Author Archives: İzzy - Page 7

Diktatör ve Soytarı

\"\"Diktatör \”dikte eden\” kimse demek.
Böyle bakıldığında, dilimize \”buyurgan\” diye çevrilebilir.
Tartışmadan hoşlanmaz.
Ağzından çıkan her sözü \”hikmet\” olarak görür.
Eleştiriye tahammülsüzdür.
Zaten bir zaman sonra çevresinde onunla tartışmayı göze alabilecek kimse kalmaz.
Eleştirinin en küçük dozu bile bu çevrede yer bulamaz.
Bir an gelir, diktatörün çevresinde sadece şakşakçılar, dalkavuklar ve soytarılar kalmıştır.
Bu onun zaten yerinde olmayan akıl sağlığını daha da bozar.
Diktatörleştikçe yalnızlaşır, yalnızlaştıkça diktatörleşir.
Bu yalnızlaşmada diktatör ve soytarı birbirine karışır.
Kimin diktatör kimin soytarı olduğu ayırt edilmez olur.

Diktatör ve soytarı ilişkisini en güzel Charlie Chaplin anlatmıştır.
\”Diktatör\” adlı filminin adı pekâlâ \”Soytarı\” da olabilirdi.
Hitler orada soytarı olarak gösterilmiştir.
O gerçekten de rol yapan bir soytarıdan farksızdır.
Saçsız ve bıyıksız Mussolini de öyledir.
Çünkü mesele saçta ve bıyıkta değil, davranıştadır.
Diktatörün akıl sağlığının bozukluğundadır.
Ciddi ve ürkütücü görünüşünün ardındaki zavallılığındadır.

Kasımpaşa\’yı Unkapanı\’na bağlayan caddelerden birinde genellikle sabah saatlerinde ortaya çıkan bir deli vardır.
Trafik polisliği rolünü üstlenmiştir.
Teneke parçalarını madalya olarak taktığı üniforma kalıntısı giysilerinin içinde görevini büyük bir ciddiyetle yerine getirirken insanın içinde acıma duygusu uyandırır.
Ne deliliğinin ne soytarılığının farkındadır.
Sanki ilahi bir güç tarafından görevlendirilmişçesine, zaten dar olan tek yönlü caddenin tam ortasında durmuş, gelip geçen arabaları el kol hareketleriyle yönlendirme çabasındadır.
Yüzündeki ve davranışlarındaki ciddiyete karşın ve belki de özellikle bu nedenle o bir soytarıdır.
Sanırsınız bütün bir yaşama yön verecek kadar kendini yücelerde gören bu zavallı deli, aklını kaçırmamış ya da akıl sağlığı zaten bozuk olarak doğmamış olsa, karşımıza bir diktatör taslağı olarak da çıkabilirdi…

Soytarıyla komedi sanatçısı arasındaki fark, soytarının ölçü tanımazlığındadır.
Soytarı ve diktatör arasındaki benzerliklerden biri de buradan geliyor olabilir.
Soytarı güldürmek için her türlü şaklabanlığı dener.
Diktatör için de akıl ve mantık tutarlılığı diye bir zorunluluk yoktur.
Tehditle sonuç alamadığında yalana başvurur.
Dün söylediğini bugün yadsıması olağan şeydir.
Gerekli gördüğünde kendini acındırmak için yalvarmaktan utanmaz.
Her şeyi yalan dolandır.
Görünürdeki hedefi ne olursa olsun, asıl sorun, kişiliğindeki doyumsuz buyurganlık hırsıdır.
Bu ise delilik değilse bile ciddi bir kişilik bozukluğu, diktatörün konumu bakımından da toplumlar için tehdit oluşturan bir tehlikedir.

Ben bir diktatördeki kişilik bozukluğunun görüntülerini 12 Eylül döneminde kapatıldığımız cezaevindeki TV haber programlarında izledim.
Söylediği her cahilane söz sanki bir Tanrı kelamı, bizlerin ve ülkenin kaderini yönlendiren tartışılmaz öngörüler, saptamalar ve direktiflerdi.
Bugün bu ülkede herhalde hiç kimse, sözünü ettiğim Kasımpaşalı deli bile o diktatörün yerinde olmak istemez…
Bütün diktatörlerin kaçınılmaz sonu giderek soytarılaşmak, sonunda da tarihin çöplüğünde layık oldukları yeri almaktır.

Burçlara göre seks hayatınız!

\"\"Hangi burç nasıl bir seks hayatı vaadediyor?

KOÇ \”Eeee Nerde Kalmıştık Devam…\”

Bir Koç Erkeği için zaman,mekan asla fark etmez..Her yerde,her şekilde seks yapabilirler,hayatlarının vazgeçilmezi olan spor kadar önemlidir onlar için..Ama teferruatı fazla sevmezler direk hedefe ulaşmak isterler..Ne kadar hızlı gözükseler de partnerini mutlu etmeden bırakmayıp yeniden sevişmeye hazır moda geçerler..

Ama bir Koç erkeği ile yapılan sekste duygusallık ve romantizm beklerseniz yanılırsınız.. Sadece tutku dolu zamanların tadını çıkarın…Ve saçlarıyla oynayın aldığı hazzı hissedeceksiniz…

Bir Koç Kadını aşırıheyecanlı ve tez canlıdır,sevişmek için yatak odasına kadar beklemesini düşünmek kırmızı kar yağmasını istemek gibi birşeydir.Seks istediğinde ilk adımı çekinmeden atar ve tüm dişiliğini ortaya koyar…Değişik kimliklere bürünüp seks oyunlarıyla partnerini kendine hayran bırakır.Hem baştan çıkarmayı, hem baştan çıkarılmayı sever…

BOĞA \”Ne Yesek..\”

Bir Boğa Erkeği bir gecelik ilişkilerden ve hızlı sevişmelerden hiç hazetmez. Partneriyle duygu dolu bir gecede saatlerce sevişebilir ve zamanın nasıl geçtiğini anlamanıza müsaade etmez.. Baba olmak istiyorsa mutlaka tutku ve aşk dolu bir sevişmeden sonra bunun olmasını ister…Boğa\’nın kollarında her zaman güvende olursunuz..

Bir Boğa Kadını dışarıya yansıyan sert ve soğuk görüntüsüne rağmen oldukça ateşli ve tutkuludur.Hele birde partnerinin onu arzuladığını bilirse kimse onu tutamaz..Baştan çıkarıcı atmosferlerde seks yapmayı sever ve yatakta beklenmedik yüzünü gösterir.. Kırmızı saten çarşafları ise mutlaka olmalı…

Boğa kadınını etkilemenin püf noktaları:

-Bakımlı ve temiz bir erkek olmak,
– Boynundan öpmek,
-Seks sonrasında ona atıştıracak bir şeyler söylemek

İKİZLER \”Hadi TV Seyredelim…\”

Bir İkizler Erkeği bu kadar mı değişiklik sever insan,hadi pozisyon değiştirdin partneri neden değiştiriyorsun..Seksi oyun gibi gören bir burçtur ve akıl almaz seks oyunları vardır..Zaman zaman kendini kontrol etmekte zorlanır..Ancak değişiklik sevmesine rağmen duygu hissetmediği biriyle onu aynı yatakta görmek mümkün olmayacaktır..

Bir İkizler Kadını Sürpriz dolu, neşeli, eğlenceli ve kıvrak zekalıdır..Yenilikleri denemeyi sever monoton geçecek bir seks hayatı asla ona göre değildir.Doğasından gelen değişik bir dişilik ve çekicilik vardır.Ve isterse bu dişiliğini partneri üzerinde çok kolay kullanıp onu tamamen etkisi altına alabilir..Hatta cool tavırları insanı deli bile edebilir ve bunu size yatakta da gösterir.Bir an kusursuz bir dişiyken hemen en yakın dostunuz olabilir.Ve hadi ara verip TV seyredelim diyebilir…

Ama ikizler kadınıyla yaşadığınız seks her zaman hafızanızda kalır..

YENGEÇ \”Sahilde Sevişelim..\”

Bir Yengeç Erkeği çok duygusaldır ve seksi duygularıyla dans ettirir..Konuşmayı pek sevmez ne söylemek istediğini hareketleriyle hissettirir.Sevdiği kadınla yapacağı bir yolculuk sonrası seks yapmak onun için en büyük ödül olur..

