19 Mayıs 1919, üç yıl süren Milli Mücadele\’nin başladığı tarihtir. Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Partisi\’nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara\’da toplanan İkinci Kurultayı\’nda 6 gün boyunca kısım kısım okuduğu tarihi nutkuna şöyle başlamıştır:
1919 senesi mayısının 19\’uncu günü Samsun\’a çıktım.
Vaziyet ve manzarai umumiye: Osmanlı Devleti\’nin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumi\’de mağlup olmuş. Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş. Şerâiti ağır bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında millet yorgun ve fakir bir halde.
Mustafa Kemal, manzarai umumiyeyi özetledikten sonra Milli Mücadele\’nin önemini anlatır:
Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak istiklâli tamme malikiyetle temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, beşeriyeti mütemeddine muvacehesinde uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye kesbi liyakat edemez.
Ecnebi bir devletin himaye ve sahabetini kabul etmek, insanlık evsafından mahrumiyeti, aczü meskeneti itirafdan başka bir şey değildir… Halbuki Türkün haysiyeti ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.
Ya istiklal, ya ölüm!
Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evlâdır!
Binaenaleyh, ya istiklâl, ya ölüm!
Şimdi geliyoruz Mustafa Kemal\’in söylediklerinin \”tercümesine\”. Mustafa Kemal\’in söyledikleri bugün için de çok önemli. Bugünkü tartışmalara (Ulusalcılar /Sorosçular tartışmasına) ışık tutuyor.
Mustafa Kemal ne diyor? \”Uydu olan zengin olur/Bağımsız olan fakir kalır\” şeklinde bir açmaz yoktur. Bu iki beladan birini tercih etmeye mecbur değiliz. Türk milleti hem bağımsız olacak, hem zengin olacak. Yabancılardan para gelsin diye bağımsızlıktan ödün veremeyiz. Cesur olun. Bu işin üstesinden geliriz\” diyor.
Mustafa Kemal, tarihi gerçekleri ifade etmektedir. O günlerde de bu günlerde de bazı ülkeler bağımsızlıklarından fedakârlık ederek, bir veya birkaç ülkenin hâkimiyetine girerek, (bağımsızlıktan fedakârlığın bedeli ve de uşaklık ücreti olarak) onlardan gelecek parayla (önlerine atılacak kemiği yalayarak) günlerini gün etmeye çalışmışlardır. Çalışmaktadırlar. Ama bu ülkeler ne kalıcı zenginliğe kavuşabilmiş (sürdürülebilir gelişmeyi yakalayabilmiş) ve ne de haysiyet sahibi olabilmiştir.
İstiklal olmadan kalkınma da olmaz
Günümüzde hâlâ, \”ABD\’nin ve AB ülkelerinin dediğini yaparsak, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşları kızdırmazsak, yabancı sermayeyi ülkeye çekeriz ve de refah içinde yaşarız\” saplantısıyla ortalıkta dolananlar var.
Dünyada hiçbir ülke bağımsızlığından ödün vererek, yabancı ülkenin veya ülkelerin güdümüne girerek yabancı sermaye girişiyle zengin olmamış, kalkınmamıştır.
Ülke önce bağımsızlığına sahip olur, kalkınma yolunu açar, katma değer yaratmaya başlar, işte o noktadan sonra ülkeye girecek yabancı sermaye, ulusal kaynaklara eklenerek ekonomik gelişmeyi hızlandırır. Sürekli kılar.
Mustafa Kemal \”Ya istiklal, ya ölüm!\” derken bunları dedi. Dediklerini de yaptı. Başka ülkelere ödün dağıtarak para toplayacak yerde, milleti fakirlikten kurtararak ulusal bir ekonomi savaşı başlattı. Tarımda, sanayide üretim artışını sağladı.
Ülkenin kıt kaynaklarını iyi değerlendirerek (şimdilerde satıp savarak paralarını yediğimiz) demiryollarını, karayollarını, limanları, fabrikaları inşa etti. Yabancılara ödün vermeden, yabancılara el açmadan, milletin, kendi imkânlarıyla fakirlikten kurtulabileceğini gösterdi.
0 Comments.