CHP
  9. BBP
  10. DSP
  11. HYP
  12. MP
  13. ÖDP
  14. Genç Parti
  15. DP
  16. LDP
  17. MHP
  18. HAKPAR
  19. AKP
  20. EP
  21. TKP

2007\’nin şıkları böyleydi… Sonradan atraksiyonlar oldu, kimisi seçime katılmaktan vazgeçti, kimisi birleşti, kimisi bağımsız adaylarla girdi. Neticede, 14 parti seçime katıldı ama, pusula ilk belli olduğunda basına dağıtılan \”master\” hali buydu.

Mod medyanlarsak…

Yani, \”demokrasi sınavı\”mızın doğru cevabını bulmak için eşleştirme yaparsak…
13\’üncü şıkla, 21\’inci şıkkın, cuk diye üst üste oturduğunu görüyoruz.

Dolayısıyla, ÖSYM mantığına göre, Özgürlük ve Dayanışma Partisi\’yle Türkiye Komünist Partisi seçimi kazanıyor kardeşim… Hayırlı uğurlu olsun. \”Acaba hangisi doğru, kime oy vereyim\” diye düşünüyordum, kendi payıma tatmin oldum.

NOT: Saat 16.00\’da Suadiye D&R\’de İsim Şehir Hayvan\’ın imza muhabbeti var. N\’olur n\’olmaz, kitap olmaz, her ihtimale karşı boş kâğıt getirmenizi öneririm. Biri de kalem getirsin lütfen.

Gidişat

\"\"Diyanet tarafından kurayla hacca gönderilen talihli hacıların, kurayı şifreleme yöntemiyle kazandıkları ortaya çıktı sayın seyirciler…

Tombalacı usulü çift torba yöntemini tetkik eden cumhurbaşkanı, \”Ben tatmin oldum\” dedi. Üst üste 29’uncu kez kurayı kazanmayı başardığı için \”Biz kaçın kurasıyız\” diyen Rizeli hacı, ermiş ilan edildi. Ancak 35 senedirkuyrukta bekleyen Konyalı hacı adayı, bu seneki hacılıkların iptali için Danıştay’a başvurdu. Konyalı adayın davayı geri çekmesi için, hükümet tarafından avanta umreye gönderileceği açıklandı.

Milli Piyango çekilişinin 9’unda tarikatçıların, 19’unda cemaatçilerin, 29’unda liboşların kazandığı ortaya çıktı sayın seyirciler… \”Acemiliğimize geldi\” diyen piyango müdürü, ayın 39’unda yetmez ama evet’çiler için özel çekiliş yapılacağını duyurdu. \”10 senedir amorti tutturamadık kardeşim\” diyen İstanbul Barosu avukatları, savcılığa suç duyurusunda bulundu. Soruşturmanın selameti için, Sayısal Loto ve Şans Topu’nun soruşturmayı yürüten polislere ayrıldığı ifade edildi. Emniyet’ten yapılan yazılı açıklamada \”Biz tatmin olduk\” denildi.

Gazi Koşusu’ndaki şifreleme, normalde sonuncu olması gereken \”mod medyan\” isimli İngiliz tayının \”Ben dümen yapmam abi\” diyerek, hodri meydan çekmesi ve açık ara birinci gelmesiyle skandala dönüştü sayın seyirciler… \”İnsanlar kolay da, beygirleri ikna etmek zor\” diyen Jokey Kulübü, bundan böyle sadece jokeylerin koşturulacağını duyurdu. Son ayakta altılısı yatan YÖK Başkanı, \”Bilimsel olarak tatmin edici buldum\” dedi.

Devlet hastanelerinden şifreleme yöntemiyle ameliyat tarihi alındığı ortaya çıktı sayın seyirciler… Kanser hastalarına 18 sene sonraya gün verilirken, takunyalı polikliniklerden \”Hamili badem yakinimdir\” şifresini öğrenenlerin, popoda kıl dönmesi ameliyatına bile 18 saniye sonra girdiği tespit edildi. \”Obez demeyelim, şişko diyelim\” teziyle Nobel’e aday gösterilmesi beklenen Sağlık Bakanı, \”Bunların hepsi iftira, pantolon paçasını çoraba sokan herkese kapımız açık\” dedi. TÜBİTAK ise, tatmin edici bulmakla beraber, beyaz çorabın, öbür renk çoraplara oranla daha çabuk netice verdiğini duyurdu.

