RTE\’den ABD Ordusuna Davetiye

Ne demiştim? \”Polisler Neden Ağır Silahlarla Donatılacak?\”

Erdoğan\’ın beynindekileri, daha hangi hainlikleri yapacağını anlamak ve bilmek için alim olmak ya da kahin olmak gerekmez. En azından, Erdoğan\’ın zom yapılmış gözlerinden bunu okumak mümkün. Şöyle bir günlük olaylara bakın: Erdoğan kendisinden bir fırt uzaklıktaki karargah terörist örgütüyle birlikte Orduya saldırıyor, Yargıya saldırıyor, Muhalefete saldırıyor, kendine karşı olan gazetelere, televizyonlara, yazarlara, çocuklara saldırıyor, Şehit analarına, Gazilere, Sakatlara, Namuslu savcı ve yargıçlara, Tekel işçilerine, İtfaiye işçilerine, Diğer işçilere, Çiftçilere, Eczacılara, Memurlara, Emeklilere, velhasıl kendine boyun eğmeyen her kişiye, her kuruluşa, Bütün Türkiye\’ye saldırıyor.

Saldırmadığı yalnız Yandaşları, karısı, PKK teröristleri, Talabani, Barzani, Obama, Özel karargahının adamları, ABD yandaşları, kendisi gibi hırsızlar, hortumcular, Remzi?, Haşim Kılıç, Zekeriya Öz gibi Türkiye\’nin bekasına düşman olanlar var…

Erdoğan bütün bu saldırıları cesaretinden mi yapıyor sanıyorsunuz? Bugüne dek dünyaya gelmiş geçmiş en korkak gerici bir kişi.. Tuvalete bile en az beş korumasıyla giden biri. Bunun için, ekli yazımda izaha çalıştığım gibi, Yüce Divan\’da sorgulanmamak için her şeyi, ama her şeyi yapar, yapıyor ve yapacaktır da. Onun beyninde başka hiç bir şey yok, her konuşması, her yaptığı, her yaptırdığının özünde bu korku var. Gene ekteki yazımda açıklamaya çalıştığım gibi, Erdoğan, demokratik, yasalara uygun ve hilesiz bir genel seçimi asla ve kat\’a yaptırmayacaktır. Bir genel seçim olacak da, Erdoğan\’dan kurtulacağız diyenler ya da düşünenler yalnız ve yalnız rüya görüyorlar. Erdoğan\’ın Obama ile kararlaştırdığı, ABD ordularına davetiye planını açıklamadan önce bir giriş yapayım: Erdoğan neden bütün feryatlara, hak arayanlara karşı kulağını kapadı.

Neden Türkiye\’nin yönetimini tamamen ABD\’ye bıraktı. Neden BOP Eşbaşkanlığı\’ndan başka hiçbir şeyle ilgilenmiyor. Neden, Güney doğudaki mayınlı araziyi İsrail\’e vermek için yırtındı, kırk dereden su getirdi. Bunun altında yatan, ABD silahlı kuvvetlerinin Türkiye\’ye kolayca girebilmesini Obama\’yla kararlaştırdıkları plan vardı (allahtan CHP ve MHP bunu önledi). Sonra durup dururken neden \”Kürt Açılımı\” nifakını soktu?

Bu da fos çıktı. ABD askerlerinin Türkiye\’yi kullanarak geri dönmelerine ve bir Kürt devletinin kurulmasına, TBMM\’den ve Türk halkından onay çıkmayacağını hem ABD ve hem de Erdoğan adları gibi öğrendiler. Şimdi ne yapmak zorundalar? Erdoğan\’ın son ABD\’ye gidişinde işte bu kararlaştırıldı. Nedir bu Plan?: Erdoğan, ekte yazdığım gibi bir taraftan, Fetullahçı Emniyet yetkilileriyle polisleri ağır silahlarla donatacak ve diğer taraftan af adı altında yurdumuza sokacağı PKK teröristleriyle AKP ordusunu kuracak.

