Watching the news lately brought me back to this diagram:
Are we at the \”return to normal\”?
Watching the news lately brought me back to this diagram:
Are we at the \”return to normal\”?
27 senedir gazetecilik yapıyorum… Ve, çalışma hayatımın en enteresan \”sansür\” olaylarından biri geldi başıma… \”Açılım\”ı destekleyen arkadaşların, iyi okumasını öneririm.
Tatilden döndüm…
\”Kürtçe\” başlıklı bir yazı yazdım.
Bugün çıkacaktı.
Şöyle başlıyordu:
\”Kimimiz Türk, kimimiz Kürt, kimimiz Laz, kimimiz Çerkez… Yahudimiz, Rumumuz, Ermenimiz, Rus gelinlerimiz, Alman damatlarımız; uzatmayayım, \’mozaik\’ derler, değiliz aslında, \’ebru\’yuz, koskoca bir aileyiz… Ve, ortak bir vatanımız, ortak bir resmi dilimiz var bizim; Türkçe… Bizi, biz yapan.\”
Şöyle devam ediyordu:
\”Dünyaya entegreyiz; İngilizce de öğreniriz, Japonca da… Elbette, anadilini de, mesela Kürtçeyi de öğrenmek en doğal hakkıdır yurttaşların… Ama, bu doğal hakkı, \’açılım\’ adı altında, \’resmi dil\’ haline dönüştürmeye çalışmak, bizi biz olmaktan çıkarmaz mı? \’Bizi bize yabancı\’ hale getirmez mi? İki lisanlı toplum olursak eğer… Birlikte yaşamak isteyen, sorunlarını konuşa konuşa çözme iddiasında olan, ancak, birbirinin dilinden anlamayan bir toplumu, hangi tutkal bir arada tutabilir?\”
Ve, şöyle bitiyordu:
\”Silahla beceremeyen bölücülerin tuzağına düşmemeli Türkiye… Kanın durması için teröriste bile şefkat gösterilebilir; bakarsın, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır… Fakat, farklı dil, kardeşi kardeşe yabancı haline getirir, ki, terörden tehlikelidir.\”
Yazı buydu.
Peki \”sansür\” nerede?
Şurada…
Yazıyı Kürtçe yazmak istedim!
Hayır…
Amacım, Türkiye\’nin en etkin gazetesinde ilk Kürtçe makaleyi yazan kişi olmak değildi… Yukarıdaki satırları okuyacaktınız ve anlamayacaktınız.
Amacım işte buydu.
Araya \”ikinci resmi lisan\” girdiğinde… Farklı etnik gruplara mensup olan, ancak, Türkçe konuşarak, Türkçe yazarak, Türkçe okuyarak \”anlaşan\” bir toplumun, nasıl aniden birbirine yabancılaşacağını görecektik…
Kanıtı da, bu yazı olacaktı.
E hani sansür?
Buyrun…
Kürtçe bilmediğim için, Türkiye Çevirmenler Derneği\’ne başvurdum, \”Bu yazıyı Kürtçeye çevirmek istiyorum\” dedim. \”Hay hay\” dediler, İstanbul\’daki \”yeminli tercüme bürosu\”nun telefonlarını verdiler. Aradım… \”Hay hay\” dediler, Kürtçe tercüman bulmak için iki gün izin istediler ve çevirme ücretinin de 180 lira artı KDV olduğunu belirttiler… \”Hay hay\” dedim, fatura bilgilerimi gönderdim, yazımın Kürtçe tercümesini beklemeye başladım.
İki gün sonra… Türkiye Çevirmenler Derneği\’nden aradılar… \”Kürtçe tercüman bulduklarını, hatta 8 tane Kürtçe tercümana başvurduklarını, ancak 8 tercümanın da bu yazıyı Kürtçeye çevirmek istemediğini\” söylediler…
Allah Allah!
Niye birader?
\”Yazının içeriğini uygun bulmamışlar!\”
(Bu arkadaşlar \”yeminli\” tercüman ama, yeminleri bi acayip… İçeriğini beğenirlerse, tercüme ediyorlar, beğenmiyorlarsa, etmiyorlar… Sanırsın, tercüman değil, sansür kurulu!)
İşte böyle…
Terör, bizi bölemez.
