Yüksek Ahlak Sahibi Şeriatçılarımız

Vatan Hainleri yine döktürmüş:

Yüksek bir manevi içtenliğe, yüksek bir ahlaka sahiptir bizim dinci, şeriatçı yazarlarımızın, insanlarımızın…Kadına asla bir mal olarak, bir eşya olarak bakmazlar… Hele hele bayanlarımızı asla bir doğum makinesi olarak görmezler… Hele ki sadece kişisel zevkleri için bir araç olarak hiç görmezler… Öyle ya.. Biz cumhuriyet kadınlarımızın haklarını savunurken, onlara çağdaş eğitim vermeye çırpınırken onlar buna karşı çıkarlar… Gencecik kızlarımızın kıçını başını açarmış medeni eğitim… Bale okulları bilmem ne yetiştiriyormuş… Ahlak misyonerlerimiz her türlü çağdaş olayın karşısındalar!! Tecavüz haberi oldu mu hemen etiket yapıştılır:

Bunlar dinsiz!! Allahsız!! Ahlaktan yoksun it köpek!! Bunlar müslüman olamaz!! Dinimizde kadına çok büyük bir değer verilmiştir. Gerçek bir müslüman bunları asla yapmaz…

Eee yapmaz tabi… İşine gelince Türkiye\’nin %99\’u müslüman, şeriat gelmeli… İşine gelince ülke de bu kadar hırsızlık, soygun, talan, yağma, fuhuş varken bunları yapan hep o %1 azınlık… Bu nasıl iştir?? Bence ortada şeriatçı diye gezinen, hacı hoca takılan kişilerin hayatlarına bir göz atalım: Cinayet mi, tecavüz mü, çok eşlilik mi, kadına dayak mı aradınız?

Örnek verelim Hüseyin Üzmez tek değil…

\"\"Fehmi Koru\’nun kayınpederi Süleyman Karagülle. Süleyman Karagülle 1928 doğumlu.Geçen yıl Kırgizistan\’da 18 yaşında bir genç kızla evlendi.Yani kendisinden tam 60 yaş küçük bir kadınla.

\"\"Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez. Hüseyin Üzmez 1931 doğumlu yani 75 yaşında. 2003 yılında, 72 yaşındayken 22 yaşındaki Ayşe Yılmaz ile evlendi.. Süleyman Karagülle\’nin eşi ile yaş farkı 60 iken, Hüseyin Üzmez\’in eşi ile arasındaki yaş farkı 50.

\"\"Haydar Baş\’a da bir göz atalım… Dr. Haydar Baş\’ın tam 18 çocuğu var!! Konu yargıda.. Çünkü 18 çocuğun hepsi Haydar beyin 50 yaşını aşmış bir bayandan olma ihtimali biraz az. İşte bu konu mahkemede. Mahkeme sonucunu da buradan duyururuz…

Yok yahu bunların hepsi uydurma!!! Sayacak daha pek çok insan var ya aslında… Ne de olsa bunlar 5 vakit namaz kılar… İmanı itikatı yerinde insanlardır… Ne diyelim… Hayran kaldık bu maneviyata, ruhani hayata, şeriat düşüncesine…

Fakirliğin Sebepleri

İşte üniversitelerde olay yaratan araştırma konusu: Fakirliğin Sebepleri:

