Monthly Archives: March 2011

Bu Dört Beyaz Bünyeye Zararlı: Un, Tuz, Şeker bi de Zekeriya

\"\"Televizyonu bi açtım kardeÅŸim, baÅŸta Zekeriya Beyaz, ilahiyat profesörlerinin alayı ekranda… Hayırdır inÅŸallah dedim. Benim bildiÄŸim, ilahiyatçıların 11 ay telefonu bile çalmaz, senede bir ay pide gibi piyasaya sürülür. Seçime günler kala iftar çadırlarında oy toplamak için Ramazan’ı öne mi aldılar acaba?

Alır mı alır bunlar.

Dinledim tabii biraz, meÄŸer, ilahiyat profesörleri ilahiyatla ilgili mevzular üzerine çalışıyormuÅŸ iyi mi… Bak sen ÅŸunlara! Allah bilir, arama neticesinde evlerinden Kuran-ı Kerim, İncil, Tevrat filan da çıkmıştır. Halbuki ilahiyatçı dediÄŸin, teksas tommiksle ilgilenir.

Üstelik, ilahiyatla ilgilendiÄŸi yetmezmiÅŸ gibi, nükleer fizikle ilgilenmesi gerekirken, misyonerlikle de ilgilenmiÅŸ benim canım Zekeriya Beyaz… OlmuÅŸ sana Zekeriya White.

Sahte Haham’ı öttür…
Harbi İlahiyatçı’yı sustur.

Velhasılıkelam…
Yapılmamış darbenin
düşürülmemiş F16’nın
bombalanmamış caminin
varolmamış suikastın
teşebbüs edilmemiş planın
kurulmamış komplonun
tanışmamış insanların
buluşulmamış toplantının
bulunmamış delilin
yazılmamış haberin
basılmamış kitabın davasına…
Gazetecilik yaptığı için enselenen gazetecilerden sonra, ilahiyatçılık yapan ilahiyatçılar da eklendi.

Sıra geldi…
Düşünülmemiş fikir’e.

Bilahare?
Sıradan vatandaş olduğu için henüz bi kulp bulunup içeri tıkılamamış, bu yaşananlara rağmen hâlâ kahırdan geberememiş Atatürkçülere.

Nato Kafa Nato Mermer

\"\"1952…
NATO’ya girdik, Coniler İzmir’e girdi. Kavaklıdere Köyü’nde dağı oydular, dağın içine (dışardan göremezsin) nükleer saldırıya dayanıklı savaş karargâhı döşediler. Tesadüfe bakın ki, ABD Büyükelçiliği de Ankara Kavaklıdere’ydi. Hep Kavaklıdere’den döşediler yani.

1961…
İzmir’e Amerikalı yaÄŸdı, bu sefer ÇiÄŸli’de inÅŸaat baÅŸladı. Betondan iskele tarzı dalgamotorlar dikmeye baÅŸladılar. E kabak gibi ortada tabii, ahali merak etti. \”Bu ne?\” dediler. \”Salça fabrikası kurucaz, domates kurutucaz\” cevabı aldılar. Ahali sevindi. İskeleler bitti, 18’er metre boyunda boru gibi bi ÅŸeyler yerleÅŸtirdiler. Ahali gene merak etti. \”Bu ne?\” dediler. \”Minare\” cevabı aldılar. Evet, \”minare\” dediler ahaliye… Ahali gene sevindi. Sonra baktılar ki, minarelerden ezan mezan okunmuyor, tel örgüyle çevrili, kapısında kurt köpekli Amerikan askerleri nöbet tutuyor. \”E hani minareydi?\” dediler. \”Bunlar İbrahim\” cevabını aldılar.

IRBM yazıyordu kenarında, intermediate range ballistic missile kelimelerinin baÅŸharfleri,orta menzilli balistik füze… Jüpiter füzesiydi. Sovyetler’i vurmak için… Üstüne, Türkbayrağı monte ettiler, IRBM’yi İbrahim’in kısaltılmış hali diye kakaladılar.
Ahali gene sevindi.

1962…
Ahaliye \”minare\” dedikleri sırada, asker-sivil iki bin TC vatandaşını ABD’ye götürdüler, eÄŸittiler. NASA’nın Cape Canaveral uzay üssünde,
tamamen Türklerin komutasında bir Jüpiter’in deneme atışı baÅŸarıyla gerçekleÅŸtirildi. Baktılar ki, bizimkiler güzel fırlatıyor, \”aferin\” dediler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emrine verdiler. Ama küçücük bi ÅŸart vardı, füzenin anahtarı Amerikalı subayda duracaktı. Minareyi döşeyen, kılıfına da uydurmuÅŸtu.

