Tag Archives: Yılmaz ÖZDİL - Page 8

Bizim Gözümüzle İsviçre, İsviçreli Gözüyle Türkiye

\"\"Sene 1958.
Nâzım Hikmet, İsviçre\’de.
Trende.

Geçiyor İsviçre camdan
akvaryumdan geçen balık gibi
çok renkli bir balık…
Bakıyorum vagonumdan
kederli, alaycı, öfkeli,
biraz da alık bakıyorum…
Hava ne soğuk, ne sıcak
burda böyle galiba gülüm
ne serin, ne ılık
ayarlı bir saat markası
ünlü bir kol saati…
İsviçre oyuncak memleket
dev dağlarla karışık…
Ve, işte göller gülüm
turist dergilerinin kapak gölleri;
kaymak kâğıt üstüne
pırıl pırıl, telleri, duvakları,
yalçın yamaçlarıyla
şaşırıyorsun
baskının güzelliğine…
İsviçre
bir yandan da gülüm,
benziyor yastık yüzüne…
Çivitli, dantelli,
yeni de geçirilmiş,
yani,
bir insanın başının ağırlığı
çukurlaştırıp
kırıştırmamış henüz…
Karşımda bir kız
polis romanı okuyor
güneş, pembe derisini soymuş
at kuyruğu saçları yapağıdan
gözlerinde tatlı tatlı gökyüzü
Vilhelm Tel
elmayı yanaklarına koymuş…
Bakıyorum İsviçre\’ye
vagonumdan…
Niye böyle şeyler yazıyorum?
Belki kıskandığımdan…

Sene 2010.
Abdullah Gül, İsviçre\’de.
Trende.

İstasyona varıyor. İsviçreli çocuklar karşılıyor Cumhurbaşkanımızı… Jest olsun diye, Türkiye\’ye ait, Türkiye\’yi anlatan çocuk şarkısını söylüyorlar, Türkçe.

Ekmek buldum, katık yok
Katık buldum, ekmek yok
Odun buldum, kibrit yok
Kibrit buldum, odun yok
Para buldum, cüzdan yok
Cüzdan buldum, para yok
At buldum, meydan yok
Meydan buldum, at yok
Kalem buldum, defter yok
Defter buldum, kalem yok
Kitap buldum, gözlük yok
Gözlük buldum, kitap yok

Nâzım, İsviçre\’yi fena anlatmamış ama… İsviçreli çocuklar, Türkiye\’yi daha iyi anlatmış gibi geldi bana.

Günün Şarkısı…

\"\"Hava mis…
Ayağında spor ayakkabı.

Altında kot.
Üstünde tişört.

Bileklerinde kelepçe!

Polisle kapışmıştı üniversite öğrencisi… Gözaltına alınmıştı, Emniyet\’e polis arabasının arka koltuğunda getirildi, kolunda iki polis, kapıya kadar yanaşabilirlerdi, yapmadılar, 200 metre uzakta indirildi, ibreti âlem, doğup büyüdüğü şehrin meydanında kelepçelerle yürütüldü, görün bakın ahali, terbiyesiz gençlik nereye gidiyor… Apar topar suçüstü mahkemesine çıkarıldı, şimdiki gibi değildi o zamanlar, avukatsız çıkarıldı. Langırt diye hâkimin önünde buldu kendini.

Çok yalnız hissetmiştim kendimi… Dımdızlak.

Sert görünüşlü adamdı hâkim, bana öyle gelmişti en azından, elinin tersiyle kapatın kapıyı gibi bi işaret yaptı, sanırım ayvayı yemiştim, baktı evraklara, kızımla aynı üniversitedensin dedi, öyleymiş meğer, tutuksuz yargılanmak üzere bıraktı… 2 sene filan yargılandım, neticede 1 sene 3 ay hapis cezası aldım, 5 sene içinde tekrar suç işlersem, 2 katını yatacaktım.

Geçti 5 sene…
Üstüne 15 sene
daha geçti.
Türkiye, aynı Türkiye.

Burak, İTÜ Makine.
Meltem, İTÜ Mimarlık.
Ali, İstanbul Hukuk.
Neval, İTÜ Kimya Mühendisliği.
Dilan, İstanbul Hukuk.
Tarık, İTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği.
Canan, İTÜ Bilgisayar.
Hande, İTÜ Gemi İnşaat.

Zurna değil yani…

Ufuk, Boğaziçi Sosyoloji.
Ersin, İTÜ İnşaat\’ı bitirdi.
İTÜ\’de yüksek lisans yapıyor şu anda.
Ali, Fransızca öğretmenliği okuyor.
Uğur, Coğrafya.
Mustafa, Veterinerlik.
Hüseyin, Orman Mühendisliği\’nde.
Uğur, Edebiyat.
Eren, İstanbul Hukuk.
Ali, İTÜ İnşaat\’ı bitirdi.
Yıldız Teknik\’te yüksek lisans yapıyor.

