Tag Archives: İbrahim Karagül

Büyük Buhranı Görecek Miyiz?

Euro\’yu Batıracaklar Mı? 1 Katrilyon Dolar Da Ne?

Küresel ekonomik krizin Türkiye\’ye yansımalarını, sanki Türkiye\’nin kendisinden kaynaklanan bir kriz varmış gibi, ekonomi bu yüzden krize batmış gibi göstermeye çalışmak, dolayısıyla olumsuz geliÅŸmelere içeriden sorumlu aramak hiç de adil deÄŸil.

Seçim kampanyaları sırasında benzer yaklaşımlar bir şekilde anlaşılabilir ama ekonomide kötü görüntüleri büyük bir sevinçle karşılamak, bir nevi öc alma girişimi gibi yansıtmak, dünya büyük bir çöküşe sürüklenirken bunu iç politika malzemesi yapmak, genel bir seferberlik havasında üstesinden gelinmesi gereken böyle bir sorunu sokak kavgasına dönüştürmek tam bir basiretsizlik örneği.

Bu bakışın en zarar verici yanı, gerçeğin, görülmesi gerekenin üstünün örtülmesi oluyor. Krizin sebebini, büyüklüğünü, etkilerini, sonuçlarını anlama konusunda kitleler yanlış yöne sevkedilirken, alınacak tedbirlerin önü de kapatılmış oluyor. Krize karşı verilecek mücadelede en büyük yanlışlık bu. En zarar verici olacak yanlışlık da bu.

Hepimiz biliyoruz artık; bu krizin Türkiye ile, gelişmekte olan ülkelerle hiçbir ilgisi yok. Bu kriz merkez ekonomilerin krizi. Küresel ekonominin patronlarının krizi. Aslında batan da onlar, biz değiliz. Her ne kadar Türkiye ve orta ölçekli ekonomilerde büyük korkular yaşansa da asıl korku, panik bu piyasalarda yaşanıyor. Asıl bedeli onlar ödeyecek. Ödüyor da. Üstelik, pek kimse dile getirmek istemese de, gelişmekte olan ekonomilerin krizi daha hafif atlatma, kriz sonrası büyük sıçrama yapma ihtimali daha fazla. Daha şimdiden, çöken bankacılık sistemine karşı faizsiz bankacılık sistemi ve Müslüman ülkelerin potansiyel gücüne işaret edilmeye başlandı.

Biraz daha net bilgilerle tartışalım:

  1. Sadece bir buçuk yıl içinde dünyanın ortak zenginliÄŸinin yüzde 45\’i eridi.
  2. Amerika\’nın ithalat-ihracatı yani dış ticareti, Ocak ayı verilerine göre 1930\’dan bu yana en büyük düşüşünü yaÅŸadı.
  3. Türev piyasaları izleyen tek kurum olan The Bank of International Settlements verilerine göre, küresel türev piyasalar 1.14 katrilyon dolara yükseldi. Dikkat edin milyar dolar deÄŸil, trilyon dolar deÄŸil, katrilyon dolar. Bunun 548 trilyon doları kredi piyasalarından. Dünyanın toplam gayri hasılası ne kadar biliyor musunuz? 60 trilyon dolar… Mesela; Mart 2008\’de Bear Stearns battı. Bu ÅŸirketin türev piyasası 13.4 trilyon dolardı. Amerika\’nın toplam gelirinden büyük.
  4. Bazıları buna ekonomik sistem diyor. Küresel ekonomik sistem. Türkiye\’nin de Amerika\’nın da Avrupa BirliÄŸi ülkelerinin de Asya ülkelerinin de içinde bulunduÄŸu dünya ekonomik düzeni. Oysa bu tam bir sahtekarlık. Bir balon. Bu zaman ayarlı bomba. Åžimdi bu balon sönüyor, bombalar birer birer patlıyor.
  5. ABD Merkez Bankası (FED) BaÅŸkanı Ben Bernanke, siyasi iradenin, bankacılık sistemini kurtarmaya yönelik destek paketlerini tamamlaması halinde, ABD ekonomisinin gelecek yıl toparlanmaya baÅŸlayacağını söylüyor. Ona göre kriz bu yıl dibe vuracak, gelecek yıl toparlanmaya baÅŸlayacak. Yine ona göre ABD, 1930\’daki büyük bunalımı yaÅŸamayacak.
  6. Krizin bu yol dibe vuracağı doÄŸru. Belki Haziran aylarında bunu göreceÄŸiz. Haziran\’a kadar her alanda ÅŸaşırtıcı spekülasyonlar yaÅŸayacağız. Mesela önümüzdeki haftalarda Euro üzerinde bu spekülasyonları görebiliriz. Ama 1930\’lardaki bunalıma düşülmeyeceÄŸi yanlış.
  7. ABD, 1930\’lardan çok daha büyük bir bunalım yaÅŸayacak. Çünkü; Ekim 1929\’da borsa çökerken bankacılık sistemi hala ayaktaydı. Daha sonra bankalar spekülasyona girdi ve büyük bataklar oluÅŸtu. Åžimdi bankacılık sistemi neredeyse tamamen çöktü.
  8. 1930\’larda ABD uluslararası kreditör ülkeydi. Åžimdi tam tersine çöküşe ABD öncülük ediyor. ABD çöktüğü için dünya çöküyor, dünya ABD\’ye kreditör oluyor. Dünya ABD\’nin zararlarını ödüyor. Aslında hepimiz bu ekonomik sistemin ve ABD ekonomisindeki sarsıntının bedelini ödüyoruz.
  9. Krizden kurtulmanın tek yolu var ve bunu aslında herkes biliyor. Öyle yüz milyar dolarlık yardım paketleri değil çözüm. Spekülatörler silinip atılmadan bu kriz önlenemeyecek. Krizin sebebi onlar; bu sistem üzerinden bir küresel kumar masası kurulmuş, onlar oynuyor bizler, dünyanın tamamı bunun bedelini ödüyor.
  10. Hal böyle iken Türkiye\’deki ekonomi çevrelerinin, medyanın, siyasilerin krizi algılama ve pazarlama biçimi bu gerçeklerin çok ötesinde. Böyle bir yaklaşım Türkiye\’ye yapılan en büyük haksızlıktır. Açıkça, içinde bulunduÄŸumuz krizin Türkiye\’de bir sorumlusu yoktur. Krize raÄŸmen, bu sarsıntının etkilerine raÄŸmen Türkiye, bugünkü haliyle krizden kısmen az etkilenen ülkeler kategorisinde yer alıyor. Japonya\’dan G. Kore\’ye, ABD\’den Avrupa BirliÄŸi ülkelerine kadar, krizin etkileriyle ilgili verileri karşılaÅŸtıranlar bunu görecektir.
  11. Bakmayın Batı\’dan gelen \”batacaksınız\” yaygaralarına. Bu kampanyaların tek hedefi, içinde bulundukları krizi, dünyanın geri kalanına özellikle de geliÅŸmekte olan ülkelere ihraç etmektir.

Türkiye Batacak Da Siz Ayakta Mı Kalacaksınız!

