Tag Archives: Yılmaz ÖZDİL - Page 7

Gençlik İnsanın Başına Hayatta Bir Kere Gelir

\"\"Hazır ortalık sakinledi…
Sakin sakin konuşalım.

59 yaşındaki YÖK Başkanı, koltuğa oturur oturmaz, ilk iş ne yaptı biliyor musunuz?

Motosiklet aldı.

İçinde ukteymiş.

Çünkü, sağ-sol, ideoloji meselesi filan değildir aslında yaşananlar… \”Gençliğini yaşayamamış insanlar\” tarafından yönetiliyor Türkiye… Gençleri anlamama sebepleri bu.

Hani, üniversite yıllarından suratını hayal meyal hatırladığınız, varlığıyla yokluğu bir, hafızanızı zorlasanız bile ismini çıkaramadığınız tipler vardır ya… İşte onlar yönetiyor.

Elbette onlar da 20 yaşında, 25 yaşında oldular, ama, hiç genç olmadılar. Vazgeçtik kafelerde yan yana oturup laflamayı, fakülte kantininde bile kızlı-erkekli ortamlarda bulunmadılar.

Gençliğin adeta uzvudur mesela, gitar… Ne kadar uzak onlara… Plajda yakılan romantik bir ateşin etrafı, dağcılık kulübünün kurduğu kampın çadırı, amfide şamata, kampustaki şenlikte mırıldanan aşk şarkıları veya yılbaşı partisi, belki alt tarafı bi bira… Ne kadar uzak.

Dar çevrelerinin Çin Seddi gibi eşiklerine esir büyüdüler maalesef… Kanları kaynamıştır, istemişlerdir mutlaka. Aşamadılar. Aşanlara kızmaları ondan… Halbuki, hayatında bi kere olsun dağıtmadan, nasıl toparlanır insan? Hangi sınırdan bahsedebilirsin, özgürlüğü tatmadan?

İnanmazsanız, açın özgeçmişlerini… Hayat baharının en güzel dört senesi \”şu üniversiteyi bitirdi\” diye geçiştirilen, kupkuru üç kelimeyle özetlenmiştir. Anaları babaları, ilkokul dönemi, sonra zart diye atlar, siyaset sahnesindeki binlerce fotoğraf… Arası boştur! Üniversite yıllarına dair hatıra fotoğrafı olabilmesi için, hatıra olması lazım öncelikle… Yoktur.

Sorsalar bana, king bilmeyeni milletvekili bile yapmamak lazım… Ki, briçi kumar zannedip, spor olduğunu kavrayamadan mezun oldular. Zaten, spor ayakkabı giymeden emekli oldu çoğu… Apo\’nun bile Bekaa\’da kız militanlarla voleybol oynarken fotoğrafı var, bunların var mı? Güya kültür dersi veriyorlar bize, hangisinin halkoyunu oynarken fotoğrafı var? Tiyatro?

Mayo giymeden büyüdüler, mayo… Bülent Arınç, Beşir Atalay… Aileleriyle şezlongda güneşlenirken düşünebilir misiniz? Bırak düşünmeyi, Allah bilir, mahkemeye bile verebilirler beni… Bu kadar normal bir insan davranışı üzerinden kendilerini örnek verdiğim için.

(Bakın, peşin peşin söyleyeyim, mahkemeye verirseniz, Kürşad Tüzmen\’i şahit gösteririm… Çünkü, mayo giymeyi anormallik kabul etmeyen Kürşad Tüzmen\’e gidin sorun, yumurta fırlatan gençlerin heyecanını da anlıyordur, sahillerin AKP\’ye neden oy vermediğini de.)

İyi yönetilen devlet, iyi yönetilen üniversite, iyi yönetilen gazete, iyi yönetilen banka, hepsini inceleyin… Hepsinin başında, gençliğinin hakkını vererek yaşamış yöneticiler görürsünüz.

En vahim gençlik hatası…
Gençliğini yaşamamaktır.

Türkiye\’nin durumu vahimdir.

