Dağdan Aşağı Silivri\’den Yukarı

2008 yılının Temmuz ayı… 25\’i
Cumhuriyet Mitingleri ile yasalar çerçevesinde demokratik haklarını kullanmak isteyen, hükümete muhalefet eden, karşı tarafta siyaset yapan, Atatürkçülüğü savunan ne kadar adam varsa hepsi tek tek içeri tıkıldı.
Türkiye Cumhuriyet\’i tarihinin en büyük hukuk katliamının yapıldığı dava ile işte bu 2008 yılı Temmuz ayının 25. günü tanıştı.
Rektörler, gazeteciler, yazarlar, sivil toplum kuruluşlarının başkanları, siyasi parti başkanları, üst düzey askerler… Kimi isterseniz Silivri\’de toplandı. Tek ortak özellikleri vardı. Atatürkçü olmaları…
Hukuk çiğnendi. Hak çiğnendi. Bağıra bağıra gerçekler sümen altı edildi. Hukuksuzluklara hukukla cevap verilemeyeceği kanıtlandı bu utanç ayları içinde.
Siz sustunuz, biz sustuk, onlar sustu… Anıtkabirden bakan iki gök mavisi göz bakıp durdu. Yine sustuk, sustuk, susturulduk…
Uğur Mumcu haykırdı mezarından bizlere: \”Vurulduk, öldürüldük ey halkım unutma bizi…\”
Unuttuk, sindirildik, susturulduk…
Bizde haykırdık aksine \’\’Susturulduk ey halkım unutma bizi\’\’
İsmet İnönü mezarından dedi ki: \”Bu ülkede namuslularda en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadır\”
Biz cesur olamadık…
Bu ülkede suçunu dahi öğrenemeyen, cenazesini parasızlıktan belediyenin kaldırdığı insanlar \’Terör örgütü kasası\’ olmaktan hapislere tıkılıp ölüme tahliye edildi…
İnsanlık sustu.
İnsan hakları diye bağıran Avrupa sustu… Hayvan haklarında sokağa dökülenler bir insan hayatı için ses çıkartmadı sustu, Orhan Pamuk Ermeniler için konuştu da insanlık için sustu… Sezen Aksu teröristler için Başbakan\’a telefon açıp konuştu da burada sustu… Zülfü Livaneli özgürlük için şarkılar yazdı da burada sustu…
365 günlerini doldurdular orada ne yaptıklarını bilmeden. Daha kaç 365 günleri var Allah bilir…
Ne diyor Nazi Almanyası\’nda papaz Martin Niemöller günlüğünde: \”Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.\”
Yarın sıra kime gelir bilinmez…
Yıl 2009 aylardan Ekim…
Dağdan teröristler iniyor… Törenle
Her yerde bir bayram havası…
Sabaha karşı evlerinden kelepçeler ile alınıyor İlhan Selçuk…
Mustafa BALBAY, Şener ERUYGUR, Tuncay ÖZKAN, Hurşit TOLON, Mehmet HABERAL…
Sabih KANADOĞLU\’nun evi aranıyor Danıştay Başkanı cinayeti delilleri için…
Türkan SAYLAN Hoca\’nın evi aranıyor… Kemalist, Atatürkçü gençler yetiştirmek gizli suçu…
Kısacası başlar ayak, ayalar baş oluyor…
Başbakan açıldıkça Kemalist Devrim kapanıyor…
Atatürk gömülmeye çalışılıyor… Başbakan açılıyor…
Dağdan inen terörist kadar itibar sahibi olamıyoruz Türkiye Cumhuriyet\’inde…
Kürt Açılımı bir yana, zaman Türk Açılımı zamanı gibi görünüyor bu resimde…
Peki, taşları bağladılar da köpekleri mi saldılar?

Sultanın Memeleri

Pala, sarayın hizmetkarlarından biri.. Yıllardır Kraliçeyi görür ve onun göğüslerine hayran olurmuş… Artık bir saplantı halini almış kraliçenin göğüslerine dokunmak… Tüm cesaretini toplayıp harem ağasına açılmış:

  • Bana sultanın göğüslerini koklat. Ömür boyu biriktirdiğim bin altın senin.

Harem ağasının aklı yatmış bu karlı işe. Kenar mahallelerde tanıdığı bir simyacı-büyücü karışımı bir kadın varmış. Ona gidip bir losyon hazırlatmış ve bu losyonu, sultanın o gün banyodan sonra giyeceği korseye iyice sürmüş.

