Yargıtay Son Noktayı Koydu

\"\"YARGITAY 13. Hukuk Dairesi, bankaların müşterilerinden aldıkları \’kart ücreti\’ne ilişkin emsal bir karara imza attı

YARGITAY 13. Hukuk Dairesi, bankaların müşterilerinden aldıkları \’kart ücreti\’ne ilişkin emsal bir karara imza attı. Karara göre, bankalar, müşterilerinden kredi kartı ücreti talep edemeyecek. Tüketici Hakem Heyeti\’nin verdiği, \’kredi kart ücreti\’nin alınmamasına ilişkin kararın iptalini görüşen Yargıtay, davacı bankayı haksız buldu.

Emsal teşkil eden karara giden yolu bankadan aldığı kredi kartının yıllık ücreti olan 30 YTL\’nin tüketici haklarına aykırı olduğu iddiasıyla Zonguldak Tüketici Hakem Heyeti\’ne başvuran H.A. açtı. H.A.\’nın başvurusunu değerlendiren Zonguldak Tüketici Hakem Heyeti, kredi kartı ücretinin iptaline karar verdi. İlgili banka kararın iptali için Zonguldak 1. Asliye Hukuk Mahkemesi\’ne dava açtı. Mahkeme, bankanın müşterisine imzalattığı sözleşmede kredi kart ücretinin alınacağının belirtildiğini ve bu nedenle Tüketici Hakem Heyeti kararının iptaline karar verdi. Mahkemenin verdiği kararı bozan Yargıtay, bankaların hazırladığı sözleşmelerin \’tüketici aleyhine\’ olduğuna dikkat çekerek bu sözleşmelerin 12 punto siyah koyu harflerle düzenlenmediğini kaydetti.

Kararda, \”Davacı, tüketiciyi kart kullanımı ücreti adı altında bir külfete sokan sözleşme hükmünün tüketici ile ayrıca müzakere edilerek kararlaştırıldığını iddia ve ispat edememiştir. Böyle olunca sözleşmedeki kredi kartı üyelik ücreti alınacağına dair hükmün açıklanan yasa ve yönetmelik hükümleri karşısında haksız şart olduğu kabul edilmelidir\” denildi.

……………… Bankası Genel Müdürlüğü\’ne,

Konu: Kredi kart yıllık ücreti hk.

………… ………… ………… ………… nolu kredi kart hamiliyim.

……/……/2007 son ödeme tarihli Hesap Bildirim Cetvelinde yer alan ………,…… YTL. tutarlı kredi kart yıllık üyelik ücreti talebiniz haksız olup Hesap Bildirim cetveline itiraz ediyorum.

Talep edilen ………,…… YTL kredi kart yıllık üyelik ücretinin bir sonraki hesap bildirim cetvelindeki tutardan mahsubunu dilerim.

Adı, Soyadı

İmza

……………… KAYMAKAMLIĞI

TÜKETİCİ SORUNLARI HAKEM HEYETİ BAŞKANLIĞI\’NA

Başvurucu: ……………… ……………………
Karşı Taraf: ……………… Bankası AŞ.
Adresi: ……………………………………………
Konu: Kredi kart yıllık ücretinin iadesi hk.
Olay:

Karşı taraf Yapı Kredi Bankası AŞ.\’nin çıkarmış olduğu ………… ………… ………… ………… no\’lu kredi kart hamiliyim.

Kredi kartıma ait ……/……/200… son ödeme tarihli hesap ekstresi ile kredi kart üyelik ücreti adı altında ………,…… YTL para tahakkuk ettirilmiştir.

Karşı taraf ile aramda tanzim edilmiş KREDİ KARTLARI ÜYELİK SÖZLEŞMESİ\’nin 10. maddesinde kart ücreti alınacağı belirtilmişse de, 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Yasanın 6. maddesi gereğince, bu sözleşme sözleşme;

a. Önceden hazırlanmış, standart sözleşmedir.
b. Dolayısıyla sözleşme koşulları benimle müzakere edilmemiştir.
c. Sonuç olarak sözleşmenin 10. maddesi Yapı Kredi AŞ tarafından tek taraflı olarak sözleşmeye konmuş, haksız bir koşuldur.
d. Öte yandan sözü edilen sözleşmede kart ücreti olarak (gold card için) 30,00 YTL. alınacağı öngörüldüğü halde ………,…… YTL tahakkuk ettirilmiştir.
e. Aynı sözleşmenin 10/son maddesi ile de karşı taraf ücret ve faizlerin miktarlarını tek taraflı olarak arttırabilme yetkisini kendisinde tutmaktadır. Bu hüküm dahi 4077 sayılı yasanın 6. maddesi ve 5464 sayılı yasaya aykırıdır.

Bu nedenle alınmak istenen üyelik ücretinin haksız olduğuna ve tarafımdan ihtirazi kayıt ile ödenen bedelin bir sonraki hesap ekstresinden mahsubuna ilişkin talebimi içeren iadeli taahhütlü mektup karşı tarafa gönderilmiştir.

Ancak bir sonraki aya ait hesap ekstresinde bu ücret mahsup edilmediği gibi karşı taraf …………………… Bankası tarafından bu bedel sair suretle bana ödenmemiş, talebime ilişkin herhangi bir cevap da verilmemiştir.

Bu nedenlerle tahsil edilmiş bulunan ………,…… YTL\’nin, kredi kart üyelik ücretinin ödeme tarihi olan ……/……/200… tarihinden itibaren karşı taraf Banka\’nın 1 yıllık mevduata uyguladığı faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tarafıma iadesine karar verilmesini dilerim.