Heyecanını kaybetmez ama sakindir ve partnerine özel olduğunu hissettirmek için her şeyi yapar.Bir güvensizlik hissederse bütün şevki kaçar..Onun için güvenilir bir insanla, güvenilir bir mekanda seks yapmak kadar keyifli bir şey yoktur.

Bir Yengeç Kadını Güzel sözler,küçük dokunuşlar ve küçük öpücüklerle utangaç ve masum pozisyondan ateşli bir pozisyona geçebilir.Onun güvenini kazandığınızda bambaşka bir boyuta geçtiğini görmemek için kör olmak gerekir.Erotik kokulu parfüm kullanan erkeklere karşı hassasiyeti vardır ve seks yapmadan o parfüm kokusuyla sevişmesi mümkündür.

Aman dikkat; Siz siz olun sakın Yengeç kadınının ilk başlardaki utangaçlığı ile dalga geçmeyin..

\"\"ASLAN \”Ayna Ayna…\”

Bir Aslan Erkeği malum her zaman ilgi görmeyi ve övülmeyi ister. Muhteşem bir erkek olduğunu söylemeniz onu daha ateşli olması ve tutku dolu saatler geçirmeni zi sağlar. Ama her zaman ki gibi güç ve kontrolün onda olduğunu hissettirseniz süper olur.Hele bir de işine aşık olan Aslan\’ın işleri yolunda gidiyorsa seksteki performansı tartışılmaz..

Bir Aslan Kadını için cinsellik oldukça önemlidir ve en az Aslan erkeği gibi övülmekten, şımartılmaktan \”harikaydın\” lafını duymaktan çok hoşlanır. Oldukça zekidir ve etkileyici bir güzellikleri vardır dikkat çekmek ve dikkat çekici giyinmek en büyük keyfidir. Fantezi kurup yenilikler denemeye ve aynalı mekanlara bayılırlar..

BAŞAK \”Çarşaflar Yıkandı mı?…\”

Bir Başak Erkeği temizliğe ve hijyene olan düşkünlüğünü sekse de yansıtır. Detaycı olan başak partnerini dinler ve isteklerine cevap verir. Gösterişli ve vamp giyinen kadınlar vazgeçilmezdir. Eğlenceli bir seks yaşamayı sever ama temiz çarşaflar üzerinde olursa…

Bir Başak Kadını Duygularını açığa çıkarması zordur ama açıldığı zamanda kimse onu tutamaz.Başak kadınını tanımak ve en hassas noktalarını bilmek gerekir.Hele ki ona ne kadar akıllı ve donanımlı bir kadın olduğunu hissettirin.Aşkını sekse yansıtması parterine güvenmesinden geçer ve küçük öpüş ve dokunuşlara karşı koyamaz…

TERAZİ \”Seksi Bacaklara Dayanamaz …\”

Bir Terazi Erkeği loş ışıkta sevişmeyi sever .Güzel ve alımlı bir kadın terazi erkeğini oldukça etkiler ve direk seksi düşünmesine sebep olur.Hele ki bacakları güzel bir bayan..Partneri ile olması gereken zamanda, olması gereken yerde yapacağı seks inanılmaz keyifli olacaktır onun için.En sevdiği mekanlar ise oteller olacaktır ama şirin ve gösterişsiz mekanlar olmalı..

Bir Terazi Kadını Acele sevişmelerden hiç hoşlanmaz aksine sakin huzurlu mekanlarda olmak sevişirken kendini güvende hissetmesine sebep olur.Seksten sonra partnerine masaj yapmak kendini de iyi hissetmesine sebep olur.Aşk dünyasının en gizli kalmış heyecanlarını şaşırtan sürprizleriyle acak bir terazi kadınıyla yaşarsınız..

AKREP \”Yaşasın Yaşasın Seks…\”

Bir Akrep Erkeği hayatının olmazsa olmazlarındandır seks..Yemek yemeden belki 3 gün dayanabilir ama seks olmadan yaşaması zordur.Asıl ilginç olan ise aşık olduğu zaman başlar,sanki o kadar seks isteyen adam birden daha çekimser kalır ve daha hassas düşünür.Hatta seks isteğini açıkça ifade emekten bile kaçınabilir.Ama aşık olmadıkça sorun değildir ve Akrep erkeği çekici gördüğü her kadınla seks yapabilir..

Bir Akrep Kadını adeta aşk ve seks için yaratılmıştır.Her zaman sekse hazır ve uyarılmaya tahrik etmeye hazır durumdadır.Özellikle kendisi için bakımlı seksi giyinmeyi sevdiğini söylese de asıl amaç karşısındaki etkilemek olacaktır.Evinde seks onun için vazgeçilmezdir ama evin her yerini kullanmayı sever hatta mümkünse teras…Hayal gücü çok kuvvetlidir ve istediği her erkeği etkilemesi mümkündür..

YAY \” Açık Havada Seks…\”

Bir Yay Erkeği oldukça meraklı ve heyecanlıdır. Değişik mekanlarda özellikle açık havalarda sevişmeyi sever,deniz kenarı onun için oldukça heyecan verici olur.Öyle ağırdan alınan sevişmelerden hoşlanmaz,içindeki ateşi yansıtmaktan ve sınırları zorlamaktan sonsuz keyif alır.

Bir Yay Kadını\’na çapkın demek pek de yalan olmaz. Tıpkı Yay erkeği gibi riskli olacak mekanlarda sevişmeyi sever.Seks sırasında konuşmaktan ve değişik fantezileri anlatmayı sever ve bu kendisinin de oldukça heyecanlanmasını sağlar.Yanınızda kendisini rahat hissederse vazgeçilmez dakikalar yaşatır.

OĞLAK \”Ofis Ofis…\”

Bir Oğlak Erkeği ciddi görünümü ve soğuk duruşuyla insanı tedirgin eder.Nasıl yaklaşmak gerekir diye insanı düşündürür..Aslında fantezi kurmayı ve güvendiği partneri ile bunu paylaşmayı çok sever ve zevk alır.Ancak o kadar tedbirlidir ki bunu seks hayatına da yansıtır ve sakin,sessiz ortamlarda seksi sever..Ama sevişirken bu kadar şefkatli ve fedakar partner bulmak zordur..

Bir Oğlak Kadını duygularını gizlemekte oldukça başarılıdır. Aslında oldukça sevgi dolu ve aşk doludur.Ve içinde zaman zaman kendine bile itiraf edemediği çılgınlıklar vardır.Bunu ortaya çıkarmak içinde partnerine güvenmesi ve partnerinden iltifat görmesi, seks için yaratılmış olduğunu duyması yeterli olacaktır..

KOVA \”Seks Adeta Meditasyondur …\”

Bir Kova Erkeği arkadaşlığa ve dostluğa çok önem verir. Keyifli ve unutulmaz bir seks yaşaması için öncelikle partneriyle arkadaş olması ve aynı dili konuşması gerekir.Aslında seks hayatında önemli bir yer tutmaz ama sevdiği insanla her zaman,her yerde seks yapabilir.Hatta ara sıra birlikte erotik film seyretmeyi de ihmal etmez.

Bir Kova Kadını hoşgörülü ve anlayışlıdır.Partneri ile her türlü fantezi denemeye ve yeniliklere açıktır.Aynı zamanda çok zekidir ve ne demek istediğinizi hemen anlar ve sekste sizi ona göre yönlendirir.Cesur olan erkekten hoşlanır lakin kalite ve asalet çok önemlidir.Hep baştan çıkarmak ve çıkarılmak ister..Keyifli zamanlar için kova kadını ile çok zekice bir seks yaşamaya hazır olun…

BALIK \”Romantizm…\”

Bir Balık Erkeği için ayran gönüllü demek kısmen doğru olur, çünkü karşı cinsten çabuk etkilenir.Ve arkadaşlıkla başlayan ilişkisini aşka dönüştürdüğünde ilk seks denemesi için fazla beklemeyecektir.Duygusaldır ve romantik dakikalardan sonra öpücüklere boğan bir sevişme yaşamayı sever..

