Sabahattin

\"\"Boğaz\’daki restoranlarda bi levreğe 500 lira ödeyip, sırtını Boğaz\’a dönerek oturan öküzler var bu ülkede… O nedenle, üç tarafımız denizle çevrili olmasına rağmen, ahalinin çoğu yüzme bilmez. O nedenle, denizi olmayan ülkeler dünya yelken şampiyonu çıkarırken, dünyanın en güzel midye dolmasını denizi olmayan, benim canım Mardinlilerim yapar.

İşte bu nedenle, Erzurum\’da başlayan Üniversite Kış Oyunları\’nı çok önemsiyorum. \”Milat\” olarak görüyorum. Çünkü, papağan gibi tekrar edilmesine rağmen, zannedildiği gibi \”zengin sporu\” filan değildir. Hatta, iddianın aksine, zenginlerin yapamadığı spordur!

Kanıt mı?

Açılış töreni yapıldı, ay-yıldızlı bayrağımızı Sabahattin Oğlağo taşıdı. Alaskalı eskimo gibi soyadı var ama, Muşlu o… Adını ilk defa duyanlar \”afferin çocuğa şekerim\” diyecek, eminim… Halbuki boru değil, 2002 Salt Lake City, 2006 Torino, 2010 Vancouver, üç olimpiyata katıldı. Çocuklarımızı spora yönlendiren Muş Valiliği\’nin mucizesi, kayaklı koşuda rakipsiz Türkiye şampiyonu, Atatürk Üniversitesi Spor Akademisi öğrencisi o.

Atatürk Üniversitesi… İkinci kanıtım.

Türkiye\’de 156 üniversite var, milli takımda sadece 35 üniversiteden sporcu bulunuyor, 121 üniversitenin \”üniversite oyunları\”yla alakası yok maalesef… En çok katkı sağlayan ise, 23 sporcuyla, Atatürk Üniversitesi… Öğrencilerin gelir durumu, şehrin ekonomisi,üniversitenin imkânları bakımından sıralama yapsak, herhalde bu 156 üniversite arasında 100 küsuruncu sıralarda gelir. Ama \”zengin sporu\” zannedilen milli takımda, en başta.

Ha, denebilir ki, Erzurum\’da dağ var, kar var, ondan… Kardeşim, karlı dağın kralı Kayseri\’de var, şahane tesis var, biri Abdullah Gül adıyla, dört tane de üniversite var. Ama, milli takımda numunelik, bi sporcu bile yok ordan… Kayak bilmeyen Abdullah Gül, üçüncü kanıtım.

Tekirdağ\’ın adı dağlı ama, doğru dürüst dağı mağı yok, en yüksek rakımlı yeri, Çankaya Köşkü\’nden bile aşağıda… Buna rağmen, Namık Kemal Üniversitesi\’nden hiç olmazsa bir tane milli sporcusu var, artistik patende, ismi Damla… Damlaya damlaya göl olur elbet.

Kocaeli Üniversitesi\’ni kutlamak gerek, tek başına 17 sporcusu var milli takımda… En çok sporcu gönderen şehir, başkent; Hacettepe\’den 10, Gazi\’den 7, Ankara Üniversitesi\’nden 6, Bilkent\’ten 5, ODTÜ\’den 4, Atılım\’dan 1, Ufuk\’tan 1, toplam 34… En çok üniversiteden sporcu gönderen şehir İstanbul; Bilgi\’den 12, Aydın ve İstanbul Üniversitesi\’nden 2\’şer, Boğaziçi, Galatasaray, Koç, Sabancı, Marmara, Okan, Haliç ve Doğuş\’tan 1\’er, 24 sporcu…

5 bin yıllık tarihi boyunca yapılabilmiş en büyük kardan adamı sadece 5 milimetre boyunda olan İzmir\’imi ayıplamıyorum haliyle… Hiç olmazsa, artistik patene bir sporcu göndermeyi başaran Dokuz Eylül Üniversitesi\’ni tebrik ediyorum. Malum, biz çipurayız… Kış sporlarının daha çok, müzik eşliğinde sıcak şarap, sucuk-ekmek tarafıyla ilgileniyoruz.

Eskişehir Anadolu\’dan 9, Kars Kafkas\’tan 7, Polis Akademisi, Uludağ, Açık Öğretim ve Niğde\’den 3\’er, Kastamonu\’dan 2, Bolu İzzet Baysal, Sivas Cumhuriyet, Van 100\’üncü Yıl, Kuzey Kıbrıs Doğu Akdeniz, Ağrı İbrahim Çeçen ve Aksaray Üniversitesi\’nden 1\’er…

Ayrıca, ABD\’de okuyan 5, Kanada, İngiltere, Fransa ve Ukrayna\’da okuyan 1\’er sporcumuz var milli takımımızda.

