Milliyet\’in Can DÜNDAR\’ı 07/02/2008 tarihinde utanmadan sıkılmadan yazmış, okumayanlar ve henüz okuyamayanlar için aktarıyorum:
Eski Tahran Büyükelçisi Korkmaz HAKTANIR\’ın eÅŸi Handan HAKTANIR\’dan uyarı var:
İran\’da örtü okula sinsice girdi; 3 yılda herkes örtündü.
Önceki gece NTV\’de akademisyenlerle türbanı tartışıyorduk, ki internet adresimize bir mektup düştü. Tahran\’da yaÅŸamış, adının açıklanmasını istemeyen bir diplomat eÅŸi, İran\’daki örtünme konusundaki deneyimini aktarıyor, Türk kadınlarını uyanık olmaya çağırıyordu. İsmi kontrol ettik; doÄŸruydu. Mektup, 1991-94 yılları arasında Türkiye\’nin Tahran BüyükelçiliÄŸi\’ni yapan Korkmaz HAKTANIR\’ın eÅŸi Handan HAKTANIR\’dan geliyordu. Yayında isim vermeden, mektuptan bölümler okudum. Yayından sonra da kendisine ulaşıp mektubun tamamına bu köşede yer vermek için iznini istedim. İşte Handan HAKTANIR\’ın türban uyarısı:
Ruj süreni sopaladılar!
Tahran\’da görev yapmış bir diplomatın eÅŸi olarak, türban konusunda düşündüklerimi bir iki cümleyle ifade etmek isterim:
Tayin yerimiz olan Tahran\’a uçağımız inerken hicab\’ımı başıma geçirdiÄŸimde kendimi şöyle teselli ediyordum: Nasıl olsa burası benim ülkem deÄŸil. Birkaç yıl diÅŸimi sıkar katlanırım. Çok şükür ki biz Atatürk kızlarıyız ve böyle ÅŸeyler bizim başımıza gelmez. Tahran\’daki görev süremiz boyunca (gayrimüslimler de dahil olmak üzere) hicab\’sız dolaÅŸan tek bir kadın görmedim. Bir yabancı diplomatın eÅŸi, ÅŸapka takarak bu yasağı delmeyi denedi, ancak devrim polisleri kendisini derhal ikaz ettiler. Bir baÅŸkasının eÅŸi ruj sürdüğü için karakola alındı ve ellerine sopalarla vuruldu. Bu hanım bir keresinde eÄŸer Müslümanlık buysa, Hıristiyan olduÄŸum için çok ÅŸanslıyım demiÅŸti.
Süreç 3 yılda tamamlandı.
Tayinimizin ilk günlerinde İranlı hanım dostlarım bana sürekli olarak Türk kadınlarının dikkatli olmalarını ve erkeklerin bilinçaltındaki güvensizlik duygularından ve endiÅŸelerden kaynaklanan bu uygulamanın, sinsice ve adım adım geldiÄŸini söylüyorlardı. Bir gün okullarına gittiklerinde kapıda \’Bundan böyle hicabsız derslere giremeyeceklerine\’ dair bir kağıt bulmuÅŸlardı.
Dedikleri kadarıyla, sürecin tamamlanması üç yıl almıştı. Ondan sonra ise çok geç olmuÅŸtu. İtiraz edenlerin sayısı giderek azalmış, sonuçta yıllar sonra bu ortam içine doÄŸan kızlar için \’hicab\’lı olmak son derece doÄŸal ve yerine getirilmesi gereken bir ÅŸart olarak algılanmaya baÅŸlanmıştı. Bu uyarıları ben o zaman masal dinler gibi dinlemiÅŸtim. Evet, ben de onlar gibi giyiniyordum, ama bu benim deÄŸil onların sorunuydu. Bizim ülkemizde böyle ÅŸeyler olmazdı.
Rüyamda korkuyordum.
Ancak, bir süre sonra vestiyerden hicab\’ımı alıp taktığımı, ancak sokaÄŸa çıktıktan sonra fark ettiÄŸimin ayırdına vardım. Hicab, benim için de artık bir refleks haline gelmiÅŸti. Öyle ki, bazen rüyalarımda bile kendimi başı açık olarak gördüğümde korkuyla uyanıyor Devrim polisleri geliyor, ben ise hicabımı takmamışım diye paniÄŸe kapılıyordum. İşte o zaman, hicab\’ın aslında buzdağının görünen parçası olduÄŸunu; asıl amacın, kadının ezilmesi, kontrol altına alınması ve korku altında yaÅŸayan, ikinci sınıf insanlar olduklarına inandırılması olduÄŸunu anladım. O nedenle Türk kadınlarının çok dikkatli olması ve son derece masumane bir ÅŸekilde, özgürlük adı altında gelen bazı uygulamaların, ileride çok daha baskıcı bir rejimin ayak sesleri olabileceÄŸini asla akıllarından çıkarmamaları gerekmektedir.
En içten saygılarımla…
Ben de diyorum, niye bu halk hala sessiz kalıyor? Ne bekliyor? Åžu anda burada devrim muhafızı biziz, onlar deÄŸil. Çok geçmeden, çok geç olmadan, hala vaktimiz varken bunları alaÅŸağı etmek için çalışmak lazım en az onlar kadar… Başımı örtünce rahat ediyorum diyen bir takım çapulcular ve geri zekalılar yüzünden bu memleket İran \’a dönüşüyor, dönüşmemeli, artık silkinip uyanın!
BAYKAL\’lı veya BAYKAL\’sız, BAHÇELİ\’li veya BAHÇELİ\’siz, SOYLU\’lu veya SOYLU\’suz… Ben diyorum ki, ya bizim yanımızda olursunuz, ya da onlarla beraber karşımızda… Bakalım kanlı mı olacak, kansız mı: Ya istiklal, ya ÖLÜM!
0 Comments.