Da Vinci Şifresi’ni Dan Brown’ın değil, ÖSYM Başkanı’nın yazdığı ortaya çıktı sayın seyirciler… Kitapları basan Meteksan’ın genel müdürü, işgüzar arkadaşların basına verilen kopyalarda daha entel dantel görünsün diye sehven Dan Brown’ın adını yazdıklarını açıkladı. \”Ben tatmin oldum\” diyen Orhan Pamuk, Pamukkale Üniversitesi rektörü yapıldı.

Tivi dizilerinde şifreleme yöntemi ortaya çıktı sayın seyirciler… \”Sülüman\” diyeceği yerde, aklında tutamayıp \”aali\” diyen Alman kızının, mecburen Hollandalı Karolin rolüne kaydırıldığı, Türkçe’ye biraz daha hâkim olan Türk asıllı Alman vatandaşı kızımızın Hürrem rolünü kaptığı belirlendi. Dört haftada iki çocuk peydahlamayı başaran Kanuni \”Ben tatmin oldum\” dedi. Pargalı ise, \”İki bölüm daha sabredin, en az üç\” müjdesi verdi.

Mastırşef’te şifreleme yöntemiyle torpil yapıldığı ortaya çıktı sayın seyirciler… Psikopat Batuhan’ın aslında psikopat olmadığı, suratına tuz çarptığı yarışmacılara, çaktırmadan, \”Biraz soğan koy\” demek istediği anlaşıldı. \”Anayasa’da domatesle patates birlikte olmazsa, lezzet olmaz\” diyen Başbakan Yardımcımız \”Ben tatmin oldum\” dedi. Vedat Milor’un konuğu olan Genelkurmay eski Başkanımız ise, \”Kasaptaki ete soğan doğramam\” ısrarını sürdürdü.

Türkiye Kupası fikstürlerinde şifreleme yapıldığı, Fenerbahçe’nin \”O kadar para verdik, oynayın ulan ruhsuzlar\” şifresini ezberleyemediği için 28 senedir kupayı alamadığı ortaya çıktı sayın seyirciler… Futbol Federasyonu Başkanı, öbür sene de olmazsa, bu mağduriyeti gidermek için Kupa’yı lağvedeceklerini açıkladı. Aziz Yıldırım \”Ben tatmin oldum\” dedi.

Milletvekili aday adaylığında \”ters şifre\” yöntemine başvurulduğu ortaya çıktı sayın seyirciler… Başvuru kılavuzlarında \”a şıkkı dede, b şıkkı torun, c şıkkı baba, d şıkkı kardeş, e şıkkı nine\” seçenekleri verilip,\”Hangisi devlettir?\” sorusu soruldu. Şıkları küçükten büyüğe sıralayıp, üst üste denk geldiği için \”baba\” şıkkını işaretleyen aday adaylarının, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar hesabı, babayı buldukları için adaylığı bulamayacakları açıklandı. Vatandaşlar \”Biz devamlı tatmin halindeyiz\” dedi.

NOT:
Üniversite sınavındaki şifre rezaletini günlerdir manşet yapan Hürriyet’te, mod medyan şifresinin kullanıldığı ortaya çıktı sayın seyirciler… Yazılı bir açıklama yapan Genel Yayın Müdürü Enis Berberoğlu, yazarların küçükten büyüğe sıralanması neticesinde Yılmaz’ın tesadüfen 3’üncü sayfaya denk geldiğini açıkladı. İlave açıklama yapan Yayın Koordinatörü Fikret Ercan, bu Yılmaz’ın çakma Yılmaz olduğunu, üstelik, orijinal Yılmaz’ın reşit olmadığı için cezai ehliyetinin bulunmadığını ifade etti. Çalışıyormuş ayaklarıyla Foça’da kalamarla biralama yaparken ulaştığımız Yılmaz Özdil, \”Ben tatmin oldum\” dedi.