Sevgili Francis

\"\"ABD\’nin Ankara\’ya gönderdiği yeni Büyükelçisi Francis Ricciardone, \”bir yandan gazeteciler gözaltına alınıyor, beri yandan basın özgürlüğü deniyor, anlamıyorum\” demiş.

Anlatayım.

Sevgili Francis…
Geçenlerde bizim İstanbul Belediye Başkanı, sizin New York\’a gezmeye gitti. Brooklyn Belediye Başkanı tarafından bandoyla karşılandı, dans gösterileri yapıldı, pastalar kesildi, akşam da en faça restoranda onuruna ziyafet verildi.

Yüce Türk basını \”coşkulu karşılama\” manşetleriyle duyurdu bu haberi… \”İşte Türkiye\’nin itibarı, gururlandık\” diye makale döşenen bile oldu… Bi Allah\’ın kulu çıkıp, \”Kardeşim, Brooklyn Belediye Başkanı babamızın oğlu mu, niye bando getirmiş?\” diye sormadı.

Ancak…
Sizin orda haysiyetsiz bi gazete var, New York Post… Yemedi içmedi, \”Kardeşim, İstanbul Belediye Başkanı babamızın oğlu mu, kimin parasıyla kimi karşılıyorsun?\” diye merak etti.
Sırf merak etse iyi…

Haşırt diye manşet yaptı!

Sizin ahali aportta tabii, belediyenin telefonları anında kilitlendi.
\”Ben bu vergileri, sen el âleme bando tutasın diye mi ödüyorum\” mesajları yağdı.
Sonra?
Nerden geldiğini şaşıran Brooklyn Belediye Başkanı, derhal açıklama yaptı, vaziyeti detaylı detaylı izah etti.

\”Bando, dans, pasta ve yemek faturası, Türkiye\’nin New York Başkonsolosluğu tarafından ödendi! Bizimle alakası yok, davet ettiler, gittik. Amerikalı vergi mükelleflerinin parası asla kullanılmadı. Nezaket icabı, üzerinde Brooklyn köprüsünün resmi bulunan yastık hediye ettik, hepsi o… Hatta, Brooklyn Belediye Başkanı geçen sene beş günlüğüne İstanbul\’a gezmeye gitti, 40 bin dolar tutarındaki gezi masrafları bile bizzat Türk tarafınca karşılandı…\”

Neymiş efendim, Türk basını tarafından sanki Amerikalılar tarafından görkemli törenlerle karşılanmış gibi gösterilmiş ama, aslında parayı Türkiye Cumhuriyeti ödemişmiş filan…Sana ne?

Bizim paramızla bize sokak ortasında avanta iftar ısmarlayanların, bizim paramızla bize kömür dağıtanların, bizim paramızla kendisine bando tutmasının neresi acayip?

Neymiş efendim, Brooklyn Belediye Başkanı\’nı İstanbul\’da gezdirmişiz de, 40 bin dolarcık kıyak yapmışmışız,
o da karşılığında bizimkine yastık hediye etmişmiş falan… Ayıptır, ayıp!

Senin İstanbul Başkonsolosun adam olsaydı da, bando tutsaydı…
Bi yastığın dedikodusunu yapacağınızı bilseydik, mehter takımı tutardık, masraftan mı kaçıcaz?

Bak senin yüzünden, bizim gazeteciler fırça yedi. Hüseyin bey, sana soru sordular diye azarladı alayını… (Hüseyin bey, sizin Hüseyin Obama değil, bizim Hüseyin Çelik…) AKP\’nin \”basın\” sözcüsüdür kendisi… \”Yerli yersiz, olur olmaz birine soru soruyorsunuz, o da cevap veriyor. Gazeteci olarak niye soru soruyorsunuz? Sormamalısınız\” dedi.

Soru sorandan gazeteci olur mu emmioğlu… Yu nov emmioğlu? Bak, onu da bilmiyorsun… Başbakanımız kadar İngilizce bilmiyorsun, sonra çıkıp yerli yersiz konuşuyorsun… Sen bize akıl öğreteceğine, Türkiye Cumhuriyeti\’nin New York Başkonsolosu\’nu örnek al.

Zaten, kusura bakma ama, seni nasıl diplomat yaptılar, hakikaten akıl sır erdirmek mümkün değil birader… Bizim gazeteciler çocuğunu ABD\’de doğurtuyor, senin iki tane kızın var, biri Türkiye\’de dünyaya geldi. Üstelik, Türkiye\’de okutuyorsun. Bulamadın mı bi sponsor?

\”Anlayana sivrisinek saz, anlamayana bando çalsan az\” diye laf vardır bizde… Sen hâlâ \”anlamıyorum\” diyorsun…
Yenisin buralarda, tecrübesizliğine veriyorum, anlarsın yakında.

Francesca\’yla Chiara\’yı yanaklarından öperim.
Yengeye saygılar.
Sizin Hüseyin\’e selamlar…
Sincerely
Yılmaz

Ucube

\"\"Harem marem yoktu…
Oraya topladıkları sülün gibi kızlar padişahlarımızın dünya ahret bacısıydı!

Şaka bir yana, ecdatmış haremmiş filan değildir sorun… Ahali bunlara oy verince, vezir, aynı ahali bunların beğenmediği diziyi seyredince, rezil… Budur.

Heykel de değildir sorun.

O heykeli diken kim?
AKP\’li belediye başkanı.
Sonra n\’aaptı o başkan?
CHP\’ye geçti.
CHP\’ye geçince n\’ooldu?

SİT\’tir oldu!

AKP\’liyken, anıt.
CHP\’ye geçince, ucube.

AKP\’li Bursa\’da alkışlanan Kusturica\’ya, CHP\’li Antalya\’da kusulması gibi!

(Detaya girersek… Ermeni açılımı, işin rengini değiştirdi, Kars\’ta MHP güçleniyor. Kars\’a vaat edilen lojistik köy projesinin Erzurum\’a kaydırılması ise, tuzu biberi oldu. Ermenistan\’a şirin görünmek için apar topar dikilen Barış Anıtı\’nın aniden ucube ilan edilmesi, o anıtın dikildiği alanın şehit kanlarıyla sulandığının hatırlanması, sit alanı hikâyesi, sebebi budur… Sanki Çanakkale şehit kanlarıyla sulanmadı ve sanki Çanakkale\’de anıt yok.)

Sanattan manattan anlamaz bunlar.
Kafalarını taktıkları yer başkadır.

Efes Pilsen mesela… Avrupa\’da kupa kazanan ilk Türk takımı oldu, anıtı dikildi. Göğe uzanan iki el üstünde yarısı kesilmiş basketbol topu figürüydü. \”Kadeh bu\” diye söküldü.

Sonra ne oldu?
Ders alıp, şerbet üretimine başlamadı… Spora tiyatroya müziğe sinemaya festivallere arkeolojiye destek olmaya, her sene 30 milyon dolar harcamaya devam etti.

E baktılar ders almıyor…
Hazır ahali padişah\’la ucube\’yle meşgulken, kaşla göz arasında yasakladılar. Bira üretimine devam edecek –şimdilik- ama, ismini kullanması yasak…

Bazı yalakalar akıl veriyor:
\”Ne olmuş canım, büyütmeyin, Efes Pilsen\’in Pilsen\’i atılır, Efes şehir ismidir, o şekilde devam edebilir.\”

Kardeşim!
Pilsen zaten şehir ismi.
Çek Cumhuriyeti\’nde.
Ordan gelir.

(İzmir\’in kardeş şehridir… Birayı Sümerler, kafayı İzmirliler bulmuştur lafı da, ordan gelir!)

Ve, hal böyleyken merak ediyor insan…
Hem CHP\’li, hem rakının hası.
Tekirdağspor da yasaklanacak mı?

Schuster\’la Olmuyor Liman Von Sanders\’ı Getirin Takımın Başına

\"\"2017\’de genelkurmay başkanı olmasına kesin gözüyle bakılan şeref madalyalı Korgeneral, darbecilikten içeri tıkıldı, evladıyla gurur duyan annesi 48 saat dayanabildi, rahmetli oldu.