Mümbit

\"\"Amerikan Vanity Fair Dergisi, Amerikan ilaç firmalarının deney aşamasındaki ilaçları, iki-üç yüz dolara \”kobay\” olarak kullandığı Türk vatandaşlarının üzerinde test ettiğini yazdı.

Afyon\’da kahvede oturan ihtiyarlara durup dururken göz muayenesi yaptılar, siz katarakt olmuşsunuz diyerek, alayını yatırıp kestiler, hepsi kör oldu. İzmir\’de katarakt ameliyatı için hastaneye yatan kadının dosyasını karıştırdılar, katarakt duruyor, rahmini aldılar. Balıkesir\’de dünyaya gelen bebeğin, göbek bağıyla birlikte sol serçe parmağı kesildi. Mersin\’de by-pass olan kadına, 0 RH+ yerine, beş ünite, AB RH+ kan verildi, komaya girince vaziyet anlaşıldı, yırttı. Şanlıurfa\’da yanık tedavisi için gelen çocuğa AIDS\’li kan verildi, dönüşü yok. Denizli\’de isimleri aynı, soyadları benzer Emine hanımlar karıştırıldı, idrar yolları enfeksiyonu için tedavi gören Emine hanımı apar topar ameliyata alıp, rahmini aldılar. Konya\’da bir profesörün, kalçası kırılan hastalara taktığı platini tornacıda yaptırdığı ortaya çıktı. İstanbul\’da karın ağrısıyla hastaneye gelen adama ultrason çektiler, hamile çıktı.

Amerikan Vanity Fair Dergisi\’ne göre, Amerikan ilaç firmaları son üç-beş seneye kadar Nijerya\’da, Hindistan\’da, Fas\’ta kobay kullanıyormuş… Rotayı Türkiye\’ye çevirmişler.

Burhan KUZU Aziz NESİN\’i Doğruladı

\"\"Sanayi Bakanı\’na yumurta atıldı.
Egemen Bağış\’a yumurta atıldı.

YÖK Başkanı\’na yumurta atıldı.
Haşim Kılıç\’a yumurta atıldı.
Çıt çıkmadı.

Burhan Kuzu\’ya yumurta atıldı.
Derhal soruşturma açıldı!

Bakan\’a yumurta atana soruşturma açılmazken, milletvekiline yumurta atana niye soruşturma açılıyor? Ya da ne bileyim… Burhan Kuzu\’nun kafası, Anayasa Mahkemesi Başkanı\’ndan daha mı değerli ki, o hadiseye soruşturma açılmadı da, bu hadiseye soruşturma açıldı?

Nedir Kuzu\’nun farkı?
Yumurtaya alerjisi mi var?
Öbürlerinin bünyesine dokunmadı da, bunun cildinde kaşıntı mı yaptı?

Üstelik… Aslında, Burhan Kuzu\’ya soruşturma açılması gerekmiyor mu?

Hatırlarsınız, Aziz Nesin çıkıp \”bu milletin yüzde 60\’ı aptaldır\” demişti. Yüzde 40 fena bi oran değildi… Buna rağmen, herkes yüzde 60\’ı üstüne alınmış ve derhal dava açılmıştı.

Halbuki, millete aptal dememişti… \”Zekâ için protein gerekir. Et, süt, yumurta tüketimi az olan insanlar yeteri kadar protein alamaz, dolayısıyla kafaları fazla çalışmaz\” demişti.

Peki, kafasına yumurta yiyen Burhan Kuzu, yumurta atan çocuklara ne dedi? \”Beyinsizler\”dedi… Sonra ne dedi? \”Yumurtaları atacaklarına yeselerdi, beyinleri daha iyi çalışırdı\”dedi.

Yani?
Aziz Nesin ne dediyse, onu dedi.

E merak ediyor insan…
Aziz Nesin haklıysa, niye yargılandı?
Aziz Nesin haksızsa…
Burhan Kuzu niye yargılanmıyor?

Gemiyle Bozuldu, Uçakla Düzeldi, Sıra Özre Geldi

\"\"Hafta yoğundu, yazmaya bi türlü fırsat bulamadık, ıskalamayalım…

İsrail\’de orman yangını çıktı. Türkiye iki söndürme uçağı gönderdi. İsrail pek mahcup oldu. En başta hükümetimiz, tüm Türkiye gururlandı. İnsanlık dersi verdik. Filan…

Kimin o uçaklar?
Türk Hava Kurumu\’nun.