Bunları yaparken Türk Ordusunu demokrasi çemberinde işlemez hale getirecek. Zaten TSK demokrasi diyor başka bir şey söylemiyor. TSK, olmayan demokrasiye o kadar bağlanmış ki, Türkiye\’nin yok olmasına ramak kalmış, hala demokrasi adı altında kendisini savunmaktan başka hiçbir şey yapmıyor.

TSK, tarafsız olmaya devam etsin de, \”diğer ülkeler ne der, ne yapar\” safsatasıyla, hiç olmazsa halka karşı Erdoğan tarafına tamamen geçmesin. Türk halkı kendi mukadderatını kendisi tayin etmeye muktedirdir…
ABD ve Erdoğan\’ın bekledikleri an gelince de düğmeye basılacak; Erdoğan, başta ABD olmak üzere dışardan yardım isteyecek. Diyecek ki \”Ey! Türkiye dostu ABD!, AKP olarak halk bizi, demokratik ve yasal yollarla, 47% lik oyuyla tek başına iktidara getirdi.

Ülkeyi 8 yıldır çok iyi idare ettik, halkımıza refahı ve demokrasiyi getirdik, her şey güllük gülüstanlık (falan filan). Kaç zamandır tespit ettik ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu hükümetimizi devirmek için darbe yapma planları içinde. Sizden acilen yardım istiyoruz. Bunun için de sınırlarımızı size açmaya hazırız. \” Tıpkı Afganistan\’ın, Talabani\’den kurtulmak bahanesiyle ABD askerlerinin Afganistan\’a gelmelerine davetiye çıkardığı gibi.

İşte bundan sonra size bir Yugoslavya; işte size bir Irak, bir Afganistan; işte size, dokunulmazlığı ömür boyu sürecek, yalancı, sahtekar, hain, yobaz bir hoca.

Dediğim gibi, bütün bunlar Erdoğan ve Obama\’nın müşterek planı. Bunu yapabilecekler mi, yapamayacaklar mı? Yapmamaları, yapamamaları için bu yazdıklarımı Türk halkının ve ulusalcıların önemsemesini diliyorum. Çok düşük bir vakıa olarak da düşünülse, bir soru işareti koyup, önemsenmesini ve tedbir alınmasını istiyorum.

Erdoğan\’ı tanımayan saf vatandaşlar inanmalıdır ki, Erdoğan kendini kurtarmak için yabancı bir ülkenin ordusuna sınırlarımızı gözü kapalı açacak kadar gavur! bir yaratıktır. \”İnşallah, maşallah, Allah\’ın izniyle, Allah kısmet ederse\” gibi sözcükleri, Deniz feneri hırsızlığında, yolsuzluğunda olduğu gibi, yalınız insanların dini duygularından faydalanmak ve demokrasi gibi, dinimizi de kötü emellerinde araç olarak kullanıyor. Ülkesiyle savaşan biri yalnız bir Gavur! olabilir. Mikrofonun karşısına çıkıp, ağzını yalanla açıp, yalan dolanlarla devam eden, yalanla kapatan, halkı kandıran biri ancak gavur! olabilir. İşin en acı tarafı, bir sürü olanlardan habersiz salaklaştırılmış vatandaş ve işleri yalnız parmak kaldırıp parmak indirmek olan robot AKP Millet vekilleri!, bu gavuru alkışlıyor da alkışlıyor. Gene işin acı tarafı, Ulusal Kanal hariç, bütün televizyonlar onun bu konuşmalarını canlı olarak vermesidir. Şu anda söylemeden geçemeyeceğim: Evet \”Ya Ulusal Kanal Olmasa\”, benden bir de ekleme \”Ya CHP ve biraz da MHP olmasa\”

Ben, Deniz Feneri yolsuzluğunun ne adı ne düşüncesi yokken, araştırmalarım neticesinde bir çok şeye şahit oldum; 22.10.2006 tarihinde, Deniz Baykal ve Erkan Mumcu\’ya taahhütlü birer mektupla her şeyi anlattım ve uyardım. (o zaman bilgisayarım yoktu, o yazım arşivlerinde görülebilir). Hiç birinden tık sesi çıkmadı. Belki de bana, esk. DTP başkanı gibi Has…tir oradan demişlerdir. 11.07.2003 tarihinde, Yavuz Donalt da, Erdoğan\’ın illegal karargah tertip terörist örgütünü, bütün her yönüyle köşe yazısında açıkladı. Her iki olayı da hiç kimse önemsemedi. Atı alan Üsküdar\’ı çoktan geçtikten sonra, bugünlerde \”vah vah, meğer neymiş\” diyerek gündeme getirdiler.

Geçmiş olsun. İş işten geçmeden, hiç olmazsa yukarıdan beri ve aşağıdaki yazdıklarıma, CHP, MHP ve halkımızın biraz olsun kulak vermesini ve gerekli duyarlığı göstermesini istiyorum. Erdoğan Türk vatandaşlarından, bizden biri değildir. Bunu kendisi de, Türk sözcüğünü ağzına almamakla kanıtlamıştır. Olsa olsa Erdoğan, Gül gibi, başta ABD, yabancı ülkelerle işbirliği yapan bir Türk ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanıdır.

Deveyi Diken…

\"\"Utanmaz Adam vardı…
Efsane Gırgır\’ın efsane tipi.

Şerefsizin önde gideniydi…
Adı \”Şeref\”ti.

Oku oku, doyamazdık.

Ceyar çıktı sonra…
Karaktersiz karakter.
Haysiyetsizliğin bini bi para.
Kimi kayınbiraderle yatıyor.
Kimi enişteyi kazıklıyor.
Anında… Edirne\’den Ardahan\’a herkes tabelasını değiştirdi, \”Dallas kafe, Dallas kuaför, Dallas market\” yaptı.

Mükremin Çıtır.
Tirbişon.
Magandanın Feriştah\’ı…
İzlenme rekoru kırdı.

Halkımızdan en çok \”esemes\” alan, gelin oldu; damadı alkol komasından ölü buldular, kaynana\’yı \”şehit anası\” ilan ettiler… O kadar şarkı yarışması yapıldı, en çok kim sevildi? Esrarla yakalanan Bayhan! Dizide anne rolünü canlandıran çocuksuz kadın, yılın annesi… Çikita muz ve nane nane\’yle patlama yapan Ajdar, makine mühendisi iyi mi!

Polat Alemdar…
Ailemizin katili.
Geçenlerde bardan çıktı, polis evine kadar eskortluk yaptı. Ahali, mahkemelerle papaz oluyor, evladına illa Memati adını koyabilmek için… Üniversitede konferans verdiler, inim inim inledi salon, \”Türkiye sizinle gurur duyuyor\” diye.

Behlül\’e herkes hasta, adam yengesini düdüklüyor. Bir hafta anons yapıldı, \”Bihter\’e kocası tecavüz edecek\” diye, uzağa gitmeyeyim, benim valide bile misafirlikleri iptal etti, tecavüz sahnesini kaçırmamak için… Küçük Kadınlar\’da kızlar Allah ne verdiyse… Hanımın Çiftliği, Dallas\’ın Adana\’da geçeni… Yaprak Dökümü\’nde bir zilli gelin var, sanırım finalde kayınpeder Ali Rıza Bey\’le yatacak. Damat desen, dizi dizi, sülaleyi dizdi.

(Televizyonların ahlakını filan denetleyen RTÜK eski Başkanı\’nın kumarhane başkenti Las Vegas\’ta Porno Fuarı\’nda yakalandığı haberi çıktı bu arada… Eminim yalandır.)

Her kıstırdığını yalan dolan yatağa atan, genç kızların rüyası zetina dikiş makinesi değil miydi, Issız Adam? Organize İşler, alayı oto hırsızı… Yahşi Batı\’da Cem Yılmaz, bildiğin dolandırıcı.

Sporcularla ilgili belgesel yap mesela, kimse seyretmez… Pascal Nouma sahanın ortasında şortunu indirdi, televizyon yıldızı oldu, reklamı bile yapıldı.

Recep İvedik?
Öküzün önde gideni.
Gişe rekortmeni.

Uzatmayayım…
Sabahtan beri telefonlarımız susmuyor, \”Neden Mehmet Ali Ağca\’yı o kadar gösteriyorsunuz, göstermeyin\” diye… Onu göstermeyelim de, kimi gösterelim şekerim?

$9.50

New York\’ta bir bankanın önünde son model Rolls Royce otomobilinden inen adam, hızlı adımlarla bankaya girdi ve önüne çıkan ilk görevliye, bireysel kredi için başvuruda bulunmak istediğini söyledi. Görevli onu, müşteri temsilcisine götürdü. Adam, çok acele bir iş için Avrupa\’ya gitmek zorunda olduğunu ve bu nedenle bir hafta vadeli beş bin dolar krediye gereksinim duyduğunu söyledi. Müşteri temsilcisi kısa bir araştırma yaptıktan sonra:

  • Ticari ve mali sicilinizi inceledik. Bu krediyi almanız için bir engeliniz yok. Fakat bir konuyu belirtmeliyiz. Bizim bankamızla daha önce hiç çalışmamışsınız. Banka olarak sizi resmen tanımıyoruz. Bu nedenle, söz konusu krediyi verebilmemiz için karşılığında sizden bir teminat almak zorundayız.

Adam cebinden Rolls Royce\’un anahtarını çıkardı, bankanın müşteri temsilcisine uzattı:

  • Çok acelem var, uçağa yetişeceğim. Kapıdaki Rolls Royce\’umu teminat olarak alabilirsiniz.

Kredi işlemleri çok hızlı bir bicimde tamamlandı. Banka Rolls Royce otomobili bankanın garajına çektiler, adama da beş bin dolar krediyi verdiler. Müşteri temsilcisi, kişisel merakını gidermek için bir hafta boyunca özel bir araştırma yaptı ve bankalarının bu yeni müşterisinin çok büyük bir iş adamı ve çok büyük bir servet sahibi olduğunu öğrendi. Bir hafta sonra adam yeniden gelip, borcunun anaparası beş bin dolarla, bir haftalık faizi dokuz buçuk doları ödedikten sonra, müşteri temsilcisi bir türlü yenemediği merakının dürtüsüyle sordu:

  • Sizin çok büyük bir iş adamı ve çok büyük bir servetin sahibi olduğunuzu öğrendim. Yalnızca kişisel merakımdan soruyorum. Lütfen söyler misiniz, sizin için çok küçük bir miktar olan beş bin dolarlık krediye neden gereksinim duydunuz?

Adam hafifçe gülümsedi:

  • Siz de bana lütfen söyler misiniz? Böyle lüks bir otomobili, New York\’ta hangi kapalı garaja, bir hafta boyunca dokuz buçuk dolara bırakabilirsiniz?

Not: Para kazanmak sadece çalışma ve hırsla olmaz, zeka da gerekir…

Crabby Wife

The day after his wife disappeared in a kayaking accident, an Anchorage man answered his door to find two grim-faced Alaska State Troopers.

\”We\’re sorry Mr. Wilkens, but we have some information about your wife,\” said one trooper…

\”Tell me! Did you find her?\” Wilkens shouted.

The troopers looked at each other.