Evet, mutlaka rezaletler yaşanacaktır organizasyonda… Elektrikler kesilecek, yarışmalar yarım kalacak, hakemler soyulacak, pistlere giren adamlar kayakçılarla çarpışacaktır, çığ bile düşmesi muhtemeldir… Dünyanın en iyisini yaptık ayaklarıyla dikilen tesislerde kaç paralık voli vurulduğu, hangi bademlerin köşeyi döndüğü elbette ortaya çıkacaktır.

Ancak, milattır.

Kış sporları, zengin sporu değildir.
Biraz merak, yeterlidir.
Başta futbol manyağı basınımız, tüm Türkiye\’nin… Muşlu Sabahattin\’in taşıdığı bayrağın peşinden gitmesini diliyorum.

Dönek Döndü

\"\"Sekiz yıl geçti…
Tam sekiz yıl sonra, Türkiye\’nin başına ne geldiğini anladılar da AKP\’nin yaptıklarından endişelenmeye başladılar ve döndüler dönekler…
Sekiz yıl…
Sekiz yılda çocuklar yürümeyi, konuşmayı, kendi başlarına çiş yapmayı, okumayı, yazmayı, istemeyi, düşünmeyi, anlamayı öğreniyorlar…
Leylekler sekiz kez şaşırmadan gidip-döndüler…
Cansız toprak tam sekiz kez canlandı da ürünler verdi; bakliyattan hıyara kadar…
Ayılar tam sekiz kez kış uykusundan uyandılar…

Dönek?..
Sekiz yıl dincilerin eteğine yapışıp gittikten… İktidardakilerin yaptıkları yıkımı görmezlikten geldikten… Her Allah\’ın günü yaşanan hukuk dışı, çağdaşlık dışı, ahlak- dışı rezaletlere methiyeler dizdikten sonra…
Dönek döndü…

Bu arada ne oldu bakın:

  • Devletin tüm sivil kurumları tarikatın eline geçti…
  • Yargı içindeki karşı yapılanma anayasa değiştirilerek tamamlandı…
  • HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay bitti…
  • Büyük medyada karşı görüş silindi…
  • Üniversiteler, YÖK-MÖK gitti…
  • Askerler sindi…
  • Yandaş sermaye tüm sektörlerde öne geçti…
  • AB yattı…
  • Umutlar Araplara bağlandı…
  • Anadolu\’da büyük dinci-muhafazakâr dönüşüm sağlandı…

Kısacası, o bildiğimiz Cumhuriyet Türkiye\’si tükendi…
Dönüp bakın, sokakları dahi değişti buraların…

Şimdi uyandı dönek…
Tam sekiz yıl sonra…
Şu yukarıdaki büyük istila dönek sayesinde sağlandı aslında… Onun dünyanın ve toplumun gözüne tuttuğu örtü, gizli-saklı amaçlara sağladığı perde altında gerçekleştirildi…
En öne onu koydular, kervan yürüdü…
Ve iş işten geçtikten sonra…
Haberler geliyor:
\”Dönek döndü…\”

Danıştay\’dan Dönmezse Çemberden Döner

\"\"\”Hayır diyen darbecidir\” diyen Başbakan, suçsuz bulundu… \”Evet diyen gaflet içindedir\” diyen Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Tansel Çölaşan, suçlu bulundu.

PKK\’yı buyur edip halay çektirdiler. Hizbullah\’ı sokağa salıp halay çektirdiler. Anne-babasıyla yemek yiyen bebeleri sigaya çekip, gözaltına almaya kalktılar.

(İmza vermeye gelmeyen domuz bağcılara bir hafta dokunmadılar, hepsi vınn… Efendi gibi her sabah imza vermeye geleni, demek ki suçlu bu diye, operasyon yapıp tutukladılar.)

Cep telefonundaki numaraları \”delil\” kabul edilip, hapse tıkılan teğmenin cep telefonuna, bizzat polis tarafından, dinci terör örgütü üyesinin cep telefonu rehberinin monte edildiği ortaya çıktı. Teğmen 29 aydır içerde… \”Suç delili\” rehberin sahibi olan kişi, dışarda.

(Son durum şu: Kurucusu olduğu iddia edilen Ergenekon örgütünün kurulduğu tarihte ilkokul üçüncü sınıfta olduğu için… Henüz 9 yaşındayken, devleti yıkmak için, 85 yaşındaki İlhan Selçuk\’un yardımcısı olamayacağı için… Terörist denilen \”kaynana\”sına kısa mesaj atmış gibi görünmekle beraber, aslında \”bekâr\” olduğu için… Zaten \”delil\” kabul edilen telefon numaralarının da yalan olduğu ortaya çıktığı için… Tutukluluk halinin devamına!)

Deveyi havuduyla götür, serbest.
Islık \”çal…\”
Suç.

