Düşün düşün düşün herkes bu konuda bişiyler yazdı çizdi veya çiziktirdi. Bi tek ben bişiy söylemedim diyordum (henüz)… Her duyulduğunda sorunun kafayı kapatan şeyde değil, olsa olsa kafanın kapattığı şeyde (beyin) olabileceğini hatırlatırım. O dillerden düşmeyen ABD, Almanya gibi ülkelerde olmayan sorundur bu. Niye? Bu sorun Amerika\’nın yada Avrupa\’nın sorunu mu ki? Amerika yada Avrupadaki rejimi tehdit ediyor mu siyasal islam? Hayır.. O zaman neden yasak olsun ki?
Türkiye\’deki rejimin şu andaki en büyük tehlikesi son yıllarda 28 Şubat tarihinde de kararlaştırıldığı gibi siyasal islamdır. Bu siyasal islam 60-70\’li yıllarda solun yükseliş döneminde ve SSCB varlığını sürdürürken ABD\’nin de desteğiyle devlet tarafından özellikle solu durdurmak için kullanılmıştır. SSCB yıkıldıktan sonra komünist tehlike ortadan kalkmış ve dolayısı ile rejimi korumak için devletin artık siyasal islama ihtiyacı da kalmamıştır. Hatta rejim için daha önce de belirttiğim gibi en büyük tehlike haline gelmiştir…
Demokrasiyi her ülke kendince yaşar. Gelişmiş ülkeler demişken: bugun şeytan dürtse de Jacques CHIRAC meslektaşı George BUSH Jr. gibi \”tanrının izniyle\” diye başlayan cümleler kurmaya başlasa, bunun adı Fransa\’da en hafif olarak skandal olur, sevgili CHIRAC da devlet başkanlığını rüyasında görse kendini şanslı sayar.
Türban sorunu olmasaydı, mini etek sorunu olurdu. Zavallı biçare kadınların özgürleştirilmesi onlara türban takarak bilim yapmak, doktor olunca erkek hastayı muayene etmemek özgürlüklerinin verilmesi değil onların çagdaş ve laik unsurlarca eğitilmeleri sonucunda gerçekleşebilir. Mini etege gelince, \”türban özgürleşsin, böyle zulüm bizanslılarda bile görülmedi\” nutuklarını atanlar, iktidarı kesin olarak ele geçirdiklerinde sanılmasın ki modern unsurların özgürleşmesi konusunda bu kadar açık fikirli olacaklar. Eger biz laik bir ülke isek ve türban en seksi kıyafetlerin üzerine bile üniforma olarak bağlanmaya başlamışsa, devlet kurumuna türbanla girmenin yasaklanması demokrasinin kendini koruyacak önlemlerinden biridir derim tıpkı Fransa\’da olduğu gibi…
Ayrica \”dini inancım gereği yapıyorum, dinimi yaşayamıyorum, insanlık dışı hayvan\” diyen insanlara da bu müjdem olsun: bir gün eğer bu saçmalıktan başı ağrıyan insanlarımız, \”verin gitsin\” derlerse, yahut hızlı çoğalan örümcek beyin amacına ulaşırsa, ertesi güne kalmadan çıplak gezmeyi şart koşan bir din icat edeceğim, müritlerimle devlet dairelerine çırıl çıplak girmek isteyeceğim, o zaman ne halt yiyecek \”insanlık dışı, rejim sorunu\” diyen, ellerine her fırsat geçtiği zaman hakları kendi cahil dünyalarına göre yasaklayan o \”samimi\” \”dinini yaşamak isteyen\” sahte müslümanlarımız.
Aralarında temel kullanım amacı arasında bir fark olmamasına rağmen, türban, başörtüsü\’ne savaş açmaya cesaret edemeyenlerin (zübeyde hanım ve emsallerinin başörtüsü bağlamasından dolayı), dine saldırı ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olarak ortaya çıkarılmış bir hedef tahtasıdır. Başörtüsü kadar eski olmadığı için, çıkış dönemi Refah Partisi\’nin yükselişiyle bir tutulduğu için rahatlıkla sövülebilir, taşlanabilir, yasaklanabilir. Genç kızların tutup da 60 yaşındaki teyzelerin bağladığı şekilde başlarını bağlayamayacağı açıktır. Mutlaka daha modern bir şekil vermek isteyeceklerdir. Bu durumda islamiyet sorunu olanların eline de hazır malzeme olarak geleceklerdir. Başörtüsü ile türban arasındaki fark, başörtüsüne mazisinden dolayı saldıramazken türbanın rahatlıkla saldırılabilir olmasıdır.
Hadi bakalım, şimdilik bu kadar yeter.. Sonraya da kalsın. 🙂