Şifre: Badem Bıyık

\"\"Ös Se Ye Me’nin Ye Ge Se sınavında bir dolap dönmediğine:
Cumhurbaşkanı kefil oldu…
AKP kefil oldu…
Bayan Milli Eğitim Bakanı, sağ gözündeki rimel ile sol gözündeki rimelin eşit olup olmadığını düşünürken \”Yani ne kadar güzel bir şey yapıldı\” diyerek kefil oldu…
Dinci medya kefil oldu…
Yanaşma kefil oldu…
Yalaka kefil oldu…
Siz hâlâ gizli şifre arıyorsunuz…

\”Sonra kopya çekerler\” diye öğrencilerin kemerlerini, bozuk paralarını, küpelerini, yüzüklerini, silgilerini, saatlerini kapıda ellerinden aldılar…
Sıra türbanlı öğrencilere gelince…
Kafayı, kulakları, sırtı, boynu, çeneyi, omuzları örten türbanlara -içine müzik seti sığar- kapıda selam durdular…
Bakıyorsunuz hâlâ:
Gizli şifre var mı?..

Ös Se Ye Me, ilk kez haremlik imtihan salonları kurdu…
Kimi salonlara sadece türbanlı öğrencileri aldılar, erkek öğrencileri sepetlediler başka yerlere…
1 milyon 700 bin öğrenci ile eşit ve adil uğraşmak gerekirken, türbanlı kızların belli salonlarda toplanması için özel bir çaba ve özel bir formül geliştirdiler…
Yine de gizli şifre diyorsunuz…

Hadi neyse…
Ös Se Ye Me’nin badem bıyıklarını da mı görmediniz?..
Şifre istiyorsunuz…

Yok illa gizli şifre lazımsa…
Şıkları büyükten küçüğe doğru sıralayınız:
a- Cumhurbaşkanı, b- Başbakan, c- Bakan, d- Hocaefendi, e- Hiçbiri…
Soru anahtarını yönlendirin…
Eh…
Çözebiliyorsanız çözün…
Ne çıktı?..
Hiç…
Zaten Cumhurbaşkanı da Ös Se Ye Me’ye kefil olarak bunca iddianın bir \”hiç\” olduğunu söyledi size…

Koca Türkiye’nin yargısından medyasına, üniversitelerinden ordusuna kadar istila etmedikleri yeri kalmadı…
Ele geçirmedikleri alan…
Zapt etmedikleri kurum…
Girip yerleşmedikleri delik…
Millet uyanmadı da…
Gizli şifre mi lazım usta?..

Korku Evi

\"\"AKP, CHP, MHP, siyasetin üç büyük partisi…
Birinci parti:
Referandumu kazanınca Genel Başkan ve Başbakan Hocaefendi’ye seslendi, destek ve ilgisi için teşekkür etti…
İkinci parti:
Genel Başkanı erotik bir kasetle bir anda gidince Hocaefendi’ye seslendi, ilgisi olmadığı için teşekkür etti…
Üçüncü parti:
Devlet Bahçeli
, daha dün oturup Hocaefendi’ye mektup yazdı, \”Türkiye’nin geleceği bakımından\” daha açık tavır koymasını rica etti, teşekkür etti…

Sonra diyorsunuz ki:
\”İmamın bu kadar gücü var mı?..\”

Üç büyük siyasi liderin ağzından…
Referandumdan aşk kasetine kadar…
Ve \”Türkiye’nin geleceği\” bakımından…
Böyle her şeyi kontrol edebilen, her şeye uzanan, her şeyin içinde olan, devlet dahil bir başka güç var mı memlekette?..
Yok…

Yargı ondan soruluyor…
Polis ondan soruluyor…
İstihbarat ondan soruluyor…
Eğitim ondan soruluyor…
Mülkiye ondan soruluyor…
Sağlık ondan soruluyor…
Medya ondan soruluyor…
Kaset ondan soruluyor…
Referandum ondan soruluyor…
Yetmedi, koca MHP Genel Başkanı oturup mektup yazıyor, \”kararlı ve net tavır koymasını\” istiyor \”Türkiye’nin geleceği\” bakımından…

Niçin gelip Çankaya’ya oturmuyor?..
Oldu, olacak…
\”Memleketin geleceği\” açısından…

Çünkü…
Çünkü gücü gizliliğinde
Gizli…
Esrarengiz…
Gözükmez…
Kapılar açılıp kapanıyor, giren-çıkan gözükmüyor…
Varlıklar yer değiştiriyor, el fark edilmiyor…
Talimatlar veriliyor; kelimesiz…
Orada, ama kimse yok…
Tıkırtılar geliyor…
Ayak sesleri var…
Ama cisim değil…

Korku evi burası…
Bu yüzden siz de korkuyorsunuz, devleti yönetenler de…
Ve liderler teşekkür ediyorlar…
Daha fazla korkmamak bakımından…

İsim, Şehir, Hayvan

\"\"Yaz dediniz. Yazdım.