Ağzını burnunu kıran, kafasına tabanca dayayıp, baltayla tehdit eden kocasına karşı koruma isteyen kadıncağızın talebi reddedildi… Delik deşik ederek öldürdü manyak herif, göğsünden girip sırtından çıkan 26 santimlik kasap bıçağının \”öldürücü olmadığı\”na karar verildi.

Haliyle diyorsunuz ki…
Nasıl oluyor da oluyor?

Şöyle oluyor…
Adliye\’ye zabıt kâtibi almak için çağrı yaptılar, binlerce üniversite mezunu işsiz başvurdu, sınavı geçen adayların mezurayla boyunu ölçtüler, 1.75\’ten kısa olanları elediler!

1.75 zabıt kâtibi
1.85 savcı
1.90 hâkim
Yargıtay Başkanı Tanjeviç
Danıştay 12 dev adam

Şaka bir yana, başbakanımızın bu boyla özel yetkili savcı olması normal de…
Adalet Bakanı\’nın bu şartlarda değil zabıt katibi, mübaşir olması bile imkânsız yani.

Seks

\"\"Cumhuriyet seks\’enyedi yaşında.
Seks\’enbir şehrimiz var.

Yasama organı
Yürütme organı
Yargı organı
En az üç yani.

Anayasa madde seks\’en…
Milletvekili tarifi.

Seks\’en şehirden vekil çıkardı AKP.
Seks\’enbirinci Tunceli\’den ne çıktı?
Yüzde seks\’enbir hayır.

Zaten, niye gitmiştik sandığa?
12 Eylül seks\’enden.

Hakkındaki dava sayısı seks\’endört.
Başbakan muhalefete seslendi…
Benim boyum bir seks\’en beş.

Bakan\’a cetvel hediye ettiler hemen.
Seninki kaç santim?

Elektriğe bir yılda yüzde seks\’en, emekliye bir yılda seks\’en lira zamcık yapıldı. Sigara tüketimi yüzde seks\’en bir arttı. Seks\’en iki bin ithal koyun geldi. Erbakan seks\’en dört yaşında genel başkan oldu. Tohumun yüzde seks\’en beşi dışardan… Türkiye insani gelişmede seks\’en altıncı sırada… Ahalinin yüzde seks\’en yedisi kan grubunu bilmiyor. Öğretmenlerin yüzde seks\’en sekizi borç batağında… Dayak yiyen kadınlarımızın oranı yüzde seks\’en dokuz.

Kafamıza takılan numara olduğunda güzel güzel 118\’i arıyorduk… Durup dururken n\’aaptı bu arkadaşlar? 118 seks\’en… E fındığı da viagraya çevirip, aganigi naganigi yapmışlardı zaten.

Geçen yıl 41 tane mesir macunu kapan Bülent Arınç, bu yıl rekor kırdı, 120 tane kaptı, \”Nasıl anlatacağımı bilemiyorum, mükemmel bi şey, bize bu heyecanları yaşatanlara teşekkür ediyorum\” dedi…
Sonra da, CHP milletvekiline ikram etti, \”Sizin ihtiyacınız var\” dedi.

Sahi, neydi bunların şarkısı…
Bana her şey seni hatırlatıyor!

AKP\’lilerin İlacı İki CHP\’li

\"\"MECLİS\’te zaman zaman ilginç tartışmalar yaşanır. Milletvekilleri birbirine ağır suçlamalar yöneltirler.

Ama bir süre sonra söylenen sözler Meclis\’in har gürü içinde unutulur.
Bugüne kadar iktidar partilerinin damarına basan muhalefet milletvekilleri çok oldu.
Onların eleştirileri nedense iktidar grubunu çok kızdırır, laf atmalar olur.
Kürsüdeki hatibin de istediği zaten budur, hemen eleştiri dozunu artırır.
Bazen iş çığırından çıkar, tartışmalar küfürleşmeye, yumruklaşmaya kadar gider.
Bu dönemde de AKP\’lileri kızdıran iki CHP\’li milletvekili var.
Onlar ne zaman kürsüye çıkıp konuşsalar AKP\’lilerin nedense tüyleri diken diken oluyor.
Bunlardan biri CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, öteki de Yalova Milletvekili Muharrem İnce.
Hem İnce, hem Genç sözlerini esirgemeyen iki milletvekili.
Eleştirilerini öyle dolanarak değil, damardan yapıyorlar.

Kamer Genç ağırlıklı olarak yolsuzlukları dile getiriyor, ayrıca iktidarı laik demokratik cumhuriyete karşı politikalar yürütmekle suçluyor.
Bu suçlamaları yaparken de lafını hiç esirgemiyor.
Kamer Bey yıllardan beri söyleyeceğini direkt dile getiren bir milletvekili olduğu için iktidar karşıtı insanlar tarafından çok seviliyor.
Nereye gitse büyük ilgi görüyor. CHP toplantılarında en fazla alkışı o alıyor.
Halk, içinde biriken kızgınlığı seslendirdiği için Kamer Bey\’e sempati duyuyor.
Bu nedenle Tunceli halkı ister bir partinin listesinden girsin, ister bağımsız aday olsun Kamer Bey\’i hiç tereddütsüz parlamentoya gönderiyor.
Onun kendi sesleri olduğunu biliyorlar.

