Tag Archives: Yılmaz ÖZDİL - Page 4

Müsterih Olun!

\"\"\”Türkiye farkı…\”
\”İşte bu kadar!\”

\”Dünya bize hayran.\”

Nedir bu?
Yandaş medya
manşetleri.

Libya\’daki vatandaşlarımızı tereyağından kıl çeker gibi kurtarmışız, şööyle şahane devletmişiz, böööyle muhteşem hükümetmişiz filan…
Onun manşetleri.

Şimdi bakın…
Bir mektup, okuyun lütfen.

Çok saygıdeğer bakan!

Ankara\’da yerleşik 25 büyükelçi, benim refakatimde, bakanlığınız tarafından organize edilen özel uçak ile Erzurum\’daki Universiade açılışına katıldık. Ankara\’dan gecikmeli havalandık. Pistin temizlenmesi için havada yarım saat tur attık. Bizi stada götürecek olan otobüs, belli ki, Erzurum\’un yabancısıydı, zira yolu uzattı, Başbakan\’ın davetine katılamadığımız gibi, açılış törenine de yetişemedik. Stada gelince, yer ayrılmadığını gördük, kalabalığın ortasına bırakıldık, hiçbir güvenlik kontrolüne tabi tutulmayan kalabalıkla birlikte, mücadele ederek, stada girdik, uzak bir köşeye oturduk, hiçbir yetkili bizimle temas kurmadığı gibi, 3.5 saat su bile verilmedi. Dönüş için kargaşayla otobüse bindik, otobüs şoförü büyükelçilerin tamam olup olmadığına bakmadan hareket etmeye kalktı, dışarda kalanlar oldu, zor durduruldu. Özel uçağa geldik, oradaki personelin elinde bize ait olmayan, başka isimlere ait biniş kartları vardı. Hiçbir bagaj, güvenlik veya isim kontrolü yapılmadan, biniş kartı bile istenmeden, isteyen herkes adeta yarışırcasına uçağa bindi. Hatta, TBMM Başkanı da büyükelçilerin özel uçağına binenler arasındaydı. Uçağın içinde 1.5 saat, pistte bekledik.

Kim bu?
Heidemaria Gürer.
Avusturya Büyükelçisi.
Su gibi Türkçe konuşur.
\”Milli gelin\”imizdir.
Eşi Türk.

Sonuna \”ünlem\” koyarak \”çok saygıdeğer\” hitabıyla resmi mektup yazdığı kişi ise, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti\’nin devlet bakanı.

Yani?

Milli gelinimiz, zarif bir diplomat olduğu için \”Yuh be kardeşim!\” diyemiyor…
\”Dost acı söyler\” misali \”Öngörü ve organizasyon rezaletisiniz\” diyor.

Ve, Avusturya Ankara Büyükelçisi\’nin bu mektubu yazmasından taaa bir ay önce, Avusturya Dışişleri Bakanlığı, Libya\’da yaşayan, aralarında çifte vatandaş Türklerin de bulunduğu tüm vatandaşlarına mektup gönderiyor… \”Karışıklık çıkarsa, şunları şunları yapacaksınız, şu şu numaraları arayacaksınız, şu şu noktalarda Trablus Elçiliğimiz\’in şu şu yetkilileri ile buluşacaksınız\” diyor. Daha Mısır patlamamış, Tunus\’ta bile çıt yokken… \”Libya\’da karışıklığın eli kulağında, haberiniz olsun, pozisyon alın\” diyor.

Sonra?
Tunus yanıyor.
Mısır patlıyor.

15 Şubat\’ta, Libya\’nın karışmasına sadece 48 saat kala, Türkiye Cumhuriyeti\’nin Trablus Büyükelçiliği, resmi internet sitesinde, \”Libya\’da yaşayan vatandaşlarımıza\” başlığıyla duyuru yayınlıyor. Aynen aktarıyorum…

Büyükelçiliğimiz ile temasa geçen bazı vatandaşlarımız, bazı Mağrib ülkelerinde yaşanan olaylar sonrasında, Libya\’daki asayiş hakkında sorular yöneltmektedir. Libya\’da güvenlik ve istikrar bakımından sıkıntı yaşanmamaktadır. Libya\’da iş yapan şirketlerimizin endişe duymalarını gerektirecek durum yoktur. Vatandaşlarımızın müsterih olmaları tavsiye olunur.

Vatandaş diyor ki:
\”Kaçalım mı?\”
Büyükelçiliğimiz diyor ki:
\”Müsterih olun.\”

Gördük ebemizin müsterihini!

NOT:

Hükümet, dışişleri ve istihbarat rezaletimiz ortaya çıkınca, sayısını bilmediğimiz kadar vatandaşımız silahların ortasında mahsur kalınca, bazı vatandaşlarımız tutuklanıp, \”şimdilik\” bir vatandaşımız öldürülünce…
Yukarıda anlattığım skandal duyuru, Trablus Büyükelçiliği\’nin resmi internet sitesinden apar topar silindi!

ANTİ NOT:

Niye sildiler? \”Böyle bi duyuru yapmadık, yalan söylüyorlar, iftira atıyorlar\” demek için sildiler. Ancak… Başbakanlık\’a ait olan \”müşavirlikler.gov.tr\” adresine girin, Libya\’yı tıklayın, \”Libya\’da istikrar var\” başlığıyla, kabak gibi, orada duruyor… Onu silmeyi unuttular çünkü!