  • Günah işlemek
  • Yalan söylemek (Yorum yok)
  • Sabah vakti uyumak (Tüm üniversite gençliği yandı, fakir olcanız)
  • Bir gün bir gecede sekiz saatten çok uyumak (kestirmelerim zaten o kadar)
  • Soyunup çıplak yatmak (Ben aynen böyle yatıyorum ama daha çok şükür fakirlik başgöstermedi.. E bekliyoruz, kısmet 🙂 )
  • Çıplak iken abdest bozmak (Ohoo duşa girmeden önce ağız tadıyla zıçamayacaz)
  • Bir yanı üzerine yaslanıp ekmek yemek
  • Ekmek kırıntılarını yere dökmek
  • Cenabet iken ağzını yıkamadan yemek
  • Soğan ve sarımsak kabuklarını yakmak
  • Geceleyin evi süpürmek
  • Çöpleri evin içinde biriktirmek
  • Yaşından büyüklerin önünde yürümek
  • Anne ve babasını isimleri ile çağırmak (Tüm yabancılar fakir, biz zengin.. İyi valla, memleketi alacak paraları kalmamıştır bunların o zaman)
  • Eline geçen çer çöple dişlerini kurcalamak
  • Toprak ve çamur ile ellerini ovalamak
  • Eşik üzerinde oturmak
  • Kapının bir kanadına dayanmak (Yassah gardaşum behleme yapma)
  • Helada abdest almak
  • Elbisesini üzerinde dikmek
  • Yüzünü yıkayınca yeniyle ya da eteği ile silmek
  • Evde örümcek yuvasını saklamak
  • Namazı kılmada gevşek davranmak
  • Sabah namazını kıldıktan sonra camiden erken çıkmak
  • Her sabah çarşıya erken gitmek
  • Çarşıdan eve geç dönmek
  • Dilencilerden ekmek kırıntılarını satın almak
  • Kendi evladına beddua etmek
  • Biti ateşe atmak (Bunu kim icat etmiş ya)
  • Gece kapların ağzını açık bırakmak
  • Mumu, kandili nefesle söndürmek (Osurarak söndürmeyelim, alevle yanarız yoksa)
  • Boğumlu kalemle yazmak (Rotring diyor heralde)
  • Dişi kırık tarakla taranmak
  • Anne, baba ve üstadına duayı unutmak
  • Sarığını otururken sarmak
  • Ayak donunu ayakta giymek
  • Dilenciye kızıp boş çevirmek
  • Kısıp ihtiyacından az harcamak
  • İsraf edip haddinden çok harcamak
  • Geçim işlerinde gevşek davranmak
  • Kapısız evde yalnız yatmaktır.

Neden Marifetname\’den örnekler vermediğimiz bir kenara; bu adamların cehalet boyutunu ortaya koymadığımız diğer bir tarafa. Aslında şu İbrahim Hakkı\’dan da yazmak lazımdı ya: hani kadın fazla inlerse çocuk arsız olur; perşembe birlikte olursanız çocuk bilmem ne olur gibi bilimsel yaklaşımlarını da koymak lazım.. Yok yok.. Bir daha kesin söz, koyacağım onları da bulup. Koyacağım ki görelim işin gerçeğini ve hep birlikte gülelim.. Bakalım kimmiş şu sakalının bir teline bile kurban olmak için can atılan, eteği öpülen, adından söz ederken yerlere göklere sığdırılamayan sözde bilginler..

Ah Bunlar, Vah Bunlar

Ah bunlar, vah bunlar. Neler dediler, ne çıktı:

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesi\’nin üniversitelere türban serbestisi getiren anayasa değişikliğini iptal kararını alırken, yapılan başvuruyu \”şekil yönünden\” inceleyip karara bağladığını söyledi.

Kanadoğlu, ANKA\’ya yaptığı açıklamada şöyle dedi:

Bir varsayım üzerine konuşuyoruz. Her şeyden önce, Anayasa Mahkemesi, Anayasa\’nın 2., 4. ve 148. maddesine göre anayasa değişikliğini iptal ettiğini ve yürürlüğünü durdurduğunu açıkladı. Anayasa\’nın 148. maddesine göre dediği için şekil yönünden incelendiğini gösteriyor. Esasa bu durumda girilemez. Teklif ve oylama çoğunluğundan önce, teklif edilebilir bir metin olup olmadığına bakılır. Teklif edilebilir bir metin olmadığına karar verildikten sonra Anayasa\’nın 2., 4. ve 148. maddesine göre iptal edildiğini açıkladılar. Ben şekil yönünden iptal ettim diyen mahkemeye, sen bunu esasa girip iptal ettin de diyemezsin. Teklif edilebilir olup olmadığını incelemek esasa girmek değildir.

Durup durup bir de şöyle yazılar yazmışlar, iyi etmişler: kafa yormuşlar, ama zamanlarını ne yazık ki boş yere harcamışlar:

Meclis\’i Kapatın, \”Demokrasicilik Oyunu\”nu Bırakın!…

Hem böylece formalite icabı sandık başına gidip vaktini boşa harcayan vatandaş da mağdur olmaz !!..