Ekler İsim-Soyisim

1- Üyelik sözleşmesi
2- ……/……/200… son ödeme tarihli hesap ekstresi
3- Karşı tarafa gönderilen iadeli taahhütlü yazı ve alındı belgesi

Does Prime Minister Erdoğan Accept Turkish Secularism?

On March 14, 2003, Recep Tayyip Erdoğan, leader of the Justice and Development Party (Adalet ve Kalkinma Partisi, AKP), became Turkey\’s prime minister.[1] While the AKP makes no secret of its Islamic roots, it describes itself as a conservative party that fully accepts Turkey\’s secular system of government.[2] \”A political party cannot have a religion, only individuals can,\” Erdoğan explained.[3]

Some U.S. officials accept such assurances. Assistant Secretary of State Dan Fried, for example, has said that he sees the AKP as the Islamic equivalent of a European Christian Democratic party.[4] But is the AKP merely the Muslim version of a Christian Democratic party? Is Erdoğan committed to democracy and Western values?

He has sought to reverse the ban on head scarves in state institutions, called for a \”change of mindset\” in the judiciary,[5] embraced Hamas, and endorsed an Al-Qaeda financier.[6] He has sought to equate religious school education with that of secular schools,[7] and his political party has worked to enforce Islamic alcohol bans in some municipalities.[8] On April 12, 2006, President Ahmed Necdet Sezer warned, \”Religious fundamentalism has reached alarming proportions. Turkey\’s only guarantee against this threat is its secular order.\”[9]

Early in his career while mayor of Istanbul (1994-98), Erdoğan was explicit in support of an Islamist agenda. As he considers a presidential run, a juxtaposition of statements made early in his career with his actions as premier suggest that while his style may have changed, his agenda has not. Far from being just the Muslim equivalent of a Christian Democrat, Erdoğan remains an unabashed Islamist, raising the question: Will 2007 be the year Turkey elects an Islamist president?

Separation of Mosque and State

The Turkish Republic is founded on the notion of the separation of mosque and state.

  • \”We will turn all our schools into İmam Hatips [religious schools]\”—Cumhuriyet, Sept. 9, 1994
  • \”Thank God Almighty, I am a servant of the Shari\’a.\”— Milliyet, Nov. 21, 1994
  • \”I am the imam of Istanbul.\”—Hürriyet, Jan. 8, 1995
  • \”The police operations against the turban are comical.\”—Sabah, May 5, 1995
  • \”I support the proposal to inaugurate the parliament by reciting the Qu\’ran.\”—Milliyet, Jan. 8, 1996

Belittling of Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk is the father of modern Turkey and the symbol of Turkish secularism.

  • \”One ought not to stand [in respect, stiff] like a straw on Atatürk\’s commemoration events.\”—Hürriyet, May 12, 1994
  • \”There was much ado about nothing on November 10 [the commemoration of Atatürk\’s death]—Hürriyet, Nov. 14, 1994

Disapproval of Western Culture

Turkish governments traditionally pride themselves on their embrace of and participation in European culture.

  • \”I am against the [Western] New Year\’s celebrations.\”—Sabah, Dec. 19, 1994
  • \”Alcohol should be banned.\”—Hürriyet, May 1, 1996
  • \”Swimsuit commercials are lustful exploitations.\”— Hürriyet, Mar. 6, 1996

[1] Turkish Daily News (Ankara), Feb. 8, 2003.
[2] Turkish Daily News, Oct. 23, 2003; Akşam (Ankara), Sept. 18, 2006.
[3] The New York Times, May 11, 2003.
[4] Remarks by Daniel Fried, assistant secretary of state, Bureau of European and Eurasian Affairs, at American Enterprise Institute conference, Gdansk, Poland, Aug. 30, 2005; Daniel Fried, Foreign Press Center briefing, Washington, D.C., Nov. 9, 2005.
[5] Turkish Daily News, Feb. 15, 2006.
[6] Sabah (Istanbul), Sept. 22, 2006.
[7] Turkish Daily News, Feb. 10, 2006.
[8] Associated Press, Dec. 15, 2005.
[9] Turkish Daily News, Apr. 14, 2006.

Şerrrefffsiz

Adamın biri yeni aldığı arabası ile yola çıkmış. Araba son model. Radyoyu açmak istemiş ama kanal ayar düğmesini bulamamış. Hemen servisi arayıp durumu bildirmiş.

Servis elemanı: \’Beyefendi endişelenmeyin, bu yeni model bir radyo, kanal ayarı otomatik. Siz ne dinlemek istediğinizi söyleyin, o size uygun kanalı bulur\’ demiş…
Adam hemen radyoya seslenmiş: \’Iglesias\’
Radyodan bir ses duyulmuş: \’Julio mu? Enrique mi?\’
Adam \’Julio\’ der demez radyodan kadife bir ses yukselmis ve karsisinda Julio Iglesias\’in en sevdigi sarkisi…

Yola devam etmis, bir ara; \’Jackson\’ demis.
Radyo sormus: \’Michael mı? Janet mı? Jennifer mı?\’
Adam \’Michael\’ demis ve karsisinda Michael Jackson…

Arabadan memnun adam keyifle yola devam ederken yanindan hizla gecen kamyon arabaya camur sicratmis. Adam sinirle \’Serrrefffsiz\’ diye bagirmis.
Radyo hemen sormus: \’Erdoğan mı? Baykal mı? Bahçeli mi?\’

Para Uğruna Bağımsızlıktan Vazgeçilmez

19 Mayıs 1919, üç yıl süren Milli Mücadele\’nin başladığı tarihtir. Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Partisi\’nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara\’da toplanan İkinci Kurultayı\’nda 6 gün boyunca kısım kısım okuduğu tarihi nutkuna şöyle başlamıştır:

1919 senesi mayısının 19\’uncu günü Samsun\’a çıktım.