Nasıl alındı?
Kurban derileriyle.

E madem, bu uçaklar bu milleti gururlandırıyor… Türk Hava Kurumu\’na kurban derisi bağışlanmasın diye yıllarca kavga verenler kime hizmet ediyordu?

Çocukken muhitimizin camisindeki Kuran kursuna gittiğimizde, neden kurban derilerini sakın ola Türk Hava Kurumu\’na vermememiz tembihlenirdi bize… Türk milletini gururlandıran Türk Hava Kurumu, neden yıllarca millet düşmanı olarak gösterildi millete?

Babam, Orhan amca, Sabri amca, her Kurban Bayramı\’nda konu komşunun kurban derilerini mahalledeki parka toplar, ceplerinden para ödeyerek kilo kilo tuzlar, Türk Hava Kurumu kamyonetinin gelmesini beklerdi. Bazen akşamüstüne kadar sürerdi nöbetleri, anca gelirdi. Tuvalete bile sırayla giderlerdi ki, kapılmasın… Türk Hava Kurumu kamyoneti gelene kadar, belki yirmi defa turlayan dinci derneklerin badem bıyıklı elemanları, neden \”dinsiz bunlar\” derdi babama, komşularımıza, bu işi görev edinmiş olan sizin babalarınıza… Neden?

Madem, Türk Hava Kurumu\’nun uçakları bu milleti gururlandırıyor… Peki neden, Keriz Feneri\’ne bile sahip çıkan takunyalı siyasi zihniyet, \”derilerinizi Türk Hava Kurumu\’na bağışlayın\” demedi hiç? Hatta, neden \”aman oraya bağışlamayın\” demeye getirdi?

Vergilerimizle deve keserek alınmıyor o yangın uçakları… Milletin bağışlarıyla alınıyor.

Neymiş efendim…
İsrail çok utanmış.
Teşekkür etmiş.
Özür bile dileyebilirmiş.

Elbette dileyecek.

Ama İsrail\’den önce…
Kurban derilerini Türk Hava Kurumu\’na bağışlayan yurtsever vatandaşlarımıza teşekkür…
Mustafa Kemal\’in kurduğu Türk Hava Kurumu\’na da özür borcu var Türkiye\’nin.

Velev Ki Mont!

\"\"Gümüş yüzüğünü sağ eline takarak Müslüman olduğunu zanneden polislerimiz tarafından… Tekmelene tekmelene burnu kırılan üniversite öğrencisinin adı ne?

Miraç.
Kandilde dünyaya gelmiş çünkü.

Namazında niyazında babaanne istemiş, evlatla gelin kırmamış, Miraç konmuş torununadı.

Anne, ev kadını. Baba, ilkokul mezunu, maden işçisiydi. Zonguldak\’ta… Üç kuruş maaşla, hem toprağın yüzlerce metre altından kömür çıkardı, hem de pırıl pırıl üç evlat… Üçüne de üniversite okuttu; büyük oğlan Sakarya Üniversitesi\’nde otomotivi bitirdi, büyük kız Gazi Üniversitesi moda tasarımından öğretmen çıktı, küçük oğlan endüstriyel teknoloji okuyor.

Babası maden işçisiydi diyorum, çünkü rahmetli oldu. Hastaydı, halsizdi hep… Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından defalarca hastaneye gönderildi, her defasında \”Turp gibisin\” dendi… Turp gibi olmadığını biliyordu ama, emekliliğine günler kalmıştı, sıktı dişini… Emekli oldu, üç ay sonra kanserden gitti. Yıllardır yuttuğu kömür tozu akciğerlerini bitirmekle kalmamış, çoktan bütün vücudunu sarmıştı. Emekli maaşı henüz bağlanmadan, toprağa verildi. Eşi alıyor şimdi o maaşı, 400 küsur lira… Miraç o parayla okuyor, Ankara\’da.