1962…
ABD Senato heyeti İzmir’e geldi, yalaka basınımız \”ticari yardım için geldiler, zengin olucaz\” diye yazdı. Ahali sevindi. Halbuki, füzeleri denetlemeye gelmiÅŸlerdi. Raporlar incelendi, ki, skandal ortaya çıktı. Bizim ahalinin trafik levhası, çöp bidonu, elektrik direÄŸindeki fincan gibi hedeflere zırt pırt ateÅŸ etme alışkanlığı olduÄŸunu bilmiyorlardı. Hıyarın biri, HiroÅŸima’ya atılanın 100 katı tahrip gücüne sahip füzelerden birine mermi sıkmıştı iyi mi… Motora isabet etmiÅŸ, güç bataryası patlamış, kontrol paneli devre dışı kalmıştı. Tel örgülerin çapını geniÅŸlettiler, Amerikalı askerleri geri çekip, Türk askerlerini nöbete diktiler. Bizim ahali baktı ki, minare füzeleri Mehmetçik koruyor, gene sevindi.

1963…
Küba krizi bitti. \”İzmir’e diktiÄŸimiz İbrahim’leri söküp götürdük\” dediler. Ahali sevindi.

1974…
Kıbrıs’a çıktık. İzmir ÇiÄŸli’ye \”minare füze\” diken ABD, utanmadan ambargo uyguladı. Kolumuzu büküyorlardı. Kaddafi yetiÅŸti. Benzin, uçak lastiÄŸi, mühimmat verdi. Ahali sevindi.

1977…
Gergin günlerdi. BirleÅŸmiÅŸ Milletler \”İşgalcisiniz, Kıbrıs’tan derhal çıkın\” deyince, DışiÅŸleri Bakanlığımızın Kıbrıs özel sorumlusu Onur Öymen, Kanada’da katıldığı toplantıda, \”Bizi zorlamayın, gerekirse duvarın öte tarafına geçeriz\” dedi. Yani? \”Canımızı sıkmayın, Kıbrıs’ı komple alırız\” demek istedi. O hafta… Kıbrıs’a çıkan Ecevit, İzmir’e geldi. O zamanlar sivil uçaklara hizmet veren ÇiÄŸli Havaalanı’na indi. Bir Türk polis memuru, Ecevit’e ateÅŸ etti. Mermi, Ecevit’i ıskaladı, Robert Kolej’den beri kankası olan Mehmet İsvan’ın bacağına saplandı. Yara hafifti. Komaya girdi. Çünkü, mermi, o güne kadar Türkiye’de kullanılmayan, içinde kimyasal barındıran görülmemiÅŸ bir mermiydi. Doktorlar çaresizdi. Tabanca Amerikan malıydı. Türk Emniyeti’ne üç adet hibe edildiÄŸi açıklandı. Özel Harp Dairesi’ne kayıtlı olduÄŸu iddia edildi. Amerikan tabanca firması, pek mahcup oldu, Mehmet İsvan’ı İsviçre’ye götürdü, tedavi masraflarını üstlendi, iyileÅŸtirdi. Ahali sevindi. AteÅŸ eden polis serbest bırakıldı. Menemen savcısı soruÅŸturma açtı ama tıkandı, üstü örtüldü. Ahali unuttu.

1987…
İzmir’e yeni havalimanı yapıldı, Türkiye’yi ABD’nin kucağına oturtan rahmetli Adnan Menderes’in adı verildi, böylece, Çiğli Havaalanı sivil uçuşlara kapatıldı, komple askeri oldu.

2004…
NATO’ya girdiÄŸimiz andan itibaren, Amerikan savaÅŸ uçakları ÇiÄŸli’ye konuÅŸlanmıştı zaten… Ama AKP iktidar olunca, NATO’nun Napoli’deki hava unsurları karargâhı İzmir’e taşındı.

2006…
ABD’nin 16’ncı filosu, Almanya’nın Ramstein Üssü’nden tası tarağı topladı, İzmir’e yerleşti.

2010…
Kasım ayında \”Füzeyle kalkan, zararla oturur\” baÅŸlıklı yazı yazdım… \”İzmir’deki Amerikan konsolosluÄŸu kapatıldı ama, son iki senedir İzmir’e ha bire Amerikalı subay taşınıyor. Öyle hale geldi ki, Åžirinyer’deki NATO lojmanlarına sığmıyorlar artık, 2 bin 200 dolar kira yardımı alıyorlar, Bornova’da Urla’da villa kiralıyorlar. Sizce niye?\” diye sordum. \”Goygoycu manÅŸetlerle uyutuluyor Türk halkı, İzmir üzerinden bi iÅŸ çeviriyorlar\” diye ilave ettim.

2010…
Hep sevinen ahali, bu yazıma çok kızdı. \”Åžerefsizsin sen, haysiyetsizsin\” dediler. \”Sanki Amerika’nın emrindeymiÅŸiz gibi yalanlar yazıyorsun, hükümetimize iftira atıyorsun\” dediler. İsrail ajanı, Rum dönmesi olduÄŸumu, annemin Ermeni, babamın Kürt, benim tersmanyel veren gizli Amerikancı olduÄŸumu öne sürdüler. AÄŸabeyim sitem etti, bana bi ÅŸey yok mu?

2011…
\”NATO’nun Libya’da ne iÅŸi var?\” dediler. SavaÅŸ gemisi gönderdiler. Henüz söylemediler ama, F16 da gönderiyorlar. Üstüne, NATO’nun Libya’yı vurma karargâhı yaptılar İzmir’i.