Vaziyet ve manzarai umumiye: Osmanlı Devleti\’nin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumi\’de mağlup olmuş. Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş. Şerâiti ağır bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında millet yorgun ve fakir bir halde.

Mustafa Kemal, manzarai umumiyeyi özetledikten sonra Milli Mücadele\’nin önemini anlatır:

Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak istiklâli tamme malikiyetle temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, beşeriyeti mütemeddine muvacehesinde uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye kesbi liyakat edemez.

Ecnebi bir devletin himaye ve sahabetini kabul etmek, insanlık evsafından mahrumiyeti, aczü meskeneti itirafdan başka bir şey değildir… Halbuki Türkün haysiyeti ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.

Ya istiklal, ya ölüm!

Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evlâdır!

Binaenaleyh, ya istiklâl, ya ölüm!

Şimdi geliyoruz Mustafa Kemal\’in söylediklerinin \”tercümesine\”. Mustafa Kemal\’in söyledikleri bugün için de çok önemli. Bugünkü tartışmalara (Ulusalcılar /Sorosçular tartışmasına) ışık tutuyor.

Mustafa Kemal ne diyor? \”Uydu olan zengin olur/Bağımsız olan fakir kalır\” şeklinde bir açmaz yoktur. Bu iki beladan birini tercih etmeye mecbur değiliz. Türk milleti hem bağımsız olacak, hem zengin olacak. Yabancılardan para gelsin diye bağımsızlıktan ödün veremeyiz. Cesur olun. Bu işin üstesinden geliriz\” diyor.

Mustafa Kemal, tarihi gerçekleri ifade etmektedir. O günlerde de bu günlerde de bazı ülkeler bağımsızlıklarından fedakârlık ederek, bir veya birkaç ülkenin hâkimiyetine girerek, (bağımsızlıktan fedakârlığın bedeli ve de uşaklık ücreti olarak) onlardan gelecek parayla (önlerine atılacak kemiği yalayarak) günlerini gün etmeye çalışmışlardır. Çalışmaktadırlar. Ama bu ülkeler ne kalıcı zenginliğe kavuşabilmiş (sürdürülebilir gelişmeyi yakalayabilmiş) ve ne de haysiyet sahibi olabilmiştir.

İstiklal olmadan kalkınma da olmaz

Günümüzde hâlâ, \”ABD\’nin ve AB ülkelerinin dediğini yaparsak, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşları kızdırmazsak, yabancı sermayeyi ülkeye çekeriz ve de refah içinde yaşarız\” saplantısıyla ortalıkta dolananlar var.

Dünyada hiçbir ülke bağımsızlığından ödün vererek, yabancı ülkenin veya ülkelerin güdümüne girerek yabancı sermaye girişiyle zengin olmamış, kalkınmamıştır.

Ülke önce bağımsızlığına sahip olur, kalkınma yolunu açar, katma değer yaratmaya başlar, işte o noktadan sonra ülkeye girecek yabancı sermaye, ulusal kaynaklara eklenerek ekonomik gelişmeyi hızlandırır. Sürekli kılar.

Mustafa Kemal \”Ya istiklal, ya ölüm!\” derken bunları dedi. Dediklerini de yaptı. Başka ülkelere ödün dağıtarak para toplayacak yerde, milleti fakirlikten kurtararak ulusal bir ekonomi savaşı başlattı. Tarımda, sanayide üretim artışını sağladı.

Ülkenin kıt kaynaklarını iyi değerlendirerek (şimdilerde satıp savarak paralarını yediğimiz) demiryollarını, karayollarını, limanları, fabrikaları inşa etti. Yabancılara ödün vermeden, yabancılara el açmadan, milletin, kendi imkânlarıyla fakirlikten kurtulabileceğini gösterdi.

Milliyet

Ünlü Profesörün Deprem İsyanı

\"\"20 bin kişinin hayatını kaybettiği 1999 Marmara depreminin üzerinden 9 yıl geçti. Bu araştırma, \”9 yıl içinde Türkiye\’de neler yapıldı?\” \”İstanbul\’da deprem tehlikesi gerçek mi?\” , \”Tsunami olasılığı var mı?\”, \”Marmara bölgesindeki incelemelerden ne sonuç alındı?\”, \”Yeni inşaatlar depreme karşı dayanıklı mı?\”, \”Bizim gibi deprem korkusu altında yaşayan ülkelerde halk nasıl eğitiliyor?\” gibi sorulara cevap aradı. Sonsuz maddi araştırma gücüne ve ileri teknolojiye sahip ABD ve Japonya Deprem Araştırmaları merkezlerini arayarak önde gelen bilim adamlarıyla görüşmek istediğimi söylediğimde aldığım yanıt beni şaşırttı. Verdikleri isimlerin birçoğu Türkiye ve Türkiye dışındaki Türk bilim adamlarına aitti.

\"\"Türkiye 1999 depreminden sonra çok büyük bir atılım yaptı, Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde en modern gereçlerle donanmış deprem dinleme istasyonları, Küresel Konum Belirleme Sistemi (GPS) ve California\’da bile bulunmayan Erken Uyarı Sistemi ağını kurdu. Konuştuğum Amerikan, İngiliz ve Japon bilim adamlarının hemen hepsi deprem araştırmaları konusunda Türkiye\’yi örnek gösterdi. Türkiye\’de ve Türkiye dışında çalışan Türk bilim adamlarından övgüyle söz etti. 2002 yılında bir trafik kazasına kurban giden Yer Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Aykut Barka tüm bilim adamları tarafından saygıyla anıldı. Bu arada depreme karşı alınması gereken ama alınmayan önlemler bilim adamlarının ortak eleştirisini oluşturdu. Hükümete sunulan uyarı raporlarına rağmen hala pek çok yeni yapının depreme dayanıklı inşa edilmemesi, güçlendirme çalışmalarının sınırlı ve yetersiz olması ve halkın deprem konusunda eğitilmemesi hepsinin ortak endişesiydi… Read more »

Whys Of Men

Why do men become smarter during sex?
Because they are plugged into a genius…

Why don\’t women blink during sex?
They don\’t have enough time…

Why does it take 1 million sperm to fertilize one egg?
They don\’t stop to ask directions!.