Mişın İmpasıbıl

\"\"Kaddafi…
Libya Kralı Türkiye\’de tedavi görürken darbe yapan, Yunanistan\’daki Hellenic Askeri Akademisi\’yle İngiltere\’deki Sandhurst Kraliyet Askeri Akademisi\’nden diplomalı subay. Oğlu, istihbarat başkanı. Dışişleri Bakanı ise, oğlundan önceki istihbarat başkanıydı.

Mübarek…
Sovyetler Birliği\’nden diplomalı hava kuvvetleri komutanı ve mareşaldi. Yetkilerini, istihbarat başkanı Ömer Süleyman\’a devretti. Beğenmediler. Ordu yönetime el koydu.

Netanyahu…
Ülke dışı operasyonları yürüten komando birliği Sayeret Matkal\’da görevliydi. Kardeşi, Entebbe baskınında öldü. Hükümet ortağı Ehud Barak, general, Entebbe baskınının komutanıydı. Ana muhalefet lideri ve dışişleri eski bakanı Tzipi Livni, Mossad casusuydu.

Esad…
İngiltere\’de göz doktoru, Suriye\’de genelkurmay başkanı oldu. Darbeyle iktidara gelen babası, Sovyet diplomalı hava kuvvetleri komutanıydı. Amcası, istihbarat teşkilatı başkanıydı.

Barzani, Talabani, El Maliki…
CIA Başkanı Leon Panetta, Obama\’nın Demokrat Partisi\’nden Temsilciler Meclisi üyesi, Bill Clinton\’ın Beyaz Saray\’daki başyardımcısıydı. Zaten, Irak\’ı işgal eden Bush\’un babası da, hem ABD Başkanı, hem CIA Başkanı\’ydı.

Francis…
Başbakanımızın \”tecrübesiz\” dediği ABD Ankara Büyükelçisi, Mısır ve Afganistan büyükelçisiydi, Türkiye, Irak, İran ve Ürdün uzmanı, Türkçe, İtalyanca, Fransızca, Arapça biliyor. Kendisinden önceki üç büyükelçinin CIA\’de görevli olduğu öne sürülmüştü.

Ahmedinejad…
Pastaran\’dı. Devrim muhafızı. Irak\’ta, özellikle Kerkük\’te örtülü operasyonlar yürüttü.

Aliyev…
Ülke babasından miras kaldı.
Babası KGB generaliydi.

Putin…
KGB casusuydu. KGB\’nin yerine kurulan iç istihbarat teşkilatı FSB\’nin başkanlığını yaptı. Matruşkası, devlet başkanı Medvedev ise, bize boruyu döşeyen Gazprom\’un başkanıydı.

Papandreu…
Babası ve dedesi, kendisi gibi başbakandı. Babası, Amerikan ordusunda subaydı. Yunanistan İstihbarat Teşkilatı Başkanı, hemşehrimiz sayılır, ismi \”Konstantinos\” Bikas, aslında diplomat, ABD, Kanada, Cezayir ve tesadüfe bak Irak Büyükelçisi\’ydi.

Elizabeth…
Çanakkale\’yi geçemeyen 5\’inci George\’un torunu, 12 dalda Oscar\’a aday olan ve şu an Türkiye\’de vizyonda bulunan kekeme kral\’ın kızı… İstihbarat Teşkilatı Başkanı Sir John Sawers, İran, Irak, ve Suriye\’de görev yaptı, al bi tesadüf daha, Mısır Büyükelçisi\’ydi.

Ya bizimkiler?
İETT teşkilatındandı.

Sanırım o nedenle deniz otobüsü gönderdik Libya\’ya… Yakın olsaydı, metrobüs gönderirdik.

Kelaj

\"\"\”5 binden fazla…\”
\”15 bin civarında…\”
\”20 bine yakın…\”

Rakamlar hep oval.
Sallıyor çünkü yetkililerimiz.
Bilmiyorlar.

Bakın, beş gün geçti…
Başbakanımız anca söyledi:
\”Asgari 25 bin…\”
Azamisi meçhul.

Gelenlerin hesabı bile karışık birader, 700 diyen de var, en az bin 100 diyen de.
– Trablus\’ta işçi misiniz?
– Airbus\’ta hostesim.

Gelen, uçakla geliyor.
Onu bile sayamıyorlar.

Tsunami mesela…
Orada kaç Türk olduğunu kimden öğrendik? Orada bulunan futbolcularımız Emre Aşık\’la Suat Kaya\’dan… Emre, o zamanlar formasını giydiği Beşiktaş\’ın yöneticilerini; Suat da, o zamanlar başbakan yardımcısı olan Galatasaray taraftarı Mehmet Ali Şahin\’i aramıştı \”kurtarın bizi\” diye… Bu telefonlar gelene kadar uçak muçak gitmemişti. Sosyetemiz ise, Semiramis Pekkan\’ın evine sığınmıştı. Sağlık durumlarını Ajda\’dan öğrenebilmiştik!

Şoförlerimizin şakır şakır kafasını kestiler Irak\’ta… Kimin kesildiğini ailelerinden öğrendik.