\”Minare füze\” dikilen İzmir ÇiÄŸli’den, Amerikan ambargosu uygulandığında yardımımıza koÅŸan Kaddafi’yi, İzmir ÇiÄŸli’den vuracak minareci arkadaÅŸlar…

\”Minareler süngü, kubbeler miÄŸfer, camiler kışlamız\” diye bi ÅŸiir hatırlıyorum sanki.

Hülasa…
Libya’yı vuruÅŸ \”haçlı seferi\” olduÄŸuna göre, haçlı seferinin karargâhı, bu arkadaÅŸların \”gavur\” dediÄŸi İzmir olmayacaktı da, neresi olacaktı birader?
Yarın öbür gün, \”Biz vurmadık, gavur İzmirliler vurdu\” diye yemin etse, başı aÄŸrımaz yani.

Sayın Sapık

\"\"Sapık yakalandı.
Türkan\’a tecavüz etmiÅŸ.

Türkan henüz bebe.
Bıçaklaya bıçaklaya öldürmüş.
8 yaşındaki Ahmet\’i boÄŸmuÅŸ.
6 yaşındaki Dilruba\’yı da.
Dilburacık çok çırpınmış.
Öyle anlatıyor.

Adı ne bu sapığın?
U.V.G.

U\’ÄŸursuz
V\’icdansız
G\’eberesice sanırım.

Kodlayarak veriyoruz.
Ki, rencide olmasın.
Toplum içindeki saygınlığı zedelenmesin, aman diim…
Ele güne mahcup olmasın.

\”Sayın\” çünkü sapık.

Dilruba\’yı Dilruba diye yazıyoruz.
Türkan\’ı T. diye kodlamıyoruz.
Annesini-babasını…
Adıyla soyadıyla yazıyoruz.
Evlerinden canlı yayın yapıyoruz.
Duyduk duymadık demeyin…
Aha iÅŸte burda oturuyorlar!

Sapığı kolluyoruz bu arada.
Ki, insan hakları var sapığın.

(Televizyonlardaki sigara sansürü gibi bi ÅŸeydir bu… Dizilerde, filmlerde tecavüz sahnesi serbest, cinayet sahnesi serbest, tecavüz ve cinayetten sonra sigara tüttürürken buzlama konuluyor!)

Ha denebilir ki, sapığın sapık olduÄŸu mahkeme kararından sonra sabit olur… Peki o haldeniye, şöyle tecavüz etti, böyle bıçakladı, ÅŸu ÅŸekilde bavula koydu, buraya gömdü diyoruz?Hani mahkeme kararı?

Madem, açık açık itiraf eden sapık bile mahkeme kararıyla mahkûm ilan edilmeden suçsuzdur… Niye o zaman, iddianamesi bile olmayan gazetecilerin evini basarken kameraçağırıyoruz? Åžeref madalyalı subayların, uluslararası ödüllü profesörlerin, suçlu olupolmadıkları belirsizken… Neden \”terörist, darbeci, vatan haini\” diye manÅŸetlere asıyoruz?

Hukuki haklarından faydalanmak için illa sapık mı olmaları gerekiyor?

İnsanları domuz bağıyla öldürüp, oturma odasına gömen şeriatçıları sokağa sal.
Bölücüye halay çektir.
Keriz Feneri\’ni ört.
Sapığı koru.
Namuslu insanları infaz et.

Adalet\’in A\’sı bu kardeÅŸim…
K\’sını zaten biliyorsunuz.

İmam

\"\"Hiç kimse okumadı kitabı…
Ama en çok şeyi bu kitap anlattı…

Kimse okumadığı gibi, zaten kitabı gören de yok…

Ama iyi kitap…
Kimsenin okumadığı ve kimsenin görmediği kitabı üstelik herkes anladı da…
Bir davetiyeyi üç kez okuyup genelde anlamayan bizim kuzen bile bunu okumadan, hatta görmeden \”anladım\” dedi…
Ve anlattı…
Dinledik…
Ömründe hiç kitap okumamışlar, kitap okumayı aklından geçirmemişler, yaşamında eline kitap almamışlar, kitap yüzü görmemişler…
Kitabın anlatmak istediğini anladılar…

Bir:
Demek ki İmam var…
İki:
İmamın ordusu var…
Üç:
İmamın ordusu devleti ele geçirdi…

Kitabın bize anlattığına göre…
(Görmüş, okumuş değilim…)
İmamın istila planı başarılı oldu…
Önce devletin en önemli kurumlarına yerleşildi…
Sonra \”mülkiyeyi, adliyeyi ele geçirinceye kadar sabırla\” beklendi… \”Kılcal damarlara girilinceye\” kadar sessizce ilerlendi…
\”Zamanı gelince harekete\” geçildi…
Tüm bu istilaya karşı duranlar bir şekilde yok edildi…
Kimisi korkutuldu, kimisi susturuldu, kimisi hapishanelere dolduruldu, kimisinin başına çoraplar örüldü, kimisi kendini vurdu, kimisi kahrından öldü…
Ve devlet istila edildi…
Öyle bir an geldi ki imamın ordusu; gazeteleri, matbaaları basarak, henüz yayımlanmamış kitapları dahi imha etmeye başladı…
İmam başarmıştı…
Kitap bunu anlatıyor…