Lisan, böler.
Cart diye.
Bizi bize yabancı eder.
Kanıtı da bu yazı.
Bu tabi işin şakası. Fakat nedense bizim muz cumhuriyetinin birinde bu olay gayet normal bir şekilde karşımıza çıkıveriyor birden, ne hikmetse… Taze avukat arkadaşın biri de çıkıp bu durum için: suça kalkışma durumu bu, aynı fuhuşa teşvik gibi birşey diyerek beni benden alıveriyor. Yani farz-ı misal, ökküzmenin biri kalkıp selam verilmez selamı da alınmaz adamın tekine tutup onu insan yerine koyduğu için selam veriyor, öbür ayucuk tosuncuk içi dolu turşucuk da kalkıp selami abinin yerine selamı veren abiyi huoop diye içeri aldırtıveriyor! Olay evet aslında çok basit, ama niye yine biz? Read more »
Ünlü diş hekimi Sam ve eşi 50. evlilik yıldönümlerini kutluyorlardı. Sam birden eşine bir soru sordu:
Çok güçlü, damızlık bir boğa, köyündeki tüm ineklerle çiftleşmiş. Köydeki inekler yetmeyince de diger hayvanlara ve hatta köyün kadınlarına yan gözle bakmaya başlamış. Bu durumdan rahatsız olan köy ahalisi de ne yapsak diye düşünmeye başlamış. Köy ihtiyar heyeti toplanmış ve ünü tüm ülkeye yayılan boğayı devlet üretme çiftliği\’ne satmaya karar vermişler. Bakıcıları devlet üretme çiftliğine satılan boğayı ineklerin arasına salmış, aradan birkaç gün geçmiş ancak boğada hiç bir haraket yok. Ağacın altında geviş getiren boğanın bakıcısı yanına gitmiş ve:
diye sormuş. Boğa da bakıcısına yavaşça dönerek:
Seçimden önce yazmıştım…
\”Belki dikkatinizi çekmiştir.
Diyarbakır\’da petrol bulundu.
Böylesi bulunmamış hiç.
Heyecanlandım, arşivi taradım…
Son 6 ayda:
Manisa\’da petrol bulundu.
Sakarya\’da petrol bulundu.
Niğde\’de petrol bulundu.
Mardin\’de petrol bulundu.
Kastamonu\’da petrol bulundu.
Antalya\’da petrol bulundu.
Isparta\’da petrol bulundu.
Gaziantep\’te petrol bulundu.
Karadeniz\’de bulunanı müthiş:
40 yıl yetecek kadar!
Öbür seçim öncesine bakıyorum…
İzmir\’de doğalgaz bulundu.
Konya\’da doğalgaz bulundu.
Sakarya\’da doğalgaz bulundu.
Ben diyeyim, 50…
Sen de 70 milyar dolarlık yani.
O derece.
Düzce\’de doğalgaz bulundu.
Lüleburgaz\’da doğalgaz bulundu.
Zonguldak\’ta doğalgaz bulundu.
Tuz Gölü\’nde doğalgaz bulundu.\”
*
Bi de seçimden sonra yazayım…
*
Benzine okkalı giydirdiler.
Vergisi dünya rekoru.
*
Şimdilik bununla idare edin.
Kış gelsin…
Nabucco\’yu da yazarım.
Ekonomi kan ağlarken, piyasalar henüz ölmedik hayattayız diyor. Baştaki bir birime soruyorum: bugüne kadar Türkiye için ve bu kriz için ne yaptın?
Dünyanın kusuru mu bu kriz? Bakalım onlar ne düşünüyor:
By stepping up regulation of Wall Street, politicians continue to play out the drama that social mood dictates. If you think the new rules will prevent a larger decline in the future, consider these socionomic words from Alan Greenspan in a 2008 Financial Times article: \”The cause of our economic despair, however, is human nature… Read More\’s propensity to sway from fear to euphoria and back, a condition that no economic paradigm has proved capable of suppressing without severe hardship. Regulation, the alleged effective solution to today\’s crisis, has never been able to eliminate history\’s crises.\”
Tekrar soruyorum: sayın başımıza musallat mahlukat, bugüne kadar Türkiye için ve bu kriz için ne yaptın?