Halbuki, hatırlayın depremi…
İsrail ekipleri geldi, Gölcük\’teki binlerce enkazın altından eliyle koymuş gibi bulup, çıkardı kendi vatandaşlarını… Biliyor çünkü adam, hangi vatandaşı o anda nerede, hangi adreste.

(İddia ediyorum, arayın şu anda Berlin Belediyesi\’ni, Berlin\’de kaç kedi var, ev ev söylesin… Arayın büyükelçiliğimizi, vatandaşlarımızın adres listesini verebilirse Taksim\’de miyavlarım.)

(Hatta uzağa gitme… Elazığ Kovancılar\’da deprem oldu, alt tarafı 300 haneli köyde ölü sayısını 3 günde sayamadılar, 61 dediler, 51 dediler, 41\’e bağladılar, ki, o bile şüpheli.)

Veya, 11 Eylül…
İkiz Kuleler\’de Türk vatandaşı olup olmadığını günlerce öğrenebildik mi yetkililerimizden? Öğrenemedik.
Kimden öğrendik?
Kuledeki Türk sandviççiden!

Televizyonlara bağlanıp, anlatmıştı, hiç unutmam: \”Sarsıntı oldu. Hoparlörden ‘binayı terk etmeyin\’ anonsu yapıldı. Amerikalılar talimatı dinleyip odalarında otururken, biz Türkler anında kaçtık. Zaten, Allah\’tan erken oldu, merak etmeyin… Amerikalılar 8\’de işbaşı yapar, ben mecburen erken geliyorum, saldırı 8.45\’te oldu, Türkler henüz işe gelmemişti! Alt katlara geldiğimde, herkesi merdivenin sağ tarafından tek sıra halinde yürütüyorlardı. ‘Niye sol taraf boş\’ diye sordum, ‘yukarı çıkanlara ayırdık\’ dediler. Soldan indim jet gibi!\”

Sahipsiz…
Kendi göbeğini kendi kesmek zorunda olan bir milletiz biz.

Ya Libya derseniz…
Alın size Libya.

Öztürk Serengil.
Son delikanlılardan…
Orijinal serserilerdendi.
Ayhan Işık\’tan sonra en fazla para kazanan, ancak, ele avuca sığmayan, çapkın, çılgın, maceracı, anında çarçur etme rekortmeni sanatçımızdı rahmetli… Sığamadı buralara, 70\’li yılların sonu, kalktı, Libya\’ya gitti iyi mi…
Gazino açtı.

Davet eden bizzat Kaddafi…
Ne alaka?
Kıbrıs çıkarması için jetlerimize benzin yardımı yapmış, Türkiye bayılıyor o zamanlar Kaddafi\’ye… E o da popülaritesini artırmak için Türkiye\’nin bayıldığı sanatçıya açıyor kapılarını… Müteahhitlerimizi ülkesine buyur ettiği gibi yani.

Uzatmayayım, açıyor gazinoyu, içki yasak, çaktırmadan satıyor; kızlar filan… Libya\’nın ileri gelenleri ve diplomatlar kuyrukta tabii… Ne kadar alengirli adam varsa, alayının buluşma merkezi oluyor. Şırrak… 12 gün sonra \”bu adam casus\” diye içeri tıkıyorlar Öztürk Serengil\’i!

Turgutreis zindanına kapatıyorlar. Elçiliği arıyor, hükümete yazıyor, tanıdıklarını araya sokuyor, hikaye… Çıkamıyor. Boru değil, 6.5 ay yatıyor! Bakıyor ki, olacak gibi değil, Türkiye\’nin hayrı yok, çürüyecek burada, kendi göbeğini kendi kesmeye karar veriyor.

Eşini Libya\’ya çağırıyor, \”ilgili\” kişileri bulduruyor, sonrasını kendi üslubuyla, kendi ağzından anlatıyor: \”Hayatım kaymıştı. Kaçmak zorundaydım. Bazı yerlerden sinyal aldım. Bu sinyallere binaen, geceleyin böbrek sancısı tutmuş numarası yaptım. Mangırajı konuşturduk elbette… Beni hastaneye götüren hapishane arabası limana geldi, motora atladım, açıkta bekleyen gemiye, pırrr… Bu iş bana, o günün parasıyla 11 milyon liraya patladı. Üstelik, Sahara Bankası\’na yatırdığım 39 milyon lira mangıraj da Libya\’da kaldı!\”

Okuyunca insan…
\”Yeşşeee\” diyor.

Ancak…
Ha o gün, ha bugün.
Bazı şeyler hiç değişmiyor.
İster Maldivler\’de sosyete ol, ister Kahire\’de tekstilci, ister Bingazi\’de mühendis… Yine onun üslubuyla… Türkiye\’ye güvenip gittiğin her coğrafyada durum \”kelaj\” görünüyor.

Fizan

\"\"1883: Sigara ve alkollü içkilerin tüm gelirleri Düyun-u Umumiye\’ye bırakıldı.
1923: Cumhuriyet kuruldu.
1925: Sigara devletleştirildi.
1926: İçki devletleştirildi.
1946: İşin adı, Tekel oldu.
1954: İlk dış borcun alınmasından tam 100 sene sonra, anca, Düyun-u Umumiye\’ye son taksit ödenebildi.
1969: Tekel Kanunu çıktı.
2002: AKP iktidar oldu.