Sultan çıplak tenine korseyi takınca, losyon etkisini hemen göstermiş. Göğüsleri yangın yeri gibi yanmaya başlamış.

Saray doktorları merhemlerle, ilaçlarla çare bulamamışlar. Sultan acıdan, kaşıntıdan, yanmadan ölecek… Harem ağası ortaya çıkmış ve padişaha:

  • Saray hizmetkârlarından Pala, derdinize derman olabilir. Onun salyası, her şeye iyi geliyor. Tek çare, Pala\’nın dili. Kraliçemizi ancak o kurtarır, eğer siz izin verirseniz.

Padişah tabi çaresiz, çağırmış Pala\’yı hareme. Pala bir saate yakın sultanla yalnız kalıp muradına ermiş.

Ne var ki söz verdiği 1000 altını harem ağasına vermeye yanaşmamış ve:

  • Bu olayı açıklarsan ikimizin de kellesi gider. Bunu göze alamazsın. Hadi bakalım, çek arabanı.

Harem ağası öyle kızmış ki, ertesi gün aynı yakıcı losyonu padişahın banyodan sonra giyeceği donuna iki kat sürmüş… Sonra Pala\’yı çağırtmış:

  • Padişahın kaşıntısı varmış, seni emretti!..

Domuz Gribi

Temel\’in karısı domuz gribine yakalanmış ve hastaneye kaldırılmış. Aradan geçen zaman içinde karısı hastalıktan kurtulmuş. Geçmiş olsun ziyaretine gelen Dursun Temel\’e sormuş:

  • Karin nasil oldi Temel, tamamen iyileştu mi?

Temel kafasını iki yana sallayarak:

  • Grip geçtu da, domuzluk devam ediiy…

Bunak

75 yaşındaki adamın biri evlenmeye karar vermiş. Bulduğu kız da 22 yaşında.
Çocukları, torunları adam evlenmesin diye adamı ikna etmeye çalışmışlar babacım bak yaşın ilerledi kalbin dayanmaz\” diye. Ama adamı ikna ne mümkün. Kimseyi dinlememiş ve kızla evlenmişler.

Gerdek gecesi olmuş, sabah olmuş, derken saat öğleni bulmuş, yeni evlilerden hala ses seda çıkmıyormuş. Aradan birkaç saat geçtikten sonra kapı açılmış ve kız bitkin bir vaziyette dışarıya çıkmış.

Yaşlı adamın oğlu hemen koşmuş ve endişe ile sormuş: \”neler oldu, babam iyi mi\”
Kız: \”evet çok iyiydi\” demiş. \”Ben yoruldum da, biraz mola verdik\” diye ilave etmiş.
Çocuk : Allah allah! 75 yaşında bir adam nasıl oluyor da bu kadar aktif olabiliyor?
Kız: \”Yok canım\” demiş, \”aktif değil, adam bunak, yapıyor unutuyor, yapıyor unutuyor!\’

Kilise Kapısındaki İki Dilenci

Roma\’da dünyaca ünlü San Pietro Kilisesi\’nde büyük bir pazar ayini… Görkemli bir tören.. Papa bile katılıyor. Koskoca meydan mahşer yeri gibi. Kilisenin içi de dışı da tıklım tıklım. Bu arada kilise kapısında iki adam özellikle dikkati çekiyor. İkisinin de boynunda kocaman birer levha asılı. Birinde \”ben koyu bir hristiyanım, lütfen bana yardım ediniz\”, ötekinde ise sadece \”ben koyu bir yahudiyim\” yazıyor. Tabii ki kiliseden çıkanlar hristiyan olduğunu ifade eden adama yanaşıyorlar ve ellerini ceplerine atıp cömertçe bir şeyler veriyorlar. Yahudi olduğunu ifade eden adamda ise siftah yok. Bu arada kiliseden çıkan iyi niyetli biri \”yahudiyim\” yazısı taşıyana sokuluyor ve:

  • Bana bak kardeş, dürüstlük iyi bir şey ama, binlerce hristiyan kiliseden çıkarken senin yahudi olduğunu böyle aleni olarak ifade etmen kanımca hiç de akıllıca bir hareket değil. Bak kimse sana para da vermiyor zaten. Bence çıkar o yazıyı boynundan, sen de şu hristiyan gibi…

diyince; boynunda \”yahudiyim\” yazılı adam \”hristiyanım\” yazılı olana dönüp sesleniyor:

  • Heey! Salamon! Herife bak be! Gelmiş bize ticaret öğretiyor…

I Want The Earth Plus 5%

\"\"Fabian was excited as he once more rehearsed his speech for the crowd certain to turn up tomorrow. He had always wanted prestige and power and now his dreams were going to come true. He was a craftsman working with silver and gold, making jewelry and ornaments, but he became dissatisfied with working for a living. He needed excitement, a challenge, and now his plan was ready to begin.