24 yaşındaki bu delikanlıyla konuştum dün telefonda… \”Ağabey, sordun anlatayım ama, yazma bunları lütfen, kendimizi acındırıyormuş gibi olmayalım\” dedi.

Burnu unufak…
Onuru granit gibi.

\”Annen?\” dedim.
\”Ağlıyor\” dedi.

\”Analar ağlamasın hükümeti\” okusun diye yazıyorum bunları.

Gazeteciliğe polis muhabiri olarak başladım, 26 senedir gördüğüm, takip ettiğim örgüt\’ün haddi hesabı yok; kaba tabirle bi kulağımızın arkası kaldı… Bu çocuklar onlardan değil.

Sizin çocuklarınız.

Burnu kırılan sizsiniz.

Zaten o nedenle, hiçbirinin sabıka kaydı çıkmadı. O nedenle, hâkim tarafından \”suç muç yok, polise mukavemet de yok\” diye serbest bırakıldılar.

Peki dayak niye?

İşte onu da, bu memlekette eğitim bakanlığı yapan, AKP Genel Başkan Yardımcısı söyledi… \”Bu işi meslek haline getirmiş öğrenciler var, bakın bunların giydiği montlar bile aynı\” dedi!

Halbuki ne diyorlardı düne kadar… \”Kılık kıyafeti yüzünden hiçbir öğrenci kapı dışarı edilemez, devlet kılık kıyafetle uğraşmaz, öğrencinin kılık kıyafetiyle uğraşmaya kimsenin hakkı yoktur, kabileler bile kılık kıyafet ayrımı yapmaz\” demiyorlar mıydı?

E haliyle… Şimdi çıkıp, daha önce söylediğine benzer bi cümle kurmasını bekliyoruz sayın başbakanımızdan: \”Velev ki, siyasi simge olarak mont giydiğini düşünün… Suç sayabilir misiniz? Özgürlükler noktasında, dünyanın hangi ülkesinde böyle bir suç var?\”

Sindiremezler

\"SİNDİREMEZLERBaşbakan Erdoğan\’ın Dolmabahçe\’de rektörlerle buluşmasını protesto eden üniversite öğrencilerinin başına gelenleri biliyorsunuz…

Son olarak; bir hamile öğrencinin karnındaki bebeğinin polis tekmeleriyle nasıl öldüğünü yazdık.

Peki, bu şiddeti nasıl okumak, nasıl yorumlamak gerekti?

Sorumuza yanıt bulmak için; bu toprakların vicdanı, yazarımız Nihat Genç\’i aradık ve düşüncelerini öğrenmek istedik.

İşte Nihat Genç\’in isyan eden açıklamaları:

\”Yetsin artık, ne zaman aydınlar, sağcı – solcu / ocu – bucu olmaktan çıkıp bu mezalime, sağcılığın dinmeyen bu kıyıcılığına karşı çıkacak… Her gün mezalim. Doğduğum günden beri dayak yiyoruz, doğduğum günden beri işkenceden geçiriliyoruz. Cesetler deryaları doldurdu, hala birileri ocu – bucu… Dün sağcılar işkenceden geçiriyordu, bugün vahşi İslamcılar… Vahşi İslamcılar sadece ülkemizde değil, tüm dünyada asırların tertemiz Müslümanlığına savaş açıp en vazgeçilmez Müslüman merhametini paramparça ediyor… Müslümanlık tüm güzellikleriyle yaka paça edilip yerini vahşi İslamcılara bırakıyor. Ergenekon\’un engizisyondan ne farkı var, Türkan Saylanlar\’ın, Kuddusiler\’in, bin türlü avukatın, askerin, yazarın başına gelenler bize ne öğretiyor. Hukuk, sanat, insanlık ilga edildi, mehdilik sultanlık padişahlık hüküm sürüyor. Düşmanın düşmana yapmadığı, yapamayacağı vahşeti, tekmelerle bir genç kızın çocuğunu düşürtmek, işte \”Allahsız kitapsız dinsiz\” diye beddua edilerek küfredilen insanlar dahi yapmaz bunu… İnsanlığın şahidi dahi kalmadı aramızda… Korkmayan sinmeyen tırsmayan kalmadı aramızda. Halk kalmadı ahali kalmadı… Sağcı, solcu, cemaatçi, liberali herkes kontrol altında… Bu iktidarların, bu demokrasinin kan dökmeyen cinsi yok mu? Ağzımızdan çıkan kelimelere bakın, \”alçaklar\”diyoruz \”utanmazlar\” diyoruz, nasıl demeyelim, kız öğrencileri saçlarından tutup tekme tokat dövmek hangi demokrasinin hangi dinin kitabında yazıyor…