Why do men snore when they lie on their backs?
Because their balls fall over their butt-hole and they vapor lock…

Why were men given larger brains than dogs?
So they won\’t hump women\’s legs at cocktail parties…

Why did god make men before women?
You need a rough draft before you make a final copy…

How many men does it take to put a toilet seat down?
Don\’t know, it has never happened…

Why did god put men on earth?
Because a vibrator can\’t mow the lawn…

Örtünmek, Peki Neden?

Kadın ve erkek ilişkisi söz konusu olduğunda cinsellik dışında bir şey düşünemeyenlerin, çoğu zaman kendilerini de inandırdıkları bir özgürlük yalanının neticesidir. Ancak özgürlük lafına takılıp kalmış kimi \”demokrat\” şahıslar da bu yalana kanıyor ya o daha da garip.

Öncelikle sunu belirteyim ki turban denilen örtüye dolanıp dünyaya her yönüyle bir örtünün altından bakmaya kaynak olan anlayışın özünde bir özgürlük veya eşitlik yaklaşımı yok.

Kadın neden kapanır?

Cevabı basit. Erkeğin kadını \”açık\” hali ile gördüğünde cinsel dürtülerinin harekete geçmesi ihtimali vardır. Bu durumdan sakınmak gerekir. Çözüm ise kadının kapanmasıdır.

Aslında bu anlayış sakat. Çünkü özde kadını bir et olarak görmektedir. Yani bu anlayışa göre bir erkeğin karsısına bir kadın çıktığında cinsellikten başka bir şey düşünmesi mümkün değildir ve bu nahoş durumdan sakınmak gerekmektedir. Diğer taraftan erkeği de sacı acık bir kadın gördüğünde azıp şehvete gelecek bir hayvan olarak betimlemektedir bu anlayış. Bu arada kötüyü düşünen ve de uygulayanın erkek olmasına rağmen erkeğe değil de kadına yaptırım uygulanıp örtüler altına sokuluyor olusu da bu zihniyetin adalet veya eşitlik anlayışına iyi bir örnek teşkil ediyor bence. Yani acaba kapanan kadınlar \”neden erkeklerin bu tur şeyleri düşünmesi yasaklanmıyor da ben örtü altına sokuluyorum\” diye düşündü mü?

Mustafa Kemal erkek ve kadınların olduğu bir topluluğa karşı ilk defa konuşmaktadır. Ancak haremlik selamlık uygulanmış ve kadınlar erkeklerle aralarında boşluk olacak şekilde arka sıralara oturtulmuştur. Mustafa Kemal ise bu duruma tepki gösterip kızar ve düzenlemeyi yapan erkeklere şu soruyu sorar;

  • Efendiler kendinize mi güvenmiyorsunuz yoksa Türk kadınının faziletinden mi kuşkunuz var?

Yani bırakın Türk kadınını veya faziletini, kadınların kapanması için direten adamlara birkaç sorum var;

  • Kendinizden mi kuskunuz var?
  • Benim saçı açık karımı, kız arkadaşımı veya annemi gördüğünüzde şehvetiniz mi azıyor?
  • Yoksa kapatmaya çalıştığınız kendi karinizin veya kızınızın faziletine/namusuna mi güvenmiyorsunuz?

Şimdi diyebilirler ki erkeklere güvenmiyoruz… Eee öncelikle tüm erkekler sizin gibi değil bu bir… İkincisi zaten sizin bu sakat anlayışınız ile gelişen baskılar neticesinde birçok şeyi içine atan veya duygularını bastıran kişiler değil mi o hoşlanmadığınız şeylerin musebibi? Kısaca sevmediğiniz veya onaylamadınız eylemlerin sebebi kendinizsiniz aslında.

Evet, gerçekten de öyle. Yani şu çağda kadınların kapanması için diretenlerin taa derinlerinde bir yerde kendileri ile ilgili bir güvensizlik sorunu olduğu acık. Yani bir kadının kapanmasını isteyen şahıs özde karsısına çıkan her kadını cinsel obje olarak gören kişidir. Herkesin de kendisi gibi olduğunu düşünür. Karşı cinsle sosyal ve eşit bir iliksi kurulması onun için söz konusu olamaz. Hayvani bir kıskançlığa sahiptir. Onun için karisini kızını ve çevresindeki tüm kadınları kapatmak ister. Sonra da utanmadan çıkıp buna kapanma özgürlüğü der… İnanç özgürlüğü laflarının arkasına saklanır.

Hani özgürlük diyorlar ya… Şimdi aklıma birkaç soru geliyor. Malum su anda turban ile kafayı bozan bir zümre var. Her turlu sorundan ötede görüyorlar turban konusunu. Hatta kendi anlayışlarını hakim kılmak için özgürlük lafları arkasına saklanıp bir dolu eylem sergiliyorlar… Hakim oldukları noktalarda çaktırmadan uygulamaya sokulan haremlik selamlık uygulamaları falan bu konudaki en bariz örnek…

Şimdi bu özgürlük savaşçılarına ve de destekçilerine soruyorum…

Acaba turban için özgürlük havariliği yapan bu adamların kaçının karisi erkekler ile ayni ortamda, eşit şartlar altında çalışıyor, çalışmış veya çalışabilir? Kaçının karısı veya kızı, bırakın erkekler ile eşit şartlar altında çalışmasını, erkeklerle konuşabiliyor, tokalaşabiliyor? Veya bu şahısların kaçı kadınların erkekler ile eşit olarak sosyal bir ortamı paylaşması için caba harcıyor? Türban için bağıran bu adamlar en son ne zaman kocasından dayak yiyen, namus cinayetlerine kurban giden, işyerinde sadece cinsiyetinden dolayı ayrımcılık ile karşılasan ve hatta tacize uğrayan kadınlar veya okula gönderilmeyen kızlar için tek kelime etti, onların haklarını savundu? Ya da aile veya çevre baskısı ile kapanmak zorunda kalan kadınlar için ne yaptılar?