Anayasa diyor ki; \”Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler ve denetler…\” Peki \’Mahkeme\’ ne yaptı? Değişikliği esastan görüşerek iptal etti. Kısaca, \’milli irade\’nin büyük bir kısmını temsil eden 411 vekilin kıymeti harbiyesi yoktur\’ dedi. Milli iradeye rağmen, Anayasa\’nın vermediği yetkiyi kullandı Anayasa Mahkemesi… Hukuk devletinden, demokrasiden bahsetmenin ne gereği var artık?!.. Millet adına kararları atanmışlar veriyor nasıl olsa.. Öyle tek tek parti kapatmayla da uğraşmayın… Onca vekilin maaşı, masrafları, devlete külfet… Meclis\’i kapatın olsun bitsin… Hem böylece formalite icabı sandık başına gidip vaktini boşa harcayan vatandaş da mağdur olmaz !!..

Daha önce demiştik… Kandırılmışız!.. \’Meclis, milli irade\’ falan palavraymış… Hakimiyet kayıtsız şartsız \’atanmışlar\’ınmış!…

Haklılarmış!… Rejim tehlikedeymiş!.. İcap ederse yaparlarmış!.. Demokrasi tehlikesini(!) bertaraf etmek için \’oligarşik bürokrasi\’ devreye girermiş!…

Safmışız !… Laikliği din ve vicdan özgürlüğünün teminatı zannetmişiz!… Meğer \’laiklik\’, \’faşizan statüko\’nun selameti için, demokrasiye darbe indirmenin meşruiyet kılıfıymış!..

İdrak edememişiz… \’Derin Devlet\’i, \’Derin Çeteler\’den ibaret zannetmişiz… Meğer \’hukukun üstünlüğü\’ne karşı \’üstünlerin hukuku\’nu üstün tutma vazifesini üstlenmiş \’hukuk çetelerimiz\’ de varmış!…

Çoğunluğa sahip olmakla, olmazmış \’demokrasi\’!.. 411 oy da olsa, değilmiş yeterli… Ancak, \’Çoğulcu demokrasi\’ deyip durmuşlardı… Bir türlü anlayamamıştık!.. Meğer Meclis\’le bir alakası yokmuş.. \’Çoğulcu demokrasi\’de asıl olan, \’Mahkeme üyeleri\’nin \’çoğunluğu\’ymuş!..

Ancak şu anlaşılmıştır ki;… Biz \’demokrasicilik oyunu\’na fazla kaptırmışız kendimizi.. Meğer bu ülke kendi halkına teslim edilemeyecek kadar değerliymiş !!!…

Sözlere bakıp çay demliyoruz:

  • Meclis, milli irade falan palavraymış…
  • Hakimiyet kayıtsız şartsız atanmışlar\’\’ınmış!…
  • Laikliği din ve vicdan özgürlüğünün teminatı zannetmişiz!…
  • Meğer laiklik, faşizan statüko\’nun selameti için, demokrasiye darbe indirmenin meşruiyet kılıfıymış!..
  • Çoğulcu demokrasi\’de asıl olan, Mahkeme Üyeleri\’nin çoğunluğu\’ymuş!..
  • Biz demokrasicilik oyunu\’na fazla kaptırmışız kendimizi..
  • Meğer bu ülke kendi halkına teslim edilemeyecek kadar değerliymiş!..

Ne yani, meclis çoğunluğuna sahip olanlar, ülkemizin yönetim şeklini değiştiriyoruz veya 2 çocuktan fazlasını yapmayanlar şu kadar ceza ödeyecekler veya her ev sahibi evini satıp bedelini şu hesaba yatıracaklar gibi olamayacak kanun düzenlemeleri veya anayasa değişikliği yaparlarsa, Anayasa Mahkemesi veya mahkemeler, biz bunları esas açısından inceleyemeyiz, yasama organının çoğunluğunca verilen bir karara bizim diyeceğimiz bir şey yok mu diyecekler?