Sanki sevmek zorundaymışız gibi, AKP\’yi sevmediği için 1 sene 3 ay hapis cezası verilen evlatlarımız bunlar… 5 sene takip edilecekler, bu 5 sene içinde sevmemekte ısrar ederlerse, 2 katını yatacaklar.

(Yukarıda 17 öğrenci var. Bütün gazeteler ve televizyonlar \”18 öğrenci\” diyor… Halbuki lütfedip sorsalardı, 18\’incinin, yani İstanbul Üniversitesi Astronomi\’de okuyan Murat\’ın, ailesinin ekonomik durumu nedeniyle üniversiteyi bırakmak zorunda kaldığını öğrenirlerdi.)

(Hepsi çalışıyor. Gündüz okuyorlar, akşam part-time çalışıyorlar. Biri mağazada sayım yapıyor, biri elektrikçilik yapıyor, biri hastanede getir götür… Kimi harçlık çıkarıyor, kimi ailesine para gönderiyor. İşin bu boyutunu yazmamı istemediler aslında, hatta tembihlediler, sanki kendilerini acındırıyormuş gibi bir hava yaratılmasını istemediler. Türkiye\’nin en zor fakültelerini kazanan, dar gelirli, alnı açık, başı dik, onurlu çocuklarımız onlar.)

Bugün… Gözaltına alındıkları İTÜ Maslak Kampusu\’nda buluşacaklar gene, saat 12\’de… \”Bu sefer ne diyeceksiniz?\” diye sordum… \”Nargilemin marpucu gümüştendir gümüşten, beş değil on beş yıl olsa, ben vazgeçmem bu işten\” diyeceklermiş!

Eşlik etmek için güzel bi şarkı…
Kendilerini yalnız hissetmesinler.

Füzeyle Kalkan Zararla Oturur

\"\"Bize kalkan döşeyeceklerdi.
Yumruğumuzu masaya vurduk…
Bize kalkan döşüyorlar.

\”İstediğimizi aldık\” dedikleri, bu!

İzmir\’den bas marşa, Bornova\’dan Ankara asfaltına vur, Kemalpaşa\’ya varmadan, sağda tabela göreceksin, Kavaklıdere Köyü, dal ordan, köyün içinden geç, devam et, ormana girer girmez, \”dur hemşerim\” diyecekler sana, bariyer var, askeri bölge, forbidden zone, girilmez, her yer kamera… Yemyeşildir aslında, şırıl şırıl dereler filan, pek beğendin diyelim, fotoğraf çekmeye kalk, drannn diye vururlar! NATO\’nun \”Savaş Karargâhı\”dır orası çünkü.

Şubat 1952\’de NATO\’ya girdik, sadece 7 ay sonra, NATO buraya girdi.

Orman içinde vadi, çitlerle çevrili, tel boyu bizim askerler nöbet bekliyor, uçaktan baktığında bile üç-beş bina görürsün, hepsi o… E karargâh nerede? Dağın altında… Dağın altını oydular, içi şehir gibi, nükleer saldırıya dayanıklı, birkaç yıl yetecek kadar yiyecek stoku var, spor salonları, atış poligonları var; dağın içinde otomobille dolaşabiliyorsun, galerileri o kadar geniş, asansörler ve kapılar sensörlü, kimlik kartın yoksa geçebilmen imkânsız, gazeteci olarak izin aldığında bile bazı bölmelere girebiliyorsun, fotoğraf-video yasak, anca anlatılanı dinlersin, komuta merkezi ekran denizi, uzay filmlerindeki gibi, gökyüzünü tarayan radarları boşver, İzmir limanının derinliklerini, akıntılarını gösteren zemin haritası bile var.

Ve, füze deposu.

1962\’de, Küba krizi çıktığında, Amerikalılar nükleer başlıklı Jüpiter füzelerini yerleştirmişti buraya… Fotoğrafları var. O dönemde burada görev yapan Amerikalı subaylar hatıra pozu vermiş, kişisel internet sayfalarına koydular, oradan haberimiz oldu… Türk halkının ruhu bile duymamıştı ama, İzmir\’e yerleştirilen nükleer füzelerin üzerinde Türk bayrağı var!

Peki sonra? \”Kriz bitti, merak etmeyin, hepsini söküp götürdük\” dediler…
Yersen artık.

Büyük ihtimalle, bana göre yüzde yüz, kalkan denilen dalga motorun merkezi burası olacak.

\”Ne malum?\” derseniz… İzmir\’deki Amerikan konsolosluğu kapatıldı, İzmir\’deki Amerikan üssü kapatıldı ama, iki senedir, ha bire Amerikalı subay taşınıyor İzmir\’e… İzmir\’de görev yapan Amerikalılar, er olurdu, astsubay olurdu, askeri polis olurdu, bunların hepsi subay…

Sizce niye?

İş öyle hale geldi ki, Şirinyer\’deki NATO lojmanlarına sığmıyorlar artık… 2 bin 200 dolar kira yardımı alıyorlar. Bornova ve Urla\’da, kapalı garajlı, site villaları kiralıyorlar… Seferihisar\’da üs kurulacağı yolunda şehir efsanesi var. Ancak, böyle bir emare yok. Henüz kazma bile vurulmadı oralara… Kavaklıdere Köyü\’nün trafiği ise, vızır vızır.