Teğmen\’in telefonuna, teröristin telefon fihristi \”sehven\” yüklendi. Darbecilerin bombalarını toprak altında bulan polislerin, iki gün önce Amerikalılar tarafından eğitildiği ortaya çıktı.

Yarbay Ali Tatar, komutanına suikast yapmakla suçlandı, canına kıydı. Albay Abdülkerim Kırca, terörist kurşunuyla felç kalıp, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuş, devlet övünç madalyası almıştı, çete lideri olmakla suçlandı, tabancasını kafasına dayadı, tetiği çekti. Albay Belgütay Varımlı, teftiş kurulu eski başkanıydı, hatta, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral İlhami Erdil\’in usulsüz harcamalar nedeniyle er rütbesine düşürülmesini sağlayan kişiydi, darbecilikle suçlandı, sabah namazını kıldı, balkona çıktı,10\’uncu kattan atladı. Yüzbaşı Olgun Vural, darbeci listesini sızdıran subay diye tanıtıldı, \”Bulmacanın parçaları beni gösteriyor ama, ben değilim, bana inanın\” şeklinde mektup bırakıp, intihar etti. Kurmay Albay Berk Erden, eşinin namusuna iftira attılar, üstüne, darbecilerle ilişkisi ortaya çıkmasın diye eşinin kendini aldatmasına göz yumuyor diye yazdılar, kime ne desin, canına kıydı.

Türk Silahlı Kuvvetleri\’ndeki general ve amirallerin yüzde 10\’u tek hamlede tutuklandı. Ne kuzey deniz saha komutanı kaldı, ne güney deniz saha komutanı, denizaltı filo komutanı bile içerde, terfi sistemi allak bullak oldu. Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri eski komutanları içerde… Genelkurmay eski başkanları İlker Başbuğ ile Yaşar Büyükanıt tutuklanacak deniyor. Birinci ordu eski komutanı içerde, öbür birinci ordu komutanı kalp krizi geçirdi.

Silivri festivalinin kırmızı halısı haline geldi Beşiktaş adliyesi…

\”Başkomutan\” İran\’da gezideydi.

Taha Akyol yazdı.
Gazetecilerle sohbet ederken…
Cengiz Çandar söze girmiş.
\”Kötü bi haberim var\” demiş.
Başkomutan endişelenmiş.
\”Eyvah, kötü bir şey mi oldu?\”
Meğer damarına basıyormuş…
\”Beşiktaş yine yenildi\” demiş.
Kahkahadan kırılmışlar.
Koyu Beşiktaşlıdır Başkomutan.
\”Hayret hakikaten\” demiş.
\”Nedir bu böyle yani\” demiş.

Uyku Kardeşim Ver Elini

\"\"Diyorsun ki \’Ne var kardeşim bunda? Yoksula, ihtiyacı olana kömür dağıtıyor devlet. Sosyal devlet demiyor musun? Al işte sana sosyal devlet.\’
Peki devlet o dağıttığı kömürü kimden alıyor?
Nasıl alıyor?

Mesela…
Geçtiğimiz gece hepimiz uyurken ki bunun gece olmasıyla alakası yok genelde zaten uyuyoruz, Torba Yasa Meclis\’ten geçti…
Ondan önceki akşam uyurken de Yargıtay ve Danıştay\’a yeni daireler açılsın diye yasayı geçirmişlerdi zaten…
Haliyle yine uyuyorduk…
Hatta Yargıtay Başkanı, Cumhurbaşkanı ile görüştü. \’Lütfen onaylamayın. Bu sorunları çözmez. Aksine daha içinden çıkılmaz hale getirir\’ dedi…
Bilmiyorum bunları söylerken gerçekten Gül\’ün onaylamayacağına dair bir umudu var mıydı içinde?
Varsa eğer dünyanın en iyi niyetli insanı o zaman Hasan Gerçeker.
Nitekim Cumhurbaşkanı muhtemelen King\’s Speech filmini izledikten sonra şak diye onayladı.
İçinde ne olduğunu bile bilmediğimiz torbanın onaylanması ile birlikte şunu da öğrendik.
Son anda bir madde eklenmiş ve Türkiye Kömür İşletmeleri\’nin (TKİ) ihalesiz kömür almasına olanak sağlanmış.
Tam da seçime az kala…
Tam da milyonlarca ton kömür alınıp üzerine koskoca \’BAŞBAKANLIK\’ yazılı çuvallarla dağıtılmadan hemen önce.

\’Sosyal devlet\’ yoksul vatandaşına kömür dağıtacak…
Hatta kimi valiler bile kamyonlara atlayıp bu dağıtım işini bizzat yapacaklar.
İhtiyacı olan olmayan beleş kömürleri kapışacaklar.
Peki nereden, kimden alınacak o kömürler?
İhale yok artık…
TKİ istediği firmadan, istediği gibi alacak…
Bu arada kim o kömürü alacağı parayı koyuyor TKİ\’nin cebine?
Devlet değil mi?
Devletin kasasına para nereden geliyor peki?
Pışt birader…
Sana soruyorum…
Devlet diyorum, vergiler diyorum, ihalesiz kömür alımı diyorum…
Bak yine uyumuş…

Büyüklere Masallar

\"\"Karınca yıllarca dirsek çürütmüş, okumuş, çalışmış, namerde muhtaç olmamak için didinmiş, zor günlere hazırlık yapmaya gayret etmiş…
Ağustos böceği ise, yan gelip yatmış, elde avuçta ne varsa satmış, orman tarihinde görülmemiş borca girmiş, vur patlasın çal oynasın, harcamış.

E okumak, çalışmak zor tabii…
Başta ayı, ne kadar gergedan, suaygırı, bufalo varsa, ağustos böceğini örnek almış, hep beraber har vurup harman savurmuşlar, dolçe vita… Ve, kış gelmiş.

Sahte cennete kar yağmaya başlayınca, \”Ulan tufaya mı geldik\” diye mırın kırın başlamış ağaç kovuklarında… Ağustos böceği bakmış ki, karınca kıymete biniyor, basın toplantısı düzenlemiş, \”Etrafta o kadar fakir fukara varken, bu şerefsiz karıncaların karnı tok, sırtı pek, kamuoyunun vicdanına sunuyorum, garip gurebayı sömüren bi avuç elit bunlar\” demiş.

Yandaş çakallar, kıçı açıkta gezen şempanzelerin fotoğrafını basarak, \”Sizin giyecek donunuz yok, onlar sıcacık yuvalarında oturuyor, bu nasıl düzen?\” makaleleri döşenmişler… Papağanlar, orman televizyonuna çıkıp, ağustos böceği ne dediyse, tekrar etmişler… Tilki ise, derhal yardımlaşma derneği kurup, makarna-bulgur kırıntısı dağıtmak için bağış toplamaya başlamış… Koyunlar hislenip ağlamış, kazlarla tavuklarla beraber omuzlara almışlar tilkiyi.

Şak…
Karıncanın yuvası basılmış!

Yeraltında 6 metreye inen dehlizlerin krokileri yayınlanarak \”İşte derin yapılanma\” manşetleri atılmış.

Kazı çalışmalarında \”Ne oldum deme, ne olacağım de, sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince karıncalar balıkları\” şeklindeki örgütsel doküman ele geçirilmiş… Akbabalar derhal olay yerine üşüşüp \”İşte kanıtı, resmen istilaya hazırlanıyorlar\” demiş.

Karınca tutuklanmış.

Ağustos böceği, \”şark bülbülü\” rumuzuyla \”gizli tanık\” olmuş… Karıncanın aslana suikast planı tertiplediğini, kuş ve domuz gribinin onun başının altından çıktığını, keneleri örgütlediğini, ayrıca, yuvasında yapılan aramada tavşanla zürafanın porno kasedinin ele geçirildiğini iddia etmiş… Telekulak olarak görevlendirilen baykuş, doğrulamış… Fil bile inanmış.

Karıncanın yakınları, Avrupa Hayvan Hakları Mahkemesi adına bilirkişi olarak duruşmaları izlemeye gelen La Fontaine\’e \”Senin gibi bilirkişinin taaa\” diye tepki göstermişler… Ancak, La Fontaine \”Saçmalamayın kardeşim, ben böyle bi rapor yazmadım, yazmadığım şeyleri yazmışım gibi eklemişler\” deyince, La Fontaine\’in raporuna \”sehven\” montaj yapıldığı ortaya çıkmış.