Yani Meclisin çıkaracağı her yasa veya değişiklik mutlak doğru mudur? Eğer öyleyse, o zaman yargıya, mahkemelere ne gerek var. Meclis çoğunluğuna sahip olanlar, bu çoğunluğa güvenerek, kanunlarda veya anayasada her istediği değişikliği gerçekleştirebilirler mi? Eğer gerçekleştirebilirlerse, o zaman ülke ve cumhuriyet risk taşımaz mı? Milli irade=yasama organı mı sadece. Milletin iradesini kullandığı organlardan biri de yargı değil mi?

Demokrasinin katli, özgürlüklerin tamamen yok edilmesi, halkın dışlanması ve milli unsurların ekarte edilerek meydanın işbirlikçi medyaya, ergenokoculara ve masonlara bırakılması karşısında Türkiye Cumhuriyeti\’nin gerçek sahiplerinin tavırları çok ama çok önemli..

Türk insanı darbelerle, baskılarla, değerlerinin temelden oynanması ve yoğun dejenerasyon çalışmalarıyla artık başedebileceğini göstermeli. yoksa 3-5 kişinin ve \”derin güc\”ün oyuncağı olmaya devam edecek maelsef!

Bunlar anayasanın verdiği hangi karara saygı duydular?

Bunlar her konuda haklı. Atatürk boşuna \”iktidar sahipleri gaflet ve dalalet hatta hıyanet içerisinde bulunabilirler\” dememiş. Bunlar Atatürk\’ün hangi sözüne itibar etmişler? İmkanları olsa Atatürk\’ün ilk olarak adının geçtiği başta anayasanın 2. maddesi olmak üzere, tüm maddelerde değişikliğe giderler. 6. madde\’yi telaffuz bile edemezler, işlerine gelmez (egemenlik ile ilgili). 9. maddeyi tanımazlar (yargı ile ilgili). 10. maddeyi işlerine geldiği gibi yorumlarlar. 11. maddeyi de tanımazlar. Diğer maddelere de bakılabilir.

Anayasayla bu kadar kavgalı olanların Anayasa Mahkemesi\’nin kararına saygı duymaları mümkün mü?

Cehalet yenilmesi gereken en büyük düşmandır.

Biz bu cehaleti yenemez isek, daha çok duvara çarparız.

Başörtüsü Kıçörtüsü Konusunda Çiziktirmeler

Başörtülü veya başı açık bir bayanın neyi nasıl yaşadığı beni ilgilendirmiyor. Hatta başörtülü kızlara içinde bulundukları çelişkiden ötürü de çok üzülüyorum; artı düşünemedikleri için de kendilerine bir kere de nezaketen üzülüyorum! Sonuçta onlar toplumdan bir kısım siyasetçiler tarafından çizilerek ayrılmış ve kandırılmış kişiler. Tamam, bir yandan her genç kız gibi onlar da güzel görünmek, beğenilmek ve sevilmek istiyorlar; diğer yandan da sözüm ona sosyal baskılar nedeniyle başörtüsü takıyorlar. Ancak bu kızların tesettürün felsefesiyle hiçbir alakaları olmamaları ve bu bakımdan çevrelerini kandırmaları sebebiyle de eleştirme hakkına sahip olduğumu düşünüyorum. Kafanızı çalıştırın ve bu anlamsız çevre baskısından kurtulun. Yoksa bir önceki mesajımda ikinci resimdeki gibi sözler sarfetmeye başlayacaksınız yakında. Şahsen türbanlanarak örtünmenin insanın doğasına veya fıtratına uygun olmadığını, ayrıca farz da olmadığını bir gelenek halinde sürüp gittiğini düşünüyorum. Reyhan GÜRTUNA başını açtıktan sonra durumu ne güzel özetledi: \’\’ohh dünya varmış\’\’ diye?

Tüyleri Diken Diken Olanlara

Zamanında demiş bilge bir insan:

Efendiler,

Avrupa\’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa\’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa\’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa\’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!

\"Sizleri
Sizleri daha iyi yerlerde görmek isteriz…

\"İkinci
İkinci sınıf vatandaşlara ithafen..