Muharrem İnce de öyle… Kürsüde gerçekleri hiç çekinmeden dile getiriyor.
O nedenle AKP grubundan büyük tepki görüyor ama o buna aldırmıyor ve söyleyeceklerini net olarak seslendiriyor.
Muharrem Bey\’in yıldızı geçen yıl 25 Aralık günü Meclis\’te yaptığı konuşma ile birden parlayıverdi.
Yaptığı konuşma öyle bir ilgi ile karşılandı ki, bütün internet siteleri bu konuşma ile doldu taştı.
İnce\’nin konuşmasını yüz binler okudu. Konuşmanın en çarpıcı bölümü şöyleydi:
\”… 2002\’de AKP iktidara geldiğinde, ilk işiniz gömlek değiştirmek oldu, sonra sakallarınızı kestiniz, ciplere bindiniz, orman içi villalarınızdaki havuzlarınızda yüzmeye başladınız. Habur\’da teröriste kibar,Ankara\’da işçiye gaddar oldunuz. Silivri\’de faşist hukuk, Silopi\’de liboş hukuk, Deniz Feneri\’nde işleyen hukuk düzeni icat ettiniz…\”
Bu konuşmadan sonra Muharrem İnce hem AKP\’ye karşı olan insanların, hem de partisinin yıldızı haline geldi.
Şu anda CHP\’nin grup başkanvekili.
Geçtiğimiz günlerde önce İçişleri Bakanı Beşir Atalay, sonra da Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ile söz düellosuna girdi.
İnce\’nin sinirlerine son derece hâkim olması tartıştığı kişileri iyice kızdırıyor ve onları yanlış yapmaya zorluyor.
Beşir Atalay tartışma sırasında kendini tutamayıp İnce\’yi yalancılıkla suçladı.
Daha sonra \”Kimseyi rencide etmek gibi bir amacım yok. Görüşmeler içinde sürçü lisan olabiliyor\” dedi.
Çubukçu ise o kadar sinirlendi ki, arkadaşları kendisini sakinleştirmek zorunda kaldı.
Meclis tartışlarında en büyük hüner insanın sinirlerine hâkim olabilmesidir.
Bunu yapamayanlar daima zor durumda kalırlar.

Soyadı Gibi Yerli Marka Otomobil

\"\"Patronlara sipariş veren Başbakan, \”Soyadınız gibi yerli marka otomobil yapın\” dedi.

Bertaraf olmak istemem ama, \”soyadı gibi yerli\” marka otomobilimiz zaten var.

Üstelik, bizim Başbakan, başbakan olduğundan beri var.

Alman otomotiv devi Volkswagen, sekiz sene önce, bir milyar Euro yatırım yaparak, çok çocuklu aileler rahat rahat sığıp turlasın diye, geniş, ferah bi model tasarladı. Adını da tour kelimesiyle, önceki modeli Sharan\’ı birleştirip, \”Touran\” koydu. Devasa bütçeli uluslararası reklam kampanyaları hazırladı. Tam bangır bangır piyasaya sürecekti ki… Zırrr, telefon!

  • Alloo, Volkswagen mi?
  • Evet, buyrun.
  • Touran çıkıyormuş.
  • Evet, çıkıyor.
  • Zor çıkar hemşerim.
  • Nası yani?
  • Touran benim!

Arayan, Mehmet Turan\’dı.

Henüz çocukken, 1972\’de ailesiyle Almanya\’ya göçen, dil sorunu yüzünden okuyamayan, çıraklıktan başlayıp Hamburg\’un arka sokaklarında tamirhane açan, Konyalı Mehmet Turan.

Kendi çapında vites mites gibi bi şeyler geliştirmiş, kimse kapmasın diye de, 2000 senesinde Alman Patent Dairesi\’ne başvurup, soyadını tescil ettirmişti… Hem de, sağlam olsun diye, sadece Turan\’ı değil, Touran, Tuoran, Turoan, Toruan gibi versiyonlarını da bağlamıştı.

Volkswagen\’in yönetim katına adeta bomba düştü. 22 dakika sessizlik oldu! Yedişer tane diploması olan CEO\’lar, müdürler 22 dakika birbirine baktı… Galiba ayvayı yemişlerdi.

Avukatlar inceledi.
Galiba\’sı fazlaydı.