Demem o ki, istediğimizi aldık filan, hikâyedir… Goygoycu manşetlerle uyutuluyor Türk halkı, fikrini soran eden yok… Bugünün işi değil çünkü bu, neredeyse iki senedir yürüyor proje.

Bir de matrak boyutu var tabii… ABD Ankara Büyükelçiliği nerede?
Kavaklıdere\’de!

Alışkanlık olsa gerek… Devamlı Kavaklıdere\’den döşüyor mübarek.

Emmioğlu Geronimo

\"\"THY kızılderililere kafayı taktı. Kurtlarla Dans eden arkadaşa reklam çektirmişlerdi, şimdi de, kabileleri uçağa doldurup getirdiler… Totem Hava Yolları mübarek!

Kızılderilileri karşılayan, kızılderililerden sorumlu devlet bakanımız Zafer Çağlayan, nostaljik bi giriş yaptı, \”Biz sizi Tom Miks\’ten tanıyoruz, hani nişanlısı var Suzi… Yu nov Tom Miks?\” dedi.

Halbuki, Tom Miks İtalyan.

Mevzu Dakota\’da geçiyor ama, çakma Amerikalı… Onların çizgi kahramanı olsaydı, 150 kere filmini yaparlardı, Superman, Batman, Spider Man gibi… Üstelik, küfür etsen daha iyi, çünkü, silah zoruyla kızılderililerin toprağına oturup, onların canına okuyan biri Tom Miks.

Yine de şükretmek lazım tabii.
Biz ona Tom Miks diyoruz…
Orijinal adı, Yüzbaşı Miki.
\”Giyinik olduğunuz için tam seçemedim ama, biz sizi miki filmlerinden tanıyoruz\” da diyebilirdi…
(Ki, miki de onların bildiği sevimli fare değildir aslında, Almancadır!)

Ya da, maazallah \”Biz size biniyoruz\” da diyebilirdi… Çünkü, fakir fukara garip gureba partisi AKP\’nin iktidar olmasıyla beraber, Ankara caddelerinde boy gösteren Kızılderili kabilelerinde patlama oldu. Cherokee\’lere, Cayenne\’lere, Corvette\’lere binen binene.

Şaka bir yana, kızılderililerin memlekete gelişiyle birlikte, aynı terane tartışılmaya başladı gene… Kızılderililer Türk mü?

Bence Türk.

Niye derseniz…
Amerika kimindi?
Onların.
İngilizler geldi, oturdu.
İtalyanlar geldi, oturdu.
Hollandalılar geldi, oturdu.
Çinliler geldi, oturdu.
İspanyollar geldi, oturdu.
Araplar geldi, oturdu.
Afrikalılar geldi, başkan oldu.

72 millet yerleşti…
Bi kime yer kalmadı birader?
Manitu\’nun kerizlerine!

Bizizdir onlar.

Hatta, onların tıpkı biz, bizim tıpkı onlar olduğumuzu gösteren bir de atasözleri var: \”Eğer gölgelerin boyu insanların boyunu geçmişse, o topraklarda güneş batıyor demektir!\”

Kemal ATATÜRK

\"\"\"\"
Ekim 2007, İzmir.
Alsancak\’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı\’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal\’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, \”silin\” der.

Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!

Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına… \”Bu gördüğün eller Atatürk\’ü yazar, Atatürk\’ü silmez\” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar:\”Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk\’ün imzası bedava!\”

İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır.

Bir ödlek geri adım attı…
On binlerce cesur öne çıktı.

Atatürk\’e sövme modası…
Dövme modası yarattı.

Köprüaltı örnek oldu, İzmir\’de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna… Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne… Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul\’da patladı… Ankara, Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı kazıyor. 29 Ekim\’lerde, 10 Kasım\’larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200\’ün üstünde dövmeci var.

Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında… Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda, rozet yakalarda.

Ölümünün üzerinden taaa 72 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada?

Neymiş, işten atarlarmış…
Bizim işimiz Atatürk.

Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür bugün… Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs\’tır… Cumhuriyet dediğin, korkak babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.

Mustafa Kemal, ilelebet payidardır

Al Sana Siyah Türk

\"\"Siyah Türk.
Beyaz Türk.

Pek moda bu aralar.

Dinci siyasetçiler kendini zenci ilan ediyor, rakiplerini beyaz olmakla suçluyor. Tarikat ve cemaatlerin de, aslında, siyah Türklerin sivil toplum kuruluşu olduğu iddia ediliyor.

Beyaz Türk\’ten kasıt, eğitimli, zengin, burnu büyük kokoşlar… Siyah Türklerin ise, yer sofrasında bulgur kaşıklayan, ezilmiş garibanlar olduğu varsayılıyor.

Dolayısıyla, fakir fukaranın gözüne şirin görünmek için \”siyahi maske\”ler takılıyor, parmağına kuru soğan büyüklüğünde pırlanta takanlar \”çakma siyah\” pozlarına bürünüyor.