Aslında bu tür şeyler bu şahısların samimiyetini daha doğrusu samimiyetsizliğini gösteriyor.

Kısaca özde erkeğin egosu var. Yani kadına kocasına es, çocuklara anne olmak dışında bir rol biçmeyen, her hali ile kısıtlama, baskı ve bencillik içeren bir anlayıştır kadınları kapatmak isteyen anlayış. Hadi erkekleri anlıyorum ama kadınları anlamam mümkün değil…

Yahu bir kadın neden kapanır? Neden kendini örtülerin altına hapsetmek ister? İnanç özgürlüğü mü? İşin bu kısmini sorgulamayacağım. İsterse kapanır elbet. Bana ne. Ama bunu toplumun geneline yaymaya çalışıp bu anlayışı laik bir devletin kurumlarında sergilemeye kalkınca tepem atıyor. Tepkim de oradan kaynaklanıyor. Yoksa dediğim gibi kapanır bana ne… Bunu sorgulamıyorum. Ki zaten hani her ne kadar bence özgürlük denemeyecek de olsa isteyenin kapanma özgürlüğü var. Kısıtlama ise her türlü dine ve inanca aynı mesafede olan/olması gereken devletin kurumlarında söz konusu.

Ama ne olursa olsun kapanan kadının neden kapandığını veya kapatılmak istediğini sorgulaması lazım. Hele hele eğer buna özgürlük diyorsa kapanmasına sebep olan zihniyetin özgürlük anlayışını mutlaka sorgulaması lazım.

Yani Kuran\’da Ahza ve Nur surelerinde kapanma ile ilgili olarak birkaç ayet var. Tamam diyelim ki bunları kabul ettiniz. Peki biliyor musunuz aynı kaynağa göre erkekler kadınları dövebilir, birden fazla kadın ile evlenebilir, miras söz konusu olduğunda kadının iki katını alır, şahitlik söz konusu olduğunda sözü iki kadının sözüne eşdeğerdir… Sonra hülle ve talak anlayışı…

Peki, bunlar için özgürlük veya eşitlik demek mümkün mü? Ya da kapanmak için direten kaç kadın kocasının kendisini dövme, birden fazla kadın ile evlenme gibi özgürlüklere sahip olmasını ister veya bunları özgürlük olarak kabul ediyor? Yani kapanma özgürlüğünü savunan adamların aslında özgürlük kelimesini ağızlarına bile almamaları lazım ya… Kirletiyorlar çünkü.

Günümüz Türkiye\’sinde ise cinsiyet, dil, din ve ırk ayrımı gözetmeden bireylerin hakları güvence altına alınmış. Şimdi hadi len diyenleri duyar gibiyim. Evet, birçok aksama var… Birçok hata, yanlış ve kötülük de yapılıyor. Kabul… Ama bence bu yanlışlara sebep olan bütünün içinde mesela kadınları kapatmayı özgürlük kılıfı altında savunan güruh ve onun iğrenç çelişkileri de var.

Neyse kadınlara dönelim. Demem o ki tüm bireyler gibi kadınların hakki da yasalar ile koruma altında… Ama mesela İslami rejimin hâkim olduğu yerlere gidin bakin bakalım… Kapanma \”özgürlüğü\” olan kadınlar su anda Türkiye\’deki kadınların sahip olduğu özgürlüklerin binde birine sahipler mi? Yani kapanacağım diye direten bir kadın nasıl olur da bu gerçeklerden habersiz davranır aklim almıyor.

Evet, sonuç olarak kapanmak isteyen kapansın. Ama dini ve siyasi bir görüsün simgesi olan bu kıyafetin her yerde giyilemeyeceği de akil, mantık ve hukuk kurallarının kabul ettiği bir gerçektir. Ayrıca dediğim gibi isteyen de kapanıyor. Hatta buna özgürlük bile diyebilir… Ama bu şahıslar kendini hayvanlardan ayıran düşünebilme yeteneğini kullanıp, kendisinin kapanmasına sebep olan zihniyetin özgürlük anlayışını bir iki dakika sorgulasın…

Mesela ben üniversiteye girdiğimde türban takılabiliyordu. Sonra yasaklandı… Birçok gösteri oldu… Ama bu gösterilerde \”yasak\” ile yüz yüze olan hiçbir \”özgür\” kızımın konuştuğunu görmedim. Hep erkeklerin elindeydi megafonlar… Erkekler bağırıyordu hep… Ya da televizyon ekranlarına yansıyan görüntülere bakıyorum… Türbanlı kadınlar gösteriliyor ama iki uç istisna dışında konuşan hep erkekler… Yahu iste size kapanma için özgürlük isteyen zihniyet birinci dereceden sizi ilgilendiren bir konuda size konuşma özgürlüğünü bile tanımıyor… Hangi özgürlük yahu?