Düşündüler, taşındılar, çok uyanıklar ya, isim hakkından vazgeçmesi karşılığında beş bin Euro teklif ettiler, bir de hediye duvar saati gönderdiler; saat başında kuş çıkıyordu içinden… Bizim Mehmet, saftirik ya, pek beğendi teklifi, hediye saati tamirhanenin duvarına astı, teşekkür olarak \”Touran\’ı piyasaya çıkaranı oyarım\” içerikli mahkeme kararını gönderdi!

Avukatlar inceledi.
Oyar…

Volkswagen\’in yönetim katı ilk şoku atlatmıştı. Bu sefer 12 dakika sessizlik oldu.

Uzatmayayım…
370 bin kişi çalıştıran, 300 milyar Euro değerindeki Alman gururu, diz çökmek zorunda kaldı. Altı sıfırlı olduğu öne sürülen çeki verdiler kuzu gibi, hem helallik aldılar, hem isim hakkını.

\”Soyadı gibi yerli\” marka otomobilimiz var yani O

(Alman\’ın elinden çatır çatır patenti alan Türk zekâsından devletin haberi olmazsa… Alman\’ın çıkıp İstiklal Marşımızın patentini almasına şaşmamak lazım sanırım!)

Ha diyorsan ki, yerli soyadından değil, yerli üretimden bahsediyoruz… Bordrolu işçiyi yolunacak kaz görürsen, ahaliyi dünyanın en pahalı benziniyle gezdirirsen, gümrük duvarını ardına kadar indirip, vergileri köküne kadar bindirirsen, el arabasına binmediğine şükret.

Aman Haberal\’ı Sıkı Tutun Ha

\"\"Neymiş efendim…
Yanlış bacağı kesmişler.

Kardeşim… Hükümetimizi dinleyip \”aile hekimi\”ne gideceğine, el âlemin hekimine gidersen olacağı bu, tanıyamamıştır bacağı… Ben mesela her ihtimale karşı işe gelmeden uğradım aile hekimime, \”Bak arkadaş, bu sağ, bu sol, sonra karıştırdım filan anlamam, ona göre!\”

(Bu tür haberler olduğunda, her nedense \”kasap gibi doktor\” başlıkları atılır. Halbuki, bonfile isteyene pirzola, biftek isteyene incik vereni görmedim bugüne kadar… Bunlara kasap demek, kasaplara hakaret.)

Frankeştayn\’ı serbest bıraktıkları gün, taksitle böbrek satan arkadaşları yakaladılar bu arada… Garibandan tiko para 5 bine alıyorlarmış, peşin fiyatına vade farksız 25\’e satıyorlarmış.

E organ\’izasyon taksitle olunca…
Ceset de bonus\’lu oluyor haliyle.

Abisini morgdan alan vatandaş, son bir kez yüzünü görmek için kefeni araladı ki… Rahmetlinin yanına, bi tane kadın bacağı, bi de bebek cesedi koymuşlar. Meğer rahmetlinin bacağı daha önce diz altından kesilmiş… Onu kalçaya kadar tamamlamışlar, bebek ekstra.

DNA testi yapacaklarmış iyi mi…
Adama kadın bacağı takıp, bebek monte etmişler, hâlâ kromozomda molekül arıyorlar!

(Buna benzer hadise, Haydarpaşa Numune\’de yaşanmıştı. Kadının biri vefat ediyor, hastabakıcıya veriyorlar, morga götür diye… Asansöre biniyor, peşinden sedyeyi çekiyor, en alt kattaki düğmeye basıyor. Bismillahirrahmanirrahim, kadın ayağa kalkmaya başlıyor. Hem de öyle böyle değil, tavana kadar dikiliyor… Meğer, rahmetlinin saçı asansörün kapısına sıkışmış… Hastabakıcı kafayı yedi tabii, rapor verip emekliye sevk ettiler, son gördüğümde kapıda ayakkabı boyacılığı yapıyordu. Sonra n\’ooldu bilmiyorum.)

Neyse… Allah\’tan Profesör Haberal\’ın hastane odasını gece yarısı bastılar da, memleketin sağlığını koruma altına almış oldular… Ki, maazallah bi fenalık yapmasın ordan.

CMYLMZ Nostradamus

\"\"Cem Yılmaz büyük adam arkadaş…
Türk Telekom Arena reklamında \’Akustiğe bak\’ dedi…
300 kişi ıslıkladı, on bin gibi ses çıktı…

\’Saha alttan ısıtmalı\’ dedi…
Gerçekten birilerinin altı ısındı açılış gecesi…

\’Çizgiden çıkmamak lazım\’ dedi…
\’Protesto yapan Galatasaraylıların babaları belli değil\’, \’Kim yaptı lan o stadı size. Geri zekalı kuş beyinliler\’ gibi çizgi dışına çıkıldığında neler olabileceğini bize gösteren açıklamalar okuduk…