Halbuki, bu ülkenin orijinal siyah\’ları var…
Ve hepsi, Türkiye\’nin modern, aydınlık yüzü.

Esmeray mesela… Avni Dilligil, Muammer Karaca, Haldun Dormen, Nedim Saban tiyatrolarında oynadı, sinema filmlerinde, televizyon dizilerinde rol aldı, bugün bile hâlâ ezbere bildiğimiz şarkıları söyledi. Tarikat-cemaat işlerinde hiç görmedim ben rahmetliyi.

Sait Sökmen, Devlet Opera ve Balesi\’nin baş baleti, ilk Türk koreografı, Devlet Tiyatroları Çağdaş Dans Grubu kurucusu, bale öğretmeni, yönetmen…
Hani yer sofrası?

Sibel Sürel, İstanbul Devlet Opera ve Balesi\’nin baş balerini… Kuzgun Acar, heykeltıraş, çağdaş Türk heykelinin tartışmasız öncülerinden… Tuğçe Güder, best model of the world.

Sadri Usuoğlu, Beşiktaş\’ın efsane kalecisi, Robert Kolej mezunu, futbolun yanı sıra basketbol oynadı, 1936\’da Yunanistan\’la yaptığımız ilk basketbol milli maçında ilk 5\’teydi, 1936 Berlin Olimpiyatları\’na katıldı, Beşiktaş\’ın ve A Milli Futbol Takımımızın teknik direktörü oldu. Beşiktaş\’a armasında ay-yıldız, yani Türk bayrağı taşıma onurunu, o kazandırdı.

İstersen albino ol… Ben ak\’ım demekle ak olunmuyor, asıl bu saydığım isimler memleketin yüz ak\’ı.

Melis Sökmen, jazz, soul, blues… Mustafa Olpak, Tariş direnişine katıldı, sağcılar tarafından kurşunlandı, vuruldu, 12 Eylül\’de içeri tıkıldı, aktivist, yazar… Yasemin Esmergül, sinema ve ses sanatçısı… Tuncay Vural, Türkiye dans kralı, gym eğitmeni… Defne Joy Foster, vj.

Hadi Türkmen, Fenerbahçe\’de yöneticilik, Futbol Federasyonu\’nda Asbaşkanlık yaptı, bugün Türkiye\’de ampute futbol oynanıyorsa, onun sayesinde… Mustafa Yıldız, iki defa Kırkpınar Başpehlivanı oldu… Ömer Besim Koşalay –sporcuyum diyenler sporcu görsün- İstanbul güreş şampiyonu oldu, futbola geçti, Galatasaray\’da sol açık oynadı, atletizme geçti, bismillah, 1500 metre Türkiye rekorunu kırdı, sonra, 6 ayrı mesafede 29 Türkiye rekoru kırdı, 1924 Paris Olimpiyatı\’nda ve 1928 Amsterdam Olimpiyatı\’nda milli formayla koştu, gazeteciliğe geçti, 1936 Berlin Olimpiyatı\’nı Cumhuriyet gazetesi muhabiri olarak takip etti, Galatasaray\’da yöneticilik yaptı, 1924\’te Türkiye\’ye eşofman getiren ilk Türk olduğu için, bugün hâlâ, onun adına Kırmızı Eşofman Kros Yarışmaları düzenleniyor.

Çakma siyah… İyi oku!

Dursune Şirin, Türk filmlerinin unutulmaz Bacı Kalfa\’sı… Oğlu, İbrahim Şirin, Türk sanat müziği sanatçısı, tiyatrocu… Arzu Bekiz, dansçı… Ali Tınaz, hemşerim, BBG Ali olarak tanıdınız onu, animatör, fitness eğitmeni… Mansur Ark, müzisyen… Ahmet Turgutlu, sinema afişlerine soyadıyla değil, lakabıyla yazılan, bakkal, polis, kötü adam, manav gibi üçüncü rollerle devleşen, Yeşilçam\’a adını kazıyan Ahmet Kostarika… Neşe Sayles, BKM Mutfak Ekibi\’nde yer alan genç yeteneklerden… İhsan Küçüktepe, nostaljik Türk filmlerinin bir başka unutulmazı, namı diğer, Çitlenbik İhsan.

Yedi enstrüman çalan, Atatürk Kültür Merkezi Opera Müdürlüğü yapan Cenk Sökmen… Dalaman\’ı Dalaman yapan adam, Musa Siva -hangi tarikattan bahsediyorsun- iki dönem CHP, bir dönem SHP, üç defa belediye başkanı oldu, son seçimde gene CHP\’nin adayıydı.

Vahap Özaltay, İzmir\’in gururu… İşgal başlayınca Anadolu\’ya geçti, Mustafa Kemal\’in yanında milli mücadeleye katıldı, Galip Hoca lakabıyla Ege dağlarında efeleri örgütleyen Celal Bayar\’ın yanında Yunan\’a karşı vuruştu, memleket kurtuldu, atletizme başladı, 1932 Balkan Oyunları\’nda 4 çarpı 400 bayrakta milli formayı taşıdı, Altay\’da futbol oynadı, soyadı kanunu çıkınca Altay sevgisinden Özaltay soyadını aldı, milli takıma İzmir\’den seçilen ilk futbolcu oldu, Fransa\’ya Racing\’e transfer edildi, öyle şık kafa golleri vardı ki, Fransızlar ona \”le tete de Turc\”, yani \”Türk kafası\” lakabını taktı, Ordu Milli Futbol Takımımızın teknik direktörü oldu, dünya şampiyonu yaptı. Alsancak\’ta Vahap Özaltay Meydanı var ya… İşte o.

200 bin civarında orijinal siyahımız var; mühendis, doktor, eczacı, hepsini buraya sığdırabilmem imkansız, tadımlık verdim… Şuralardan gelmişler, şu tarihte gelmişler filan, merak bile etmezler, özbeöz, ne mutlu Türküm diyene\’dir onlar, hatta köylerde ikamet edenleri Yörük Türkçesi konuşur… Çağdaş yaşamın kaleleri, İzmir, Muğla, Edirne, Mersin civarında ağırlıklı yaşarlar. İzmir\’de dernekleri var. Hıdrellez, Nevruz gibi, baharı müjdeleyen günü kutlarlar, Dana Bayramı, komşularını da alıp, piknik yaparlar. Geçenlerde belgesel için röportaj yapmışlar, şöyle diyordu bi tanesi: \”Bir Afro-Türk için İzmir\’de yaşamak, rahat, kolay, mutlu ve onurludur, İstanbul\’a gittiğimizde bizi kaçak göçmen zannedebiliyorlar!\”

Onlarla büyüdüm ben.

Benim canım kırtikozum, yani anneannemle komşuydular çünkü, Çimentepe\’de… Giritlilerle birlikte otururlar, kız alıp verirlerdi, etle tırnak olmamız ondan… En yakın çocukluk arkadaşlarımdan biri, Mavro Mustafa… Eşrefpaşa, Beştepeler, Kako, Kadifekale, altını üstüne getirirdik. Bizimkiler Rumca \”siyah\” anlamına gelen \”Mavro\” diye severdi onu… Onun ailesi de, özellikle yaz bitimi Çeşme\’den döndükten sonra Kenyalı\’ya benzediğim için, Giritçe-Türkçe karışımı, \”arapaçimu\” diye okşarlardı başımı.

Beni büyüten de siyah.

Anasız-babasızdı Muazzez teyzem, İstanbul Çocuk Esirgeme\’de büyümüş, okutulmuş, hemşire olmuş, evlenmemiş, Zeynep Kamil\’de çalışmış, emekli olduktan sonra İzmir\’e göçmüş, Alsancak\’ta zengin ailelerin bebelerine dadılık yapıyordu. Annemin arkadaşıydı. Evde doğdum, ele gelinceye kadar, çocuğa nasıl bakılır, yemesi içmesi nasıl disipline edilir, aşı filan, öğretmiş anneme… Sonra, hemşireliği döneminde bulduğu akrabalarının yanına, İstanbul\’a göçtü, rahmetli oldu. Bütün bebeklik fotoğraflarımda kucağındayım.

Offf of.

Biraderim Mavro Mustafa, herkes okudu ama, bu mektup Hürriyet eliyle sana… Kısmetse oradayım yılbaşında, mesela saat 10\’da, buluşalım Kordon\’da, bakarsın n\’olacak bu tarikatçılarla memleketin hali diye laflarız, iki tek atınca…
Çipuraları hazırla.

Rüyada Şampuan Görmek Caiz Mi?

\"\"İlk türbanlı anaokulu öğrencimizden sonra, ilk türbanlı bebeğimiz de doğdu sayın seyirciler…

\”Kuvözdeki bebeğe türban takılır mı kardeşim\” diye itiraz eden doktor, HSYK kararıyla meslekten atıldı… Yargıtay Müftüsü, \”Tabip odalarını HSYK\’ya bağlamakla ne kadar isabetli bi karar verdiğimiz ortaya çıktı\” dedi. Doktorun itiraz başvurusunu değerlendiren Danıştay Müezzini ise, çok konuşursa sadece meslekten değil, içeri de atılabileceğini açıkladı.

RTÜK, siyah-beyaz Türk filmlerindeki başı açık kadın görüntülerinin üstüne türban takılmasını istedi. Montajı mümkün olmayan hallerde, başı açık kadınlar biplenecek.

Sarışın türban modasına, Kadından Sorumlu Bakan Abdülmüttalip Fesli el koydu. Arkeolojik bulgulara göre, Anadolu kadınının sarışın olmadığını belirterek, esmer türban\’ın kültürümüze daha uygun olduğunu söyledi. Örgülü ve kıvırcık türbanların Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklandığını hatırlatan Fesli, kumral
türban\’a hoşgörüyle yaklaşabileceklerini ifade etti.

Milli Eğitim Bakanı tarafından Anayasa Mahkemesi Başkanlığı\’na atanan YÖK Başkanı, örgülü ve kıvırcık türban yasağını gazetecilerden öğrendi, henüz haberi olmadığını, ancak, bunun kendi kusuru olduğunu, hükümet söylediğine göre mutlaka doğru olduğunu açıkladı.

(YÖK Başkanı\’ndan boşalan YÖK Başkanlığı\’na, öğretim üyelerine TOKİ\’den ev vaat eden ve bu projesiyle Nobel\’e aday gösterilen rektör adayı getirildi. Elindeki kumanda aletiyle reklamlarda cızzt bızzt havuzlu apartmanlar çizen müteahhit de, TÜBİTAK Başkanı oldu.)

Kültür Bakanı şeyh Sümbül Efendi, Taksim\’deki Atatürk Kültür Merkezi\’nin yerine yapılan Bağlarbaşı Kültür Merkezi\’nin açılış töreninde konuştu… Erkin Koray\’a ait \”Çöz beni arapsaçı\”nın yasaklandığını; Ferhat Göçer\’in ise \”Cenneti değişmem saçının teline\” şeklindeki müstehcen şarkısı nedeniyle, dinden çıktığı için vatandaşlıktan da çıkarıldığını müjdeledi.

AB\’ye uyum çerçevesinde kanunlaşan, motosiklet sürücülerine kask takılması mecburiyeti, bu kanunu bizzat çıkaran Adalet Bakanlığı tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi\’ne götürüldü… Türban üzerine kask takılmasının, türban üzerine peruk takılmasından bi farkı olmadığını hatırlatan bakanlığımız, \”Size uyduk, kanunu çıkardık ama, insan haklarına aykırı\” dedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, \”Kafa sizin birader, ne haliniz varsa görün\” cevabını verdi. Söz konusu kanun, kask üzerine türban takılması şeklinde değiştirildi.

Biz olana kadar çoktan Avrupa Birliği üyesi olan Etiyopya, eski vatandaşları Elvan Abeylegesse\’ye türban taktırılması üzerine Türkiye\’ye nota verdi. Yandaş medya, herhangi bir zorlama yapılmadığını, Elvan\’ın kendi isteğiyle türban taktığını manşet yaparak, sordu: \”Etiyopya kim oluyor! Aurelio da takıyor, Alanzinho da takıyor, Brezilya karışıyor mu?\”

CHP\’li kadın milletvekillerinin Meclis çatısı altındaki odalarında, yani kamusal alanda türbanlarını gizli gizli çıkarırken çekilmiş gizli kamera görüntüleri internete düştü… O sırada umrede bulunan CHP genel başkanı, Zemzem Towers\’tan telefon ederek, istifalarını istedi.

Perşembenin gelişidir…

Ve, aslına bakarsanız, her makama doluşan türbancı erkeklerin kafasının içindeki zihniyete aldırmadan, türbanlı kadınların kafasının üstündeki beze takılan kafanın eseridir.

Türban

\"\"Okurlar sipariş veriyor:

\”Türban meselesini yaz.\”

Yazayım.

Bir İgnliiz üvinersitesinde ypalın arşaıtramya gröe, klemileirn hrflareinin hnagi srıdaa yzaldıklarıı ömneli dğeliimş asılnda… Öenmli oaln, briinci ve sonncuu herflarin yrenide olamsımyış… Çnküü, kleimleri hraf hraf dğeil, btüün oalark oykuormuşsz… Ardakai hraflrein sırsaı kıraşık da osla düüzgn ouknuyormuş.

İinglç di mi?
Bıakn nısal da düüzgn oukdnuuz.

Hem oukdnuuz.
Hem anladıınz.

Trüban bduur.

Tartıışlan mselee ne oulrsa olusn, bşınaa ve sounna \”trüban\” koyğduunda, aarda ypılaan yaınlşları görmeszin… Yaınlşları düüzgn gbii oukmyaa, düüzgn gbii anlmaaya bşlarsaın.

Üvinersite srouları çlaımnış, Amreikan şrketii Trküiye\’de rşvüet dğaıtmış, domateisn tneasi iki lria oulmş, maedncleriin cseetlernii beş aıydr çıkaramoyrlarmıış, her dröt gnçteen brii isşiz gzeiyrmouş, pkklya pzarlaık yaplııyrmouş, meemlket bölüüynrmouş, Amreikaıllar bzie fzüe döşyormuuş, deinz feenri ne oulmş, yargyıı taammen bdaem byklııı ypmışlaar flian…

Hiç öenmi klmaaz.

Tartıışlan mseleenin bşınaa ve sounna \”trüban\” koyğduunda, aarda ypılaan yaınlşları görmezsin, sbaah klkaarsın trüban konşuuursn, aşkam yaatrsın trüban konşuuursn.

Kaafn alalk blulak oulr ama…
Akılnda bi tek trüban klaır!

Saadce kfaayı örtmez çnküü.
Her srounu öertr trüban.