İşte bu baskıların veya zihniyetin sonucunda yaşanmıyor mu kimi saçmalıklar? mesela kalabalık bir ortamda kadının arkasına geçince taciz eden, tabiri caizse hayvanlar gibi saldıran, hayvanla veya cansız bir vitrin mankeni ile iliksiye giren erkeğin yaptığı pisliklerin özünde bu güvensizlik, baskı anlayışı, cinsiyetçilik veya kimi bastırılmış duyguların yeri yok mu sizce?

Hepsi bir yana; olay inanç özgürlüğünden ziyade, din temelli devlet altyapısı oluşturma teşebbüsüdür, İslam\’a inanan başını örtsün, Yahudi Tevrat\’a göre yargılansın, Hıristiyan papaz kıyafetleri ile sokaklarda dolaşsın. Nerede birlik düzen. Kadılar mı sağlayacak şeriat usullerine göre? Hukuk ne olacak? İnsanların kafalarına göre her istediğini yapması özgürlük müdür? Farz edelim adam nudist olsa ve inancım gereği camide çırılçıplak dolaşıyorum dese özgürlük mü olacak bu? Hadi buyurun nalıncı keseri gibi kendine yontmaktan başka bir şey yapmayan sizler. Cevabiniz ne? Bu kişinin özgürlüğünü de savunacak mısınız? Dürüst olun. Fizyolojik bir sorun olan eşcinselliğe bile tahammül edemeyen kişiler düşünsel inançları doğrultusunda yaşayan insanlara nasıl tahammül etmesi beklenebilir ki? İstediğiniz sadece sizin özgürlüğünüz. Ayrıca neden başını örtecek kadınlarımızdan çok erkekler ortalıkta bas bas bağırıyor? Amacınız nedir? Yoksa sizler mi örtüneceksiniz, biz mi anlamıyoruz.

  • Efendiler kendinize mi güvenmiyorsunuz yoksa Türk kadınının faziletinden mi kuşkunuz var?
  • 20 YTL Masraf Alan Banka 452 YTL Ödemeye Mahkum Oldu

    \"\"
    İşte emsal karar!

    Bahri KARATAŞ/İZMİR, (DHA)

    İZMİR Barosu avukatlarından Hürriyet Akgün ile meslektaşı ve eşi Berrin Akgün, müvekilleri adına bir banka şubesine ayrı ayrı yatırdıkları para için 20\’şer YTL BSMV (Banka ve Sigorta Muammeleleri Vergisi) ve masraf alınmasına itiraz ederek, iki ayrı mahkemede açtıkları davayı kazandı. Mahkemeler, bankanın Akgün çiftine 20 YTL\’yi iade etmesine, yasal faiz harçlar, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte toplam 452\’şer YTL ödemesine karar verdi.

    İzmir Barosu üyesi 25 yıllık avukat Hürriyet Akgün ile meslektaşı ve eşi Berrin Akgün geçen yıl, bir bankanın Cumhuriyet Bulvarı Şubesi\’nde, ayrı zamanlarda müvekkillerinin hesaplarına para yatırdı. Banka görevlileri Akgün çiftinden 20\’şer YTL BSMV ve masraf aldı. Bunun üzerine aynı büroyu paylaşan Akgün çifti, İzmir 9\’uncu ve 12\’inci Sulh Hukuk Mahkemesi\’nde \’geri alma\’ davaları açtı.

    Hürriyet Akgün dilekçesinde, banka ile aralarında bir akit bulunmadığını, paranın hiçbir hukuki neden ve haklı gerekçeye dayanılmadan alındığını belirterek şöyle dedi:

    \”Nedenini sorduğumda genel müdürlükten bu şekilde talimat verildiğini belirttiler. Bu parayı ödemek istemiyorsak, aynı şubede hesap açtırmamız ve otomotik ödeme talimatı vermemiz gerektiği belirtildi. Banka ile çalışmaya ve orada hesap açmaya zorlandık. Bankanın bu işlem nedeniyle tarafımıza sunduğu bir hizmet de yoktur. Banka tarafımızca hesabına para yatırılan müvekkilime hizmet vermektedir. Ücret alınacak ise hizmet sunduğu kişilerden ve onlarla yapacağı anlaşma çercevesinde alması gerekmektedir. Talep edilen hizmetin yerine getirilmesi ile taraflar arasında akit kurulduğu, davalı bankanın alt yapısı ve bilgisayar sistemi ile personelinin emeğinin kullanıldığı belirtiliyor. Banka altyapısını, personelini ve bilgisayar sistemini bankacılık hizmeti vereceği kişiler için kurmuştur. Bizim açımızdan davalı bankanın bize bir hizmeti yoktur. Hizmete dayalı olarak da tarfımızdan ücret veya komisyon alması doğru ve yasal değildir. Bu tür uygulamaları başka bankalar yapmamaktadır.\”

    Avukat Berrin Akgün de aynı doğrultuda itirazların yer aldığı dilekçeyi mahkemeye verdi.

    BANKA AVUKATI: PARA ALINMASI HAKLI

    Banka avukatı ise savunmasında, sözkonusu paranın alınmasında bankanın haklı olduğunu iddia ederek şunları söyledi:

    \”Davacı, müvekkiline ait hesaba para yatırmak suretiyle bankamızdan hizmet alan kişi konumundadır. Davacı ile bankamız arasında akit olmadığı hususu tamamı ile hatalıdır. Hizmeti alıyor ise, genelgelerle öngürülmüş bedeli de ödemek zorundadır. Davacı şubenin kapısından girip gişeye yaklaştığı andan itibaren gerek işlemi yapan personelin zamanını ve emeğini, gerekse işlem yapılırken bankanın bilgisayar, iletişim ve bilişim sistemlerini kullanmaya başlamıştır. Davaya konu şekilde işlem yaptıran her kişi için personelin ve bankanın tüm sistemlerinin asgari 4 dakika kullanıldığını varsaysak bile, bu tür işlemlerin maliyeti açıkça ortaya çıkmaktadır. Sayılan tüm bu kalemlerin bankamız aleyhine bir maliyeti vardır ve tacir olan müvekkil banka hem bu masrafları tahsil etme, hem de kar elde etme hakkına sahiptir. Bankalar maliyetleri düşürmek, uzmanlaşmak, daha nitelikli hizmet verebilmek için şubesiz bankacılığı özendirme yolunu seçmektedir. Davacı bu işlemi bankanın İnternet Şubesi\’ni kullanmak sureti ile ya da Bankamızın hizmet telefonunu arayarak şubeye gelmeden ve personeli meşgul etmeden, hiçbir ücret ödemeden yapma hakkına da sahiptir. Davacı işlemi bu usullerden biri ile yapmış olsaydı kendisine hiçbir masraf çıkmayacaktı. Bankalar tacir sıfatına haizdirler. Türk Ticaret Kanunu\’nun 22\’inci maddesi tacirin \’ücret isteme\’ hakkını düzenlemektedir. Bankacılık işlemleri için alınması gerekli tarifeye göre davacılardan 20\’şer YTL masraf alınmıştır. Bu yüzden talepleri yerinde değildir. Davanın reddini istiyoruz.\”

    EMSAL OLUŞTURUR

    İzmir 9\’inci ve 12\’inci Sulh Hukukuk Mahkemesi ise avukat çifti haklı bularak, bankanın aldığı 20 YTL\’yi iade etmesine, yasal faizi, harçlar, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte toplam 452\’şer YTL ödemesine karar verdi.

    Avukat Hürriyet Aygün, mahkemenin verdiği kararın örnek oluşturduğunu belirterek, \”Vatandaşlar bu konuda dikkatli olsun. Fazladadan para yatırmasınlar. Nasıl olsa alınan para az deyip dava açmaktan kaçınmasınlar. Adalet gereken cevabı veriyor\” dedi.

    DAHA ÖNCE DE KAZANMIŞTI

    Avukat Hürriyet Akgün, daha önce de işyerinin sahibinin hesabına bürosunun kira bedelini yatırırken aynı bankadan kendisinden 20 YTL masraf alınması üzerine dava açmıştı. Hakim Akgün\’ü haklı bulmuş, bankanın parayı faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte geri ödemesine karar vermişti.

    Türbanı Tartışmak ve Tarihi Hatırlamak

    Vatan Hainleri \’nde 28 Nisan 2008 \’de Türbanı Tartışmak ve Tarihi Hatırlamak başlıklı bir yazı yazılmış:

    Bugün Vatan Gazetesinin internet sitesini açtım ki, her tarafta türbanla ilgili haberler var:

    İşte Türkiye\’nin \”en önemli konusu: türban\” ne de çok tartışılıyor…

    Sanki 70 milyonluk yurdum insanının cebinde geçinebileceği iyi bir maaş, evinde yiyebileceği sıcak bir aş (Sıcak bir evi olduğu varsayılırsa tabi) her şey güllük gülistanlık biz hala yüz yıllar önceki konuları tartışıyoruz!!!

    Madem konu türbandan açıldı, ben de siz değerli okuyanlarıma türbanın tarihini ve nasıl bir sorun olarak ileri sürüldüğünü anlatmaya çalışayım!

    Not: Türban kelimesi Fransızca\’dan türemiş bir kelimedir. Arapça değildir!!!

    O kadar Kur\’an ve diğer dinlerin kitaplarını okumama rağmen kadınlarımızın \”türban\” ile kapanması gerektiğini yazan bir ayete rastlayamadım. İşin komik tarafı işte burda yazıyor diyen bir islamcı ile de karşılaşmadım. Yani \”türban\”ın bir dini simge olduğunu tartışmaya açmıyorum bile. Çünkü türbanın ortaya çıkış tarihi 1960\’lı yıllara denk gelir.

    \"\"Şule Yüksel Şenler 1938 doğumlu. Yani bugün 69 yaşında. Şenler siyasette ve toplum yaşamında İslama çok bağlı kadının da yeri olduğunu ileri sürerek yurt gezilerine çıktı. Pek çok ilde tesettür konusunda konferanslar verdi. O dönemin dinci bazı gazeteleri de Şenler\’i bayrak yaparak arkasında durdu.

    1971 yılında Şenler, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay\’a bir mektup yazdı. İslama çağrı niteliğindeki bu mektupta Cumhurbaşkanı\’na hakaret olduğu gerekçesiyle hakkında dava açıldı ve Şenler hapse girdi. 3 ay cezaevinde kaldı.

    Bugün gazetesinde 1967-71\’de köşeyazarı idi. Seher Vakti dergisi başyazarı oldu. 1980\’den sonra Zaman ve Milli Gazete\’de yazdı.

    Türbanın yayılması ile ilgili çalışmaların en yoğun yaşandığı yıllar 1968- 1969 yıllarıdır. Şule Şenler ve Mehmet Şevket Eygi karış karış Anadolu\’yu gezerek kadınları türbanla tanıştırdılar.

    Mehmet Şevket Eygi denen yobazı daha başka makalelerim de sizlere anlatacağım…

    Biz dönelim türbana!

    Bir aralar Merve Kavakçı vardı hatırlar mısınız?

    Hatırlamayadıysanız ben hatırlatayım:

    Merve Kavakçı, Refah Partisi\’nden Milletvekili olunca meclise türbanla gelen bayan milletvekilimiz… Merve Kavakçı ayrıca geçmişte RP\’nin CIA ile ilişkilerini yürüten Abdullah Gül\’ün de yardımcısıydı.