O sırada söz isteyen karga, ağzındaki peyniri düşürmüş gibi göstermek suretiyle, küçük düşürüldüğünü öne sürerek şikâyetçi olmuş. Tilki alkışlamış…
La Fontaine gözaltına alınmış.

Ağustos böceği Nuh\’un gemisiyle dünya turuna çıkarken, sarı öküz karşılamış cezaevi kapısında karıncayı… \”Anlattık o kadar, angus gibi dinlediniz, vermeyecektiniz beni\” demiş.

Büyüyoruz Ama Neremiz Büyüyor

\"\"Geçtiğimiz ay İş Bankası Genel Müdürü Sn. Ersin ÖZİNCE oldukça önemli bir açıklama yaptı. Türkiye\’de biz büyüyoruz büyüyoruz da ne kadar sağlıklı büyüyoruz diyen Özince bir tartışma yaratmak istedi ancak bilinen nedenlerle tartışma olamadı ve konu kapandı.

Ben Makina Mühendisiyim, laf yapmaktan, siyasetten, hamasetten anlamam. Rakamlardan, verilerden anlarım. Bu nedenle size büyüyüp büyümediğimizi veya neremizin büyüdüğünü bilimsel bir yazıyla ortaya koyabilirim.

GAYRI SAFİ YURT İÇİ HASILA (GSYİH): Bir ülkede bir yıl için üretilen toplam mal ve hizmetlerin, belli bir para birimi karşılığındaki değerinin toplamıdır. Türkiye IMF 2010 raporuna göre GSYİH açısından dünyanın 13. büyük ekonomisidir. Zaten gerek siyasi gerekse para otoritesi bunu haftada bir kaç kere tekrarlamakta ve ülke vatandaşları da dünyanın 13. büyük ekonomisinde yaşadıklarını düşünerek daha mutlu olmaktadır ama bakalım gerçekten de iş geçinmeye, satın almaya, rekabete gelince öyle olacak mı?

\"\"

SATIN ALMA GÜCÜ PARİTESİ (SAGP): Ülkeler arası refah düzeyi karşılaştırmalarında birçok yöntemin kullanıldığı görülmektedir. Genel kanı, gerek dolar kurunda resmi değerinin kullanılması ve serbest piyasa ile kur farkının olması ile birlikte üyelerin genel fiyat düzeylerinin farklı olması gibi nedenlerden dolayı, kişi başına MG\’in gerçek refah düzeyini yansıtmadığı şeklindedir. Bu nedenle SAGP kavramı ortaya çıkmıştır. SAGP, ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılaşmasını ortadan kaldıran para birimi dönüştürme oranıdır. IMF 2010 raporuna göre Türkiye vatandaşları satın alma paritesi açısından dünyada 63. sırada yer almaktadır. CIA World Factbook\’a göre ise 73. Sırada yer almaktadır.

KÜRESEL REKABET GÜCÜ (KRG): Küresel rekabet gücü, ülke ekonomisinin sahip olduğu birçok kurumsal yapı, ülkenin üretim yapısı, teknolojik alt yapı, teknoloji üretim kapasitesi, nitelikli insan sermayesi ve işletmelerin içinde bulunduğu iktisadi ortam ile ilgilidir. Rekabet gücü yüksek ülkeler istihdam, gelişme, üretim ve refah artarken rekabet gücü düşük ülkelerde düşer. Dünya Ekonomik Forumu 2010 raporuna göre Türkiye Vietneam ve Slovakyanın hemen ardından 61. Sırada yer almaktadır.

İNSANİ GELİŞME ENDEKSİ (İGE): 1990 yılından beri İnsani Gelişme Endeksi (İGE) her yıl, Birleşmiş Milletler Gelişme Programı (UNDP) İnsani Gelişme Rapor Ofisi tarafından yayınlanır. Bu endeks milli gelir dışında insanların refahının kısa bir tanımını içerir. İGE üç boyutlu insani gelişmenin birleşik ölçümünü sağlar. Uzun ve sağlıklı yaşama (yaşam ömrü ile ölçülür), eğitilmiş olmak (yetişkin okur-yazarlığı, ve ilk, orta ve liseye kayıt) ve saygın/iyi şekilde yaşam standardına sahip olmak (satın alma gücü paritesi ve kişi başına düşen gelirle ölçülür). Bence bir ülke vatandaşları açısından en önemli endeks İGE\’dir. Türkiye, Birleşmiş Milletler 2010 raporuna göre İGE açısından Tunus ve Ürdün\’ün hemen ardından 83. sırada yer almaktadır.

SONUÇ: GSYİH açısından dünyanın 13. büyük ekonomisine sahip ülke vatandaşları ne yazık ki kürerel rekabet gücü açısından olsun, insani gelişme açısından olsun veya satın alma gücü açısından olsun 13.\’lüğe yaklaşamamakta, 60.\’lıktan sonra bir yerlerde kendine yer bulmaktadır.

Başbakan Beni Hedef Gösteriyor

\"BAŞBAKANBekir Coşkun… Türkiye yazarlar vitrininde bir marka…

Sevenleri ile sevmeyeni neredeyse başa baş geliyor…

Cumhuriyet Gazetesi\’ndeki huzur veren sade odasında dört saate yakın süren sohbetimizde, tek bir an bile samimiyetinden şüpheye düşmedim. Yuvarlak cevaplar değil, yürekten cevaplar verdi sorularıma.

Son zamanlarda Başbakan\’ın konuşmalarında ‘göbeğini kaşıyan adam\’ lafını sıkça kullanması canını sıkmış olmalı ki, \”böyle devam ederse Başbakan\’ı mahkemeye vereceğini\’\’ söylemişti.

-Sizin kadar sevgi dolu, eleştirilere açık, sakin bir adam, ne oldu, nasıl tepkiler aldınız ki, işi mahkemeye götüreceğinizin sinyallerini bile verdiniz?

\”Benim ‘göbeğini kaşıyan adam\’ derken kimi kastettiğimi benim okuyucularım, az çok gazete okuyan, idrak yeteneği olan herkes biliyor zaten. Neredeyse son zamanlarda her kürsüye çıkışında söylemeye başladı Başbakan. Niye söylüyor sık sık, çünkü o kesime ‘bakın sizi aşağılıyor bunlar\’ diyerek bir türlü oy hesabı yapıyor aslında.

BAŞBAKAN BENİ HEDEF GÖSTERİYOR

Başbakan ‘darbe yapacaklar, statüko beni yok etmek istiyor\’ diye geçen seçimlerde rol oynadı. Şimdi de ‘bakın size göbeğini kaşıyan adam deyip hakaret ediyorlar\’ diyerek duygusal yandaş arıyor kendine. Ayıp ediyor Başbakan beni hedef gösteriyor.\”

Telefonları susmuyormuş, ana avrat sövenler, hakaret dolu mektuplar geliyormuş.

\”Alışıyor insan bir süre sonra bu duruma, hatta görmezden geliyorum çoğu zaman, ama sonuçta açıkça hedef gösteriyor beni… Öldürülen birçok gazeteci meslektaşım, zamanında bu tür hedef gösterildikleri için öldürüldüler, durduk yerde öldürülmedi hiçbiri.\”

\”O dinci, göbeğini kaşıyan adam, yani şeriatçı, tarikatçı kesim gazete okumaz; neyin ne olduğunu bilmez. Nereden öğreniyor kime küfür edeceğini, kimi öldüreceğini? Bakıyor, Başbakan ne dediyse, onun gösterdiği kişiyi hedef alıyor, öldürüyor\” diyen Coşkun, sivil hayatta yaşadığı bir takım sıkıntıları şöyle dile getiriyor:

\”Mesela, kişisel ya da evimin bir işi ile ilgili belediyeye ya da başka bir kamu dairesine gittiğimde, oradaki memur benim adımı görünce ‘bu adam bu işi burada zor yaptırır, bu evrakı, bu raporu biraz zor alır\’ gibi sözler söylüyor, bu tip sıkıntılar oluyor. Mesela teknem için ‘bu adam teknesini bizim limandan alsın götürsün\’ diyenler oldu.\”

GÖBEĞİNİ KAŞIYAN ADAM DEĞİŞTİREMEZ Mİ

-Hiç umut yok mu, sizce bu göbeğini kaşıyan adam ülkenin geleceğini olumlu açıdan değiştiremez mi?