ALNIMIZDA HEP O KANI GÖRECEKLER

Bizler hep altta kalanlar olduk, dayağı hep sahipsizler, avukatsızlar, en diptekiler yiyor. Dayağı hep itiraz eden, kafa yoran, örgütlenmek isteyen, insanlık adına bir şey yapalım diyenler yiyor… \”Şerefsiz\” kelimesi de yıpranmış, demode olmuş, \”hamiyetsizler\” diyelim, \”cehalet\” ve\”rezalet\” diyelim. Yetsin artık, artık mazlum olmaktan, mağdur olmaktan, dinlenmekten, tutuklanmaktan, işkenceden geçirilmeden bıktık… Bir kız çocuğunu dövmek şeytana secde etmektir… Ben size bir şey söyleyeyim mi, Tansu Çiller dönemi, karakolları şeffaf yapacağım iddiasıyla gelen Demireller dönemi ve şimdi Tayyip dönemi, hepsi aynı soydan geliyor, ağlayacağım da ağlamak da istemiyorum, bunların her çeşidi aynıdır. Bir gazetede yazar oldum diye, iktidara yakın yerlerden maaş alıyorum, ekranına çıkıyorum diye, bir kız çocuğunu dövenler karşısında susanlara ağlamak istiyorum, gestapo diyorsunuz, SS subayları diyorsunuz, hepsinden beter… Sanmasınlar ki; sindirirler bizi, sustururuz insanlığın sesini, Sadi\’nin lafıdır, biz yalnız aşıklar\’a boyun eğeriz, her iktidarın gönlünü yapan bu yazar bozuntusu cellatlar bizi bitiremeyecek… Ne diyeceğim, geçenlerde canım Cuma\’ya gitmek istemedi, yanımda sağımda solumda iktidara tapınan ve her türlü ahlaksızlığa göz yuman bu insanlarla aynı mekanda olmak istemedim, dedi ki bir arkadaşım, pireyi kızıp yorgan yakılmaz, dedim ki arkadaşıma, pireler birleşmiş yorgan olmuş, pirelerden bir yorgan… Ne piresi.. Üstümüz başımız, evimiz, özel hayatımız, sokağımız, hukuk, her taraf İblis-Cizvit-Cemaat işbirliğiyle işgal edilmiş… İleri demokrasi, dediler zulümden başımıza sultan yaptılar… Bu vahşi işkenceyi yapanlara, dininiz demokrasiniz haysiyetiniz ülke insanlık aşkınız, soruyorum: Bunun için mi yıllarca hırsızlık yapıp, gizli planlar yapıp ABD\’lerle işbirliği yapıp iktidara koşma hevesiniz, bu cellatlık için mi?

Tekme tokat yerlerde süründürülen o genç kızlara buradan sesleniyorum, bu derde bu toprak, bu halk mutlaka bir çare bulacak, o gencecik çocuklardan akıtılan her kan damlası kurban kanı gibi alnımıza parmakla basılıyor, ömrümüz oldukça yüzümüze bakanlar alnımızda hep o kanı görecekler…\”

Olmayan Şeyin Belgesi Olur Mu?

\"\"İş başvurusu yapıyorsun…

  • Sabıkan var mı?
  • Yok.
  • Temiz kâğıdı getir.

Okula kayıt yaptırıyorsun…

  • Hasta mısın?
  • Turp gibiyim.
  • Akciğer filmi getir.

Otomobil satıyorsun…

  • Vergi borcun var mı?
  • Ödedim.
  • Maliye\’den belge getir.