(Adapazarı, Düzce, Çine, Turgutlu, Mudanya, Yenişehir, Kocaeli, Hendek, Sinop, Şarköy, Merzifon, Geyve, Gölmarmara, Soma, Savaştepe, Ulubey, Ahmetli, Yenice, Çivril, Fethiye, Bergama, Dikili, Trabzon, Menemen yaprak tütün işletmesi kapatıldı.)

2004: Rakı satıldı.

(290 milyon dolara satıldı. Sadece Bilecik\’teki fabrika 100 milyon dolar ediyordu, ki, 17 fabrika satıldı. 35 milyon dolarlık rakı stoku… 100 milyon dolar civarında kuru üzüm, suma, şişe, etiket, anason stoku vardı. Binaları, arsaları saymıyorum gari.)

2006: Rakıyı 290\’a alan arkadaşlar, aynı rakıyı, 810\’a Amerikalılara sattı.

(Rakıyı 810\’a alan Amerikalılar, sadece geçen sene, 950 milyon dolar ciro yaptı.)

2008: Sigara satıldı. British-American\’a.

(Devlet Denetleme Kurulu\’nun helal süt emmiş müfettişinin raporuna göre, sadece iki fabrikanın üç senelik kârına satıldı. Kapatılan ve üzerine konut yapılması planlanan fabrika mülklerinin, 2 ila 3 milyar dolar değerinde olduğu öne sürülüyor.)

2008: Tekel nostalji oldu! Adı değiştirildi, tta oldu.
2010: Nostalji işçilerinin ağzı burnu kırıldı, suratlarına gaz sıkıldı, havuza atıldı.
Dün: Rakı gene satıldı.

Bu sefer İngiliz\’e.

(290 milyon dolara verilen rakıyı 810 milyon dolara alan Amerikalılar, aynı rakıyı, 2 milyar dolara İngilizlere sattı.)

Aynı gün: Bizde Tekel Kanunu çıktığı sene, Libya\’da darbe yapıp, iktidar tekeli kuran… Bizim Tekel işçileri havuza atılırken, bizim Başbakana İnsan Hakları Ödülü veren Kaddafi, ayvayı yedi.

Bilmiyorum tabii, iktidar tekelinde dönen dolapları görmek için taa Fizan\’a gitmeye gerek var mı…

Sevgili Francis

\"\"ABD\’nin Ankara\’ya gönderdiği yeni Büyükelçisi Francis Ricciardone, \”bir yandan gazeteciler gözaltına alınıyor, beri yandan basın özgürlüğü deniyor, anlamıyorum\” demiş.

Anlatayım.

Sevgili Francis…
Geçenlerde bizim İstanbul Belediye Başkanı, sizin New York\’a gezmeye gitti. Brooklyn Belediye Başkanı tarafından bandoyla karşılandı, dans gösterileri yapıldı, pastalar kesildi, akşam da en faça restoranda onuruna ziyafet verildi.

Yüce Türk basını \”coşkulu karşılama\” manşetleriyle duyurdu bu haberi… \”İşte Türkiye\’nin itibarı, gururlandık\” diye makale döşenen bile oldu… Bi Allah\’ın kulu çıkıp, \”Kardeşim, Brooklyn Belediye Başkanı babamızın oğlu mu, niye bando getirmiş?\” diye sormadı.

Ancak…
Sizin orda haysiyetsiz bi gazete var, New York Post… Yemedi içmedi, \”Kardeşim, İstanbul Belediye Başkanı babamızın oğlu mu, kimin parasıyla kimi karşılıyorsun?\” diye merak etti.
Sırf merak etse iyi…

Haşırt diye manşet yaptı!

Sizin ahali aportta tabii, belediyenin telefonları anında kilitlendi.
\”Ben bu vergileri, sen el âleme bando tutasın diye mi ödüyorum\” mesajları yağdı.
Sonra?
Nerden geldiğini şaşıran Brooklyn Belediye Başkanı, derhal açıklama yaptı, vaziyeti detaylı detaylı izah etti.

\”Bando, dans, pasta ve yemek faturası, Türkiye\’nin New York Başkonsolosluğu tarafından ödendi! Bizimle alakası yok, davet ettiler, gittik. Amerikalı vergi mükelleflerinin parası asla kullanılmadı. Nezaket icabı, üzerinde Brooklyn köprüsünün resmi bulunan yastık hediye ettik, hepsi o… Hatta, Brooklyn Belediye Başkanı geçen sene beş günlüğüne İstanbul\’a gezmeye gitti, 40 bin dolar tutarındaki gezi masrafları bile bizzat Türk tarafınca karşılandı…\”

Neymiş efendim, Türk basını tarafından sanki Amerikalılar tarafından görkemli törenlerle karşılanmış gibi gösterilmiş ama, aslında parayı Türkiye Cumhuriyeti ödemişmiş filan…Sana ne?

Bizim paramızla bize sokak ortasında avanta iftar ısmarlayanların, bizim paramızla bize kömür dağıtanların, bizim paramızla kendisine bando tutmasının neresi acayip?

Neymiş efendim, Brooklyn Belediye Başkanı\’nı İstanbul\’da gezdirmişiz de, 40 bin dolarcık kıyak yapmışmışız,
o da karşılığında bizimkine yastık hediye etmişmiş falan… Ayıptır, ayıp!