One said, \”We have some bad news, some good news, and some really great news. Which do you want to hear first?\”

Fearing the worst, an ashen Mr. Wilkens said, \”Give me the bad news first.\”

The trooper said, \”I\’m sorry to tell you, sir, but this morning we found your wife\’s body in Kachemak Bay.\”

\”Oh my God!\” exclaimed Wilkens. Swallowing hard, he asked, \”What\’s the good news?\”

The trooper continued, \”When we pulled her up, she had 12 twenty-five pound king crabs and 6 good-size Dungeness crabs clinging to her and we feel you are entitled to a share in the catch.\”

Stunned, ! Mr. Wilkens demanded, \”If that\’s the good news, what\’s the great news?\”

The trooper said, \”We\’re going to pull her up again tomorrow.\”

Mide İlacı Yok Soda Vereyim

\"\"\”Dünyanın en pahalı benzinini, dünyanın en pahalı elektriğini, dünyanın en pahalı doğalgazını kullanan ülke… Nasıl olur da, Avrupa\’nın en ucuz ilacını kullanabilir?\” diye sormuştuk.

Netice… İlaç yok.

Adı üstünde, eczane.
Bi çekidüzen verdiler…
Cenaze!

Kanser ilacı, bulantı kesici…
99 liraydı, 22\’ye düştü, yok.
İnsülinler yok.
Astım ilaçları yok.
Diyaliz ilaçları yok.
Tansiyon ilaçları yok.
Kemik erimesi ilacı, 88 liraydı…
21\’e düştü, bravo ama, yok.

Eskiden \”Paran yoksa öl\” denirdi.
Şimdi paran olsa da, hikâye.

Sadece ölümcül ilaçlar değil, doğumcul ilaçlar da yok… Tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olmaya çalışan anne adaylarının kullanmak zorunda olduğu hormon mesela, kolaysa bul.

Piyasanın yüzde 80\’i yerli sanayinin elindeydi, kasıtlı politikalar sonucunda, yabancının eline geçti. İstediği fiyatı alamazsa, vermiyor. Niye versin?
Söyledik size; mahalledeki eczacı, arkadaştır, abladır, ağabeydir… El âlemin ilaç üreticisi babamızın oğlu mudur?

Markette satılacaktı ya hani…

Bana sorarsanız, \”tansiyon hapı yok mu\” diye soran vatandaşa, \”istersen deterjan vereyim\” demeli eczacılar! Kemik erimesine karşı, calgonit.

Özetle.
Ortopediste gideceğine, çıkıkçıya giden zihniyetin eseridir bu… Tıp Festivali\’ni Merkez Efendi Camii\’nde mesir macunu dağıtarak kutlayan kafadır.

Tam gün yasasıyla doktorları hallettikten sonra, diş hekimleriyle hemşirelere de bi reform patlattılar mı, tamamdır.