ABD\’nin sembol ÅŸirketlerinden General Motors\’un iflas edebileceÄŸini açıklaması dün bütün dünyayı sarstı. Çok önemli olsa bile sadece bir ÅŸirketin çökme ihtimalinin yıkıcı etkisini ölçmek için dikkat çekici bir örnek. ABD ekonomisinde resesyonun baÅŸlama tarihi kabul edilen Aralık 2007\’den bu yana 3.6 milyon kiÅŸi iÅŸini kaybetti. Åžirketin batması bu sayının üstüne 260 bin daha eklenmesine yol açacak. Åžirketin kurtarılması ise en az o kadar zararlara yol açıyor. 61.66 milyar dolar zarar açıklayan AIG, Pazar günü devletten 30 milyar dolar daha aldı. Trilyonlarca dolar yükümlülük altındaki bu dev ÅŸirket, kaç 30 milyar dolarla toparlanabilir? Mümkün mü? Bu hiç mümkün olmayacak. Olmayacağını bilenler AIG üzerinden baÅŸka bir tartışma baÅŸlatıyor: \”Bırakın ÅŸirketler batsın. Bırakın bankalar batsın. General Motors batmazsa, AIG batmazsa devlet batacak, Amerika batacak.. Batmalarına izin verilmeden yeni bir baÅŸlangıç yapılamayacak. O zaman bu lüklerden kurtulalım ve yeniden baÅŸlayalım…\”

Aslında bu da çok doÄŸru deÄŸil. Bu dev ÅŸirketleri kurtarma operasyonları da ABD\’yi batırıyor, gözden çıkarılmaları da batırıyor. Bu böyle bir kriz iÅŸte… Dolayısıyla hazırlanan yüz milyarlarca dolarlık kurtarma paketlerinin çözüm olacağına gerçekte kimse inanmıyor. Åžu anki, İkinci Dünya Savaşı\’ndan sonra oluÅŸturulan ancak çöküşünü izlediÄŸimiz sistemin devam etmesini isteyen, çökse bile bu sistemle devletleri ve dünya ekonomisini kontrol eden çevreler, bu kudretlerinin paylaşılacağı korkusuyla çözüme yönelik köklü adımları engelliyor. Asıl sorun bu. Böyle olunca da yakın gelecekte, belki de tamamen dibe vurmadan krizden kurtulma ihtimali olmayacak emektir.

Bu yüzden; \”ABD, tarihin en büyük çöküşüne doÄŸru gidiyor. Bu hal birkaç yıl daha devam ederse, devlet tamamen iflas gedecek, geri dönüşüm mümkün olamayacak. Büyük çöküş baÅŸladı\” deniliyor.

ABD böyle iken Avrupa farklı mı? İngiltere geri dönülmez çizgiye doÄŸru geriliyor. Avrupa BirliÄŸi ülkeleri önümüzdeki haftalarda, trilyonlarca doları bulacak feci finansal çöküşler bekliyor. AB\’nin geniÅŸleme ve dünya açılma yerine ulusların, devletlerin hareket alanını daraltacak, onları adeta boÄŸacak bir yapıya dönüşebileceÄŸi söyleniyor. DoÄŸu Avrupa ülkelerini gözden çıkaran, onların \”bizi kurtarın\” çığlıklarına kulaklarını tıkayan merkez ülkeler, kendilerini kurtarıp kurtaramayacakları konusunda büyük bir panik yaşıyor.

Hal böyle iken, ABD ve Avrupa, yani merkez ülkeler, yani krizin gerçek sahipleri, yani dünya ekonomisini yönetenler, krizin maliyetini dünyaya ihraç etmek için var güçleriyle mücadele ediyorlar. Merkezdeki kriz, çevreyi zaten sarsarken onun üstüne bir de kendi kriz maliyetlerini yüklemeye çalışıyor. Buna karşı siyasi bir duruş sergilenmeli. Asya, Ortadoğu, Latin Amerika gibi çevreler, merkez güçlerin bencilce krizden kurtulma yaklaşımlarını sorgulamalı. Sorumlusu olmadıkları bir maliyeti, kabullenmemeli. Ciddi bir direnç oluşturup, merkez ülkelerin ortak çaba harcamasını sağlamalı.