\’Stadımızın altın anahtarını veriyoruz\’ dedi…
Başbakan \’Anahtar TOKİ\’de. Daha vermedik, anlaşmalar daha yapılmadı\’ açıklaması yaptı…

\’Mekan oynatıyor\’ dedi…
Mekanın sadece oynatmadığını, ıslıklattığını, yuhalattığını gördük…

\’Çıkarken ışıkları kapatın bir zahmet\’ dedi…
Daha girer girmez ampulleri kapatmak istedi seyirci…

Bir tek eksik var yalnız. bayrak direğiyle ilgili kehaneti gerçek olmadı.
Orada da bir tek zamanlamayı tutturamadı.
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı protesto ile ilgili soruşturma başlatmış. Sorumluları bulup cezalandıracakmış…
Kamera görüntülerini inceleyerek korner direğinin nereye gideceğini bulmaya çalışıyorlar yani…
Hep söylüyorum…
Cem Yılmaz büyük adam…

İleri Demokrasi

\"\"\”Avanta kömür\” muamelesini ıslıklayan taraftarı para cezasına çarptırıp, bi daha stada sokmayacaklarmış… Halbuki, para cezasına çarptırılıp, stada sokulmaması gerekenler başkaları!

Çünkü…

New York\’un \”demokrat\” valisi var, Obama\’nın has adamı, David Paterson… Bu vali, beyzbol efsanesi Yankees\’in taraftarı… Geçen seneki final maçını, en faça koltukta seyretti.

Gel gör ki, \”şerefsiz\” New York Post Gazetesi, merak eder, Yankees Kulübü\’nü arar, Vali\’nin kaç bilet aldığını, parasını ödeyip ödemediğini sorar. ABD bizim gibi \”ileri demokrasi\” ülkesi olmadığı için, \”kabile devleti\” olduğu için, \”Sana ne lan\” diyemezsin, cevaplayacaksın.

Yankees Kulübü, Vali\’ye beş tane bilet verildiğini, parasının ödenmediğini açıklar. Niye ödenmemiş? \”Resmi görevli\” olarak geleceği bildirilmiş, resmi görevliden para alınmıyor.

Gel gör ki, \”haysiyetsiz\” New York Post Gazetesi, bu sefer, neden bir tane değil de, beş tane bilet verildiğini merak eder. Araştırır… Vali\’nin iki yardımcısına, oğluna ve oğlunun arkadaşına \”avanta\” bilet aldığını ortaya çıkartır…
Haşırt diye manşet yapar.

Buyrun burdan yakın…
Manşetteki soru basittir:
\”Avanta bilet rüşvet değil mi?\”

Vali tutuşur…
Yankees\’le temas kurup, parayı ödemek istediğini söyler. Orası \”yalakalar devleti\” olduğu için, Yankees kulübü \”Reca ederim efenim, ödenmiş kabul edelim\” diyemez maalesef… Hesapları denetleniyor. \”Kredi kartı numaranızı verin, tahsil edelim\” der.

Vali \”ebelek gübelek\” der.
Çünkü, kredi kartından öderse, ödeme tarihi ortaya çıkacak. Yani, maçtan önce değil, gazetenin manşetinden sonra mecburen ödemek zorunda kaldığı anlaşılacak.

Hal çaresi?
Vali der ki:
\”Çek vereyim!\”

Verir çeki… Ancak, cinlik yapar, eski tarih atar. Böylece, sanki maçtan önce parayı ödemiş gibi olur. Sonra da utanmadan basın toplantısı yapar, \”İftira atıyorlar… İşte ödediğim çek\” der.

Gel gör ki, \”karaktersiz\” New York Post\’un manşeti, ihbar kabul edilmiştir. \”Badem bıyıklı\” polis devreye girer. Çek, adli tıp tarafından incelenir. Mürekkep testiyle, çeke atılan tarihin çakma olduğu kanıtlanır. \”Puşt\” New York Post manşeti dayar: \”Vali yalan söylüyor!\”

Hadi bakalım, New York Eyaleti Dürüstlük Komisyonu devreye girer iyi mi…

Dedim ya, orası bizim gibi \”ileri demokrasi\” ülkesi olmadığı için, böyle saçma sapan komisyonları var… Toplanır, haşırt diye 62 bin 500 dolar cezayı geçirir Vali\’ye.

2 bin 500 dolar bilet parası, 60 bin dolar yalan söylediği için!

İşin \”hazin\” tarafı… Dürüstlük Komisyonu\’nun üyeleri, bizzat vali tarafından seçiliyor. Yani, \”Koltuğumuzu ona borçluyuz, pisliğini örtelim, aklayalım\” demiyor \”nankör\” herifler!

Netice?
Uçtu vali.

Obama çıkıp \”Kefilim\” demedi. Zart diye değiştirildi. İnsan içine çıkamıyor şu anda.