    Parlementoya Nazlı Ilıcak ile beraber girdi…
    \"\"

    buraya da görüntülerini koyalım:
    http://www.youtube.com/watch?v=ZK_3Lb4UOpk

    Buraya da Tayyip Erdoğan\’ın bir zamanlar diz çöktüğü gibi kendisinin de kimler önünde diz çöktüğünün kanıtını koyalım:
    \"\"

    Bu arada \”türban siyasi bir simge değil\” diyenlere cevabı Bülent Arınç\’ın kendi ağzından verelim:

    \”Kavakçı elbette ki siyasal simge olarak türban takıyor.\” ~ 26 Haziran 1999 Hürriyet

    Amerikadaki komşuları ise Merve Kavakçı\’nın Türkiye\’ye hizmet edemez deyişini burada okuyabilirsiniz:
    http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/05/06/114367.asp

    Bu arada Süleyman Demirel Merve Kavakçı\’nın dış ülkelerle olan irtibatından haberda olduğunu ve kendisinin bir provakatör olduğunu canlı yayında anlatıyor:
    http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/05/04/113991.asp

    Araştırdıkça neler çıkacak daha dersiniz?

    Merve Kavakçı\’nın Amerikan vatandaşı olduğunu da ekleyelim ve tabi ki de kanıtlayalım:
    http://www.milliyet.com.tr/1999/10/23/siyaset/siy02.html

    Tabi ki siyasal islamcıların hep bir ağızdan kullandığı mazlum rolünü Merve Kavakçı şu şekilde özetliyor:
    \”Ben mazlum halkın temsilcisi olarak geldim Millet Meclisine\”

    Eee ama neden mazlum halkın temsilcisi Amerikan vatandaşı çıkıyor?

    Siyasal islamcıların kimlere ve hangi odaklara hizmet ettiği çok iyi bir şekilde anlaşılmaktadır.

    CIA bağlantılı bı sahtekarlar ülkemizi birkaç parçaya ayırmak istemektedirler.

    Son olarak Kavakçı\’nın ailesinin ne olduğunu gösterelim. Hangi örgütlerle bağlantıları var dersiniz kavakçı ailesinin:
    http://www.milliyet.com.tr/1999/05/04/siyaset/siy00a.html

    Ayrıca Milliyet gazetesinin 4 Mayıs 1999 tarihli \”Bol Soruşturmalı Bir Aile\” adlı haberi okumanızı tavsiye ederim…

    Küçük bir not daha size: \”Simit satan adama simitçi dendiği gibi, İslamı satan adama da İslamcı denir\”

    Saygılar…

    100 yıl önce türban mı vardı? Bu yeni bir din mi?

    Hukuk Bilmez AKP Kalemşorları

    Vatan Gazetesi yazarı Mustafa MUTLU, bakın Hukuku tanımayın, savaşın diyen AKP kalemşoru.. Haddini bil! başlıklı yazısında neler yazmış:

    \"\"Anasaya Mahkemesi, türbana üniversite kapılarını açan Anayasa değişikliğini iptal etti ya, gazeteciliği kendilerine kılıf edinen AKP\’li militan kalemşorlar veryansına başladı…

    Hedefleri Anayasa Mahkemesi!

    Dün \”Cüppeli Demokrasi\” manşetiyle çıkan Star Gazetesi\’nin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu öyle bir yazı yazmış ki, resmen halkı isyana, hukuk tanımamaya, savaşmaya davet ediyor!

    Yeni Şafak\’ta görev yaparken, bizzat \”manevi babası\” Başbakan Erdoğan\’ın girişimleriyle Star Gazetesi\’ne Genel Yayın Yönetmeni olan bu \”takkeli liboş\”, açık açık Anayasa Mahkemesi\’ni diktatörlükle suçlamış…

    Yetmemiş, bakın neler demiş:

    Anayasa Mahkemesi anayasa değişiklerini görüşürse, reddeder veya onaylarsa bunun adı demokrasi olmaz. Böyle rejimlere otokrasi denir, diktatörlük denir ama asla demokrasi denemez. (…) Devleti ve rejimi temsil eden irade, kendi gizli kitabından ürettiği fetvayla millete yasak koydu. Bunu da en gözü kara, en cüretkar bir yolla; hukuku öfkesine ve düşmanlığına barut yaparak gerçekleştirdi. (…) Anayasa ile mücessem hale gelen temel sözleşme artık bozulmuştur. (…) Anayasa Mahkemesi\’nin anayasayı çiğnediği bir ülkede artık kimsenin hukuka riayet etmesini bekleyemezsiniz. Hukukçular bunu yapabildiğine göre, sıradan insanlar da hukuk tanımayabilir; kim ne diyebilir ki! (…) Bu ülkede bir oyun oynanmıyor; aksine her şey çok açıktır. Açık olan bir savaşın başladığıdır.

    ***

    Ey Kara Mustafa:

    Sen kimsin ki demokrasinin de olmazsa olmazı olan laik rejimi savunan Anayasa Mahkemesi\’ni böylesine aşağılayabiliyor, üyelerini alçakça hedef gösterebiliyorsun?

    Daha da önemlisi, halkı savaşa tahrik edebiliyorsun?

    Allahtan ki halkımız, senin gibi tahrikçilerin oyununa gelmeyecek kadar sağduyulu!

    Haddini bil, kendine çekidüzen ver ve hemen hem Anayasa Mahkemesi\’nden, hem de hukuka uymamaya ve savaşa davet ettiğin Türk halkından özür dile…

    Sen sırf birilerine yaranmak uğruna, koskoca ülkeyi ateşe atmaktan çekinmeyebilirsin…

    Ama bu ülkede bu tür tuzaklara artık kimse düşmez kara adam!

    Olan sana olur, yeşerdiğin bataklıkta boğulur gidersin!