Kitabım piyasaya çıktı.
İsim, Şehir, Hayvan…
Adı bu.

Popüler kültürümüzün temel taşıdır, isim şehir hayvan… Dandik eğitim sistemiyle beslenemeyen Türk insanının, bilgi açlığını kendi kendine doyurmak için keşfettiği eğlenceli oyundur.

İsimleriyle, şehirleriyle ve elbette hayvanlarıyla, Türkiye’yi anlatır bu kitap… Peşinden yürüdüğümüz Mustafa Kemal’e ve Hasan Tahsin’e adanmıştır… Bi daha yazarsam, onun adı \”Sessiz Film\” olacak. Konuşmayan, duymayan, görmeyen’leri anlatacak.

Önsözünü… Uğur Dündar, Ertuğrul Özkök, Bekir Coşkun, Oktay Ekşi, Mehmet Yılmaz, Melih Aşık, Nedim Şener, Güneri Cıvaoğlu, Müjdat Gezen, Tarık Akan, Ali Poyrazoğlu, Şansal Büyüka, Necil Ülgen, Saygı Öztürk, Ruhat Mengi, Oray Eğin ve Ümit Zileli yazdı.

İlk kitabım olduğu için acemiliğime geldi… E haliyle, önsözünü de, varlığıyla onur duyduğum, acemi gazeteciler, acemi sanatçılar yazdı!

Baştan sona \”yanlış\” kaleme alınmış, ama, baştan sona \”doğru\” anlaşılan, dünyanın ilk ve tek makalesi, arka kapakta.

Kapak fotoğrafı, zihniyet kardeşim, objektif büyücüsü Mehmet Turgut’un armağanı.

İnsanın okuru olduğu gazetede yazar olması, tarifsiz duygu… Langır lungur yazarak 5 milyar dolarına mal olduğumuz değerli patronum Aydın Doğan’a… Kadınların yok sayıldığı ülkede, kadın hakları için mücadele veren bir kadının emrinde çalışma gururunu bana yaşatan zarif patroniçem Vuslat Doğan Sabancı’ya… Türk basınının amiral gemisinde tayfa olmaya razıyken, beni kaptan köşkünde bağrına basan, genel yayın müdüründen yazı işlerine, arşivinden santralından ulaştırmasına, muhabirinden matbaacısına, Hürriyet Ailesi’ne… Hiçtanışmadığımız halde, adıma facebook’ta sayfalar açan gençleri temsilen, Süha Hayal’e… Dedim ya, kadınların yok sayıldığı ülkede, yönetim katı komple amazonlardan oluşan, benim gibi dağınık bi adamın kitabı kusursuz olsun diye özen gösteren, Doğan Kitap’a… Üzerimde hakkı bulunan, ekmeğini yediğimiz, Dinç Bilgin’e, Aydın Bilgin’e, Cem Uzan’a, Turgay Ciner’e… Mektuplarını madalya gibi sakladığım şehit-gazi ailelerine… Karınca kararınca maaşlarımızı mahkemelerinde tazminat olarak kullanabilirsin diyen, evim senin evin diyen… Günde bir yazı yazmaya bile üşenen kuzenlerini, illa kitapta toplaması için arkadan ittiren, fikir akrabalarım, siz değerli okurlarıma… Normalde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmek yerine, bana katlanmayı sürdüren sevgili eşim ve kızıma…

Teşekkür ederim.

Ama en çok da, AKP’ye teşekkür ederim… Memleketi bu hale getirmeselerdi, ne bu yazılar yazılırdı, ne de böyle bi kitap olurdu. Her sabah taptaze skandallara imza atarak, en dar günümüzde bile konu bulmama yardımcı oldular. Başta başbakanımız, hayırlara vesile olanları kutlarım!

(Sonra diyorlar ki, ha bire hükümeti eleştiriyorsun… Teşekkür ettik işte, daha ne?