Anlamayan yok…
Bizler sekiz senedir anlatamadık da…
Okumadıkları, görmedikleri kitap anlattı anlaşılan…
İmamın dönek yanaÅŸmaları dahi, yüz karası bu kitap imha operasyonunu izleyince, ilk kez \”bu olmaz…\” diye yazdılar…
Anlamışlar…

Kitabın hepimize anlattığı en önemli şey ise:
Koca Türkiye dizine vurup da bir şey yapamıyorsa…
Artık çok geç…

Şık\’ır Şık\’ır Demokrasi

\"\"Daha önce Nutuk\’u gözaltına almışlardı. En azından biliyordunuz Nutuk\’un içinde ne yazdığını…

Åžimdi, gazeteci Ahmet Şık\’ın henüz basılmamış olan \”İmamın Ordusu\” isimli kitabını tutukladılar.
E haliyle merak ediyorsunuz…
Ne yazıyordu acaba o kitapta?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu yazıyordu.

Aman acilen silin hafızanızdan okuduklarınızı da, terör örgütüne yardımdan içeri tıkılmayın ha.

NOT: Sen, lacivert tişörtlü üniversiteli… Bak hâlâ okuduklarını düşünüyorsun, yakacan hepimizi!

Al Sana Nükleer!

\"\"Libya Mibya dalgasına bi türlü yazamamıştım, Suriye patlamadan aradan çıkarayım şunu bari.

Japonya 9\’la sallandı, Star Haber\’in şövalyeleri Turgut Erat ve ÅŸef kameramanımız Mustafa Åžap, ilk uçakla uçtu. İzlemiÅŸsinizdir mutlaka, hazin tabloların yanı sıra, artçı depremleri bile canlı yayında aktardılar. Ve, ekranlara yansımayan çok enteresan bir hadiseye ÅŸahit oldular.

Gazze\’ye Mavi Marmara\’yı gönderen İnsani Yardım Vakfı, Tokyo Camisi\’nde bağış topladı, bu bağışlarla bisküvi filan aldı, apar topar kamyonet kiraladı, tsunaminin vurduÄŸu Sendaikentine doÄŸru yola çıktı. Bizim çocuklar da oraya gidiyordu… PeÅŸ peÅŸe otobana girdiler, ki, ÅŸak, polis durdurdu. Sendai\’ye gitmek için özel izin kâğıtları gerekiyordu. Gösterdiler izin kâğıtlarını… Polis, bizimkilere \”Gidebilirsiniz, buyrun geçin\” dedi. Ancak, İnsani Yardım Vakfı gönüllülerine \”Siz gidemezsiniz\” dedi. Turgut baktı ki, kamyonete izin vermiyorlar, bastı frene, indi, gitti polisin yanına \”KardeÅŸim, size yardım götürüyorlar, niye engelliyorsunuz?\” diye sordu. Polis ne cevap verdi biliyor musunuz?

\"/_np/8215/13028215.jpg\"\”Muayenesi yok!\”

Evet… O imkânsızlıklar ortamında anca bulunan, alelacele kiralanan köhne kamyonetin muayene tarihi geçmiÅŸti, trafiÄŸe çıkmasına bu yüzden izin vermiyordu polis.

9 ÅŸiddetinde sallanmış, okyanus memleketi yutmuÅŸ, üstüne nükleer santral patlamış, hâlâ, trafiÄŸe çıkan araçların muayenesini kontrol ediyor… Çünkü, biliyor ki o Japon polis, doÄŸal afete amenna ama, insani vurdumduymazlığa göz yumulması mümkün deÄŸildir. Biliyor ki, nükleer santral dahil, yaÅŸadığımız faciaların birinci sebebi, gereÄŸini yapmayan insandır.

Döndü Türkiye\’ye Turgut\’la Mustafa… \”Gidin radyasyonunuzu ölçtürün\” dedik. Çünkü, ahali burda suÅŸi yemeyi bile kesmiÅŸken, telefonda yalvarmamıza raÄŸmen, bizi dinlememiÅŸ, patlayan nükleer santralın burnunun dibine kadar girmiÅŸlerdi. (Bu mesleÄŸi yaptığım için kendimden iÄŸrendiÄŸim haftalardan biriydi, çünkü, Turgut\’la Mustafa\’yı oraya gönderirken, mesleÄŸin gereÄŸini yapacaklarını, böyle bi ÅŸeye kalkışacaklarını biliyordum aslında.)

Çok şükür, temiz çıktılar…
Ve, taaa Japonya\’ya göndermemize raÄŸmen, nükleer felaketle ilgili en
müthiÅŸ haberi İstanbul\’da yakaladılar.

Taksim EÄŸitim ve AraÅŸtırma Hastanesi\’ndeki Nükleer Tıp Merkezi\’ne gittiler. Ki, İstanbul\’daki en önemli
radyasyon ölçüm merkezlerinden biridir. Hasta kayıt odasında beklerken, bu manzarayı gördü Turgut, çıkardı cep telefonunu çekti, bana getirdi.

Semavere dokunmayın
Elektrik kaçırıyor…

Ha memlekete nükleer santral kurmuşsun.
Ha evine tüp bağlatmışsın yani!

Ampul Kafa

\"\"Soruyorlar bir de:
\”Neden hep Müslümanlar dayak yiyor?..\”

Böyle oluyor işte…
Makinist yerine imam yetiştirirsen, makinist yetiştiren kazanır…
Çünkü bu uçaklar, tanklar, gemiler, denizaltılar mevlit okununca gitmiyor…
Makinist istiyor…

Bak; gelişmiş, büyük, güçlü uluslar, kadın-erkek el ele çalışıyorlar…
Ampul kafa bilim adamı da cinsiyetleri tanımlamak için \”Erkek fiÅŸ, kadın prizdir…\” diyebiliyor…
Demek ki başka türlü anlatamadı…
Erkek hadi neyse, onu \”tornavida\” diye de anlatabilirdi…
Ama kadını anlatmak için yeryüzünde bunca çiçek varken, onu evin duvarında sabit \”priz\”e benzetmesi…
Kendi ampul kafası ancak öyle çalıştığı içindir…

Aslında kazanan ilim…
Bilim…
Emek…
Akıl…
Sadece Amerika\’da 5 bin 758 üniversite var…
57 Müslüman ülkedeki üniversitelerin toplam sayısı ise sadece 530…

Ampul kafanın anlamadığı bu…
Çağdaşlığı reddediyor…
Modern hayatı lanetliyor…
Müspet ilimleri beğenmiyor…
Sanata tükürüyor…
Heykeli yıkıyor…
Darwin\’e kızıyor…
Kadını fiÅŸ takılacak \”priz\” gibi tanımlıyor…

Sonra oturuyor dünyada olup-bitenleri izlemeye…
Ve İtalyan gözlüğü takıp, Amerikan buluÅŸu televizyona bakıp, Fransız telefon ÅŸebekesi üzerinden (Oldu mu size Libya\’yı vuran koalisyon gücünün bizim evlerdeki uzantısı) soruyor:
\”Niye hep Müslümanlar dayak yiyor?..\”

İşte onun için zaten; medeniyet, çağdaş yaşam, laiklik diye sızlanıp dizimize vuruyoruz…
Türkiye\’nin öbür Müslüman ülkelere göre daha bağımsız, daha güvende, daha güçlü, daha önde, daha saygın olmasının sırrıdır bu…
Öbür Müslüman ülkelere örnek gösterilmesinin sebebidir…
Mustafa Kemal\’in kurduÄŸu laik cumhuriyet hâlâ var olduÄŸu içindir…
Şimdi bunu yıkmak istiyor işte, ampul kafa…

Men Dakka Dukka

\"\"Açılım saçmalığı ilk nerede açıldı?
Polis Akademisi\’nde.
Kime tokat attılar?
Polise.

Sebahat\’ta mı kabahat?

Polisin kadın milletvekilinin kalçasını kırmasında herhangi bi mahzur yoksa, kadın milletvekilinin polise tokat atmasındaki mahzur nedir?

Ha onlar bölücü diyorsan…
O zaman niye, CHP milletvekilini Tekel işçilerine destek veriyor diye sille tokat dövüp, gözüne gaz sıkıp, havuza attı polis? Bölücü mü CHP? Bizzat polis deÄŸil miydi, CHP Genel BaÅŸkanı\’na taÅŸ atılsın diye korumasız güzergâha sokan? Åžimdi niye, milletvekili eline taÅŸaldı diye aÄŸlıyorsun? Milletvekiline atılınca güzel de, milletvekili atınca mı çirkin?

Milletvekilinin polise tokat atması ayıpsa… Hacdan dönen iki AKP milletvekilinin sınır kapısında bekletildiler diye polise tokat attıkları iddia edilmedi mi? Madem hassassın bu konuda… Tokat yiyen polisler tutanak tuttuÄŸu halde, neden valilik tarafından buhar edildi kamera görüntüleri? Neden örtüldü o mevzunun üstü? Polise tokat atan BDP milletvekilinin görüntülerini basına sızdırmayı biliyorsun da, o kamera görüntülerini niye sızdırmadın aynı basına?

Kamera dedim, aklıma geldi… İzmir Buca Polis Okulu\’nda bir eÄŸitmen komiser, polis adayı öğrencileri tekme tokat dövdü. Bu tekme tokat sahneleri bizzat polis adayı öğrenciler tarafından cep telefonu kamerasına alınıp, basına servis edildi. Tekme tokat atan komiser ne oldu?
Şırnak\’a tayin edildi! Tekme tokat İzmir\’de yasak da, Şırnak\’ta serbest mi?

Şırnak dedik…
Åžehirlerden devam edelim.
Tokat mesela…
Plakası 60.
\”Tokat atmış\” yani.

N\’oldu o Tokat\’ta?

Devriye aracına pusu kuruldu, tarandı, yedi askerimiz ÅŸehit oldu. Ne dedi yalaka basın? \”PKK yapmış olamaz, derin güçlerin iÅŸi\” dedi. \”Yeri çok düşündürücü, orası MHP\’nin kalesi\” diyerek, ülkücülerin hükümete provokasyon yaptığı ima edildi. Hatta, Bülent Arınç çıktı, \”Aylardır terör yoktu, çatışmasızlık vardı, yeri ve zamanlaması çok ilginç\” diyerek, \”derin\” imalarda bulundu. Netice? PKK baktı ki, iÅŸi baÅŸkasına yıkacaklar, resmi açıklama yaptı, açık açık üstlendi. Sadece vurması yetmiyordu artık çünkü… \”Åžahitlik\” yapması gerekiyordu!

60 Tokat\’ı PKK tokadına yakıştıramayan hükümetimiz kaçıncı hükümetmiz?
60!

E takır takır yedi ÅŸehidi bile PKK\’ya yakıştırmıyorsan, ÅŸimdi niye çıkıp milletvekili tokadını PKK\’ya baÄŸlamaya çalışıyorsun ki? Sen deÄŸil misin, bu iÅŸlerle PKK\’nın filan alakası yok diyen?

Yıllardır kafanda çuvalla gezmekten rahatsız olmuyorsun da, alt tarafı bi fiskeden mi rencide oldun?

Åžeref madalyalı gazi subaylar, itirafçı iftirasıyla kafasına sıkarken… Terörle mücadelenin efsane albayları, generalleri terörist diye içeri tıkılırken… Gencecik teÄŸmenin telefonuna bizzat polis tarafından suç delili yüklenirken… Sen deÄŸil misin \”askerlikten yırttın\” diye sevinen?

Niye tekme tokat giriÅŸiyorsunuz evladınız, kardeÅŸiniz yaşındaki üniversitelilere? Burnunu kırdığınız çocuÄŸun sabıkası bile çıkmadı. Ankara\’nın göbeÄŸinde kız öğrenciye tokat atarken vicdanınız sızlamıyor da, kadın milletvekilinden tokat yiyince mi geldi aklınıza saÄŸduyu?

Dünyanın her demokratik ülkesinde, deÄŸil milletvekili, isterse devlet baÅŸkanı olsun, polise tokat atan gözaltına alınır… Ana-babasıyla yemek yiyen bebelere pavyoncu muamelesi yapıp, gözaltına almayı biliyorsun da, tokat atan milletvekiline niye ceket ilikliyorsun? Dokunulmazlık zırhı var diyorsan… HaÅŸat ettiÄŸin CHP milletvekilinin dokunulmazlığı yok muydu?

Çok polis arkadaşım var. Atatürkçülüğüne, yurtseverliÄŸine, yüreÄŸine, insancıllığına kefil olduÄŸum, öz aÄŸabeyim gibi sevdiklerim var. Ama… Bir Osman Kaçmaz çıktı, genelleme yapılamayacağını, bütün hâkimlerin emir kulu olmadığını kanıtladı. Bir İlhan Cihaner çıktı, bütün savcıların aynı kefeye konmayacağını gösterdi. Bir polis ÅŸefi çıkıp da \”benim onurlu mesleÄŸimi siyasetçilerin maÅŸa olarak kullanmasına izin vermeyeceÄŸim\” demeyecek mi?

Bak ne diyor baÅŸbakan…

\”Arapların atasözü var.
Men dakka dukka…
Dak edene, dak ederler.
Vurana, vururlar.
Olay bu\”
diyor.

Olay bu.

Maskeli Balo

\"\"Vay efendim neymiÅŸ, Sarkozy denilen arkadaÅŸ Kaddafi\’ye kırmızı halı sermiÅŸmiÅŸ de, Elysee Sarayı\’nın bahçesine çadır kurdurup, deve baÄŸlatmışmış… Silvio da, Kaddafi\’ye manken kızlar göndermiÅŸ de, onuruna parti verip, elini öpmüşmüş…
Bu ne ikiyüzlülükmüş filan.

Evren\’in postalını ÅŸapur ÅŸupur öpen, evinde ince sazlı parti veren, devran döndükten sonra da utanmadan Evren\’in diktatör olduÄŸunu yazan bukalemunlar…
Le Monde\’da mı çalışıyor ÅŸu anda?

12 Eylül\’ü Roma dondurması gibi yalayan, \”darbe deÄŸildir, meÅŸru müdafaadır, hayırlı uÄŸurlu olsun\” diye methiyeler düzüp, öbür 12 Eylül\’de maÄŸdur rolü kesenler…
Sophia Loren midir?

28 Åžubat sürecinde kasket partisine yılışan dönek, takke\’den milletvekili adayı olmuyor mu?

Özal varken papatya olan… Ayak bileÄŸinde dövme, göbek deliÄŸinde piercing bulunan botokslular, purolu kocaları takunyalı belediyeden ihale kapsın diye umre yolunu tutmuyor mu?

\”Gelene aÄŸam, gidene paÅŸam\” Fransız özdeyiÅŸi midir? \”Düşenin dostu olmaz\” İtalyan atasözü müdür? \”Bana dokunmayan yılan bin yıl yaÅŸasın\”ı hangi millet tekrarlar papaÄŸan gibi?

İnek gibi saÄŸmışlar da, uçak satıp, petrolünü almışlar falan… Bizim müteahhitler niye gidiyor peki Libya\’ya? Kızılay yardımı için mi? YaÄŸlı müşterinin petrodolarlarını almıyoruz da, çöl kumu mu alıyoruz? \”Üzümünü ye, bağını sorma\” zihniyeti, Amerikalıların mıdır?

Makyavel güya Floransalıdır ama… Bizimkiler her yol mübahçı Makyavel\’i suya götürüp susuz getirmez mi?

Bi yandan cemaat kahvaltısında namaz kılıp faizsiz bankacılıktan kredi cukkalayan, beri yandan laik düşünce derneğine bağışta bulunup muhafız alayı ihalesini tokatlayanlar Marsilyalı işadamı mıdır? Kandilde viskiyi devirip, sanki oruçluymuş gibi iftar çadırında ezan pozu verenler Venedik taciri midir?

Bi tarafa gidip \”köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek zorundayım ÅŸekerim\” diye zırıl zırıl aÄŸlayan da sensin… Öbür tarafa gidip \”bunlar köprüye bile karşı çıkıyor muhterem\” diye fısır fısır ispiyonlayan da!

Sarko\’yla Silvio kendi halkının çıkarı için, Arap\’ı sömürüyor, Arap\’ı dövüyor… Sen kiÅŸisel çıkarın için, memleketi Arap\’a satıp, Mustafa Kemal\’i sırtından hançerlemiyor musun?

Mübarek\’i istemediÄŸi için sokaÄŸa dökülenler \”demokrasi isteyen halk\” ise, Cumhuriyet mitinglerine katılanlara niye \”ruh hastası vatan haini\” dedin o zaman? Tunus\’taki muhaliflerin sesine kulak vermek gerekiyorsa, muhaliflerin niye hapiste? Kaddafi\’nin eline silah alıp sokaÄŸa çıkanların üstüne tank sürmesi BirleÅŸmiÅŸ Milletler bombardımanını gerektiriyorsa eÄŸer, sen yıllardır nerelere tank-panzer sürüyorsun, Fizan\’a mı?
Onlar halk, bunlar kelaynak mı?

Adamlar ikiyüzlü hiç olmazsa…
Sen binbir surat deÄŸil misin?

Kılavuzu Karga Olanın…

\"\"

Galiba, artık benim de bir köşem var. İktidara karşı çıkabilen hemen herkesin bir ÅŸekilde susturulduÄŸu, birer-ikiÅŸer içeri atıldığı günleri yaşıyoruz. Sıra ÅŸimdi muhalif gazetecilerde. İster misiniz ilk yazdığım yazıyla ben de kendimi Silivri\’de bulayım?

Düşünsenize, sabahın 05.00\’inde kapıma yumruklamışlar. Aile efradının ÅŸaÅŸkın bakışları arasında, iki ayağınız bir paçanızda adeta sürüklenircesine; komÅŸuların perde aralıklarından dikizlerken, \”Oh olsun! Yazar mısın o kitabı?\” diye düşündüğünü?

İşin kötüsü kitap bile yazmadım…

  • Ama yazmayı düşündün! Düşünmek yazmaktan daha büyük suç!
  • Ben sadece oynadım.
  • Tamam. Åžimdi de biraz içeride oyna!

Bir gazeteci arkadaşımızı yine böyle sabahın 05.00\’inde götürürlerken, sahibi olduÄŸu her zaman yeri göğü inleten Kangal köpeÄŸi pısmış kalmış. Bırakın havlamayı, nefes bile alamamış. Sivaslı ya ondan çekindi herhalde.

Evet, hadi bakalım gelsin sorular;

  • Safra keseniz nerede?
  • Ne kesesi?
  • Safra, Safra!
  • Ha, evet. Yıllar önce taÅŸ vardı. SaÄŸlığıma kavuÅŸabilmek için aldılar safra kesemi.
  • Nasıl bir taÅŸ bu?
  • Eee,tektaÅŸ.
  • Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?
  • EstaÄŸfurullah.

Diyelim yuvarladılar taşı önünüze…

  • Bak bakalım! Bu taÅŸ, o taÅŸ mı?

Uykulu gözlerle ben de taşı incelemeye çalışıyorum. Yumruk büyüklüğünde bir taş. Bu bendeki nasıl bir safra kesesi ki içinde böyle bir taş barındırsın? Sonra, aradan geçmiş 15 yıl. Bırakın taşı, o kadar süre sonra babamı görsem tanımam.