Senin İstanbul Başkonsolosun adam olsaydı da, bando tutsaydı…
Bi yastığın dedikodusunu yapacağınızı bilseydik, mehter takımı tutardık, masraftan mı kaçıcaz?

Bak senin yüzünden, bizim gazeteciler fırça yedi. Hüseyin bey, sana soru sordular diye azarladı alayını… (Hüseyin bey, sizin Hüseyin Obama değil, bizim Hüseyin Çelik…) AKP\’nin \”basın\” sözcüsüdür kendisi… \”Yerli yersiz, olur olmaz birine soru soruyorsunuz, o da cevap veriyor. Gazeteci olarak niye soru soruyorsunuz? Sormamalısınız\” dedi.

Soru sorandan gazeteci olur mu emmioğlu… Yu nov emmioğlu? Bak, onu da bilmiyorsun… Başbakanımız kadar İngilizce bilmiyorsun, sonra çıkıp yerli yersiz konuşuyorsun… Sen bize akıl öğreteceğine, Türkiye Cumhuriyeti\’nin New York Başkonsolosu\’nu örnek al.

Zaten, kusura bakma ama, seni nasıl diplomat yaptılar, hakikaten akıl sır erdirmek mümkün değil birader… Bizim gazeteciler çocuğunu ABD\’de doğurtuyor, senin iki tane kızın var, biri Türkiye\’de dünyaya geldi. Üstelik, Türkiye\’de okutuyorsun. Bulamadın mı bi sponsor?

\”Anlayana sivrisinek saz, anlamayana bando çalsan az\” diye laf vardır bizde… Sen hâlâ \”anlamıyorum\” diyorsun…
Yenisin buralarda, tecrübesizliğine veriyorum, anlarsın yakında.

Francesca\’yla Chiara\’yı yanaklarından öperim.
Yengeye saygılar.
Sizin Hüseyin\’e selamlar…
Sincerely
Yılmaz

Ucube

\"\"Harem marem yoktu…
Oraya topladıkları sülün gibi kızlar padişahlarımızın dünya ahret bacısıydı!

Şaka bir yana, ecdatmış haremmiş filan değildir sorun… Ahali bunlara oy verince, vezir, aynı ahali bunların beğenmediği diziyi seyredince, rezil… Budur.

Heykel de değildir sorun.

O heykeli diken kim?
AKP\’li belediye başkanı.
Sonra n\’aaptı o başkan?
CHP\’ye geçti.
CHP\’ye geçince n\’ooldu?

SİT\’tir oldu!

AKP\’liyken, anıt.
CHP\’ye geçince, ucube.

AKP\’li Bursa\’da alkışlanan Kusturica\’ya, CHP\’li Antalya\’da kusulması gibi!

(Detaya girersek… Ermeni açılımı, işin rengini değiştirdi, Kars\’ta MHP güçleniyor. Kars\’a vaat edilen lojistik köy projesinin Erzurum\’a kaydırılması ise, tuzu biberi oldu. Ermenistan\’a şirin görünmek için apar topar dikilen Barış Anıtı\’nın aniden ucube ilan edilmesi, o anıtın dikildiği alanın şehit kanlarıyla sulandığının hatırlanması, sit alanı hikâyesi, sebebi budur… Sanki Çanakkale şehit kanlarıyla sulanmadı ve sanki Çanakkale\’de anıt yok.)

Sanattan manattan anlamaz bunlar.
Kafalarını taktıkları yer başkadır.

Efes Pilsen mesela… Avrupa\’da kupa kazanan ilk Türk takımı oldu, anıtı dikildi. Göğe uzanan iki el üstünde yarısı kesilmiş basketbol topu figürüydü. \”Kadeh bu\” diye söküldü.

Sonra ne oldu?
Ders alıp, şerbet üretimine başlamadı… Spora tiyatroya müziğe sinemaya festivallere arkeolojiye destek olmaya, her sene 30 milyon dolar harcamaya devam etti.

E baktılar ders almıyor…
Hazır ahali padişah\’la ucube\’yle meşgulken, kaşla göz arasında yasakladılar. Bira üretimine devam edecek –şimdilik- ama, ismini kullanması yasak…

Bazı yalakalar akıl veriyor:
\”Ne olmuş canım, büyütmeyin, Efes Pilsen\’in Pilsen\’i atılır, Efes şehir ismidir, o şekilde devam edebilir.\”

Kardeşim!
Pilsen zaten şehir ismi.
Çek Cumhuriyeti\’nde.
Ordan gelir.

(İzmir\’in kardeş şehridir… Birayı Sümerler, kafayı İzmirliler bulmuştur lafı da, ordan gelir!)

Ve, hal böyleyken merak ediyor insan…
Hem CHP\’li, hem rakının hası.
Tekirdağspor da yasaklanacak mı?

Schuster\’la Olmuyor Liman Von Sanders\’ı Getirin Takımın Başına

\"\"2017\’de genelkurmay başkanı olmasına kesin gözüyle bakılan şeref madalyalı Korgeneral, darbecilikten içeri tıkıldı, evladıyla gurur duyan annesi 48 saat dayanabildi, rahmetli oldu.

Teğmen\’in telefonuna, teröristin telefon fihristi \”sehven\” yüklendi. Darbecilerin bombalarını toprak altında bulan polislerin, iki gün önce Amerikalılar tarafından eğitildiği ortaya çıktı.