Tek pürüzümüz var.
Kitap 1 Nisan’da çıksın, reklamları başlamadan önce piyasaya dağıtılsın, ki, reklamı görüp almaya gidenler bulsun diye… Ayıptır söylemesi, benim okurlar, el âlemin okurlarına benzemez. Anında gördüler kardeşim… Saklayın maklayın dedik, yer yer kavgalar çıktı. Bazı kitap evlerinde kalmadı maalesef… Bulursanız okursunuz. Bulursanız, bi zahmet bana da bi tane gönderin. O kadar yazmışız, imzalayayım da hatıra olarak saklayayım bari 🙂

Bu Dört Beyaz Bünyeye Zararlı: Un, Tuz, Şeker bi de Zekeriya

\"\"Televizyonu bi açtım kardeşim, başta Zekeriya Beyaz, ilahiyat profesörlerinin alayı ekranda… Hayırdır inşallah dedim. Benim bildiğim, ilahiyatçıların 11 ay telefonu bile çalmaz, senede bir ay pide gibi piyasaya sürülür. Seçime günler kala iftar çadırlarında oy toplamak için Ramazan’ı öne mi aldılar acaba?

Alır mı alır bunlar.

Dinledim tabii biraz, meğer, ilahiyat profesörleri ilahiyatla ilgili mevzular üzerine çalışıyormuş iyi mi… Bak sen şunlara! Allah bilir, arama neticesinde evlerinden Kuran-ı Kerim, İncil, Tevrat filan da çıkmıştır. Halbuki ilahiyatçı dediğin, teksas tommiksle ilgilenir.

Üstelik, ilahiyatla ilgilendiği yetmezmiş gibi, nükleer fizikle ilgilenmesi gerekirken, misyonerlikle de ilgilenmiş benim canım Zekeriya Beyaz… Olmuş sana Zekeriya White.

Sahte Haham’ı öttür…
Harbi İlahiyatçı’yı sustur.

Velhasılıkelam…
Yapılmamış darbenin
düşürülmemiş F16’nın
bombalanmamış caminin
varolmamış suikastın
teşebbüs edilmemiş planın
kurulmamış komplonun
tanışmamış insanların
buluşulmamış toplantının
bulunmamış delilin
yazılmamış haberin
basılmamış kitabın davasına…
Gazetecilik yaptığı için enselenen gazetecilerden sonra, ilahiyatçılık yapan ilahiyatçılar da eklendi.

Sıra geldi…
Düşünülmemiş fikir’e.

Bilahare?
Sıradan vatandaş olduğu için henüz bi kulp bulunup içeri tıkılamamış, bu yaşananlara rağmen hâlâ kahırdan geberememiş Atatürkçülere.

Nato Kafa Nato Mermer

\"\"1952…
NATO’ya girdik, Coniler İzmir’e girdi. Kavaklıdere Köyü’nde dağı oydular, dağın içine (dışardan göremezsin) nükleer saldırıya dayanıklı savaş karargâhı döşediler. Tesadüfe bakın ki, ABD Büyükelçiliği de Ankara Kavaklıdere’ydi. Hep Kavaklıdere’den döşediler yani.

1961…
İzmir’e Amerikalı yağdı, bu sefer Çiğli’de inşaat başladı. Betondan iskele tarzı dalgamotorlar dikmeye başladılar. E kabak gibi ortada tabii, ahali merak etti. \”Bu ne?\” dediler. \”Salça fabrikası kurucaz, domates kurutucaz\” cevabı aldılar. Ahali sevindi. İskeleler bitti, 18’er metre boyunda boru gibi bi şeyler yerleştirdiler. Ahali gene merak etti. \”Bu ne?\” dediler. \”Minare\” cevabı aldılar. Evet, \”minare\” dediler ahaliye… Ahali gene sevindi. Sonra baktılar ki, minarelerden ezan mezan okunmuyor, tel örgüyle çevrili, kapısında kurt köpekli Amerikan askerleri nöbet tutuyor. \”E hani minareydi?\” dediler. \”Bunlar İbrahim\” cevabını aldılar.

IRBM yazıyordu kenarında, intermediate range ballistic missile kelimelerinin başharfleri,orta menzilli balistik füze… Jüpiter füzesiydi. Sovyetler’i vurmak için… Üstüne, Türkbayrağı monte ettiler, IRBM’yi İbrahim’in kısaltılmış hali diye kakaladılar.
Ahali gene sevindi.