For generations the people used the barter system. A man supported his own family by providing all their needs or else he specialised in a particular trade. Whatever surpluses he might have from his own production, he exchanged or swapped for the surplus of others.

\"\"Market day was always noisy and dusty, yet people looked forward to the shouting and waving, and especially the companionship. It used to be a happy place, but now there were too many people, too much arguing. There was no time for chatting – a better system was needed.

Generally, the people had been happy, and enjoyed the fruits of their work.

\"ThisIn each community a simple Government had been formed to make sure that each person\’s freedoms and rights were protected and that no man was forced to do anything against his will by any other man, or any group of men.

This was the Government\’s one and only purpose and each Governor was voluntarily supported by the local community who elected him.

However, market day was the one problem they could not solve. Was a knife worth one or two baskets of corn? Was a cow worth more than a wagon … and so on. No one could think of a better system.

Fabian had advertised, \”I have the solution to our bartering problems, and I invite everyone to a public meeting tomorrow.\” Read more »

Emekli Olacak Postacı

Emekli olacak postacı son iş gününde, gene her zamanki sıra ile evlerin kapısını çalıyor postaları bırakıyor ve vedalaşıyor..

Birinci evdekiler bir olta takımı hediye ediyorlar ve emekliliginin tadını çıkarmasını diliyorlar.

İkinci evdekiler bir kamp çadırı hediye ediyorlar ve aynı dilekleri söylüyorlar..

Üçüncü evin kapısını sarışın bir kadın açıyor, postacıyı içeri buyur ediyor, üst kata yatak odasına çıkarıyor, bir güzel sevişiyorlar, sonra aşagı mutfaga iniyorlar kadın postacıya muhteşem bir kahvaltı hazırlıyor, kahvaltsını da eden postacı giderken sarışın postacının eline 1 dolar tutuşturuyor..
Postacı tabi şaşkın bir vaziyette: \”Hanımefendi, uzun zamandır bu kadar güzel bir sevişme yaşamamıştım, çok teşekkür ederim, kahvaltı da muhteşemdi, ellerinize saglık.. Hepsini anladım da.. Bu 1 dolar neyin nesi?\” diyor..
Sarışının cevabı; \’Dün gece kocamla otururken bugun sizin son gününüz oldugunu, emekli olacagınızı söyledim ve ne yapsak ne hediye etsek dedim; kocam da, 1 dolar ver siktirsin gitsin dedi… Ama kahvaltı
benim fikrimdi..\”

Senior Dating

Dorothy and Edna, two \”senior\” widows, are talking.

Dorothy: \”That nice George Johnson asked me out for a date. I know you went out with him last week, and I wanted to talk with you about him before I give him my answer.\”

Edna: \”Well, I\’ll tell you. He shows up at my apartment punctually at 7 P.M., dressed like such a gentleman in a fine suit, and he brings me such beautiful flowers!

Then he takes me downstairs, and what\’s there but a luxury car… a limousine, uniformed chauffeur and all. Then he takes me out for dinner… a marvelous dinner… lobster, champagne, dessert, and after-dinner drinks.

Then we go see a show. Let me tell you, Dorothy, I enjoyed it so much I could have just died from pleasure! So then we are coming back to my apartment and he turns into an ANIMAL. Completely crazy, he tears off my expensive new dress and has his way with me two times!\”

Dorothy: \”Goodness gracious!… so you are telling me I shouldn\’t go out with him?\”

Edna: \”No, no, no… I\’m just saying, wear an old dress.\”

Maliye\’nin Sitesinden Vergi İtirafı!