Hürriyet kayıtsız şartsız serbest olmak değildir. Onun akitleri şartları vardır. Kayıtsız şartsız serbet olmak ormanlardaki hayvanlara mahsustur… İlmi esaslara göre ferdin hürriyeti başkasının hürriyetinin hudududu ile sınırlıdır. Başkasının hürriyet hakkını tanımayan kendi hürriyet hakkını da tanıtamaz. Siyasi anlayış sahibi olan hakiki ve zeki inkilapçılar bu lekeden masundurlar. Onlar ne vakit şiddet ne vakit yumuşaklık göstereceklerini bilirler. Milletlerini hürriyet ve adalelete doğru yürütürler.

Karşı Devrimin Ayak Sesleri

Hürriyet Gazetesi \’nden Bekir COŞKUN yazmış:

ANLAMIYORSUNUZ: AKP kendi rejimini kuruyor. Bu bir karşı devrimdir.

Bizim medyada yer alan ve uzun uzun tartışılan, eleştirilen, yakınılan, devlete yakışmadığı söylenen, bir sürü patırtı kopartılan her şey vardır bunun içinde. Devlette türbandan en az üç çocuğa… İçki yasağından kadrolaşmalara… Yazarların-çizerlerin sabaha karşı yataklarından alınmalarından generallerin sindirilmesine kadar… Tümü karşı devrimin parçalarıdır.

Bu bir çatışma: ERBAKAN \’ın o ünlü \”Kanlı mı olacak, kansız mı olacak\” tespitinden \”Kansız\” olanını deniyorlar, o kadar…

Her şey vardır bunun içinde: Yargıyı sindirmek de, telefonları dinlemek de… Tüm olup bitenler; Türkiye\’nin boynuna dolandırılmak istenen zincirin halkalarıdır. Dışişleri Bakanı Ali BABACAN \’ın, \”Türkiye\’de Müslüman çoğunluğun dini özgürlüğünü yaşayamadığını\” söylemesi de asla bir gaf ya da sıradan bir laf değildir. Hem özlemlerinin, hem niyetlerinin ifadesidir. Hem de kararlılıklarının…

Söyler misiniz; Diyanet İşleri\’ne dört bakanlık bütçesi kadar para ayıran, okuldan çok camisi, kütüphaneden çok Kuran kursu olan, her cumhuriyet okuluna karşılık iki tarikat kolejine sahip Türkiye\’de \”Müslüman çoğunluğun yaşayamadığı özgürlük\” nedir?.. Nedir eksik olan?.. Dışişleri Bakanı sıkılmadan bakanı olduğu devleti yabancılara böyle ispiyonluyorsa… Nedir eksik bulduğu?..

Çünkü henüz amaçladıkları ve yürüdükleri rejime tamı tamına varabilmiş değiller. Eksiği var. Bunun çatışmasıdır bu. Bu karşı devrimdir, karşı devrim… Niçin anlamıyorsunuz?..

Memleketi Satanlar Var

Üç kuruş etmeyen çapulculara beş kuruş değer veren türbanlı sorumsuzlar ve tarikatçı geri zekalılar yüzünden (kullandığım sıfatlar aralarında değişebilir gerçi ama) bütün memleket tam iki kuruşa satılmakta. Millet apartman kapılarına yazıyor ısrarla: \”Satıcı Giremez! Özellikle memleketi satanlar!\” diye. Bakalım bu çapulculara oy veren tam takır kuru bakır kafalılar dünyanın gördüğü gerçekleri ne zaman görme lüksüne sahip olabilecekler?!. Yoksa oylarını iki torba kömüre satanlar mı? Şahsi kanım bunun asla olamayacağı yönündedir. Zengin olma hırsları yüzünden kendilerinden olan aptalları bile ezmeyi göze alabilecek bir topluluk bence tehlikenin henüz farkında değil. ATATÜRK\’ün de dediği gibi: \”Ya istiklal, ya ölüm! Yani bizler olarak nitelediğim insanlar istiklal yolunda, diğerleri de ne yazık ki ölüm yolunda emin adımlarla ilerliyor. Cesetleri iyi bilmezdik ama sanırım gelecek gerçekten biraz(!) kanlı olacak.