The Economist dergisinin \”dibe vuracak 17 ülke\” listesini hazırlarken gösterdiÄŸi açıklığı, İngiltere\’yi tartışırken göstermemesi dikkat çekici. Batacak ülkeleri şöyle sıralamış: Güney Afrika, Macaristan, Polonya, Güney Kore, Meksika, Pakistan, Brezilya, Türkiye, Rusya, Arjantin, Venezüella, Endonezya, Tayland, Hindistan, Tayvan ve Malezya… Türkiye batacaklar arasında sekizinci sırada. Bu ülkeler sadece geliÅŸmekte olan ekonomiler deÄŸil. Bu ülkeler, onlarca yıldır hemen her on yolda bilinçli olarak krize sürüklenen ve bu ÅŸekilde bütün birikimlerine el konulan ülkeler. Liste, tipik bir \”kriz ihraç listesi\” görünümünde.

Oysa merkez ülkeler içinde en hazin durumda olan ülkelerden biri İngiltere. Bu yaklaşıma bakılırsa, geliÅŸmekte olan ülkeler çökecek, kendilerine bir ÅŸey olmayacak. Oysa büyük çöküşler ABD ve Avrupa\’da olacak, geliÅŸmekte olan ülkelerde deÄŸil. Körfez Arapları\’na, Asya ülkelerine, Çin\’e yalvaran, bir kaç milyar dolar için diz çöken onlar ÅŸuan. Biz burada asıl merkez ülkelerin neler yaÅŸayacağını, krizin siyasi ve sosyal sonuçlarının neler olabileceÄŸini tartışmalıyız. En önemli tartışma bu.

Küresel krizi tartışırken üç konuya dikkat etmek gerektiğine inandım hep.

Birincisi: Bu kriz sadece ekonomik bir kriz değil. Aynı zamanda sistemik bir kriz, siyasi bir kriz. Ve sonuçları sadece ekonomik olmayacak. Çok ciddi siyasi ve sosyal krizlere yol açacak.

İkincisi: Bu kriz gelişmiş ekonomilerin krizi. Asıl çöküşü onlar yaşayacak.

Üçüncüsü: Kriz asla iç politika tartışmalarına konu edilmemeli. O zaman hiçbir şekilde konuyu anlamak mümkün olmayacak ve bu çok büyük bir basiretsizlik olacak. Krize bakış bir seferberlik havasında, ülkenin bütün kurum ve çevrelerinin ortak çabasıyla şekillenmeli.

Zbigniev Brzezinsky, krizin Amerika\’da iç isyanlara yol açabileceÄŸini söylüyor. 1907\’deki bankacılık krizi sırasında olan olaylara dikkat çekiyor. ABD yönetimine, kurumlara \”neden kafa kafaya verip bu konuya eÄŸilmiyorsunuz\” diye veryansın ediyor. Bir süre sonra binlerce insanın sokaklara dökülebileceÄŸi uyarısı yapıyor.

Birkaç yıldır ABD\’de ve bazı Avrupa ülkelerinde \”iç güvenlik, isyan, iç çatışma\” gibi olaÄŸanüstü hallere yönelik hazırlıklara dikkat çekiyoruz. Biz bunları o zamanlar \”terör saldırısına hazırlık\” olarak görmüştük. Oysa ekonomik krizin siyasi ve toplumsal sonuçlarına yönelik hazırlıkmış. Bunları tartıştığımızda bazı aptallar ÅŸaÅŸkınlıklarını saldırıya dönüştürmüştü. Irak\’tan dönen askeri birimlerin ÅŸehirlerde görevlendirilmesi, acil durumlar için yasaların deÄŸiÅŸtirilmesi, kitle kontrolüne yönelik polis tatbikatları ve lojistik hazırlıklar hep krizin etkilerine yönelikmiÅŸ.

\”Domino etkisi\” sadece OrtadoÄŸu\’da olmuyor. The Economist\’in listesinde olduÄŸu gibi, sadece geliÅŸmekte olan ülkelerde de olmuyor. Domino etkisi asıl AtlantiÄŸin iki yakasında olacak gibi. Dikkatle bakanlar bunun yaÅŸandığını görecektir…