Fenasi Bey

Hülya Avşar, Ruhi Su\’nun öldüğünü bilmiyormuş, televizyondan selam göndermiş… Ufak çapta bir magazin kıyameti koptu.
Ajda Pekkan\’ın bilip bilmediği ise, öğrenilemedi.
Bize ne canım? Kendilerine hangi profesyonel kadını örnek alacağını bilemeyip bocalayan kızlar ve de onların akıl hocaları düşünsünler.
Şarkıcı türkücü bunu yapınca sorun değil de, \”kültür-sanat servisleri\” yapınca rezillik çıkıyor.
\”Issız Adam\” filmi çok tutunca, filmin şarkısını söyleyen Ayla Dikmen\’i aramışlardı, televizyona çıkarmak için! Ayla Hanım\’ın yirmi yıl önce öldüğünü bilmeyenler, \”kültür- sanatçılar\”…
Hani iş yaşamında da \”halkla ilişkileeerci\” birtakım kızlar var ya, işte onlar gibi \”kültürsanaaatçılar\”…
Yuh. Gerçi biz \”kültürlü olmak için kitap okumak gerektiğine inanmıyorum\” diyen manken hanımlar da gördük ama onlar bir yayın kuruluşunda gazetecilik yapmıyorlardı ki…
Dün Melih Aşık anlatıyordu, Kıbrıs\’ta Rum faşistleri tarafından şehit edilen merhum gazeteci ağabeyimiz Adem Yavuz, bir dönem TRT\’nin kültür-sanat servisinde çalışmış.
Orada bulunan bazı kişilerin zır cahil olduklarını kanıtlamak için telefonu açıp açıp sorarmış:
\”Ahmet Haşim çekime gelecekti, geldi mi?\”
\”Hayır efendim, henüz gelmediler.\”
\”Tevfik Fikret canlı yayına çıkacaktı, nerede bu adam?\”
\”O da yok efendim, gelmedi.\”
\”Nâzım Hikmet geldi mi peki?\”
Ancak o zaman anlarmış telefondaki eşek, kendisiyle dalga geçildiğini…
Vallahi bunu biz de yapardık… Eski kitap fuarında… Eski dediğim, fuarın Tepebaşı\’nda kurulduğu, henüz dağ başına gitmemiş olduğu yirmi iki yıl öncesi…
Telefon santralına bakan, aynı zamanda \”anons\” da yapan kızcağızlar vardı.
Onlara gidip gidip isim yazdırırdık… Az sonra hoparlörden bangır bangır:
\”Sayın Yahya Kemal Beyatlı… Lütfen telefona!\”
\”Sayın Abdülhak Şinasi Hisar… Lütfen telefona!\”
\”Sayın Orhan Kemal… Ziyaretçiniz var efendim!… Sayın Kemal Tahir bekliyorlar, lütfen resepsiyona!\”
Ya da büsbütün kara mizah… En vesveseli arkadaşa yazılı bir not bırakıyorduk, iletiyorlardı… Şuna benzer bir şey: \”Sayın Hilmi Yavuz… Sayın Cahit Sıtkı Tarancı aradılar… Kendileri fuara gelememişler, en kısa zamanda sizi yanlarına bekliyorlar.\”
Gene de kibarlık ettik, kızlara Fenasi Bey\’in adını vermedik. Onu yapan hergeleler de yok değildir çünkü.
Siz Fenasi Bey\’i bilir misiniz? Soyadı Kerim\’dir.
Bu beyi adıyla soyadıyla telefona çağırın, bakalım ne çıkacak?
Bazı gazeteci kızları galiba bu Fenasi Bey\’le tanıştırmak gerekiyor, nikâhta keramet vardır, belki zihinleri açılır.

Genelev

Küçük kasabanın birinde, bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, arazisi üzerine bir genelev inşa etmeye başlamış. İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler, ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar. Tüm cemaatin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde bu genelev için hergün beddua etmekten öteye geçememiş. İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala, her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesi sonucu genelev yerle bir olmuş. Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler, ancak genelev sahibi adam, cami imamının ve cemaatin direk veya indirek olarak bu hasardan sorumlu oldukları iddası ile camiye karşı tazminat davası açmış. Cami imamı ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler, Bu olayın kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını da kabul etmemişler. Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkemeye günü geldiğinde hakim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp:

  • Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum.

demiş.

  • ….Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var. Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir genelev sahibi, diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan bir imam ve cemaati!..

Seninkini Arayalım

İki adam Akmerkez \’de eşlerini kaybetmiş, hararetle arıyorlarmış. Ortada koşuşturup dururlarken birbirlerine çarpmışlar.

  • Ne oluyor birader?

demeye kalkışmış birisi…

  • Kardeş kusura bakma, karımı arıyorum.
  • Sen de benim gibi karını mı kaybettin? Ben de arıyorum…

İçlerinden birinin aklına bir fikir gelmiş..

  • Arkadaş, madem ikimizde karılarımızı arıyoruz, karılarımızın tiplerini birbirimize tarif edelim. Ayrı ayrı yerlerde aramaya başlayalım, eğer rastlarsak saat 4 \’te McDonalds \’ın önüne gitmesini söyleriz..

Diğer ada tamam demiş ve tarif etmeye başlamış..

  • Karım sarışın, mavi gözlü, 1.75 boyunda, 60 kg ağırlığında, topuklu beyaz ayakkabı ve kırmızı bir mini elbise giyiyor.. Seninki?
  • Siktiret benimkini, seninkini arayalım!!!