Evlenmek istiyorsun…

  • AIDS misin?
  • Yo-oo…
  • Test yaptır, getir.

75 yaşındaki duayen tiyatrocu Erol Günaydın\’a yoklama kaçağı olduğu ve bir ay içinde kışlaya teslim olması gerektiğine dair resmi evrak geldi. Askerlik şubesini arayan Erol Günaydın, \”1960 senesinde Ağrı\’da yaptım askerliğimi\” dedi. \”Tezkereni getir\” dediler.

Bursalı iki çocuk annesi Zuhal Hanım, 2001\’den beri her sene ocak ayında askere çağırılıyor. Meğer… 2001\’e kadar, kendisiyle aynı ismi taşıyan babaannesi askere çağırılıyormuş, 2001\’de babaannesinin Konya\’daki evine inzibatlar tarafından baskınyapılmış, babaanne Zuhal\’in babaanne olduğu saptanınca, bu sefer, aynı ismi taşıyan torun Zuhal aranmaya başlanmış!

Oy kullanacaksın…

  • Kimsin sen?
  • Benim.
  • Yok öyle… Ne malum senin sen olduğun? Kütük kaydı getir.

Emeklisin, maaş alacaksın…

  • Yaşıyor musun?
  • Nası yani?
  • Yaşadığına dair imza getir.
  • Nerden?
  • Bankadan.

Miras alacaksın…

  • Rahmetli kim?
  • Babam.
  • Ölüm ilmuhaberi getir.
  • Doktordan mı?
  • Muhtardan.

Olmaz olmaz deme…
Belgesini getir.

Şerefsiz Wiki

\"\"Prens Andrew. Kraliçe\’nin oğlu. İngiltere\’nin ticaretten sorumlu özel temsilcisi. Ülkesinin yabancı ülkelerdeki yatırımları için ülke ülke dolaşıyor.

Kırgızistan\’da… Ertesi gün, Kırgızistan Devlet Başkanı\’yla randevusu var. Brifing almak için İngiliz işadamlarıyla kahvaltı ediyor, masada İngiltere\’nin Bişkek Büyükelçisi ile ABD\’nin Bişkek Büyükelçisi var. ABD Büyükelçisi, konuşulanları kripto ile Washington\’a geçiyor.

Wiki ampul gibi yayınladı!
Okuyoruz…

Gaz işi yapan İngiliz işadamı, Kırgızistan\’da yabancı yatırımcılara vergi uygulandığını belirterek, bunun \”insan haklarına aykırı\” olduğunu söylüyor!

Madenci bir işadamı, 90\’lı yıllarda Batılı işadamlarının Kırgızları tufaya getirdiğini, adil olmayan, hatta zorla, tehditle anlaşmalar imzalatıldığını, bunun da yurtsever Kırgızları rahatsız ettiğini hatırlatıyor. Prens Andrew, \”anlaşma anlaşmadır\” diyor!

Bir işadamı \”devlet başkanının oğluna avanta vermeyen, bu ülkede iş yapamaz\” diyor. Bir başka işadamı, \”eskiden Akayev\’in oğluna avanta veriyorduk, şimdi Bakiyev\’in oğluna avanta veriyoruz, değişen bi şey yok\” diyor. Prens kahkaha atıyor, \”Tıpkı Fransa gibi\”diyor!

Prens, ABD Büyükelçisi\’ne dönüyor, \”sizin yatırımlar ne âlemde peki?\” diye soruyor, ABD Büyükelçisi, \”hükümetin bakanları çalabildiğin kadar çal zihniyetinde\” diyor!

Yarınki resmi görüşmede \”ekonomik istikrar çağrısı yapması\”nı istiyorlar Prens\’ten!

Prens de, \”yolsuzluk konusunda biz ne yapabiliriz ki?\” diye sorup, cevabı da kendisi veriyor: \”Rüşvet kültürü hastalık gibi bi şey, hasta olan iyileşmek istemiyorsa, elden ne gelir, kim ne yapabilir!\”

Rüşvet doktoru Prens, kendi ülkesinden örnek veriyor, Suudilere rüşvet yediren İngiliz uçak şirketine İngiltere\’de soruşturma açıldığını hatırlatarak, soruşturma açan İngiltere Dolandırıcılık Dairesi\’nin \”ahmak\” olduğunu söylüyor!