Yarbay Ali Tatar, komutanına suikast yapmakla suçlandı, canına kıydı. Albay Abdülkerim Kırca, terörist kurşunuyla felç kalıp, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuş, devlet övünç madalyası almıştı, çete lideri olmakla suçlandı, tabancasını kafasına dayadı, tetiği çekti. Albay Belgütay Varımlı, teftiş kurulu eski başkanıydı, hatta, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral İlhami Erdil\’in usulsüz harcamalar nedeniyle er rütbesine düşürülmesini sağlayan kişiydi, darbecilikle suçlandı, sabah namazını kıldı, balkona çıktı,10\’uncu kattan atladı. Yüzbaşı Olgun Vural, darbeci listesini sızdıran subay diye tanıtıldı, \”Bulmacanın parçaları beni gösteriyor ama, ben değilim, bana inanın\” şeklinde mektup bırakıp, intihar etti. Kurmay Albay Berk Erden, eşinin namusuna iftira attılar, üstüne, darbecilerle ilişkisi ortaya çıkmasın diye eşinin kendini aldatmasına göz yumuyor diye yazdılar, kime ne desin, canına kıydı.

Türk Silahlı Kuvvetleri\’ndeki general ve amirallerin yüzde 10\’u tek hamlede tutuklandı. Ne kuzey deniz saha komutanı kaldı, ne güney deniz saha komutanı, denizaltı filo komutanı bile içerde, terfi sistemi allak bullak oldu. Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri eski komutanları içerde… Genelkurmay eski başkanları İlker Başbuğ ile Yaşar Büyükanıt tutuklanacak deniyor. Birinci ordu eski komutanı içerde, öbür birinci ordu komutanı kalp krizi geçirdi.

Silivri festivalinin kırmızı halısı haline geldi Beşiktaş adliyesi…

\”Başkomutan\” İran\’da gezideydi.

Taha Akyol yazdı.
Gazetecilerle sohbet ederken…
Cengiz Çandar söze girmiş.
\”Kötü bi haberim var\” demiş.
Başkomutan endişelenmiş.
\”Eyvah, kötü bir şey mi oldu?\”
Meğer damarına basıyormuş…
\”Beşiktaş yine yenildi\” demiş.
Kahkahadan kırılmışlar.
Koyu Beşiktaşlıdır Başkomutan.
\”Hayret hakikaten\” demiş.
\”Nedir bu böyle yani\” demiş.

Büyüklere Masallar

\"\"Karınca yıllarca dirsek çürütmüş, okumuş, çalışmış, namerde muhtaç olmamak için didinmiş, zor günlere hazırlık yapmaya gayret etmiş…
Ağustos böceği ise, yan gelip yatmış, elde avuçta ne varsa satmış, orman tarihinde görülmemiş borca girmiş, vur patlasın çal oynasın, harcamış.

E okumak, çalışmak zor tabii…
Başta ayı, ne kadar gergedan, suaygırı, bufalo varsa, ağustos böceğini örnek almış, hep beraber har vurup harman savurmuşlar, dolçe vita… Ve, kış gelmiş.

Sahte cennete kar yağmaya başlayınca, \”Ulan tufaya mı geldik\” diye mırın kırın başlamış ağaç kovuklarında… Ağustos böceği bakmış ki, karınca kıymete biniyor, basın toplantısı düzenlemiş, \”Etrafta o kadar fakir fukara varken, bu şerefsiz karıncaların karnı tok, sırtı pek, kamuoyunun vicdanına sunuyorum, garip gurebayı sömüren bi avuç elit bunlar\” demiş.

Yandaş çakallar, kıçı açıkta gezen şempanzelerin fotoğrafını basarak, \”Sizin giyecek donunuz yok, onlar sıcacık yuvalarında oturuyor, bu nasıl düzen?\” makaleleri döşenmişler… Papağanlar, orman televizyonuna çıkıp, ağustos böceği ne dediyse, tekrar etmişler… Tilki ise, derhal yardımlaşma derneği kurup, makarna-bulgur kırıntısı dağıtmak için bağış toplamaya başlamış… Koyunlar hislenip ağlamış, kazlarla tavuklarla beraber omuzlara almışlar tilkiyi.

Şak…
Karıncanın yuvası basılmış!

Yeraltında 6 metreye inen dehlizlerin krokileri yayınlanarak \”İşte derin yapılanma\” manşetleri atılmış.

Kazı çalışmalarında \”Ne oldum deme, ne olacağım de, sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince karıncalar balıkları\” şeklindeki örgütsel doküman ele geçirilmiş… Akbabalar derhal olay yerine üşüşüp \”İşte kanıtı, resmen istilaya hazırlanıyorlar\” demiş.

Karınca tutuklanmış.

Ağustos böceği, \”şark bülbülü\” rumuzuyla \”gizli tanık\” olmuş… Karıncanın aslana suikast planı tertiplediğini, kuş ve domuz gribinin onun başının altından çıktığını, keneleri örgütlediğini, ayrıca, yuvasında yapılan aramada tavşanla zürafanın porno kasedinin ele geçirildiğini iddia etmiş… Telekulak olarak görevlendirilen baykuş, doğrulamış… Fil bile inanmış.