Adam kendinden emin:

  • Bu taÅŸ, senin safra kesendeki taÅŸ!
  • Peki diyelim, evet o. Nereye varacağız bununla?
  • Ergenekon\’ a… Eninde sonunda varacağız ya. Kestirmeden geldik iÅŸte.
  • Åžimdi anladın mı?
  • Valla ben bir ÅŸey anlamadım. Anlatın da anlayayım.
  • GüneydoÄŸu\’da çocukların polis araçlarına fırlattığı taÅŸların arasında geçti elimize bu taÅŸ! Bu taÅŸ senin taşın! (Kısa bir sessizlik…)
  • Sen telefonunu dinlediÄŸimizi biliyor muydun?
  • Biliyordum.
  • Nasıl olur?
  • Şöyle oluyor, biri beni dinlerken sürekli boÄŸazını temizliyor, bir diÄŸeri sık sık su içiyordu. Malum lıkırdılar.
  • BaÅŸka?
  • Birinin de sürekli karnı güruhlardı.
  • Sen onların seni dinlediÄŸini hissettirir miydin?
  • Evet
  • Mesela?
  • Gönüllerini almak için bir ÅŸeyler söylerdim. Mesela \”Gecenin bu saatinde zahmet edip üç kuruÅŸ maaÅŸ karşılığında bizi diniyorsunuz… Hiç şüphesiz ÅŸu anda siz de sıcak yataklarınızda karılarınızın yanında olmak isterdiniz. Her kimseniz, kolay gelsin. İyi dinlemeler…\” derdim. Bazen boÅŸ bulunup \”SaÄŸ ol!\” dedikleri de olurdu.
  • BaÅŸka?
  • Sıkılmasınlar diye ÅŸarkı okur, fıkra anlatırdım. Sonra da bayrağı göndere çeker, yayını kapatırdım… Bakın arkadaÅŸlar, ben hastayım. YoÄŸun bakımdan yeni çıktım. Almam gereken ilaçlarım var. Kalbim daha ÅŸimdiden hızla çarpmaya baÅŸladı. Başım dönüyor hatta midem bile bulamıyor.
  • Sen çok dinliyorsun kendini!
  • Eksik olmasınlar, sizin arkadaÅŸlardan pek sıra gelmiyor… Åžey… Afedersiniz, ilaçlarımı alabilir miyim?
  • Önce biz bakacağız ÅŸu ilaçlarına! Bakalım o ilaçlar gerçekten dediÄŸin gibi mi?
  • Masadaki diÄŸer adamlar ilacın benim ilaçlarım olup olmadığını anlamak için birer tane yutarlar.
  • Gelelim konumuza!.. 3 gün yoÄŸun bakımda kaldın. Takip edemedik seni. Buna ne demeli? Ne oldu yoÄŸun bakımda?
  • Bakım yapıldı,
  • Nasıldı?
  • YoÄŸundu.
  • AkciÄŸer filmi çektirmiÅŸsin?
  • Aslında düşündüm keÅŸke hepimiz birden çektirseydik. Ama tomografi cihazına hepimiz birden sığamazdık.
  • Gece yarısı bir ara kalbin 6 saniye kadar durmuÅŸ?
  • Evet, doÄŸru.
  • O zaman zarfında neredeydin?
  • Hastanenin bahçesine meyve bıçağımla çatalımı gömüyordum.
  • Sebep?
  • Bir gün darbe yapmayacak mıyız?
  • Güzeeel, baÅŸladın açılmaya! Silahlı Kuvvetler\’den arayan soran, ne bileyim ziyaretine gelen falan oldu mu?
  • Silahlı Kuvvetler\’den deÄŸil ama deÄŸerli dostlarım adeta yarıştılar saÄŸ olsunlar.
  • Kimlerdi onlar?
  • İsimlerim vermek istemiyorum.
  • Sebep?
  • Sabah 05.00\’te kaldırmayasanız diye.
  • Mehmet Barlas aradı mı?
  • O benim yakın dostum deÄŸil artık. YakınlaÅŸtığı baÅŸka dostları var…

O sırada ilaçlarımı yutan arkadaşlar uyuyakalmışlar. Beni sorgulayan arkadaş sandalyede uyuyanlara baktıktan sonra:

  • Evet… ArkadaÅŸların yuttuÄŸu haplar dediÄŸin gibi sakinleÅŸtiriciymiÅŸ. Uyudu hepsi!

Böyle bir mavra geldi aklıma. Oğlumu çağırdım. Yazıyı ona okudum ne diyecek diye.

Dedi ki:

  • Baba, geçen sabah 05.00\’te sanki biri dürttü uyandım. Odanın içinde kırmızı mavi lambalar bir yanıyor, bak sönüyor… Dedim, pederi almaya geldiler herhalde. Heyecanla pencereye koÅŸtum. Allah\’tan korktuÄŸum başıma gelmedi. Polis arabası deÄŸilmiÅŸ.
  • NeymiÅŸ peki?
  • Mühim deÄŸil, uçan daire. Arada bir gelip gittiklerinden söz ediliyor ya. Neyse, derin bir nefes aldım, \”Çok şükür\” deyip yattım.

İşte böyle… Herkese kafayı yedirdiler bu ara. Kafayı yemeyenlere selam olsun…