Ne Uzunu Ne Kısası

Bütün dünyayı sarıp sarmalayan bir sorun ile karşı karşıyayız. Herkes bir arayışta. Kimi yediğini içtiğini tartışır, kimi elindekinden memnun değildir falan. Evet, bildiniz: bugün ele alacağımız konumuz gabari ölçüleri ile alakalı. Konu ile ilgili bir fıkra verip, hemen bağlayalım diyorum:

Bir gün iki oruspu kerhanede kavga eder. Biri der ki şeyin kısası kalını, diğeri der ki uzunu incesi. Kavga böyle devam eder, büyür, ve mahkemeye çıkarlar. Hakim kavga nedenini sorar ve oruspular da anlatır böyle böyle biz kavga ettik. Hakim de çaresiz bir şekilde mahkemeyi ileri bir tarihe atar ve başlar düşünmeye…

Evde çaresiz bir şekilde düşünürken, hanım sorar \”Ne oldu Bey\” diye. O da yok birşey der ama hanımı her gelip gidişinde sormaktadır aynı soruyu. Derken adam dayanamaz ve anlatır meseleyi. Hanımı da der ki \”Dert ettiğin şeye bak, söyleyivereyim\” der ve kulağına eğilir: \”Ne uzunu, ne kısası, mühim olan içinde kalanı\”. Hakim de der ha ağzına sağlık ve davaya girer. Duruşma başlar, hakim karar der ve herkes ayağa kalkar. Hakim der \”Ne uzunu, ne kısası, mühüm olanı içide kalanı\”. Oruspular şaşırmış bir vaziyette dışarı çıkarken, birisi döner ve hakime sorar: \”Efendim ben tam 12 senelik oruspuyum, bunu bilmiyordum, rica etsem hangi oruspudan öğrendiğinizi sorabilir miyim\”

Sonuç olarak: Her işi bilenine sormak ve danışmak lazımmış: Ne uzunu, ne kısası; ne incesi, ne de kalını, en güzel olanı, en makbul olanı, içinde en çok kalanı imiş…

Üniversitelerde Türban Serbestliği

Üniversitelerde başörtüsü/türban serbestliği, Cumhuriyet\’e meydan okumaktır, hiçkimsenin yararına değildir ve toplumsal barışı bozar diyor Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği:

Türk halkı, bir grup egemen erkeğin, kadınların başörtüleri üzerinden yandaş kazanma yarışlarını ve cumhuriyet kazanımlarını kaybetme tehlikesini göremeyen sözde demokratları hayret ve ibretle seyretmektedir.

Yasalara uymayan, çocuk yaşta başları örtülerek militanlaştırılmış bir grup için ANAYASAYI değiştirmek hak ve cesaretini, \”çoğunluğum, her istediğimi yaparım\” diyerek ve aynı pastadan pay almayı uman MHP\’yi de yanına alarak AKP hükümeti nasıl gerçekleştirmeye kalkar?

Düşledikleri Anayasaya, \”ahlaka ve devrim ilkelerine aykırı olmamak\” gibi bir makyaj yaparak ne gibi bir kargaşaya öncülük ettiklerinin dileriz en kısa zamanda farkında olurlar. Devrim ilkeleri derken Atatürk\’ün devrim ve ilkelerini kast ediyorlar ise bu yeni düzenlemeyi niye yapıyorlar?

Ülkemizin sayısız yaşamsal sorunları varken, okuma yazma bilmeyen 6 milyon kadın, her yıl okula gönderilmeyen 2 milyon kız çocuğu varken bunlara çözüm üretme dururken kadınların tek sorunu başörtüsüymüş gibi düzenlemeler yapmak eski deyimle, abesle iştigal etmektir.

Toplumun birçok kesiminin tüm uyarılarına karşın yapılan bu düzenleme Cumhuriyetimizin temel değerlerine meydan okumaktır.

Cumhuriyet\’e meydan okumak hiçkimsenin yararına değildir ve toplumsal barışı bozar.

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olanlar

Çevremde, yeni farkettim ki, bir tane daha bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuş bir iki ayaklı daha varmış. Facebook status message bölümüne: \”Tandoğan\’a gitmeyip \’mutlu mesut\’ yaşayanlar acaba İlhan SELÇUK ve gözaltı olayları için neler düşünüyorlar acaba?\” yazmıştım ki ilgili arkadaş balıklama atlamış lafıma. Zaten status message bölümüne \”Tandoğan\’a gitmediği için mutlu mesut\” yazan ilgili sazan arkadaşı ne zamandır atlasın da sazanlansın diye sabırsızlıkla bekliyordum. Sazan balıklama bir uçuş yaparak dört ayak üstüne düştüğünü sanıyor. Ola ki bir ara doğruları görebilir diye kendisinin adını gizliyorum.