Karıncanın yakınları, Avrupa Hayvan Hakları Mahkemesi adına bilirkişi olarak duruşmaları izlemeye gelen La Fontaine\’e \”Senin gibi bilirkişinin taaa\” diye tepki göstermişler… Ancak, La Fontaine \”Saçmalamayın kardeşim, ben böyle bi rapor yazmadım, yazmadığım şeyleri yazmışım gibi eklemişler\” deyince, La Fontaine\’in raporuna \”sehven\” montaj yapıldığı ortaya çıkmış.

O sırada söz isteyen karga, ağzındaki peyniri düşürmüş gibi göstermek suretiyle, küçük düşürüldüğünü öne sürerek şikâyetçi olmuş. Tilki alkışlamış…
La Fontaine gözaltına alınmış.

Ağustos böceği Nuh\’un gemisiyle dünya turuna çıkarken, sarı öküz karşılamış cezaevi kapısında karıncayı… \”Anlattık o kadar, angus gibi dinlediniz, vermeyecektiniz beni\” demiş.

Beş\’ik

\"\"Bugün 12\’si.
Beş ay oldu.
Referandum geçeli…

Demokrasinin beş\’iği olacağız demişlerdi…
Bakalım hele, şu beş\’ikteki nurtopuna!

\”Sen evet de, Kenan Evren\’e hesap soracağız\” dediler. Tık yok. Üstelik, Evren\’in maaşına zam yaptılar. Senin maaşına 20 lira zam yaptılar, Evren\’e 900 lira, 12 bin küsur lira oldu maaşı… Nasıl hesap, iyi di mi? Aha dün, Kenan Evren\’in avukatı AKP Milletvekili çıktı.

\”Sen evet de, kadınları koruyacağız\” dediler. Ağzını burnunu kıran, baltayla tehdit eden kocasına karşı yalvara yalvara koruma isteyen kadının talebi reddedildi, delik deşik ederek öldürdü kocası, göğsünden girip sırtından çıkan 26 santimlik bıçağın, öldürücü olmadığına karar verildi. 16 yaşındaki kızı 37 yerinden bıçaklayıp, kafasını testereyle kestikten sonra buzdolabına koyan manyağa müebbet verilmişti, serbest bırakıldı. Kadıncağız, eski kocam ölümle tehdit ediyor koruyun beni lütfen diye dilekçe verdi, seyrettiler, 14 kurşun sıktı adam.

\”Sen evet de, çocukları daha fazla koruyacağız\” dediler. Polis, suratına gaz sıkıp, yerlerde tekmeleye tekmeleye bebeğini düşürttü hamile kızın.

\”Sen evet de, özgürlükler genişleyecek\” dediler. 188 kişiyi domuz bağıyla öldürüp, oturma odasına gömen arkadaşları sokağa bıraktılar. Apo bile \”Böyle hukuk olmaz\” dedi, düşün gari.

\”Sen evet de, yurtdışına çıkış kolaylaşacak\” dediler. Bu imkândan faydalanan vatandaş henüz görülmedi ama, Hizbullahçılar kolayca yurtdışına çıktı.

\”Sen evet de, işçi hakları artacak\” dediler. Keçi haklarını arttırdılar. İşçinin sokakta bile yürümesi yasak, keçinin ise ormanda kafasına göre takılıp, ağaçları kemirmesi serbest. Ormanlar satılıyor ayrıca.

\”Sen evet de, memur maaşı artacak\” dediler. Önce, elektrik, doğalgaz, sigara ve kira\’nın etkileme oranını düşürüp, deve etini ve veteriner vizitesini enflasyon sepetine koyarak, enflasyonu sıfırın altına düşürdüler. Sonra, enflasyon oranında zam yaptılar memura… Böylece, işçiyle keçi aynı torbaya girerken, memur maaşı da \”Yok deve artık!\” olmuş oldu.

\”Sen evet de, askere bile yargıda hakkını arama imkânı getireceğiz\” dediler. Görevden alınan generaller yargıda hakkını arayınca, darbeci ilan ettiler.

\”Sen evet de, özel hayata koruma getireceğiz\” dediler. 18 yaşında oy verebilen, ehliyet alabilen, evlenebilen insana, 24 yaşından önce içki içemezsin dediler. Ailesiyle restoranda yemek yiyen bebeleri \”alkol\”den gözaltına alıp, annelerine konsomatris muamelesi yaptılar.

\”Sen evet de, HSYK\’yı tıpkı Fransa gibi yapacağız\” dediler. Bırak HSYK\’sını, Fransa Adalet Bakanlığı Müsteşarı\’nın bile makam aracı yokken, bizim HSYK\’ya koydukları üyelere, sıfır kilometre makam aracı, hepsine şoför, 17 katlı bina, hepsine sekreter verip, 2\’şer bin lira zam yaptılar. Kankaları olan Haşim Kılıç\’a kırmızı plaka, sıfır kilometre Mercedes, yüklüce zam verileceği kesinleşti. Sanırsın büyükelçi… Pasaportları diplomat seviyesine çıkarılıyor.

\”Yüce\” mahkeme demişlerdi, inanmamıştık… Adliye\’ye mübaşir almak için başvuran işsizlerin diplomasını boşverip, mezurayla boyunu ölçtüler, 1.75\’ten kısa olanı elediler.