Yolsuzluk haberlerini ha bire manşete çıkaran Guardian Gazetesi\’nin de \”burnunu herşeye sokan gereksiz adamlar\” olduğunu belirtip, ticaret hayatını engellediklerini söylüyor!

Wiki ampul gibi yayınladı…

Demek ki neymiş?

Yabancıya vergi, insan haklarına aykırıymış… El âlemin ülkesinde zorla, tehditle, rüşvetle anlaşma yapmak, mubahmış… Hükümetlerin çalabildiği kadar çalabilmesi için ekonomik istikrar çağrısı yapmak gerekiyormuş… Yolsuzlukla mücadele edenler ahmak… Yolsuzlukları manşet yapan gazeteciler ise, ticareti engelleyen vatan hainleriymiş bi nevi.

Şerefsiz bu Wiki.
Hep İsrail\’in işi.

İsviçre Hesabı

\"\"Kimse yazmıyor. Ben yazayım bari.

İsviçre\’deki bankanın adı:
Credit Suisse.

Amerikan belgelerine göre, siyasi liderin gizli hesabına gönderilen paranın yol haritası şöyle… Bir Türk bankasının Ankara Gaziosmanpaşa şubesinden, aynı bankanın Mersin şubesine, bir belediye başkanının hesabına 3 milyon dolar havale ediliyor. Söz konusu belediye başkanı, aynı gün, Mersin şubesindeki hesabından, bir Hollanda bankasının Bahreyn şubesine, Khalid Abdullah isimli birinin hesabına, 7 milyon dolar transfer ediyor.

Khalid Abdullah denilen arkadaş, beş gün sonra, Liechtenstein\’daki bir bankaya, Oechslin diye birinin hesabına, 7 milyon doların 4 milyon dolarını gönderiyor. Aynı Khalid Abdullah, bir Arap bankasının Bahreyn şubesinden, Credit Suisse bankasının, Zürih şubesinde \”enigma\” kod adıyla geçen gizli bir hesaba da, 3 milyon dolar aktarıyor. Altı gün sonra, busefer, Oechslin denilen arkadaş, Liechtenstein\’deki hesabından, Credit Suisse bankasının Zürih şubesinde \”enigma\” kod adıyla geçen gizli hesaba, 4 milyon dolar havale ediyor.

Böylece, İsviçre bankasında \”enigma\” kod adıyla geçen gizli hesaba, toplam 7 milyon dolar indirilmiş oluyor… Ve, Amerikan belgelerine göre, \”enigma\” kod adıyla geçen gizli hesabın sahibi, siyasi parti lideri değil aslında… Söz konusu gizli hesap, parti liderinin kızına ait!

Yok yok, telaş etmeyin.

Baykal\’a atılan iftiraydı bu.

Bir önceki seçime aylar kala, CHP\’nin kurultay arifesinde patlamıştı… Malum medya, Pentagon kaynaklı olduğu iddia edilen palavradan Amerikan belgesine dört kolla sarılmış, \”korkunç şüphe, cevap ver Baykal\” manşetleriyle linç ediyordu. Cevap ver diyorlardı ama, verdiği cevapları yazmıyorlardı. Köşelerinden kampanya yürütüyor, küfür kıyamet, döşeniyorlardı.

Baykal laga luga yapmadı, hukuka, mahkemeye başvurdu, Adalet Bakanlığımız aracılığıyla İsviçre\’ye sorulmasını talep etti. Adalet Bakanlığımız, ki, AKP\’li bakandı, Türkiye\’nin Bern Büyükelçiliği\’ni görevlendirdi, büyükelçiliğimiz, İsviçre Adalet Bakanlığı\’na başvurdu,İsviçre Adalet Bakanlığı da Zürih Bölge Mahkemesi\’ni görevlendirdi… Zürih Mahkemesi, Credit Suisse Bankası\’na başvurdu, Credit Suisse Bankası da, \”enigma\” diye bir hesabın bulunmadığını, Deniz Baykal\’a veya kızına ait herhangi bir hesap olmadığını, hiçbir zaman bu kişilere ait hesap açılmadığını \”resmi\” olarak bildirdi… Daha sonra iftiracı gazetelere açılan davalarda, Pentagon kaynaklı böyle bir belgenin de olmadığı ortaya çıktı.