\”Değiştirmez. Göbeğini kaşıyan adam şu an seçim geliyor diye çok sevinçli, resmen bayram ediyor… Geçen sefer üçlü koltuk, buzdolabı, çamaşır makinesi gelmişti; bu defa inşallah halı, televizyon, bilgisayar gelir diye bekliyor. Böyle ikiyüzlü, sahtekâr bir adam, bu göbeğini kaşıyan adam.

Vergi vermeyen, bulduğu hazine arazisini parselleyip satan, ev yapan… Kömür, nohut, erzak yolu gözleyen, inanılmaz bir adam. Dünyanın her yerinde var ama, özellikle geri kalmış ülkelerde göbeğini kaşıyan adam, bulundukları toplumun gelişmesini, düzelmesini engelleyen kesimdir.

Mısır halkı bile bir yerden sonra canına tak etti ve harekete geçti.\”

MISIR\’DA YAŞANANLAR

-Ne düşünüyorsunuz Mısır\’da yaşananlar hakkında?

\”Herkes Mısır\’ı konuşuyor ama ben Türkiye\’nin durumunun Mısır\’dan daha kötü olduğunu düşünüyorum. Türkiye\’nin kurtuluşu Mısır\’dan çok daha zordur. Çünkü Mısır\’daki yönetim, demokrasiden bir zırnık nasip almamış, ucube bir yönetim ama Türkiye\’de tam demokrasiye oynayan bir ikiyüzlülük var. Bizimkiler \’demokrasi var\’ diyerek dünyayı dahi kandırmış durumdalar ama olmadığı gayet açıkça ortada. Mısırlılar kurtulabilir bu sıkıntıdan ama, böyle giderse Türkler kurtulamaz.\”

-Önümüzdeki Haziran\’da yapılacak seçimlerin sonuçlarıyla ilgili bir tahmininiz var mı?

\”AKP tek başına iktidar olamayacak, söyledikleri gibi yüzde 58, yok yüzde 60 oy falan alamazlar, zor biraz. Sokakta insanlara bakın, AKP\’yi geçen seçimlerde destekleyen iyi niyetli insanlar bile artık inanılmaz küfür boyutunda sözlerle hayal kırıklıklarını dillendirmeye başladılar.

Kahvelere gidin bakın, birçok kahvede Tayyip Erdoğan konuşurken televizyonu kapamaya başlamışlar. Toplum olup bitenden etkilenmiyor zannediyorlar ama etkilenmez olur mu hiç.\”

CUMHURİYET\’TE MUTLU MU

-Cumhuriyet\’te keyfiniz yerinde mi? Mutlu musunuz yeni gazetenizde?

\”Hem de çok mutluyum, meslek hayatımın en güzel günlerini yaşıyorum. Son derece itibarlı bir yerdeyim. Artık her yerde ‘horoz\’ gibi yürümeye başladım.

İnsanlar Cumhuriyet Gazetesi\’ni okusun ya da okumasın, Cumhuriyet Gazetesi\’ne karşı bir güvenleri var. Önemli bir kurum olduğunu ve hep var olması gerektiğine inanıyorlar. Ayrıca burada çok özel, iyi, olumlu bir ekip var. Tek sorun tirajımızın biraz düşük olması, ama bunu da kırmaya çalışıyoruz.

Biliyorsunuz Cumhuriyet reklam veremiyor, promosyon dağıtmıyor. İtibarı, saygınlığı var ama parası yok Cumhuriyet\’in. Bu nedenle fiyatını indiremiyor çünkü, arkasında bir müteahhit patron yok, bir grup yok, şeyh yok, tarikat yok. Hırsız, uğursuz, dolandırıcı bir patron yok; bütün gücü ve geliri okuyucunun verdiği 1 lira. O 1 lira ile ayakta duruyor.

Okuyucu bugün için belki ekonomik nedenlerden dolayı biraz sıkıntı çekiyor Cumhuriyet alırken. Özellikle öğrenciler için 1 lira fazla olabilir ama, bu bir hesap meselesi. Diğer gazeteler 1 lira değil, daha ucuz ama Cumhuriyet her gün bir küçük kitap sunuyor okuruna.

Bakın benim bir iddiam var, hep söylüyorum: Bir ay boyunca her gün Cumhuriyet alın, okuyun. Bir ay sonra inanın, daha önceki birçok düşüncenizi terk edeceksiniz ve birçok konuda çok daha geniş ve doğru bilgilere sahip olacaksınız. Sadece bir ay düzenli okuyun ve test edin bu söylediğimi. Göreceksiniz, konuşurken söyleyecek daha çok sözünüz olacak, tartışırken her konuda daha çok fikir beyan edebileceksiniz.\”

Birkaç okuru denemiş, bir ay düzenli okumuşlar Cumhuriyet Gazetesi\’ni ve aramışlar Bekir Coşkun\’u, teşekkür etmişler. ‘Söylediğiniz gibi çok değişti bakış açımız, fikren zenginleştik\’ demişler. Bekir Bey çok memnun olmuş haklı çıkmasına.

YENİ GAZETE ÇIKIYOR MU

\”Yeni bir gazete daha çıkaracaktı Cumhuriyet… Ne oldu, ne zaman çıkacak, vazgeçildiğine dair duyumlar aldım doğru mu\” diye sordum.

Usta kalem soruma şöyle yanıt verdi: \”Neden yeni bir gazete çıkarma kararı verdiklerini bilmediğim gibi, niye vazgeçmiş olduklarını da bilmiyorum. Bir sürü yeni proje yapmak istiyor Cumhuriyet yönetimi, ama dediğim gibi tüm bunlar para ile olacak işler, para yoksa sermaye yoksa zordur\”

– Kısa süre önce bir panelde, Cumhuriyet Gazetesi\’nin internet sitesi hakkında yapıcı bir eleştiriniz ve tavsiyeniz olmuştu. Yönetimde karşılık buldu mu tavsiyeniz?

\”Baksanıza diğer gazeteler de paralı yapmaya başladı internet sitelerini. Sabah Gazetesi paralı internete geçti. Daha birçok gazete, satışları düştüğü için internet sitesini kapamayı ya da paralı sunmayı düşünüyor son zamanlarda. Ben yazar olarak isterdim ki, gazetelerin hepsi 5 kuruş olsun, internet açık olsun, herkes istediğini okusun. Ama ne yazık ki, gazeteler para kazanarak yaşamak zorundalar.

Cumhuriyet\’in bu durumda kara geçmesi zor, ancak kendini döndürüyor Cumhuriyet. Sermaye kesimi Cumhuriyet\’e reklam vermiyor. Bırakın onu, tüm kamu kuruluşlarında Cumhuriyet yasaklandı.

Ben geçenlerde Kültür Bakanı\’nı, Ertuğrul Günay\’ı aradım. Cumhuriyet Gazetesi yönetiminin haberi olmadan şahsım adına, bir yazar olarak aradım. Sordum Bakan Bey\’e \’neden kütüphanelere Cumhuriyet\’in girişini yasakladınız? Rica ediyorum eski bir dost, bir yazar olarak, bırakın lütfen Cumhuriyet de diğer gazetelerle beraber kütüphanelere girsin\’ dedim.

Bakın THY almıyor, deniz yolları, tren yolları almıyor Cumhuriyet. Müşterilerin önüne kendi tarikat gazetelerini götürüp koyuyorlar, ama Cumhuriyet\’i asla sokmuyorlar kurumlarına. Bir sürü yere sokmuyorlar Cumhuriyet\’i. İktidarın etkisinde olan kurumlara da sokmuyorlar, orada çalışanlar okuyamıyor Cumhuriyet Gazetesi\’ni.\”

HALA CEVAP YOK

Bu telefon görüşmesi 10 gün önce yapılmış. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay telefonda \”tamam, konuya hemen bakıp size döneceğim\” demesine rağmen, hala arayıp bir açıklamada bulunmamış.