Üçüncü Dünya Savaşı Türkiye\’den Çıkabilir

Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı. Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeye gidiyor. Cumhuriyet boyunca suren \”kültürel bölünme\”. Bu artık iyice keskinleşti.

Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısı önünde çıkaran, kadınları başı örtülü, erkekleri sokağa pijamayla da çıkabilen, erkek çocukları kahveye giden, kız çocukları tam bir baskı altında yaşayan, türkü ile arabesk arası bir müzikten hoşlanan, futbol izleyen, belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş, hiç karı koca birlikte yemeğe gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli, kalabalık, bir kitle var. Diğer yanda ise Kız Lisesi-Kolej yelpazesinde eğitim görmüş, en azından bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dans etmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okuyan, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızlarının flörtüne göz yuman, Kadınları modern görünümlü, Şarabın kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada içki içebilen, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da, Batı standartlarına yakın bir grup var.

Bu iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk. Onları, Batı\’daki sınıflar arasında ortak zevk alanları yaratan kilise müziği, dini resimler, İncil\’in sinemalara bile yansımış hikayeleri gibi birleştirici kültürel zeminler yok. Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden çok farklı. Hatta birbirine düşmanca. Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış. Simdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar. Ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artık. İkinci grup ise azınlıkta. Ve artik bir daha secim kazanma ihtimalleri yok. Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor. Daha Batılı olan \”ikinci grup\”, Batı\’nın siyasi değerlerini kabul ederse bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için git gide Batı\’ya ve Batı\’nın demokratik değerlerine düşman oluyor. Yaşam tarzı olarak Batı\’ya düşman olan kesim ise iktidarı ancak Batı\’nın kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için Batı\’yla iliksileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor. Bu kültürel parçalanmada \”ordu\” önemli bir role sahip. Eğer, birinci grubu desteklerse ve Batı\’nın demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek. Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor. Bu iki grup siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar.

Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artik, Anadolu\’da üretim yapıyor, \”devletle\” arası iyi olmadığı için malını diş dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor. İkinci grup ise parasal olarak da kuvvetli değil artık. Mevcut iktidarın da baskısıyla giderek ekonomik kazanımlarını kaybediyor.

Dış dünyayla iş yapan, dışarıdan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiye\’nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entelektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri. Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kimsi ikinci grubun arkasında. İkinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından şimdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.

Cumhurbaşkanı seçimi kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu. Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor. Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor. Cuntalardan söz ediliyor. Peki, darbe olursa ne olur? Yaşam tarzı Batı\’ya daha yakın olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Batı\’nın desteğini kaybeder. Avrupa buna kesinlikle karşı çıkar.

Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu politikalarını desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında. Ama Amerika\’nın önünde de ciddi bir engel var. \”Demokrasi getireceğim\” diye Irak\’ı işgal eden bir ülke, dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiye\’deki \”darbeyi\” niye desteklediğini açıklayamaz. Ve Irak faciasından sonra ikinci bir \”zorlamayı\” gerçekleştirecek gücü yok. İstese de istemese de darbeye karsı çıkacak.

Silahını ve parasını Batı\’dan alan bir ordu ve ülke, Batı\’dan koptuğunda ne yapacak?

Sanırım uzun zamandır bunu düşünüyorlar ve korkarım bunun cevabını buldular. Türkiye\’de darbe olursa, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş yeni bir oluşumla karsılaşacak dünya. Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve İran\’la ortaklık kurmak isteyecek. Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak. Rusya\’yla İran\’ın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç, Türkiye\’yi ayakta tutmaya yeter. Ama Rusya-Türkiye-İran bloğu dünyanın bütün dengelerini değiştirir. Ortadoğu\’nun kontrolünü tümüyle ele geçirir. Avrupa\’yı küçük kıtasına hapseder. Kafkaslar\’ı, Afganistan\’ı, Pakistan\’ı kendi gücüne katar. Müslüman dünyayla yakin bir iliksi kurar. Petrol kaynaklarına egemen olur. Çin\’le işbirliği yapabilir. Bu gelişme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya\’dan oluşan \”Batı\”nın dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir biçimde azaltır. Yeni blok asker, enerji ve para açısından çok güçlenir. Böylece, Türkiye\’deki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol açar. Eğer Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar.