1962…
Ahaliye \”minare\” dedikleri sırada, asker-sivil iki bin TC vatandaşını ABD’ye götürdüler, eğittiler. NASA’nın Cape Canaveral uzay üssünde,
tamamen Türklerin komutasında bir Jüpiter’in deneme atışı başarıyla gerçekleştirildi. Baktılar ki, bizimkiler güzel fırlatıyor, \”aferin\” dediler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emrine verdiler. Ama küçücük bi şart vardı, füzenin anahtarı Amerikalı subayda duracaktı. Minareyi döşeyen, kılıfına da uydurmuştu.

1962…
ABD Senato heyeti İzmir’e geldi, yalaka basınımız \”ticari yardım için geldiler, zengin olucaz\” diye yazdı. Ahali sevindi. Halbuki, füzeleri denetlemeye gelmişlerdi. Raporlar incelendi, ki, skandal ortaya çıktı. Bizim ahalinin trafik levhası, çöp bidonu, elektrik direğindeki fincan gibi hedeflere zırt pırt ateş etme alışkanlığı olduğunu bilmiyorlardı. Hıyarın biri, Hiroşima’ya atılanın 100 katı tahrip gücüne sahip füzelerden birine mermi sıkmıştı iyi mi… Motora isabet etmiş, güç bataryası patlamış, kontrol paneli devre dışı kalmıştı. Tel örgülerin çapını genişlettiler, Amerikalı askerleri geri çekip, Türk askerlerini nöbete diktiler. Bizim ahali baktı ki, minare füzeleri Mehmetçik koruyor, gene sevindi.

1963…
Küba krizi bitti. \”İzmir’e diktiğimiz İbrahim’leri söküp götürdük\” dediler. Ahali sevindi.

1974…
Kıbrıs’a çıktık. İzmir Çiğli’ye \”minare füze\” diken ABD, utanmadan ambargo uyguladı. Kolumuzu büküyorlardı. Kaddafi yetişti. Benzin, uçak lastiği, mühimmat verdi. Ahali sevindi.

1977…
Gergin günlerdi. Birleşmiş Milletler \”İşgalcisiniz, Kıbrıs’tan derhal çıkın\” deyince, Dışişleri Bakanlığımızın Kıbrıs özel sorumlusu Onur Öymen, Kanada’da katıldığı toplantıda, \”Bizi zorlamayın, gerekirse duvarın öte tarafına geçeriz\” dedi. Yani? \”Canımızı sıkmayın, Kıbrıs’ı komple alırız\” demek istedi. O hafta… Kıbrıs’a çıkan Ecevit, İzmir’e geldi. O zamanlar sivil uçaklara hizmet veren Çiğli Havaalanı’na indi. Bir Türk polis memuru, Ecevit’e ateş etti. Mermi, Ecevit’i ıskaladı, Robert Kolej’den beri kankası olan Mehmet İsvan’ın bacağına saplandı. Yara hafifti. Komaya girdi. Çünkü, mermi, o güne kadar Türkiye’de kullanılmayan, içinde kimyasal barındıran görülmemiş bir mermiydi. Doktorlar çaresizdi. Tabanca Amerikan malıydı. Türk Emniyeti’ne üç adet hibe edildiği açıklandı. Özel Harp Dairesi’ne kayıtlı olduğu iddia edildi. Amerikan tabanca firması, pek mahcup oldu, Mehmet İsvan’ı İsviçre’ye götürdü, tedavi masraflarını üstlendi, iyileştirdi. Ahali sevindi. Ateş eden polis serbest bırakıldı. Menemen savcısı soruşturma açtı ama tıkandı, üstü örtüldü. Ahali unuttu.

1987…
İzmir’e yeni havalimanı yapıldı, Türkiye’yi ABD’nin kucağına oturtan rahmetli Adnan Menderes’in adı verildi, böylece, Çiğli Havaalanı sivil uçuşlara kapatıldı, komple askeri oldu.

2004…
NATO’ya girdiğimiz andan itibaren, Amerikan savaş uçakları Çiğli’ye konuşlanmıştı zaten… Ama AKP iktidar olunca, NATO’nun Napoli’deki hava unsurları karargâhı İzmir’e taşındı.

2006…
ABD’nin 16’ncı filosu, Almanya’nın Ramstein Üssü’nden tası tarağı topladı, İzmir’e yerleşti.