Coşkun, \”Acı bir durum. Bir yazar bir bakanı arayıp, uyguladıkları bir yasaklama ile ilgili \”Niçin? Neden?\” diye bir soru soruyor, ama bakandan net bir cevap alamıyor. Bu çok acı üzücü bir durum. Kültür Bakanı Günay, tarikatların ya da dinci kesimin kültür bakanı mı sadece? Ülkemizde çıkan tüm gazeteler gibi, Cumhuriyet Gazetesi niye okunmasın, niye engellensin ki? Niye insanların tercihine bırakılmıyor?\” diye tekrar soruyor Odatv aracılığı ile. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay\’dan hala bir cevap beklediğini, belirtiyor.

-Son zamanlarda gündemi fazlaca meşgul eden Defne Joy Foster olayında, yazdıkları dolayısıyla okurların tepkisini çeken Hıncal Uluç hakkında ne düşünüyorsunuz?

\”Sırf Hıncal Uluç değil, genel olarak bir şey söylemek istiyorum. Bunların birer dizüstü bilgisayarları var. Ellerine alıyorlar bu bilgisayarı, o gün nereye koyacaklarını düşünüyorlar, nerede yazacaklarını. Bir bakıyorsunuz, götürüp bir kadının bacaklarının arasına koyup yazıyorlar. Sonra bir bakıyorsunuz, başka bir gün genç bir insanın masumiyetinin içine götürüp koymuşlar, oradan yazı yazıyorlar.

Başka bir gün bakıyorsunuz, başka bir insanın tertemiz dünyasının içine götürmüş, koymuş bilgisayarını, oradan yazıyorlar. O ellerindeki bilgisayarları nereye koyup, yazı yazacaklarını bilemiyorlar. İğrenç biçimde hep başka bir yere koyup koyup yazıyorlar…\”

-Takip ettiğim kadarıyla, siz bu olayla ilgili bir yazı kaleme almadınız. Neden?

\”Ben o konuda yazı yazmayı bile düşünmedim, utanç duydum yazılanlardan dolayı. Bakın bir genç kadın var, üstelik bir anne. Bir delikanlı var, Ahmet Altan\’ın oğlu Kerem. Bir yaralı, acılı eş var, öte yanda içi kanayan bir anne var. Bu durumda, her açıdan üzgün, bitkin bunca insanın arasında, bunların dizüstü bilgisayarları ellerinde, bir bacak arasına koydular, bir yüreklere koydular, bir cesede, resmen bir ölünün üstüne koydular. Ardından insanların duygularına koydular, koydular ve yazdılar. Yani inanılır gibi değil.

Bütün Türk medyası o günlerde, Ankara\’da eylem yaparken dövülen işçileri; hayvanat bahçesinden çalınıp, kesilip, insanlara yedirilen midilli atlarını görmedi, duymadı. O günlerde yanlış tedaviden ölen insanları, AKP\’nin Türk ayrgısına vurduğu en şiddetli darbeyi, torba yasasıyla hırsızı uğursuzu affedişleri, o günlerde köşelerde yer almadı. Ne yer aldı köşelerde? Bir genç kadın ölmeden önce \”ilişkide oldu mu olmadı mı, içkiden mi öldü, öptü mü öpmedi mi, yattılar mı yatacaklar mıydı\” gibi utanç verici konular konuşuldu yazıldı. Çok az kısmını tenzih ediyorum ama, Türk yazarları açısından yüz karası bir haftaydı o hafta.\”

NELERİ TAKİP EDİYOR

-Merak ediyorum; hangi yazarları okur, hangi internet sitelerini takip eder Bekir Coşkun?

\”Her gün ellinin üzerinde yazara göz atıyorum. Hepsini tabii sonuna kadar okumuyorum ama bakıyorum, ilginç bulduklarımı okuyorum. Bazıları da benim kendi damak tadımdır. Severek, bayılarak okurum, isim saymak istemem şimdi; arada unuttuklarım olur, kırarım istemeden onları, sonra çok üzülürüm.

Bizim evde gazeteler gelsin gelmesin, ailecek medyanın farklı bir penceresi olduğunu düşündüğümüz Odatv\’ye mutlaka bakarız. Kapı olsaydınız menteşeleriniz çürürdü. Bazen günde 30 kere açıp kapayıp, baktığımız bile oluyor Odatv\’ye.\”

Bu keyif veren sözlerin ardından Yılmaz Özdil\’i sordum.

-Sizi ‘Türk kahvesi tadında, vazgeçilmez\’ olarak tanımlamıştı, siz nasıl buluyorsunuz Yılmaz Özdil\’i?

\”Biz bir aileyiz aslında, düşünce bazında, kimlik ve idealler açısından bir aileyiz. Şimdi bir ağabey küçük kardeşini kıskanabilir mi? Onun yükselişinden mutsuzluk duyar mı? Tiryakisiyim bizim Yılmaz\’ın, bizim Emin Çölaşan\’ın. Her gün illaki okurum. Hiçbir yazısını okumadığım insanlar da var, mesela Nuray Mert, ömrümde hiç okumadım onu.\”

Bekir Coşkun, Türk medyası üzerine yıllar önce bir iddiada bulunmuş. O iddiayı şu an kazandığını anlatan Coşkun, şimdi yeni bir iddiada daha bulundu:

\”Ben kaç yıl önce dedim ki bizim medya camiasına ve yazılı basınımıza; \’ya adam gibi gazetecilik yapacaksınız ya da bu okur internet dünyasında kendi medyasını yaratır.\’ Dediğim oldu, artık gazetelere çok ihtiyacı yok aslında okurun. İnanılmaz iyi köşe yazarları var internette, inanılmaz iyi haberler yapılıyor. Cıvıl cıvıl dinamik, genç bir ekip, ciddi gazetecilik yapıyorlar internette.

İddia ediyorum; bu gün hiçbir gazete çıkmasa, inanın internetteki o gençler, sizler alıp götürürsünüz olayı. Bakın toplum yavaş yavaş ‘büyük Türk basını\’ dediğimiz basını terk edecektir. Göreceksiniz, okur artık bilinçli. Türk Medyası ya toparlanıp, adam gibi gazetecilik yapacak ya da o kâğıttan ibaret gazeteler yok olacak. Onlar da bu tehlikeyi anladılar aslında, açıkgöz ya bunlar, şimdilerde tüm basılı gazetelerin internet siteleri var artık. Gazetede yaptıkları cingözlüğü şimdi internette yapıyorlar.\”

VE MUSTAFA BALBAY

\”Ya içeridekiler\” diyorum, Mustafa Balbay ve diğerleri… Daha cümlemi tamamlamadan, sorumu sormadan, yüzünde acı bir tebessüm beliriyor. \”Çok üzülüyorum\” diyor, çok… \”Gel gel bak, Mustafa Balbay\’ın odasına sadece üç metre uzakta oturuyorum.\”

Odadan dışarı çıkıyoruz, sadece üç adım sonra Mustafa Balbay\’ın odasının kapısı buz gibi çarpıyor yüzümüze. \”Çok üzülüyorum; bir yazarın oda kapısının hep kapalı olması, ne acı. Okuyuculardan gelen mektupları koli koli biriktiriyorlar odasında. O mektupların aylardır sahibi tarafından açılmıyor olması çok üzücü, çok kötü İsyan ediyorum. Ey hukuk neredesin, diyorum; bu kadar mı uzaktasın ey hukuk…\”

Üç metreydi gittiğimiz mesafe ama, bedenen ve ruhen yorulmuş, omuzlarımız düşmüş, elinden oyuncağı alınmış bir çocuk edasıyla döndük odaya. Bir süre sessizlik… Çaresizliğin dondurucu sessizliği ardından, \”ne olacak peki, sizce hukuk neyi bekliyor işlemek için?\” diye sordum.