Bizim şeref tribünlerine çoluğunu çocuğunu doluşturan bürokratları, VIP localarında saçını tarayarak poz veren generalleri, maçı yazmadığı halde baş köşeye kurulan gazetecileri, koltuğunu beğenmediği için kavga çıkaran siyasileri, el pençe durup ihale kapan kulüp yöneticilerini görünce… \”İyi ki ileri demokraside yaşıyoruz\” diye mutlu oluyor insan.

Demem o ki, değil ıslık…
Vuvuzela öttürsen hikâye.

Sivrisinek eskidendi çünkü…
Anlayana davul zurna saz, anlamayana sazı soksan az.

Yaygı AKP\’nin Emrine Giriyor

\"\"Sevgili okuyucularım, adına yargı bağımsızlığı denilen ve \”Adalet mülkün (devletin) temelidir\” sözüyle güçlenen kavram elden çıkıyor, bağımsız Türk yargısı hızla AKP yargısı olmaya dönüşüyor.

İki gün önce Ankara Adliyesi duman edildi. Burada 160 Başsavcıvekili ve savcı vardı. Bunlardan 90′ı cep telefonuyla cumartesi günü gönderilen emirle görevden alındı, yerlerine yeni atamalar yapıldı, görev yerleri değiştirildi. En kritik görevlere istedikleri kişileri getirdiler.

Beşiktaş adliyesinde istemedikleri tüm hakimleri sürdüler. Bunlar Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda tahliye kararlannı verenlerdi.

Türkiye\’de ele tam olarak geçiremedikleri sadece ve sadece üç kurum kaldı.

  1. Türk Ordusu.
  2. Yargıtay.
  3. Danıştay.

Orduyu pasif duruma getirdiler. Onu düşman ilan edip özellikle yandaş medyaları ile üzerine gittiler. Karargahlarda arama yaptılar, belgeleri götürdüler, komutanları tutukladılar, ordumuzun ne yazık ki sesi çıkmadı! Türk Ordusu\’nu henüz ele geçiremediler ama sesini soluğunu kestiler.

Şimdi geriye kaldı sadece iki kurum: Yargıtay ve Danıştay.

AKP hükümeti buraları da ele geçirince hem adalet ve yargının, hem de Türkiye\’deki kurumların tümünü ele geçirmiş olacak. Kızılay, YÖK, Adli Tıp, Anayasa Mahkemesi dahil aklınıza neresi geliyorsa!

Yargıya siyasi saldırı öylesine inanılmaz boyutlara vardı ki, Ege ve Marmara bölgelerindeki 12 Baro Başkanı bildiri yayınlamak zorunda kaldı:

\”Yargı bağımsızlığı tümüyle yitirilmiştir. Yargı iktidar tarafından ele geçirilmektedir. Bu süreç hukuk adına büyük kaygıyla izlenmektedir. İktidar savcısı ve iktidar yargıcı gibi yeni kavramlar doğmuştur. HSYK\’nın bu dönemde yaptığı atamalar hukuka uygun değildir.\”

Bildirinin altında İstanbul, İzmir, Balıkesir, Bursa, Edirne, Tekirdağ, Yalova, Aydın, Denizli, Manisa, Muğla ve Uşak Baro başkanlannın imzaları var. Bunlar barolanna kayıtlı on binlerce avukatı temsil ediyor.

Şimdi son aşamaya geldik! Yargıyı teslim alma süreci bitmek üzere. Hükümet, Meclis\’e yeni bir tasan sevk etti. Buna göre Yargıtay\’da altı, Danıştay\’da iki yeni daire kurulacak. Ama işin püf noktası şu:

Bu durumda, AKP\’nin HSYK\’sı 250 üyeli Yargıtay\’a 130, 95 üyeli Danıştay\’a 60 yeni üye seçecek!.. Ve her iki yüksek yargı organına kendi adamlarını üye seçip, (elde zaten mevcut olanlarla birlikte) oralarda da çoğunluğu ele geçirecek.

Muhalefet partilerinin, barolann, üniversitelerin ve hukukçulann, bu aşamada ortalığı yıkması gerekir. Bakalım ses çıkacak mı!

Bizim Ahmet Lübnan\’da İş Bitiriyor!

Anlı şanlı Hariciye Nazın Davutoğlu Ahmet!.. Ünü yurtdışına taşmış dünya çapında büyük bir devlet adamı! Kerameti kendinden menkul! Ankara\’da kirasını devlete ödettiği beş katlı görkemli villada oturur.

Kirası kaç para? Çok değil, ayda sadece 39 bin Törkiş lira. (Rakama dikkat ediniz, Allah kuruşu değil.) Saunalı, jakuzili, yüzme havuzlu bir villa. Canın isteyince gir jakuziye. köpüklü banyo yap. İsteyince gir saunaya, biraz kilo ver de yediklerin erisin.