Bilmiyorum anlatabildim mi.

Christian ile Bettina

\"\"Almanya Cumhurbaşkanı geldi.

Dindar bi ailenin çocuğuydu.
\”Hıristiyan\” adını koydular ona.
Babası zampara çıktı.
Henüz bebekken, anasını boşadı.
Annesi başkasıyla evlendi.
Üvey baba şerefsiz evladıydı.
16 yaşındayken, annesi öldü.
Üvey babası sokağa attı.
Öz babası da yanına almadı.

Büyüdü, hukuk okudu.
Okul arkadaşıyla evlendi.
Kızları oldu.
Örnek babaydı.
Siyasete atıldı.
Aşağı Saksonya Başbakanı oldu.

Başbakanken, Afrika\’ya resmi ziyarete gitti, oradayken, kendisinden 15 yaş küçük Bettina\’yla tanıştı. Üniversitede gazetecilik okumuştu ama, gazetecilik yapmıyor, bir lastik şirketinin basın danışmanlığını yapıyordu Bettina… O vesileyle katılmıştı Afrika gezisine.

Bi safari…
Bettina hamile kaldı!

Koyu dindar, \”Hıristiyan\” adını taşıyan, üstelik \”Hıristiyan\” Demokrat Parti\’nin mensubu olan \”muhafazakâr\” Başbakan, evliyken, evlilik dışı ilişkiye girmişti yani…
Babasının yaptığını yaptı, kızının anası 18 yıllık eşini şak diye boşadı, hamile bıraktığı Bettina\’yla evlendi.

Buyrun buradan yakın…
Evli Başbakan\’dan hamile kalıp, Başbakan\’ın yuvasını yıkan fingirdek Bettina\’nın bi tane de oğlu olduğu ortaya çıktı iyi mi!

Hiç evlenmemişti halbuki… 18\’ine gelince ailesinden ayrılmış, ayrı eve çıkmış, evlilik dışı çocuk doğurmuş, sonra, oğlunun babasından ayrılmıştı. Hareketli kızdı. Gece hayatını seviyordu. Arkadaşları, sarı saçları ve 1.80\’lik boyuyla Brigitte Nielsen\’e benzetiyordu.

Başbakan eşi olunca, röportaj verdi, \”Hayatımı yönlendirmek için kimseyi bekleyemem, kimseye danışmam, kimseye bağımlı olmam\” dedi… \”Bende böyle şekerim, yerseniz\” demek istedi.

Hep bakımlı. Ojesiz gezmiyor. Marka tutkunu. Ayakkabı hastası… Arkadaşlarına ayakkabı hediye etmesiyle tanınıyor. Gamsız… Kameraların önünde dudak dudağa öpüşmekten çekinmiyor. Kahkahaları meşhur. Klasik müzikten daralıyor, Madonna, Elton John konserlerini kaçırmıyor, U2 hayranı… Eskiden, gece kulüplerinde dans gösterilerine bile katılmış.

İki dövmesi var. Biri sağ kolunda, anahtar deliği etrafında alevler figürü…
Öbürünün yeri bilinmiyor!
Kimi sırtında diyor, kimi kalçasında.
Çatalda olduğunu iddia edenler var.

Uzatmayayım, eşi Cumhurbaşkanı seçilince, Almanya\’nın gelmiş geçmiş en genç ve ilk dövmeli first lady\’si oldu bu çılgın kız… Doğurdu, bir oğlu daha oldu.

Ve, şimdi Türkiye\’de…

Ufak tefek mırın kırın edenler var ama, Alman halkı onunla gurur duyuyor.\”Cumhurbaşkanı ot gibi adamdı, hayatına renk kattı\” diyorlar. Sarkozy\’nin eşi Carla Bruni\’yle, Obama\’nın eşi Michelle\’le kıyaslıyorlar Bettina\’yı… Hatta, Die Zeit gazetesi,\”Askerlerimizin dolaplarına resmini asmak isteyeceği bir first leydimiz var\” yorumunu bile yaptı. Seviyorlar onu.

Çünkü…
Yok efendim, evlilik dışı ilişkisi olmuş, vay efendim, first leydinin kolunda dövmesi varmış da, ulu orta öpüşüyormuş filan, orasıyla ilgilenmiyorlar. \”Özel hayatıdır, kimseyi alakadar etmez\” diyorlar.

Zaten, Almanya\’nın muhafazakâr başbakanı Angela Merkel\’in de soyadı Merkel değil aslında… İlk eşinin soyadı ama, orasıyla da kimse ilgilenmiyor. \”Bizi ırgalamaz\” diyorlar.

Gelin görün ki…

Aynı Almanya Cumhurbaşkanı, aynı Bettina yüzünden büyük bi skandala karıştı… Az daha siyasi hayatı bitecekti!

Peki niye?