Gelirler kontrolörlerinin verdiği tarihi kararı duymayan kalmadı. Unutulacak gibi bir rakam değil ama ben yine de tekrarlayayım. Kontrolörler Doğan TV Holding\’e 8 Eylül\’de 3.8 milyar liralık vergi ve cezasını tebliğ etti.
Finans muhabirliğinden geldiğim için rakamlarla aram iyidir ama vergi işinden çok anladığımı söyleyemem. Bu yüzden konuyu iyi bilen uzmanların yazılarını dikkatlice okudum. Doğan Yayın Holding\’in açıklamasındaki noktalara en şüpheci gözle bakıp anlamadığım noktaları uzmanlara sordum. Kararımı, bu kararı almama neden olan resmi evrakı biraz sonra açıklayacağım. Ancak önce izin verin kahramanı yönetmen Sinan Çetin olan, ABD\’de yaşanan bir olayı aktarayım:

Sinan Çetin, ABD\’de kiralık bir araçla yollara düşer. Bir ara fark etmeden kırmızı ışıkta geçer. Polisin anında arkasında bitmesiyle bu sahnelerin sadece Hollywood filmlerinde yaşanmadığını anlar. Çalan siren üzerine Sinan Çetin aracını yana çeker. Polis yine tıpkı filmlerde olduğu gibi ön cama yaklaşır ve belgeleri ister. Sinan Çetin belgeleri verirken problemin ne olduğunu sorar. Polis kırmızı ışıkta geçtiğini söylediğinde hemen itiraz edip, \”Kırmızı ışık normal. Biz Türkiye\’de kırmızı ışıkta geçer, yeşil ışıkta dururuz. Problem yok\” der. Polis ısrarla kendisine yanlış yaptığını, kırmızı ışıkta geçmenin ABD\’de yasak olduğunu söylemesine rağmen Sinan Çetin yılmaz. Israrlı bir şekilde tekrar tekrar Türkiye\’de trafik kurallarına göre kırmızı ışıkta geçildiğini, yeşil ışıkta durulduğunu söyler. Sonunda polis pes edip kendisini bu seferlik affettiğini belirtir. Bundan sonra ABD\’de kırmızı ışıkta geçmemesi gerektiğini de Çetin\’e sıkı sıkı tembihler. Sinan Çetin trafik cezasından yırtmıştır.

Çetin\’in hikâyesi böyle. Şimdi dönelim rekor vergi ve cezasına.. Tüm incelemelerimden sonra kesin kanaatim o ki Doğan TV Holding, yeşil ışıkta geçmiş. Fakat ilginçtir; bu sefer polis, yani kontrolörler, Türkiye\’de kırmızı ışıkta geçmek gerektiğini, yeşil ışıkta geçmenin yasak olduğunu savunuyor. Ceza makbuzuna yazdıkları rakam daha da anormal. Otomobilin fiyatının kat kat üstünde para istiyorlar!

Şükrü Kızılot, Veysi Seviğ ve Bumin Doğrusöz gibi vergi dünyasının duayenleri tebliğ edilen vergi ve cezasıyla ilgili düşüncelerini okurlarıyla paylaştı. Yazılarından çıkan sonuca göre kontrolörlerin iştirak satışına KDV istemesi, ilmühaberi hisse senedi gibi kabul etmemesi ve Kurumlar Vergisi istisnasının olamayacağını iddia etmesi vergi kanunlarına göre yanlış. Kanunlar böyle diyor. Ama benim için en önemli nokta bu konunun yanlış olduğunu Maliye Bakanlığı\’na bağlı kuruluşların kendi internet sitelerinden bizzat kendilerinin itiraf etmesi. İşte bana \”kesin yeşil ışık\” dedirten Maliye\’nin mükelleflerine verdiği cevaplar:

Adres 1: http://www.ivdb.gov.tr/Mukteza/kdv/ornek195.htm

T.C. Maliye Bakanlığı İstanbul Defterdarlığı Katma Değer Vergisi Gelir Müdürlüğü, bir mükellefin sorusu üzerine 7 Kasım 2001 tarihli yazısında özetle diyor ki, \”3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu\’nun 17/4-g maddesine göre külçe altın, döviz, para, damga pulu, harç pulu, değerli kâğıtlar, taşıt pulu, hisse senedi ve tahvil teslimlerinin Katma Değer Vergisi\’nden istisna olduğu belirtilmiştir. Buna göre …. ortaklık payının (hisse senedi ilmühaberi) satışı Katma Değer Vergisi\’ne tabi olmayacaktır.\”