Konutunda maaşlan yine devlet tarafından ödenen tam 45 kişi görevli. Ahçılar, hizmetkarlar, garsonlar, sekreterler, temizlikçiler, idari personel, şoförler… Ve en lüks makam araçlan.

Davutoğlu Ahmet Hariciye Nazın olmadan da (herhalde) böyle yaşardı! Anasından bu lüks içerisinde doğmuştu.
Ancak bu kadarla da yetinmedi ve villanın tam karşısındaki bir apartman dairesini de koruma müdürü için yine devlete kiralattı. Oranın kirası ne kadar?

Çok değil, ayda sadece 7.550 Törkiş lira.

Emrinde ve hizmetinde devletin uçaklan…

Fakir fukara Müslümanlan Allah peygamber, din iman diye kandınp onlara üç çuval kömür ve birkaç gıda paketi vereceksin, kendin ise böylesine görkemli ve şatafatlı bir yaşamı devletin ve milletin parasıyla sürdürüreceksin!

Davutoğlu Ahmet birkaç günden bu yana Lübnan\’da \”Arabuluculuk\” görevi yapıyor. Efendim, Lübnan Başbakanı Hariri istifa etmiş, bu durumda ortaya hükümet krizi çıkmış, bizimdi de hemen oraya zıplamış ve Lübnanlılara nasihat veriyor:

\”Yine Hariri başbakan olsun, biz de elimizden geleni yapalım!\”

Kim bu Hariri? Hani şu bizim Telekom\’u peşkeş çekip armağan ettiğimiz Arap. Sayemizde rüyasında görse hayra yormayacağı yüz milyonlarca dolar kazancı bizim sırtımızdan cebe indirdi, yan gelip yatıyor. Türk insanının kesesinden hortumlanan o paralan afiyetle yiyor, Tayyip abisine dualar ediyor.

Tayyip geçenlerde bir Lübnan gezisi yapmıştı. Anımsayın, orada yüzlerce kişinin tezahüratı ve pankartlan ile karşılanmıştı. Kiralık goygoycular bağınyordu:

\”Sultan Tayyip… En büyük Erdoğan… Hoşgeldin…\”

Bu topluluğu Hariri kiralamıştı. Katılacak olanlara peşin olarak kelle başına günde 25 dolar artı kumanya vermişti. Goygoycular iki gün boyunca Arapça ve Türkçe bağırdılar. Ellerine birer de Türk Bayrağı tutuşturulan kalabalık, aynca pankartlar da açmıştı:

\”Hoş geldin Ortadoğu\’nun sultanı… En büyük Tayyip…\”

Hariri, Tayyip\’e Telekom\’dan doğan büyük minnet borcunu işte böyle, kiralık goygoycularla ödüyordu!

Davutoğlu Ahmet ve abisi Tayyip, şimdi Lübnan\’daki hükümet krizini çözmek için arabuluculuk yapmaya soyundular. Ahmet son olarak Hizbullah\’ın yetkilileri ile görüştü ve bastırmayı sürdürdü:

\”Hükümeti yine Hariri kursun.. Siz yardımcı olun, biz de olalım!\”

Sana ne Lübnan hükümetinden, bu işin neresi ırgalıyor seni?

Bütün amaçları \”Biz arabuluculuk yapıyoruz\” diye dünyayı gezmek, \”Biz çok büyük ve önemli bir ülkeyiz\” diye dünyayı bir kez daha gezmek.

Sevgili okuyucularım lütfen dikkat ediniz!.. Bunlar dünyanın neresinde bir olay olursa \”Arabuluculuk yapmaya\” soyunuyor. Iranla ABD arasında sorun mu var, bunlar soyunuyor! Suriye ile Filistin, İsrail ile Mısır arasında sorun çıktığında hemen ortaya çıkıyorlar:

\”Biz arabulucu olalım, sorunu çözelim!\”

Bugüne kadar bu istemlerinden hiçbiri kabul edilmedi. Dünya onlara güldü geçti. Buna rağmen ısrar ediyorlar, dünya basınında isimlerinin geçmesini işte böyle, her olaya maydanoz olarak sağlıyorlar.

Ey Davutoğlu Ahmet, Ankara\’da devletin ve milletin parasıyla krallar gibi yaşıyorsun. Keyfin gıcır, aldığın harcırahlar harcamakla bitmez. Her yere gidip arabulucu olmaya kalkışıyorsun. Lübnan bunu yer! İyi de Hariri kim? Senin ve Tayyip\’in babanızın oğlu mu?

Örneğin İtalya gibi Avrupa ülkelerinde de sık sık hükümet krizleri oluyor. Sıkıysa oralara da uzanıp arabuluculuk yapmaya kalkışsana! Sözün oralarda geçer mi? Yerler mi?

Yemezler. Senin gibileri havaalanından geri çevirirler!