Ancak, atılan çamurlar gazete arşivlerinde utanç vesikası olarak duruyor hâlâ… Ve, iftira kampanyasını yürüten iğrenç kalemler de, utanmadan hâlâ köşe yazıyor bu ülkede.

Benzer bir kulaktan dolmaya maruz kalan Başbakan, dün, \”çirkin iftiraları siyaset malzemesi yapanlar, bu utancı ömür boyu yaşar\” dedi. Haklı… Eski hesaplar açılmışken, nostalji yapayım dedim.

Hepimiz Wikiyiz Birbirimizi Biliriz

\"\"What i know is… Baş harfleri, Wiki.
\”Bildiğim
\” demek.

Tarikatlar-cemaatler iktidarda fink atıyormuş, bakanlar birbirini jurnalliyormuş, ispiyoncu gazetecilerimiz varmış, yiyip içip Amerikan elçilerine kusuyorlarmış, yolsuzluk varmış, rüşvet varmış, ihalelerde avanta dağıtılıyormuş, malı götürenler yurtdışındaki gizli hesaplara istifliyormuş, Deniz Feneri varmış, uyuşturucu satıcısı vekil varmış, sübyancıvarmış, futbol siyasete alet edilmiş, seçim kazanmak için örtülü ödenekten para ödeniyormuş, Başbakan az okuyormuş, Cumhurbaşkanı yüzünden devamlı bir gözü arkadaymış, Ankara\’ya ikiyüzlülük hâkimmiş, herkes birbirinin arkasından entrika çeviriyormuş, AKP memur alırken bizden olan-bizden olmayan ayrımı yapıyormuş, güya hem Arapları hem İran\’ı seviyormuşuz ama, hem bizde ABD\’nin nükleer füzeleri varmış, hem de Araplar İran\’ı vurun diye Washington\’a yalvarıyormuş, Azeriler bize güvenmiyormuş, dümenden kardeş ayağına yatıyorlarmış, Avrupa Birliği\’nin bizi almaya asla niyeti yokmuş, başta zampara Silvio, alenen kandırıyorlarmış.

Wiki\’meyen var mı bunları…
Bilmeyen yani?

WikiLeaks skandalının en skandal tarafı, skandalları herkesin biliyor olması.

Peki, gırtlağına kadar bunca skandalın içinde yaşıyor olmasına rağmen, neden ilk kezduyuyormuş gibi yapıyor Türkiye?

Çünkü…

WikiLeaks belgelerinin orijinal metinlerini satır satır okudum, bilgisayar marifetiyle kelime kelime taradım… \”Öyle biri var\” ki, tüm dünyada, sadece bizim belgelerde adı geçiyor.

Fransa belgelerinde yok.
Almanya belgelerinde yok.
Rusya belgelerinde yok.
Azerbaycan, İsrail, Japonya, Ürdün, Afrika ülkelerinde yok, Kaddafi\’yi anlatan belgelerde bile yok, Kanada\’da yok, Mısır, İspanya, Honduras, Panama, Brezilya, Çin\’de yok… Bi tekbizde var.

Mister yalaka!

İnanmayan, açsın tek tek okusun…
Dünyadaki 270 büyükelçilik ve konsolosluktan Washington\’a onbinlerce sayfa kripto gönderen Amerikalı diplomatlar, tüm dünyada sadece Türkiye\’den geçtikleri kriptolarda \”yalaka şahsiyeti\”ne yer vermiş.

Veya, açın bakın televizyonlara…
\”Önemli değil, mahalle dedikodusu, salak Amerikalılar, hepsi uyduruk, iftira, yalan, bir bardak suda fırtına, ilişkilerimizi etkilemez, sorun olmaz\” demeleri…
\”Yarabbi şükür\” demeleri ondan.