\”Sen evet de, sanatın, kültürün değeri artacak\” dediler. Heykel, ucube oldu. Allianoi gömüldü. \”Evet dememek için kör olmak lazım\” diyen Metin Şentürk, yandaş tivi\’de programa başladı.

\”Sen evet de, fişleme sona erecek\” dediler. Önce basketbol, sonra futbol, Başbakan\’ı ıslıklayanların alayını fişlediler. Uluslararası ödülleri olan Türkiye\’nin gururu trompetçi Onurcan Çağatay\’ı TRT\’deki konser öncesinde \”İhbar var\” diye gözaltına aldılar. Meğer, Erzurum kış oyunlarında Başbakan\’ı ıslıkladığı ve orada fişlendiği ortaya çıktı.

\”Sen evet de, sağlık hizmetleri artacak\” dediler. Kahvede güzel güzel oturan köylüleri durup dururken katarakt ameliyatı yapıp, gözlerini oydular. Bi adamın yanlış bacağını kestiler. Dünyanın her yerinde fellik fellik aranan Doktor Frankeştayn\’ı serbest bıraktılar. Bi rahmetlinin kefenine, bir kadın bacağı, bir de bebek cesedi ilave ettiler. Okuyunca bunları başın mı ağrıdı? \”Hap gibi anayasa\” demişti Başbakanımız… Yut, geçer.

\”Yetmez ama evet\” demiştin.
Evet… Az bile hakikaten.

\”Sen evet de, ekonomik refah artacak\” dediler. Şimdi bak güzel kardeşim… \”Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir\” maddesini, ay başında kira olarak ev sahibine ver… \”Sosyal bir hukuk devletidir\” maddesiyle elektriği, suyu, doğalgazı öde… Telefon faturası geldiğinde, çekinme, \”Herkes haberleşme özgürlüğüne sahiptir\” maddesini göster… \”Herkes sağlıklı çevrede yaşama hakkına sahiptir\”in imkânlarından faydalanan, villa sitesine taşın… \”Kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz\” maddesini götür, çocuğu en yakın özel okula yazdır… Dünyanın en pahalı benzinini satan istasyondaki pompacıya da \”Herkes seyahat hürriyetine sahiptir\” maddesini uzat… Hadi bakalım, durmak yok, yola devam, anca gidersin.

Hastir Öyle Mi?

\"\"Noel arifesi…
Lefkoşa.

Kumsal Mahallesi.
Numara 2.
Tek katlı, bahçeli ev.
Saat 22 suları.
Hava ayaz.
Boğuk, tok vuruşlar yırtıyor geceyi aniden, trok trok trok…
Kalleş, basıyor.

Mürüvvet Hanım, lambaları söndürüyor telaşla… Hakan kucağında. Uyuyor. Bebe. 10 aylık… Dalıyor çocukların odasına, öbür koluna Kutsi\’yi alıyor, 4 yaşında… \”Kalk Murat\” diyor bi yandan… Gözlerini ovuştura ovuştura kalkıyor Murat, henüz 6 yaşında. Eteğinin ucundan tutuyor anasının geceliğini… Dışardan hüzün abajuru gibi sızan sokak lambasının cılız ışığında, hayalet misali, parmaklarının ucuna basa basa banyoya süzülüp, dördü birden \”küvet\”e giriyor ve koyun koyuna sarılıyorlar, çıt çıkarmadan, duyulmasın diye nefes bile almadan…

Korkunç bekleyiş başlıyor.

\"/_np/8932/12638932.jpg\"Bir dakika.
İki dakika.
Üç dakika.
Saniyeler…
Asırlar gibi adeta.
Önce şangırtı duyuyorlar.
Pencere.
Kırılıyor.
Sonra, ayak sesleri…
Salondalar.
Vahşi haykırışları geliyor.
Ve, tekmeyle açılıyor banyonun kapısı…
Üç Rum.
Tarıyorlar.
33 el.

Evet, merhum gazeteci Sami Coşar tarafından çekilen ve hafızalarımıza mıh gibi çakılan \”o fotoğraf\”ın öyküsü bu…
Kanlı Noel.

Alnından vurmuşlardı Mürüvvet Hanım\’ı, yedi yerinden daha…
Murat\’tan üç kurşun çıktı.
Kutsi\’den iki.

Evin direği, baba, tabip binbaşı, evde değildi o sırada… 103 Türk köyü basılmıştı son üçgünde, yaralılar vardı… Gönyeli\’ye gitmişti. Göreve.

Bir babanın başına gelebilecek en büyük felaketi yaşayan bu tabip binbaşı, evlatlarının cenazesini bizzat kendi elleriyle yıkadı… Minik bedenleri santim santim yokladı, Hakan\’da kurşun izi bulamadı. 10 aylık bebecik… Vücudunu yavrularına siper etmeye çalışan anacığının altında kalmış, nefessizlikten boğularak can vermişti çünkü.

Sonra?

Rum taburu vardı oralarda…
Nizamiyesinde şu yazıyordu:
\”Cesursan, gel al!\”

Türk taburu kuruldu oraya…
Nizamiyesine şu yazıldı:
\”Cesurum, geldim aldım!\”

Bugün, oralarda, utanmadan, Türkiye defolsun gitsin diye \”hastir\” pankartı açan Rum dalkavuğu lavuk!
Yüreğin varsa…
Gel de al.