Çünkü…
Henüz başbakanken, Bettina\’yla birlikte, Florida\’ya Noel tatiline gitti. Kendi cebinden ödeyerek, özel havayolu şirketi Air Berlin\’den bilet almıştı. Tesadüf bu ya, tatile gitmeden önce, bir kokteylde Air Berlin\’in yönetim kurulu başkanıyla karşılaştı Bettina… \”Air Berlin\’in hizmetini beğeniyoruz, hatta tatilimize sizin uçağınızla gidiyoruz\” dedi. Sohbet sırasında, ekonomi sınıfı bilet aldıkları ortaya çıktı. Air Berlin\’in yönetim kurulu başkanı jest yaptı, daha rahat uçsunlar diye, ekonomi sınıfı biletleri, business\’a çevirdi. Uçtular.

Bi döndüler kardeşim…
Gazetelerde manşet!

Almanya ayağa kalkmıştı. Kanun gereği, siyasetçinin 10 euro\’dan fazla hediye alması yasaktı. Bu ne rezaletti. Resmen rüşvetti. Hannover Savcısı şıırrak diye soruşturma açtı.

Bizim Christian, ebelek gübelek yapmadı, şerefsiz basın demedi, savcıyı da ideolojik davranmakla suçlamadı, çıktı, Alman halkından özür diledi, \”Hata yaptım, haberim bile yoktu ama, uçakta karşılaştığım emrivakiye itiraz etmeliydim, suçluyum, özür dilerim\” dedi. Çıkardı cebinden, takır takır, bilet farkını ödedi. Böylece, savcı da soruşturmayı geri çekti.

Pürüzsüz \”siyasi hayatı\”ndaki ilk ve son skandal bu oldu.

Özetle.
Alman halkı, kimin kimi becerdiğiyle ilgilenmiyor, Alman halkını becermeye kalkan var mı, onunla ilgileniyor…
Yüz yirmi yedi bin iki yüz seksen beş sene var Almanya olmamıza.

Bi De Cemaatçi Che Guevara Bulundu Mu Tamamdır Bu İş

\"\"\”Hanefi\” Avcı…
Sünni mezhebinin adını taşıyor.
Kendisi sağ\’cı.
Hatta bi ara cemaatçi.
Ömür boyu sol\’la mücadele etti.
Silivri\’ye kondu…
Sol örgüte yataklıktan.

Yardım istediği avukatın adı ne?
Fidel!

🙂

Lakap filan değil ha, nüfus kâğıdında yazıyor, avukatın adı:
\”Fidel\” Okan.

Türkiye\’de Küba Lideri\’nin adını taşıyan 500\’den fazla Fidel var. Mesela Niğdeli Fidel, 12 Eylül\’de sol\’cu olduğu için hapse tıkılan ve doğum müjdesini demir parmaklıkların ardında öğrenen bir babanın oğlu… Mersinli Fidel, sendikacı bir babanın oğlu, doğum esnasında grev gözcüsüymüş babası, doğar doğmaz grev çadırına getirilmiş, orada konmuş adı… Üstelik, hepsi erkek değil, kız Fidel\’lerimiz de var. Biri, CHP Milletvekili Fuat Çay\’ın kızı Fidel.

Ev hanımı, öğrenci, bilgisayarcı, tekstilci, avukat Fidel\’lerimiz var. Düğün veya doğum haberlerini aldığında, tebrik mesajı gönderiyor Fidel Castro… E karşılıklı bu işler; Castro\’nun doğum gününde, Küba\’nın Ankara Büyükelçiliği\’ndeki törene katılıyor bizim Fideller.

Atatürk hayranıdır Fidel Castro… Türkiye\’ye geldi, \”Ona ve devrimine hayranım, devrim yaptım ama, onun yaptıklarını yapamadım, kendinize başka lider aramayın\” dedi. Mustafa Kemal\’in büstünü Havana\’nın göbeğine dikti, altına yurtta sulh, cihanda sulh yazdı.

Bu nedenle, \”sadık\” anlamına gelen Fidel adını taşımak suç değil artık Türkiye\’de… Eskiden felaketti.
Evladına Fidel adını veren babalar veya Fidel adını taşıyan evlatlar, sağ\’cıların hışmına uğrardı, zulüm görürdü. Suçsuz günahsız, durup dururken gözaltına alınma sebebiydi.

Kim yapardı bu işleri?
Hanefi gibi polisler.

Kim kurtaracak Hanefi\’yi?
Fidel!

Aradım Fidel Okan\’ı… Resmi avukatı değil aslında, bir başka davayla ilgili olarak \”tanık\” sıfatıyla görüşmüş… \”Tanığım olduğu için, müvekkilim olmasında çekincem var\” dedi.

Peki neden tanık?
Öbür dava, Hanefi Avcı\’nın kitabıyla alakalı çünkü…
Fidel davayı kazanırsa, Hanefi kurtulacak. O nedenle kimseyle konuşmuyor, Fidel\’e anlatıyor.

Dolayısıyla… Hanefi\’nin Fidel\’den yardım istemesi, sadece devlet-cemaat kapışmasını değil, devlet-cemaat yolunu açan 12 Eylül\’ün Fidel tarafından teşhir edilmesi anlamını taşıyor.

İlahi adalettir bu, ilahi.