Izzy, profilinde yazan Tandogan\’a gitmeyenler ile ilgili lafla ne demek istiyorsun? Sana hesap vermek mi zorundayiz?

Anlayan anlıyor zaten ne demek istediğimi.

Seninle ayni fikirlere mi sahip olmak zorundayiz? Sen birileri senin oy verdigin partinin karsi goruslere sahip partiye oy veriyor diye onune gelen ahlaksiz lafi yazmayi nasil keninde bir hak olarak gorebiliyorsun? (Ampule oy verenin g*** ampul girsin gibi).

Bu bir slogan. Madem o kadar lafı uğraşıp yazamamışsın, bari ben düzelteyim: Ampule oy verenin götüne florasan girsin! Doğru söz buydu. Ayrıca bu bir söz değil, bir grup adıydı. Işıklı aygıtların algısında mı seçici(-geçirgen)lik var, yoksa gerçekten florasan mı düşlüyorsun geceleri bilemiyorum tabi ama seni bir doktora götürmekte büyük fayda var diye düşünüyorum.

Karsi goruste oldugun insanlara senin elestiri hakkin vardir elbet ama kufretme hakkin yoktur ki bundan once de ne kufurler ettin.

Not: Bundan önce olarak kast edilen şey yukarıda düzelttiğim sözdür…

Ne kadar ayip yaptiklarin hic utanmiyor musun kardesim?

Nayır!. Sen memleketi bölmeye çalışan, parçalayıp satan, ona buna peşkeş çeken kişilerin yönettiği bir partiye oy atarsan, üstüne üstlük bir de onları fütursuzca savunursan; ben hem senin gibilerle uğraşanların yanında hiç utanmadan sıkılmadan durur, ayrıca demorasi çatısı altında iki yüzlülükleriniz ile sanal vatansever görüntüleri ardına saklanırsanız, hiç utanmadan sıkılmadan yaptığımı yapmaya devam ederim.

Sen once adam ol da education bilgilerini dogru doldur. Yalan yanlis seyler yazmissin kendi hakkinda. Insanlari kiz tavlamak icin kandiriyorsun.

Not: Hatalı bir bilgim yoktur.

Sen o kufrettigin insanlardan daha mi iyisin bu yaptiklarinla sanki? Ben Tandogan\’a gitmek zorunda degilim ve kimse beni fikirlerimden dolayi kinayamaz. Bu benim anayasal hakkimdir! Biraz adam ol da bari koruyalim diye ugrastigin anayasanin verdigi haklarla catisma.

Ulu Manitu konuştu!. Kimse Tandoğan\’a gitmek zorunda değil elbet. Şunu anlayamayacak kadar kıtsın demek ki: Tandoğan\’a giderek vatanı bölmeye çalışanlara karşı sayın değil de kelle olarak bizler kaç kişi olduğumuzu göstermemiz gerekliydi sadece. Seçim sonuçları hileli dedik, yanıt bile gelmedi (gelemez de); Tayyibaa tayyibaa baksana, kaç kişiyiz saysana dedik (sayılamadık çünkü çoktuk). Keşke ben de orada olsaydım diyenlerimiz elbette vardır, oraya ulaşamadık kalabalık yüzünden diyenler gibi. Geçmiş olsun diyorum sana, çünkü artık Milli Uyanış başladı. Teşekkür ederiz, uyuyan devi itinayla uyandırdınız. Şimdi de oynayın biraz..

Bir daha herhangi bir sekilde gorusmemek uzere…

Son sözleri de bunlardı. Evet, başka anasını alıp da öte getçek (yani meali: mesajı attıktan sonra yanıtını beklemeden blokajı uygulayacak) var mı?:

İzzy listesinden bir AKP\’li daha eksiltti. Es kaza atladığım veya arkasına değişik bişiyler isteyen başka AKP\’li kaldı mı?!..