\”Asla böyle bir şey olmaz\” diyebilirsiniz… Niye olmayacağına dair elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin. Ama, ya olursa… Ki bana çok mümkün geliyor. O zaman ne yapacaksınız? Bugün Türkiye\’de kamplaşan ve bölünen insanların da… Türkiye\’yi Avrupa dışına itmeye çalışan, eski bir imparatorluk olmanın bir yanıyla çok görkemli, bir yanıyla çok zayıf mirasına sahip olan bir ülkeye küstahça davranan, işbirliği yerine \”baş öğretmenlik\” yapmaya kalkan Avrupa\’nın da… Türkiye politikasında \”ikili\” oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan Amerika\’nın da… Bu senaryoyu bir düşünmesini isterim doğrusu.

Türkiye\’de yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil. Hiç unutmayın ki ilk dünya savası tek bir tabancanın patlamasıyla başlamıştı.

Türklüğü Bitireceğiz

\"\"AKP\’li Bahçekapılı, yeni hedeflerini böyle açıkladı

İktidarın PKK açılımıyla atbaşı götürdüğü \’Türklüğü yok etme planı\’nı, AKP Grup Başkanvekili Ayşenur BAHÇEKAPILI deşifre etti: Anayasayı değiştireceğiz ve vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. Yoksa demokratikleşmeyi yapamayız. Vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes kendi etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak \”Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım\” diyecek. İşte bu, sorunu çözer.

ABD\’nin araştırma diye yayımladığı raporla Türklüğe karşı girişilen alt yapı hazırlığı ortaya çıkmış, gazeteniz YENİÇAĞ gelinmek istenen noktayı 27 Ağustos\’ta bu başlıkla duyurmuştu.

ABD\’nin raporu açılım oldu!

ABD\’de yayımlanan her rapor \”açılım\” olarak Türkiye\’ye dönmeye devam ediyor. Atlantik Düşünce Konseyi\’nin hazırladığı Kürt raporlarından sonra, ABD\’deki Starford Üniversitesi\’nin geçen ağustos ayında yayımladığı araştırmada açılım olarak dönüyor. Üniversitenin \”Türkiye\’de Türkler değil, genlerinde Arap, Slav, Yunan, Yahudi ve Berberilere ait karışık kodlar taşıyan insanlar yaşıyor\” iddiasının ardından, iktidar \”Türklüğü\” Anayasa\’dan çıkarma planları olduğunu itiraf etti. Taraf gezetesinden Neşe DÜZEL\’e konuşan AKP Grup Başkanvekili Ayşenur BAHÇEKAPILI, PKK açılımının anayasa değişikliğiyle sonuçlanacağını ifade etti.

\’Vatandaşlık tanımı değişecek\’

Bahçekapılı, \”Vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes kendi etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak \’Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım\’ diyecek\”. Bahçekapılı, bu açıklamalarının ardından Neşe DÜZEL\’in sorusuna \”Yani Vatandaşlıktaki \’Türklük\’ tanımı kalkacak öyle mi?\” sorusuna \”Tabii. Yoksa demokratikleşmeyi yapamazsınız\” diye karşılık verdi. Bahçekapılı\’nın deşifre ettiği \”Türklüğü bitirme planına\” muhalefetten sert tepki geldi. MHP Kastamonu Milletvekili Mehmet SERDAROĞLU demokratikleşmek için Türklük tanımının ortadan kaldırılmasına yönelik AKP hükümetinin Anayasa değişikliği yapmasını abestle iştigal olarak yorumladı. Serdaroğlu, \”Fazla söze gerek yok. Daha ağır bir ifade varsa onu kullanayım\” dedi.