2010…
Kasım ayında \”Füzeyle kalkan, zararla oturur\” başlıklı yazı yazdım… \”İzmir’deki Amerikan konsolosluğu kapatıldı ama, son iki senedir İzmir’e ha bire Amerikalı subay taşınıyor. Öyle hale geldi ki, Şirinyer’deki NATO lojmanlarına sığmıyorlar artık, 2 bin 200 dolar kira yardımı alıyorlar, Bornova’da Urla’da villa kiralıyorlar. Sizce niye?\” diye sordum. \”Goygoycu manşetlerle uyutuluyor Türk halkı, İzmir üzerinden bi iş çeviriyorlar\” diye ilave ettim.

2010…
Hep sevinen ahali, bu yazıma çok kızdı. \”Şerefsizsin sen, haysiyetsizsin\” dediler. \”Sanki Amerika’nın emrindeymişiz gibi yalanlar yazıyorsun, hükümetimize iftira atıyorsun\” dediler. İsrail ajanı, Rum dönmesi olduğumu, annemin Ermeni, babamın Kürt, benim tersmanyel veren gizli Amerikancı olduğumu öne sürdüler. Ağabeyim sitem etti, bana bi şey yok mu?

2011…
\”NATO’nun Libya’da ne işi var?\” dediler. Savaş gemisi gönderdiler. Henüz söylemediler ama, F16 da gönderiyorlar. Üstüne, NATO’nun Libya’yı vurma karargâhı yaptılar İzmir’i.

\”Minare füze\” dikilen İzmir Çiğli’den, Amerikan ambargosu uygulandığında yardımımıza koşan Kaddafi’yi, İzmir Çiğli’den vuracak minareci arkadaşlar…

\”Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız\” diye bi şiir hatırlıyorum sanki.

Hülasa…
Libya’yı vuruş \”haçlı seferi\” olduğuna göre, haçlı seferinin karargâhı, bu arkadaşların \”gavur\” dediği İzmir olmayacaktı da, neresi olacaktı birader?
Yarın öbür gün, \”Biz vurmadık, gavur İzmirliler vurdu\” diye yemin etse, başı ağrımaz yani.

Sayın Sapık

\"\"Sapık yakalandı.
Türkan\’a tecavüz etmiş.

Türkan henüz bebe.
Bıçaklaya bıçaklaya öldürmüş.
8 yaşındaki Ahmet\’i boğmuş.
6 yaşındaki Dilruba\’yı da.
Dilburacık çok çırpınmış.
Öyle anlatıyor.

Adı ne bu sapığın?
U.V.G.

U\’ğursuz
V\’icdansız
G\’eberesice sanırım.

Kodlayarak veriyoruz.
Ki, rencide olmasın.
Toplum içindeki saygınlığı zedelenmesin, aman diim…
Ele güne mahcup olmasın.

\”Sayın\” çünkü sapık.

Dilruba\’yı Dilruba diye yazıyoruz.
Türkan\’ı T. diye kodlamıyoruz.
Annesini-babasını…
Adıyla soyadıyla yazıyoruz.
Evlerinden canlı yayın yapıyoruz.
Duyduk duymadık demeyin…
Aha işte burda oturuyorlar!

Sapığı kolluyoruz bu arada.
Ki, insan hakları var sapığın.

(Televizyonlardaki sigara sansürü gibi bi şeydir bu… Dizilerde, filmlerde tecavüz sahnesi serbest, cinayet sahnesi serbest, tecavüz ve cinayetten sonra sigara tüttürürken buzlama konuluyor!)

Ha denebilir ki, sapığın sapık olduğu mahkeme kararından sonra sabit olur… Peki o haldeniye, şöyle tecavüz etti, böyle bıçakladı, şu şekilde bavula koydu, buraya gömdü diyoruz?Hani mahkeme kararı?

Madem, açık açık itiraf eden sapık bile mahkeme kararıyla mahkûm ilan edilmeden suçsuzdur… Niye o zaman, iddianamesi bile olmayan gazetecilerin evini basarken kameraçağırıyoruz? Şeref madalyalı subayların, uluslararası ödüllü profesörlerin, suçlu olupolmadıkları belirsizken… Neden \”terörist, darbeci, vatan haini\” diye manşetlere asıyoruz?

Hukuki haklarından faydalanmak için illa sapık mı olmaları gerekiyor?

İnsanları domuz bağıyla öldürüp, oturma odasına gömen şeriatçıları sokağa sal.
Bölücüye halay çektir.
Keriz Feneri\’ni ört.
Sapığı koru.
Namuslu insanları infaz et.

Adalet\’in A\’sı bu kardeşim…
K\’sını zaten biliyorsunuz.