\”Seçimi bekliyor, seçimi… Şimdi onları serbest bıraksalar, halk anlayacak gerçeği ve ‘demek ki bu Ergenekon işi, kirli küçük bir çete dışında yokmuş ve bu masum insanları da o ufak, kirli Ergenekon çetesi ile aynı çuvalın içine koymuşlar\’ diyecek. O yüzden seçime kadar serbest bırakmazlar onları. Böyle bir ülke olabilir mi peki? \”Seçime kadar tutalım içeride, yalanımız ortaya çıkmasın\” diyen bir hükümet olabilir mi? Oluyor işte, Türkiye\’deki demokrasi bu kadar işliyor…\’\’ diyen Bekir Coşkun, Odatv okurları için özel olarak iletmemi rica ettiği mesajıyla bitiriyor konuşmasını:

\”Odatv okurlarının gerçekten çok duyarlı bir kesim olduğuna eminim. Hatta onları tanıyor gibiyim, kimliklerini, duygularını, yapılarını biliyorum. Nasıl evlerde yaşadıklarını, nasıl bir kültüre ve sosyal yapıya sahip olduklarını gözümde canlandırabiliyorum. Onların umut dolu, aydınlık yüzlerini görebiliyorum… Türkiye\’nin son gerçek sahipleri onlar.

Türkiye\’ye sahip çıkacak kesim onlar ve bu son dönemeç artık. Sadece dört ay kaldı seçime ve sizlere çok büyük görev düşüyor. Bu seçimi de Cumhuriyet ve demokrasi karşıtları kazanırsa, çok pahalıya patlayan, altından kalkılması çok güç bir durum olur ülkemizde. O nedenle Odatv okurlarından, bu dönemde ellerinden geldiği kadar ‘neden Türkiye\’nin laik, demokratik, çağdaş uygarlığı seçmesi ve bunun için çırpınması gerektiğini\’ çevrelerindeki bütün insanlara bıkmadan, usanmadan, sakince anlatmalarını rica ediyorum. Bu sorumluluk aslında seçimlere kadar aklıselim, ülkesini seven her kişinin asli görevidir.\”

Beş\’ik

\"\"Bugün 12\’si.
Beş ay oldu.
Referandum geçeli…

Demokrasinin beş\’iği olacağız demişlerdi…
Bakalım hele, şu beş\’ikteki nurtopuna!

\”Sen evet de, Kenan Evren\’e hesap soracağız\” dediler. Tık yok. Üstelik, Evren\’in maaşına zam yaptılar. Senin maaşına 20 lira zam yaptılar, Evren\’e 900 lira, 12 bin küsur lira oldu maaşı… Nasıl hesap, iyi di mi? Aha dün, Kenan Evren\’in avukatı AKP Milletvekili çıktı.

\”Sen evet de, kadınları koruyacağız\” dediler. Ağzını burnunu kıran, baltayla tehdit eden kocasına karşı yalvara yalvara koruma isteyen kadının talebi reddedildi, delik deşik ederek öldürdü kocası, göğsünden girip sırtından çıkan 26 santimlik bıçağın, öldürücü olmadığına karar verildi. 16 yaşındaki kızı 37 yerinden bıçaklayıp, kafasını testereyle kestikten sonra buzdolabına koyan manyağa müebbet verilmişti, serbest bırakıldı. Kadıncağız, eski kocam ölümle tehdit ediyor koruyun beni lütfen diye dilekçe verdi, seyrettiler, 14 kurşun sıktı adam.

\”Sen evet de, çocukları daha fazla koruyacağız\” dediler. Polis, suratına gaz sıkıp, yerlerde tekmeleye tekmeleye bebeğini düşürttü hamile kızın.

\”Sen evet de, özgürlükler genişleyecek\” dediler. 188 kişiyi domuz bağıyla öldürüp, oturma odasına gömen arkadaşları sokağa bıraktılar. Apo bile \”Böyle hukuk olmaz\” dedi, düşün gari.

\”Sen evet de, yurtdışına çıkış kolaylaşacak\” dediler. Bu imkândan faydalanan vatandaş henüz görülmedi ama, Hizbullahçılar kolayca yurtdışına çıktı.

\”Sen evet de, işçi hakları artacak\” dediler. Keçi haklarını arttırdılar. İşçinin sokakta bile yürümesi yasak, keçinin ise ormanda kafasına göre takılıp, ağaçları kemirmesi serbest. Ormanlar satılıyor ayrıca.

\”Sen evet de, memur maaşı artacak\” dediler. Önce, elektrik, doğalgaz, sigara ve kira\’nın etkileme oranını düşürüp, deve etini ve veteriner vizitesini enflasyon sepetine koyarak, enflasyonu sıfırın altına düşürdüler. Sonra, enflasyon oranında zam yaptılar memura… Böylece, işçiyle keçi aynı torbaya girerken, memur maaşı da \”Yok deve artık!\” olmuş oldu.

\”Sen evet de, askere bile yargıda hakkını arama imkânı getireceğiz\” dediler. Görevden alınan generaller yargıda hakkını arayınca, darbeci ilan ettiler.

\”Sen evet de, özel hayata koruma getireceğiz\” dediler. 18 yaşında oy verebilen, ehliyet alabilen, evlenebilen insana, 24 yaşından önce içki içemezsin dediler. Ailesiyle restoranda yemek yiyen bebeleri \”alkol\”den gözaltına alıp, annelerine konsomatris muamelesi yaptılar.

\”Sen evet de, HSYK\’yı tıpkı Fransa gibi yapacağız\” dediler. Bırak HSYK\’sını, Fransa Adalet Bakanlığı Müsteşarı\’nın bile makam aracı yokken, bizim HSYK\’ya koydukları üyelere, sıfır kilometre makam aracı, hepsine şoför, 17 katlı bina, hepsine sekreter verip, 2\’şer bin lira zam yaptılar. Kankaları olan Haşim Kılıç\’a kırmızı plaka, sıfır kilometre Mercedes, yüklüce zam verileceği kesinleşti. Sanırsın büyükelçi… Pasaportları diplomat seviyesine çıkarılıyor.

\”Yüce\” mahkeme demişlerdi, inanmamıştık… Adliye\’ye mübaşir almak için başvuran işsizlerin diplomasını boşverip, mezurayla boyunu ölçtüler, 1.75\’ten kısa olanı elediler.

\”Sen evet de, sanatın, kültürün değeri artacak\” dediler. Heykel, ucube oldu. Allianoi gömüldü. \”Evet dememek için kör olmak lazım\” diyen Metin Şentürk, yandaş tivi\’de programa başladı.

\”Sen evet de, fişleme sona erecek\” dediler. Önce basketbol, sonra futbol, Başbakan\’ı ıslıklayanların alayını fişlediler. Uluslararası ödülleri olan Türkiye\’nin gururu trompetçi Onurcan Çağatay\’ı TRT\’deki konser öncesinde \”İhbar var\” diye gözaltına aldılar. Meğer, Erzurum kış oyunlarında Başbakan\’ı ıslıkladığı ve orada fişlendiği ortaya çıktı.

\”Sen evet de, sağlık hizmetleri artacak\” dediler. Kahvede güzel güzel oturan köylüleri durup dururken katarakt ameliyatı yapıp, gözlerini oydular. Bi adamın yanlış bacağını kestiler. Dünyanın her yerinde fellik fellik aranan Doktor Frankeştayn\’ı serbest bıraktılar. Bi rahmetlinin kefenine, bir kadın bacağı, bir de bebek cesedi ilave ettiler. Okuyunca bunları başın mı ağrıdı? \”Hap gibi anayasa\” demişti Başbakanımız… Yut, geçer.

\”Yetmez ama evet\” demiştin.
Evet… Az bile hakikaten.

\”Sen evet de, ekonomik refah artacak\” dediler. Şimdi bak güzel kardeşim… \”Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir\” maddesini, ay başında kira olarak ev sahibine ver… \”Sosyal bir hukuk devletidir\” maddesiyle elektriği, suyu, doğalgazı öde… Telefon faturası geldiğinde, çekinme, \”Herkes haberleşme özgürlüğüne sahiptir\” maddesini göster… \”Herkes sağlıklı çevrede yaşama hakkına sahiptir\”in imkânlarından faydalanan, villa sitesine taşın… \”Kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz\” maddesini götür, çocuğu en yakın özel okula yazdır… Dünyanın en pahalı benzinini satan istasyondaki pompacıya da \”Herkes seyahat hürriyetine sahiptir\” maddesini uzat… Hadi bakalım, durmak yok, yola devam, anca gidersin.