Adres 2: http://www.avdb.gov.tr/y/mukteza/muktezadetay.asp?id=106129

Gelir İdaresi Başkanlığı Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü, mükellefin sorusunu cevaplıyor. Cevap metinlerinin konu bölümünde \”Hisse senedi yerine geçen ilmühaberlerin satışının KDV\’ye tabi olup olmadığı\” yazıyor. Yazının en önemli bölümü şöyle: \”Geçici ilmühaberler anonim şirketler tarafından hisse senetlerinin yerini tutmak amacıyla çıkartılan menkul kıymetlerdir. Sahiplerine genel kurul toplantılarına katılmak, oy kullanmak, kâr payı almak gibi pay sahipliği haklarını kazandıran ilmühaberler, ilgili anonim şirketçe hisse senetleri düzenlenip ortaklara teslim edildiği anda geçerliliğini kaybetmektedir. Buna göre şirketinizin sahibi olduğu, ………\’ne ait hisse senedi yerine geçen ilmühaberlerin satış işlemi Katma Değer Vergisi\’nden istisna olup, düzenleyeceğiniz faturada Katma Değer Vergisi hesaplanmaması gerekmektedir.\”

Adres 3: http://www.bmvdb.gov.tr/ozelgeler/2007/kvk/22480.htm

Gelir İdaresi Başkanlığı Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı\’nın (Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü) yine bir mükellefe verdiği cevap. Konu: Şirketin ortak olduğu şirkete ait hisseleri yine ortağı bulunduğu başka bir şirkete devretmesinin \”hisse değişimi\” olup olmadığı. Cevap özetle şöyle: \”Bu hükme göre yapılan işlemin hisse değişimi olarak kabul edilebilmesi için aşağıda belirtilen koşulların yerine getirilmesi gerekmektedir: Devralan kurumun sermaye şirketi olması, iştirak hisseleri devredilen kurumun sermaye şirketi olması, devralan kurumun tam mükellef olması, devralan kurumun diğer şirketin hisselerini yönetim ve hisse senedi çoğunluğunu elde edecek şekilde devralması, iştirak hisseleri devredilen kurumun ortaklarına devralan kurumun kendi sermayesini temsil eden iştirak hisselerinin verilmesi gerekmektedir.\”

İşte böyle… Türkiye\’de binlerce muhasebeci, mali müşavir, yönetici ve patron vergi kanunlarına baktı, yetmedi resmi kurumların yukarıdaki müktezalarına (örnekli açıklama) baktı, binlerce işlem yapıp yeşil ışıkta geçti. Ama polis Doğan TV\’yi yeşil ışıkta yakaladı. Ya kırmızı ışıkta yakalasaydı?

Klon Filan…

Dana klonladık.
Az çünkü.

Koyun sayısı iyi!

Öküz de klonlayacaklardı aslında.
Baktılar…
Yeteri kadar var zaten.

Bilimsel çalışmayı gururla izliyorum ama, uçsuz bucaksız otlaklarımızda güzel besleyip çoğaltmak varken, boğanın kulağından şırıngayla hücre alıp tüpte dana yetiştirmeyi bi tek biz akıl edebilirdik… Mis gibi tavuk etine 1 lira vermek varken, tavuğun kanadına 3 lira ödemeyi becermemiz gibi.

İki ayaklı \”büyükbaş\” sayısı artarken, dört ayaklı büyükbaş sayısı azalıyor Türkiye\’nin… 20 milyon taneyken, 20 senede, 10 milyona düştü. Avrupa Birliği senede adam başı 62 kilo yerken, biz 10 kiloyu zor buluyoruz o yüzden.

Eskiden boldu, ihraç ederdik.
Kuruttuk, ithal ediyoruz sığırı…
İşin hazin tarafı, ithalatın en büyük müşterisi de, bizzat Tarım Bakanlığı!

Güya, karkas et ithalatı yasak ama, sınırlardan şakır şakır kaçak girdiğini hepimiz biliyoruz. İran-Irak tarafı, yol geçen hanı… Bulgaristan\’dan gelen otobüslerde ise et kolisi var, bavuldan çok… Bagajlar lop lop.

Yem desen, sanırsın havyardır; alamıyor çiftçi… El âlemin inekleri yanında Afrikalı açlar gibi kalıyor bizim inekler, bi deri bi kemik, avurtları çökmüş… Netice? İspanyol adam başı 110 litre süt içiyor senede, Yunanlı 65…
Biz 6.

Durup dururken yoğurdumuzun standardını bile değiştirdiler, ki, yabancı firma bi türlü satamadığı ayrandan hallice cıvığını kakalayabilsin ahaliye.

Özetle.
Eğer hakikaten geleceğimizi düşünüyorsanız, bir çocuk yeter kardeşim… Üç inek yapın!