Nakşibendi Tarikatı\’nın İsmailağa Kolu\’nun etkili ismi Cüppeli Ahmet Hoca\’nın resmi internet sitesinde yayımladığı fetvasının basında yer almasının ardından Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil bugünkü yazısında fetvaya verdi veriştirdi.
İşte Yılmaz Özdil\’in bugünkü yazısı:
Jetskici ulema…
Eskiden tarikatçıydı bunlar.
Parayı buldular.
\”Tahrik\”atçı oldular.
*
Devamlı tahrik oluyorlar.
*
Bakın, jetskici olanı demiş ki:
\”Öyle bebekler yapıyorlar ki…
Uzun bacaklı falan.
Saçları taranıyor.
Üstelik çıplak.
Tahrik edecek gibi.\”
*
Şeytan diyor, koy Barbie fotoğrafını manşete, gözüne de bant at…
Bak bi daha yapıyor mu şıllık!
*
(Şimdi anlıyor musunuz, o garibim kadınlar niye çarşafa giriyor? Normalde, işi sağlama almak için brandaya girmeleri lazım… Hatta bırak kadınları, ben kendi payıma, bunların önünde secdeye bile varmam, ki, n\’olur n\’olmaz…
Veya, alüminyum don.)
*
Şaka bir yana…
Aklını yitirdi Türkiye.
*
Çağdaş, aydınlık, Atatürkçü bilim insanlarını hoyratça içeri tıkarsan, cüppeli müppeli hocalara \”sivil toplum örgütü\” diyen \”züppeli hoca\”ları demokrat profesör zannedersen, dindarım ayaklarına yatan dolandırıcıları baş tacı edersen, iktidar nimetlerinden yolunu bulmak için gelene ağam gidene paşam dersen… Varacağın adres bellidir.
*
Bindik bir jetskiye…
Gidiyoruz kıyamete.
*
Dolayısıyla…
Yerim sizin demokrasinizi!
Hani jetskilere plajlara yaklaşma yasağı filan konuyor ya… Bunlara da insanlara yaklaşma yasağı konsun kardeşim.
Bu köşede daha önce bazı detaylarını yazdım ama elime yeni bilgi ve belgeler geçtikçe \”daha da rahatsız oluyorum\” ve inanamama katsayım artıyor. Lafı uzatmayacağım; aşağıda özet halinde yazacaklarımın bütün Türkiye\’de yayılması için hatta bizi yönetenlere \”her yerden mektuplarla, fakslarla, mesajlarla\” yağmur olup yağması için sizlerden yardım istiyorum. Karar vericileri uyarmalıyız! Onların çok işi olabilir, algılamaları karıştırılmış-bozulmuş olabilir ama bizler, dışarıdan bakarken gördüklerimizi aktarmalıyız!
Sevgili dostlar, ana soru şu; bütün pisliği ve maddi yükünü çektiği ve bütün haklarını Avusturya\’da bir şirkete devrettiği bu projeden Türkiye\’nin kazancı ne?
Şimdi sizlerden \”her yere yayın\” diye rica ettiğim detaylara geçelim;
Sevgili dostlar, bu proje kapsamında en büyük yatırımı Botaş yapacak olup, yüzde 30 özkaynak, yüzde 70 kredi kullanacak. Ancak 6 ortaktan oluşan Nabucco Projesi\’nde her ülke tüm haklarını, Avusturya merkezinde kurulu Nabucco Gas Pipeline International GMBH\’ye kayıtsız şartsız devretmeyi kabul etmiş durumda. Böyle bir yapı içinde diğerlerine göre kat kat fazla yatırım yapacak Botaş ve binlerce kilometre toprağını kullandıracak Türkiye de maalesef \”teslim olmuş\” durumda!
Sonuç: Bu gerçekleri bütün Türkiye\’ye anlatmama ve \”bu haksızlıkların\” yetkililer tarafından farkedilene kadar \”mesaj, faks, mektup\” olup yağmasına lütfen yardım edin! Sizin çocuklarınızın geleceğini çalmasınlar diye savaşıyorum, lütfen yardım edin!
Papaz daha yüksek sesle:
Zangoç ve papaz yer değiştirirler. Zangoç ses denemesi için sorar:
Papaz cevap verir: